Bir müzeyle olmaz

İZMİR için hep bir görkemli müze hayali kurulur.

Haberin Devamı

Dünya görgüsü derin olan insanlar, özellikle Bilbao’daki Guggenheim Müzesi’ni ilginç mimari yapısı nedeniyle kente gelen turist sayısındaki artışa örneklendirirler.

Doğrudur, çoğu zaman çok ilginç bir bina, içinde ne olduğundan bağımsız ilgi odağı olabilir, simgesel bir çekim alanı oluşturabilir.
Ancak Bilbao gibi olmak için sadece benzer bir müzeye sahip olmanız yetmez.
Beraberinde; korunmuş tarihi dokunuz, yeme-içme kültüründe aldığınız mesafe, kentiniz yeşile boğulmuş olması, asırlık ağaçlarınız, onlarca meydanınız, kafeleriniz, güleryüzlü insanlarınız...
Listeye hiç zorlanmadan 100 ekleme daha yapabilirsiniz.
Bilbao, her medeni kent gibi nüfusu birkaç yüzbinle dengelenmiş.
Bizim gibi 3-5, hatta 15 milyon nüfuslu kentler maalesef, bırakın geliştirilmeyi, yönetilmesi bile imkansız hale geldi.
Bilbao bir Bask toprağı.
İnsanlar kendi etnik kimliklerinin gururunu doyasıya yaşıyor. Ne baskılayan var, ne de dökülen kan. Önce bir “birey” olduklarının bilinciyle bir başka keyifle kültürel kimliklerine sahipleniyorlar. Bu aşamanın nasıl bir “hoşluk” olduğunu kim bilir bizler ne zaman idrak edeceğiz.
Özetle, öyle bir iki çarpıcı makyajla bir dünya kenti olmak mümkün değil.
Bizim kuşaklarda dedesi İzmir’de doğmuş insanlar yok gibidir.
Bu sebeple, büyük yangını kimin çıkardığı, çoğu taş ev kalıntılarını kimin yerle bir ettiği, Körfez’in nasıl lağım çukuruna dönüştürüldüğü, sahil bandının nasıl olup da tarumar edilerek vasat apartmanlarla doldurulduğu sorularınızın yanıtı pek yoktur.
Bakın buradaki liste bir öncekinden de uzun yapılabilir.
Neyse, artık en azından bir kısmımızda “akıllanma” emareleri başladı.
Mamafih, İzmir Ticaret Odası bile Kordon’da bir nefes alanı oluşturabilecek arsasını bermutat rant histerisine kurban ediyor, söylenecek söz kalmıyor.
Neyse, “öyleyse öl Sezar” diyecek halimiz yok.
Ne derler, “büyük sorun küçük sorunların toplamından ibarettir.”
Durmak yok yola devam...

-----

Merhamet – vicdan ikilemi

Haberin Devamı

MERHAMET başkalarının mutsuzluğundan üzüntü duymaktır.
Bu kavram “hırçın tabiatlı”, “müdahaleci” bir tını içermez.
Huzur duygusu ile kol kola girerek “yatıştırıcı çözüm”e katkılanmaya çalışır.
Bu yönü itibariyle biraz edilgen, biraz etrafı gözeten, riski sevmeyen, “hep birlikte”den hoşlanan, “el birliği”ne daha gönlü kayan, “alıp başını gitmeyen”, şefkatini dikkatli ve tertipli bir örtü ile saran tavırlardır merhamet.
Batı kültürünün zihinleri, İslam coğrafyasının, Allah rızasına dayalı bu temel duygu omurgasına yabancıdır.
Batı toplumu böylesi bir insani incelleşmişliği “vicdan” kavramı ile karşılar.
Vicdan “anonim” değil “kişisel” bir tutumdur.
Hesaplaşmadan, sorgudan, huysuzluktan, dışlanmadan, bedelden, acıdan, hülasa “tek başına”lıktan beslenen bireysel bir “kafa tutuş”, bir “iç sancı”nın dışa vurumudur.
İki ana kavram, süreç içerisinde farklı toplumsal düzenlere zemin oluşturmuştur.
Merhamet; uyumlu, itirazdan uzak, beklentisinin ortasına “adalet”i alan, adil yönetimi yeterli addeden, ötesine niyetlenmeyen bir toplum dokusu ortaya çıkartıyor.
Vicdan; hak arayan, tahakküme karşı çıkan, yönlendirilmeye isyan eden bir demokrasi kültürü oluşturuyor.
Hangisi iyidir? Biz bilmiyoruz.

------

Gerçek sosyal sorumluluk

Haberin Devamı

ANADOLU’da spor kulüplerinin hayatlarını devam ettirebilmeleri için kendi kaderleriyle başbaşa bırakılmamaları gerekiyor.
Tamam, kolay yol belediyelerin bu işlerin içine girmesi.
Ancak bunun sakıncalarını da hep yaşadık.
Daha tercih edilmesi gereken şirketlerin sportif faaliyetlere heyecan duyması.
Aydın Koçarlı’da AYKİM Alüminyum Şirketi’nin desteklediği Efespor Basketbol takımı geçenlerde Bolu’da yapılan 2. Lig’e yükselme maçları sonucunda Karesi Belediyespor’u yenerek şampiyon oldu.
Gerek Kulüp Başkanı Erdinç Vence, gerek AYKİM Şirketi’nin sahibesi Endam Sarıtaş gerekse de genç sporculara tebriklerimizi iletiyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları