Şenol Kalyoncu

Endometriyozis ve çikolata kisti

15 Mart 2014
Endometriozis ve sebep olduğu çikolata kistlerinin üretken yaştaki her 10 kadından 1’inde görüldüğünü belirten Op. Dr. Süleyman Akarsu, “Adet sancısı veya sürekli bel ağrısı çeken, gebe kalma güçlüğü olan kadınlar, bu şikayetlerini zaman kaybetmeden doktorlarına bildirmeli” dedi.

Sevgili okurlar bu haftaki konumuz ‘endometriozis’ ve sebep olduğu çikolata kistleri. Endometriozis, doğurganlık çağındaki kadınlarda sık görülen ve kadınların yaşamlarını önemli şekilde etkileyebilen bir hastalık. Dünya çapında 150 milyondan fazla kadında görülüyor. Bu hastalığa dikkat çekmek için her sene düzenlenen 13 Mart Dünya Endometriozis Günü etkinlikleri kapsamında 100 binlerce kadın yürüyor. (http://www.millionwomenmarch2014.org). Tedavi edilmezse kısırlığa bile yol açabilen bu hastalığı Ankara Medicana International Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Akarsu’yla konuştuk ve hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda bilgi edindik.

- Endometriozis’i tanımlayabilir misiniz?- Endometriozis, rahim iç yüzünü döşeyen ve her adet kanamasında dökülen endometrium dokusuna benzer dokunun rahim dışındaki bölgelerde bulunması sonucunda ortaya çıkıyor ve en sık olarak ağrı ve kısırlık belirtilerine neden oluyor. Rahim içerisindeki endometrium dokusunda olduğu gibi endometriozis odaklarında da her adet döneminde kalınlaşma, dökülme ve kanama olduğu için; kanama ve dökülen doku çevre dokularda iltihabi tepkilere ve yapışıklıklara yol açıyor. Kadınların yaşamını önemli derecede etkileyebilmesine karşın, pek çok hastaya erken tanı konamıyor ve şikayetlerin asıl nedeni yıllar sonra anlaşılabiliyor. Endometrioziste yaklaşık olarak ilk belirtiyle teşhis arasında 8 seneye yakın bir süre geçebiliyor.

AĞRI VE KISIRLIK

- Endometriozis’i olan kadınlarda ne gibi şikayetler görülür?- Endometriozisin en sık rastlanan iki belirtisi ağrı ve kısırlıktır. Ağrı sadece adet sırasında olabileceği gibi sürekli de olabilir. Ağrı genellikle kasıklarda karın alt bölgesinde ve belde hissedilir. Hem adet sancısı çeken, hem de cinsel ilişki sırasında ağrısı olan kadınlarda, öncelikle endometriozis düşünülmelidir. Endometriozisi olan 10 kadından 4’ünde gebe kalma güçlüğü görülebilmektedir. Bazı hastalarda düzensiz ve şiddetli adet kanaması olabilir. Endometriyuma benzer dokunun yerleştiği bölgeye bağlı olarak yorgunluk ve halsizlik, adet sırasında ishal veya kabızlık, ağrılı ve kanamalı idrar yapma, kusma, burun kanaması, kanlı balgam gibi farklı şikayetler görülebilir.

- Endometriozis odakları hangi organlarda bulunabilir ve niye çikolata kisti denir?- Endometriozis odakları karın içinde; yumurtalıklar, tüpler, karın iç zarı, rahim bağları ve rahim çevresinde, hatta rahim duvarının içinde görülebilir. Yumurtalıklarda oluştuğunda her adet döneminde dökülen kan ve doku oluşan kist içinde birikerek çikolata gibi kahverengi bir görünüm aldığı için çikolata kisti adı verilmektedir. Endometriozis odakları eski ameliyat, sezaryen izlerinde, mesanede ve bağırsaklarda da görülebilir. Hastalığa nadir olarak burun, göz, akciğerler gibi uzak bölgelerde de rastlanabilmektedir.

