Sıtkı Şükürer

Algı yönetimi ayıbı

3 Temmuz 2016
TABİİ ki, İzmir “vahşi” bir zihniyetle büyümesin.

Tabii ki, “rant histerisine” kurban edilmesin.

Ancak bu hassasiyet, “taş üstüne taş konulmasın”, “yetersiz mevcut” rehabilite edilmesin anlamında olmamalı.
Aziz Kocaoğlu’nun başkanlığının üçüncü dönemini yaşıyoruz.
Kendi ifadesi ile “olgunluk” dönemini idrak ediyoruz.
Bu sebepten pek çok proje “start” almış durumda.
Üstelik Buğra Gökçe gibi teknisyen niteliği gelişmiş, fevkalade becerikli bir bürokratın da konforuna sahip.
Ancak, onların da İzmir’i sevdiğinden şüphemiz olmayan bazı meslek odaları yöneticileri ısrarla “istemezükçü” tavırlarını sürdürüyor.

Yazının Devamını Oku

Demokratlar saf değildir

26 Haziran 2016
AK Parti 2002’de ilk iktidara geldiğinde belirli kesimler tedirgin olmuştu.

Ancak ilk birkaç yıl pek çok konuda olumlu gelişmeler yaşandı.

Sanki AK Parti ile başlayan süreç demokrasinin tabanını genişletiyordu.
Askeri vesayet geriletiliyor, komşularla bahar havası yaşanıyor, Alevi Çalıştayları düzenleniyor, çingeneler baştacı ediliyor, ekonomide büyüme rekorları kırılıyor, AB ile ilişkiler yüksek tempo kazanıyor...
E yani, deyip, en katı “laikçi”lerimiz haricinde, oy versek de vermesek de daha bir toleransla bakar hale gelmiştik AK Pparti iktidarına.
Şimdi, 2016 yazındayız.
Hava tamamen değişti.
En başından beri “niyet sorgulaması” yaparak, kendilerince “kül yutmayanlar”, diğer deyişle “ben dememişmiydim”ciler maalesef şu aşamada haklı çıkmış gözüküyorlar.

Yazının Devamını Oku

Susmak dine zarar veriyor

18 Haziran 2016
İSLAM “barış” dini.

 

Müslümanların iddiası hep bu oldu.
Ama pratik öyle tecelli etmiyor.
Uluslararası terör ile Müslüman terörist neredeyse özdeşleşti.
İnsanlık, bu dine, kendimizi aldatmayalım, ihtiyatlı ve tedirgin bakıyor.
“Efendim, bazı mensuplar yanlış yorumluyorlar.”
Bu izahat Müslümanların dışındaki dünyaya ikna edici gelmiyor.

Yazının Devamını Oku

Börklüceli Mustafa

12 Haziran 2016
İNSANLAR, ekonomik sistemlere, onun üst yapısını oluşturan hukuk düzenine artık ihtiyatla bakmaya başladılar.

Hani, en genelinden bir yaklaşım getirilirse “burjuva ahlakı” sorgulanır oldu.

Bu sebepten kitleler müesses nizam temsilcileri yerine, her neviden “marjinallere” yönelmeye, sahip oldukları “oy gücüyle” siyasi iktidarları değiştirmeye başladılar.
Şüphesiz insanlık yeni bir dünya arayışında kendi doğru mecrasını buluncaya kadar bir takım “yalpalamalar”dan geçecektir.
Bu anlamıyla Trump gibi, Berlusconi gibi sıkıntılı tipler bazı karambol şanslar yakalayabilirler. Ancak onun gibilerin bir “geçiş kazası” oldukları kısa sürede anlaşılacaktır.
Günün sonunda dünya; adaletli, paylaşımcı, özgürlükleri gerçek anlamda sahiplenen, samimi bir düzene ulaşmaya giderek kilitleniyor.
Hal böyle olunca “sosyalist değerler” tekrar toplumların gündemine gelmeye başladı.
Şüphesiz otokratik yönetim modellerinden arındırılmış, komünizmin hümanistik karakterini esas alan, özgürlükçü hedeflerden söz ediyoruz.

Yazının Devamını Oku

Ramazan ayı

4 Haziran 2016
Ramazan; Müslüman dünyada büyük bir heyecanla beklenir. İslamın en ritüellik ayıdır Ramazan. Özellikle sıradan insanlar için hayatın hareketlendiği bir dönemdir.

Dünya işlerinin rölantiye alınmasına sağlam bir gerekçedir. Bu sebeple zihinsel ve bedensel tatildir. Dolayısıyla tüm Müslümanlar Ramazan ayını sever.

