Paylaş
Ne kadar boşta gezer bürokrat, ne kadar il ve ilçe yöneticisi varsa cümlesinin birden iştahı kabardı. “Ben de aday adayı olsam ne lazım gelir?” fikriyatı bünyelerini alev gibi sardı.
Milletvekilliği zor iş olmasa gerekti.
Seçildikten sonra illa ki kürsüye bir kereliğine çıkıp “Namusun ve şerefin üzerine” yemin ediyorsun. Yemin metnini onlar yazıp eline veriyor. Kekeleyerek de olsa okursun.
Kimse “Kötü okudun, otur yerine..” deyip kafana cetvelle vurmaz.
* * *
Yemin bizim insanımıza ağır gelmez. Yalanın kemiği olmadığından söyleyenin boğazına batmaz. İster “Namusun ve şerefim üzerine” diye teminat ver. İstersen “Anam avradım olsun” diye höykür.
Yeminini tutmadığın zaman “ki orada tutturmazlar adama” sana bir şey değmez. Kürsüden ettiğin laik bir yemin olduğundan telafisi yoktur.
Yani “Vay yeminim bozuldu” deyip, bedel olarak köpeklerin başına ekmek doğraman gerekmez. Bas yeminini, kostaklanarak yürü git, yerine otur.
İŞ ÇOK KOLAY, MAAŞI ÇOK TATLI
Milletvekili olmanın bütün eziyeti bu kadar işte, yemin et gitsin. Dört yıl boyunca süper maaş cebe girsin.
Meclis’e gireceklerde “Kafanın çalışması” şartı da aranmıyor. Senin kafa bırak boş dönsün, ne lazımsa büyüklerin düşünür. Adına grup başkanvekili denen “Mahşer Midillileri” kararı sana bildirir.
Senin yapacağın tek şey oylamalarda elini kaldırıp indirmek, bir de karşı taraftan birileri liderine saydırdığı zaman kürsüye saldırıp şarlamak.
Yol kolay, navlun yüksek oldu mu taliplisi de çok olur. Nitekim Ampul Partisi’ne koşuşturan adayların sayısı bu yüzen altı bini geçiverdi.
* * *
İş milli iradeye kalsaydı daha kolaydı. Önseçimde para veya hediye dağıtırdın, iş sözü verirdin, cuma namazlarına takılır fark yaratırdın.
Ampul Partisi’nde tek seçici “Uzun Boylu Sevgi İnsanı” olduğundan, bu tür numaralar işe yaramıyor.
Üç dönem barajına takılanların haline bak, durumu anla. Meclis Başkanı, Başbakan Yardımcısı olmak bile işe yaramıyor. İçinden çıkarken ananı ağlatan sine-i millete mutlaka döneceksin.
OTUR, SEN DE BİR MEKTUP YAZ
“İhbarcılık müessesesi” evvel emir işe yaramıştır. Teee efendimiz, Abdülhamid-i Sani zamanından beri kim oturup mektubunu yazmışsa, sosyal anlamda yol almıştır. Yazamayanlar sosyal anlamda sınıfta kalmıştır.
Meşrutiyet’ten sonra Padişah hal edilip, yerine yenisi geçirildiği zaman önce bizim hürriyet severler Yıldız Sarayı’na saldırdılar. Altın, gümüş çanak yağmasına değil.
Herkesin derdi “jurnallere” yetişmekti. Jurnal mektuplarının saklandığı kutuları ele geçireceksin ki kendi yazdığın “ihbar mektubunu” kimse görmeden sandıktan alıp yok edesin.
Herkes aynı anda koşturduğundan fark yaratılamadı. Sonra Enver ile Talat mektupları “Biz bakalım, size de haber veririz” deyip partiye götürdüler. Jurnallerin arasından Hürriyet Kahramanı ilan edilen Namık Kemal’in, Sultan’a karşı ihtilali yapan Mahmut Şevket Paşa’nın dahi mektupları çıktı.
İhbarcılık müessesesi her devirde işe yaradı. 12 Eylül’ü yapanların, ahaliye televizyondan “Sayın muhbir vatandaşlar” diye gaz vermesinin altında bu yatar.
* * *
Ampul Partisi’ni gözüne kestiren adaylar bünyeye işleyen “ihbarcılık geninden” sebepleniyorlar. Partililere göre “her on adaydan dokuzu” rakibi adaylar için “Paralelcinin önde gidenidir” mektubu yazıyor.
“Uzun Boylu Sevgi İnsanı”nın cini paralelci dedikleri ya! Hasımlarını öyle eleyecekler veya liderlerinde uyku bırakmayacaklar.
İhbar mektuplarına bakacak. Tarafsız kaldığı “partisindeki her on kişiden dokuzunun paralelci olduğunu görüp” Ak Saray’ın düz duvarlarına tırmanacak.
Tanesine bin lira verilen güzelim bardakları yere çarpıp, kıracak. Merkez Bankası Başkanı’na ağzına geleni söyleyecek.
Ondan sonra tutabilirsen tut doları!
Paylaş