NEDENİ GİZEMİNİ KORUYOR

- Peki, Endometriyosiz’in görülme sıklığı nedir?- Endometriozis üretken yaştaki her 10 kadından 1’inde görülmektedir. Bu da dünya çapında 170 milyondan fazla kadının en üretken çağlarında endometriozis nedeniyle acı çektikleri anlamına gelmektedir.

- Endometriyozis’in nedeni nedir? Risk altında olan hasta grubu var mıdır?

Yazının Devamını Oku

Hastanın yaşam kalitesi artıyor

8 Mart 2014
Pulmoner rehabilitasyonun, akciğer ve solunum yolu hastalıklarında yaşam kalitesini arttırdığını belirten Prof. Dr. Pınar Ergün, “Rehabilitasyonla atak sayısı azalıyor, komplikasyonlar önleniyor ve egzersiz toleransı artıyor” dedi.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz ‘pulmoner rehabilitasyon...’
Rehabilitasyon ‘iyileştirme’ demektir. Dolayısıyla, pulmoner rehabilitasyon akciğer ve solunum yolu hastalıklarında hasta yaşam kalitesini artırmak amacıyla uygulanan egzersiz programları bütünüdür. Bu yıl ilk defa tüm yurtta 9-15 Mart tarihlerinde pulmoner rehabilitasyon haftası çerçevesinde, Türk Toraks Derneği ve Sağlık Bakanlığı konu ile ilgili çeşitli etkinlikler düzenleyecek. Biz de destek olmak ve farkındalık yaratmak amacıyla bu hafta, kronik solunum hastalıklarının tedavisinde pulmoner rehabilitasyonu ele alacağız. Bu konuda hafta boyunca sizlerden gelen soruları Kafkas Üniversitesi Göğüs Hastalıkları ABD başkanı ve Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi Kronik Solunum Yetmezliği Kliniği/Pulmoner Rehabilitasyon ve Evde Bakım Merkezi Eğitim Görevlisi Prof. Dr. Pınar Ergün’e sorduk:

- Pulmoner rehabilitasyon ne demektir?
Günümüzde kronik solunum hastalıklarının tıbbi tedavisinin standart bir bileşeni olarak kabul edilen pulmoner rehabilitasyon, kronik solunum hastalarının fiziksel ve psikolojik durumlarını düzeltmeyi ve sağlığı geliştirici kalıcı davranışları sağlamayı hedefleyen, hasta değerlendirmesini takiben bireysel olarak belirlenen egzersiz eğitimi, davranış değişikliği geliştirme, hasta ve ailesinin eğitim gibi yaklaşımları içeren, kapsamlı uygulamalar bütünüdür.

İLERLEMESİNİ ÖNLÜYOR

- Peki pulmoner rehabilitasyon hastalara ne gibi faydalar sağlamaktadır?
Hastalığa bağlı gelişen nefes darlığı ve fonksiyonel yetersizliği ortadan kaldırır. Hastalığın ilerlemesini önler. Egzersiz toleransını arttırır. Sağlık durumunu iyileştirir. Komplikasyonları önler ve tedavi eder. Hastalık atak sayısını azaltır atak şiddetini hafifletir. Yaşam kalitesini iyileştirir. Hastane ziyaret ihtiyacını, sağlıkla ilişkili harcamaları azaltır. Sağ kalımda iyileşme sağlar.

- Solunum yolu hastaları için egzersizin önemi nedir? Neden egzersiz yapmalıyız?

Yazının Devamını Oku

40 yaş sonrası glokom riski

28 Şubat 2014
40 yaşını geçmiş kişilerin yanında ailesinde glokom hikayesi bulunanlarla yüksek miyopluların ve şeker hastalarının glokom riskiyle karşı karşıya olduğunu belirten Prof. Dr. Nuray Akyol, “Bu grupların hiçbir yakınmaları olmasa bile, en geç iki yılda bir kontrolden geçmeleri gerekir” dedi.