Kan şekerinin en düşük olduğu noktada hep birlikte sofraya oturmak, iftar açmak, Teravi’ye gitmek, Sahur’a kalkmak, oruçluyken ağır ağır hareket etmek, kendine sinirlenmeyi yasaklamak, tünelin ucunda Bayram olacağını bilmek, sıcak pideler... Hakikaten, iman boyutun ötesinde sayılamayacak kadar hoşluklarla dolu bir aya girdik.
Dindar olun ya da olmayın, hatta başka dinin mensubu olun, bu neviden ritüeller, herkesin içine işlemiş bir “kültür”dür aslında. Geleneklerin barışçı bir hava içerisinde keyifle, hep beraber kutlanıyor olması, bu toplumun her bir ferdinin, esasında ne ölçüde birbirileri ile karışmış olduğunun göstergesidir. Her birimiz, istediğimiz kadar kendimizi haksızca “kirletmeye” çalışalım, asla bir-iki aidiyetle sınırlı değiliz. Bu coğrafyada yaşayan, kaderi bu topraklarda karılmış ve karılacak olan her kişi, kendisini bütünleyen bin bir bileşenin biçimlediği bir kişilik yapısını her bir hücresine sinmiş kültürel kodlarından alıyor zaten.
Bu sebeple, kendi dinine en mesafelenmiş gibi gözüken insan da, hayatını sadece dini kimliği üzerinden ifade etmeye niyetlenen de, kendilerine yükledikleri makyajları akıtacak bir hayat gerçeği ile yüz yüze kaldıklarında, hiç şüphe etmeyin, aralarındaki yapay köprüyü anında yıkarlar.
Kimse “çok kutuplaştık”, “gemilerimiz ortak iskelemizden ayrıldı” falan demesin. Bu ülke 70-80 yıllık ağır propagandanın etkisindeyken, bir depremle, Yunanistan’la nasıl yakınlaşmıştı. O meşum tarihten sonra ilişkiler önlenemez bir hızla giderek artıyor, insani mecrasına geri dönüyor.
Diyeceğimiz, devlet büyüklerinin sorunlu yaklaşımları bizlere telaşlar yaşatsa da, onların geçici, iç içe geçmişliğin kalıcı olduğundan lütfen emin olunuz.

 

KEMERALTI ÇUVALDIZI

Yazının Devamını Oku

Bir müzeyle olmaz

29 Mayıs 2016
İZMİR için hep bir görkemli müze hayali kurulur.

Dünya görgüsü derin olan insanlar, özellikle Bilbao’daki Guggenheim Müzesi’ni ilginç mimari yapısı nedeniyle kente gelen turist sayısındaki artışa örneklendirirler.

Doğrudur, çoğu zaman çok ilginç bir bina, içinde ne olduğundan bağımsız ilgi odağı olabilir, simgesel bir çekim alanı oluşturabilir.
Ancak Bilbao gibi olmak için sadece benzer bir müzeye sahip olmanız yetmez.
Beraberinde; korunmuş tarihi dokunuz, yeme-içme kültüründe aldığınız mesafe, kentiniz yeşile boğulmuş olması, asırlık ağaçlarınız, onlarca meydanınız, kafeleriniz, güleryüzlü insanlarınız...
Listeye hiç zorlanmadan 100 ekleme daha yapabilirsiniz.
Bilbao, her medeni kent gibi nüfusu birkaç yüzbinle dengelenmiş.
Bizim gibi 3-5, hatta 15 milyon nüfuslu kentler maalesef, bırakın geliştirilmeyi, yönetilmesi bile imkansız hale geldi.

Yazının Devamını Oku

Eksik liste

21 Mayıs 2016
ÇEŞME’nin farklı bir evreye geçişi otoyolla başladı.

Önce Alaçatı ilgi çekti.

Bereket versin ki, sathi kültüre sahip necip halkımızım bu handikaplarını kanıtlarcasına hiçbir şekilde fark etmedikleri bu kasaba, tıpkı toprak altında kaldığı için korunmuş tarihi eserler gibi, en az bozulmuş haliyle bir anda keşfedildi.
Arkasından Alaçatı sahil şeridi, Çeşme, Ilıca, Reis Dere...
Tüm ilçe “yürü ya kulum” oldu.
Eski Çeşme, İzmir’in, hatta Alsancak sakinlerinin sayfiyesi idi.
Ilıca Şantiye Evleri’nin merkez olduğu, birbirini tanıyan birkaç bin kişinin okullar kapanıp Fuar açılıncaya kadar eşlerinin ve çocuklarının “hicret” ettiği, babaların yaz bekarı olarak haftanın üç günü Kordon’da demlendiği, hafta sonları Dalyan’da ailecek balık yemeğe gidildiği bir küçük dünyaydı Çeşme...
Dalyan balık lokantaları bir klasik olarak hala hayatlarına devam ediyorlar.

Yazının Devamını Oku

Kral çıplak

14 Mayıs 2016
BU coğrafyada iktidar oyunlarında başarılı olmak istiyorsanız şartlar bellidir.

Ön şart; Sünni İslam olmanızdır. Görünürde farklı izlenim verebilirsiniz, önemli değildir. Derinlerde, temel tercihlerinizi belirleyen kritik kararlarda, hep bu “Sünni” gerçeklikle uyumlu olmak durumundasınız.

Bu çerçeveye İttihat Terakki de Cumhuriyet kadroları da ve hiç şüphesiz AK Parti de dahildir.
Yalnız, Sünni İslam, “saf doz” olarak kullanıldığında “yakıcı” bir ilaçtır. Öylesine dominanttır ki, patentin eski sahipleri tarafından anında “teslim” alınırsınız.
Oysa iktidar çift başlılığı kaldırmaz.
Bu sebepten keskin muhteva seyreltilmeye çalışılmıştır.
Gerek İttihatçılar gerekse Kemalistlerin, Sünni İslam’ın içine birkaç doz “Türkçülük” şırınga etmeleri, onlara kısmi bir “muhtariyet” temin etmiştir.
Onlar herkesten fazla bilirler ki, bu toprakların realitesi “din”dir.

Yazının Devamını Oku