Sevgili okurlar, önümüzdeki hafta dünya glokom haftası. Biz de glokomla ilgili toplumun dikkatini çekmek, insanların farkındalığı artırmak, bilinçlendirmek, hastaların yaşadığı sorunları ortaya koymak amacıyla konumuzu glokom olarak seçtik. 7 yıl önce 6 Mart Dünya Glokom günü olarak, Dünya Glokom Topluluğu ve Dünya Glokom Hastaları topluluğu’nun ortak aktivitesi olarak kutlanmaya başladı. Son 3 yıldır da Mart ayının 2. haftası Dünya Glokom Haftası olarak kutlanıyor. Bu iki uluslararası derneğe üye yerel dernekler, glokom uzmanları ve gönüllü kuruluşlar, tüm dünyada eş zamanlı yapılan bilgilendirme toplantıları, gönüllü taramalar, afişler, el ilanları, kamu spotları ve video kliplerle bu tarihlerde halkı glokom hakkında bilinçlendirmeye çalışmaktadırlar. Biz de glokomla ilgili konunun uzmanı TOBB ETÜ Hastanesi Göz Hastalıkları bölümü doktorlarından Göz Hastalıkları ve Glokom Uzmanı Prof. Dr. Nuray Akyol’a merak edilenleri sorduk.

- Öncelikle glokom nedir ve kimlerde görülür?

Halk arasında karasu adıyla bilinen glokom, görme sinirinin dejeneratif bir hastalığıdır. Genellikle orta ve ileri yaş hastalığıdır; glokom hastalarının yüzde 90’ından fazlası 40 yaş üzerindedir. Görülme sıklığı yaşla birlikte artar, orta yaşlarda yüzde 2-4 arasında görülürken sıklığı ileri yaşlarda yüzde 10’a yaklaşır. Ancak gençlerde de glokom risk faktörlerine rastlanabilir.

BİRDEN ORTAYA ÇIKABİLİR

- Glokomun belirtileri nelerdir?

Glokom Alzheimer ve Parkinson gibi diğer dejeneratif sinir hastalıklarına benzer şekilde, son derece sinsi seyreder; ilk yıllarında hiçbir belirti vermez. Hastalığın başlangıç yıllarında hiçbir yakınma olmazken, 8-10 yıl geçtikten sonra hastalar görme alanlarının daraldığını farketmeye başlarlar; bazen bu durum, daralmış görme alanı yüzünden farkedilmeyen bir arabanın çarpması gibi dramatik bir şekilde ortaya çıkabilir. Sonraki yıllarda santral görme de azalmaya başlar; tedavi edilmemiş glokomda hastaların yarısı 15. yılda bir gözlerinde, yaklaşık 20. yılda da her iki gözlerinde görmelerini kaybederler.

- Glokomun tedavisinden biraz bahseder misiniz?

Yazının Devamını Oku

Mucize dokunuş ‘manuel tedavi’

22 Şubat 2014
İskelet ve kas sistemi rahatsızlıklarında kullanılan ve sorunlu bölgeye elle basınç uygulamak suretiyle yapılan, fizyoterapide ‘manuel tedavi’ (elle tedavi) olarak bilinen yöntemi Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa ile konuştuk. Şenbursa’nın, ‘mucize dokunuşlar’ olarak adlandırdığı bu tedavi, son yıllarda fizyoterapide oldukça önem kazandı.

- Manuel tedavi nedir, bize biraz bahseder misiniz?Manuel (el ile) tedaviler lenf ve dolanım sistemi, yumuşak dokular, eklem ve kemikleri içeren, vücuttaki yapı ve sistemlere yoğunlaşan birçok tekniğini kapsar. Özellikle kas ve iskelet sistemine ait yaralanmaların ve fonksiyonel(hareket) bozuklukların tedavisinde kullanıldığı gibi eklemdeki ağrılı durumlarda da etkili olabilmektedir. Kısacası bu tedavi yönteminde ağrılı bölgedeki kasları yumuşatıp söz konusu bölgeye basınç uygulayarak ağrının azalmasını sağlıyoruz.

- Bu yöntem hangi rahatsızlıklarda etkilidir ve nasıl bir teknikle yapılır?Manuel tedaviler lenf ve dolanım sistemi, yumuşak dokular, eklem ve kemikleri içeren, vücuttaki yapı ve sistemlere yoğunlaşan birçok tekniği kapsar. Özellikle kas ve iskelet sistemine ait yaralanmaların tedavisinde kullanılmaktadır.

Uygulama alanları şöyle:

Bel rahatsızlıkları; bel fıtığı, bel kayması, mekanik bel ağrısı
Boyun rahatsızlıkları; boyun fıtığı, boyun düzleşmesi
Kalça problemleri; piriformis sendromu, kalça protezi
Diz yaralanmaları; Ön çapraz- yan- arka bağ, menisküs yırtıkları, patella femoral sendrom, diz protezi sonrası rehabilitasyon

Yazının Devamını Oku

Problemli bölgeye doku enjeksiyonu

15 Şubat 2014
Son dönemde eklem rahatsızlıklarına yönelik yeni tedavi yöntemlerinin geliştiğini belirten Prof. Dr. Murat Bozkurt, “Kişinin kendi kök hücrelerinden çoğaltma yöntemiyle elde edilen dokunun tekrar problemli bölgeye enjekte edilmesiyle başarı sağlanabiliyor” dedi.

Değerli okurlar bu hafta konumuz eklem rahatsızlıkları ve uygulanan yeni tedavi yöntemleri. Eklemlerimiz yaşın ilerlemesi veya başka patolojik bozukluklardan ötürü işlev görmekte zorlanır. Böylece eklem rahatsızlıkları meydana gelir. Bu rahatsızlıklar kişinin hareketini ve dolayısıyla yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Bu rahatsızlıkların tedavisinde çok yeni kullanılmaya başlanan, kişinin kendi kök hücrelerinden çoğaltma yöntemiyle elde edilen dokunun tekrar problemli bölgeye enjekte edilebilmesiyle başarı sağlanan yöntemi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji İdari ve Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Murat Bozkurt’la konuştuk.

- Öncelikle eklem hastalıklarından bahseder misiniz?

Günümüzde eklem problemleri yaygın bir sorundur. Diz, ayak bileği, kalça ve omuz ekleminde ortaya çıkan bu patolojiler hastaların fonksiyonlarını kısıtlamakta ve yaşam kalitesini düşürmektedir. Bu patolojilerden biri de sık karşılaşılan bir durum olan eklem kıkırdak hasarlarıdır.

- Peki bu hastalığın sebebi nedir?

- Daha genel eklem şikayetleri ile karşımıza çıkan bu problemin nasıl oluştuğu net olarak bilinmemektedir. Genetik, kilo, tekrarlayan travmalar gibi kuvvetle şuçlanan bir çok faktör vardır.

KİREÇLENME SEBEBİ

- Hastalara yaklaşım ve tedavi nasıl olmalıdır?

Eklem kıkırdak hasarlarının tedavisinde farklı tedavi alternatifleri mevcuttur. Hastaya yapılacak tedavinin planlamasında hastanın yaşı, aktivite düzeyi, etkilenen eklem, lezyonun boyutu ve yeri oldukça önemlidir. Tam kat kıkırdak lezyonu olan bir hastanın lezyonu tedavi edilmediği taktirde, erken dönemde total diz protezi gerektirecek kireçlenmeye neden olacaktır. Genellikle tekrarlayan travmalar sonucu ortaya çıkan, genç hastalarda görülen kıkırdak hasarlarının tedavisinde, hücresel tedaviler öne çıkmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Bu hastalık öldürüyor: Koah

8 Şubat 2014
Değerli okurlar, bu haftaki konumuz kısaca KOAH olarak adlandırılan kronik obstrüktif akciğer hastalığı. Halk dilinde ‘kronik bronşit’, ‘müzmin bronşit’ gibi adlarla bilinen KOAH hastalığıyla ilgili tüm merak edilenleri Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışmakta olan göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Gülden Bilgin’e sordum.

- Bize KOAH diye bilinen hastalığın tam olarak ne olduğunu anlatır mısınız?

KOAH, ‘Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’ isminin baş harflerinden oluşan kısaltılmış bir hastalık ismidir. Kronik kelimesi uzun süre devam eden anlamındadır. Obstrüktif kelimesi tıkayıcı anlamındadır ve nefes borularının (bronşların) tıkandığını göstermek için kullanılır. O halde KOAH, uzun süredir hava yollarında tıkanmaya neden olan, ilerleyici ve tam olarak geri dönüşümü olmayan, buna karşılık önlenebilir ve tedavi edilebilir bir akciğer hastalığıdır.

- Peki KOAH hangi sıklıkta görülür ve hastalığa yol açan en önemli, sebepler nelerdir?

Dünya Sağlık Örgütü, tüm dünyada KOAH’ın en önemli 4. ölüm nedeni olduğunu bildirmiştir. Türkiye’de ise 3. ölüm nedenidir. Sigara içen her beş altı kişiden birinde KOAH gelişmektedir. Ülkemizde tahminen 5 milyon KOAH’lı vardır ve her yıl bu hastalıktan 26 bin kişi ölmektedir. Hastalığın en önemli nedeni sigara bağımlılığıdır. Sigara dumanına pasif olarak maruz kalmak da KOAH için risklidir. Hastalık genellikle 40 yaşından sonra belirti vermeye başlar. Pipo, puro, iş yerindeki tozlar, kimyasal maddeler(dumanlar, buhar, irritan maddeler) ve iyi havalanmayan evlerde yemek pişirme ve ısınma amacıyla kullanılan organik yakıtların (odun, tezek vb.) yol açtığı iç ortam hava kirliliği de KOAH’a yol açar.

- Öksürük yakınmasıyla gelen her hastanın KOAH olup olmadığını hangi tanı yöntemleriyle tespit edebiliriz? Ve en çok sorulan sorulardan biri de kişiler KOAH olduklarını hangi belirtilerle anlarlar?

Öksürük, balgam, nefes darlığı, göğüste tıkanma en önemli belirtileridir. Ayrıca kan tükürme, kalp yetmezliğine bağlı ayaklarda şişme görülebilir. KOAH hastalarının çoğunluğu, öksürük ve balgam yakınmalarından dolayı doktora gitmezler. Ancak nefes darlığı ilerlediğinde başvurduklarından tanı ve tedavide geç kalınmış olur.

- Hafif KOAHÖksürük ve balgam vardır. Ağır bir iş yapıldığında veya hızlı yürüdüğünüzde nefes biraz sıkışabilir.

- Orta şiddette KOAH

Yazının Devamını Oku

Huzursuz sendrom

1 Şubat 2014
Pek çok kişi tarafından önemsenmeyen husursuz bacak sendromu, sıklıkla konsantrasyon güçlüğü, hafızada bozulma veya günlük görevlerin yerine getirilmesinde başarısızlıklara neden olabiliyor. Sendromun, seyahat etmeyi zorlaştırdığı ve depresyona dahi sebep olduğu belirtiliyor.

Sevgili okurlar bu haftaki konumuz huzursuz bacak sendromu (HBS), olarak adlandırılan hastalık. Bu his kişiyi özellikle geceleri rahatsız eder. Ağrının tarifinde de çeşitlilik olur ve kişi “bacaklarım kıpraşıyor”, “gıdıklanıyor”, “yanıyor”, “karıncalar geziyor” gibi cümlelerle yaşadığı sıkıntıyı anlatmaya çalışır.
Hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda TOBB ETÜ hastanesi doktorlarından nöroloji uzmanı Dr. Esra Mıhçıoğlu’yla huzursuz bacak sendromu ile ilgili merak edilenleri sorduk, o da cevapladı.

Öncelikle Huzursuz Bacak Sendromunu (HBS) tarif edebilir misiniz?

Huzursuz bacak sendromu (HBS), uyku ya da istirahat esnasında (otururken veya yatarken) bacaklarda hissedilen rahatsızlık, huzursuzluk, hareket ettirme ihtiyacı, uyuşma, karıncalanma bazen de tam olarak tanımlanamayan bir histir Belirtiler öncelikle kişinin gevşediği veya dinlendiği gece saatlerinde ortaya çıkar ve şiddeti gece boyunca artar. Bacakları hareket ettirmek rahatsızlığı geçirir. Sıklıkla bu nahoş hislerin şiddeti rahatsız ediciden ağrılıya kadar değişir.

GÜNDÜZ YORGUNLUĞU YAPAR

Peki her ağrı veya huzursuzluk hissi HBS demek midir?

Bu durumun en ayırt edici ve alışılmadık tarafı uzanmak ve gevşemeye çalışmak belirtileri harekete geçirmektedir. HBS olan kişilerin çoğu uykuya dalmada ve uykuyu devam ettirmede güçlük yaşar. Tedavi edilmediğinde bu durum gündüz yorgunluğuna neden olur. HBS olan hastalar uyku yoksunlukları nedeniyle işlerinin, kişisel ilişkilerinin ve günlük aktivitelerinin bu durumdan çok etkilendiğini ifade ederler. Sıklıkla konsantrasyon güçlüğü, hafızada bozulma veya günlük görevleri yerine getirmede başarısızlık yaşarlar. Bu durum seyahat etmeyi zorlaştırır ve depresyona neden olabilir.

Görülme sıklığı nedir? Kadınlarda daha sık görüldüğü doğru mudur?

Yazının Devamını Oku

Şaşılık kader mi?

25 Ocak 2014
Sevgili okurlar bu haftaki konumuz tıptaki ismiyle ‘strabismus’ yani ‘şaşılık...’

Şaşılık gözün önlenemeyen kayması veya kısacası gözlerin paralelliğinin bozulması olarak bilinen durumdur. Bu hastalıkta gözler yanlış pozisyonda bulunup farklı noktalara doğru bakar. Gözlerden bir tanesi tam karşıya bakarken diğeri dışa, yukarıya, içe ya da aşağıya bakmaktadır. Yanlış pozisyon sürekli belirgin olabileceği gibi bazı yöne bakışlarda da ortaya çıkabilmektedir. Şaşılık her yaşta görülebilen ancak sıklıkla çocuklarda görülen bir rahatsızlıktır. İşte bu hafta köşemizde konuyla ilgili, Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Ragıp Gürsel’i konuk ettik.
Şaşılığın görülme sıklığını, hangi hastalıkların habercisi olabileceğini, tanısını ve mümkün olan tedavi yöntemlerini sizlerden gelen sorular doğrultusunda Dr. Gürsel’e sorduk, o da yanıtladı.

* Şaşılığın kısaca tarifini yapabilir misiniz?
Şaşılık basitçe her iki gözün paralel duruşunun bozulması olarak adlandırılır.Gözler normalde paralel durma; birlikte hareket etme, bir objeye sabitlenme ve hareketli objeleri izleme özelliğine sahiptir. Bu fonksiyonlardaki bozukluklar çeşitli tiplerde şaşılıklara neden olur.
* Şaşılığın sebepleri ve görülme sıklığı nedir ve tespiti nasıl olur?
Toplumda yüzde 2-4 sıklıkta gözlemlenir. Sebebi en sık ailesel yatkınlık olabildiği gibi birçok faktöre bağlı olabilir. Özellikle 0-2 yaş grubunda göz tembelliği ve üç boyutlu görme, derinlik hissi gelişimi yönünden şaşılık önemlidir. Ayrıca şaşılık bebekte olabilecek göz tümörlerinin de yüzde 20’sinin ilk bulgusudur. Yani gözdeki başka hastalıklarında ilk bulgularından biri olabileceğinden erken tanısı ve varsa altta yatan nedenin belirlenmesi önemlidir.

Yazının Devamını Oku