ATATÜRK Havalimanı... Türkiye’nın dışa açılan en büyük kapısı. Son yıllarda yolcu ve uçuş sayısı ile öylesine büyüdü ki işletmecisi olan TAV Grubu’nu da beraberinde sürükledi. İstanbul’dan yola çıkan TAV dünyanın dört bir tarafında havalimanı inşa eden ve işleten bir dev haline geldi. Son rakamları önceki akşam bir basın toplantısı gerçekleştiren TAV Grubu CEO’su Sani Şener verdi: “145 milyon dolarlık ciro 1.6 milyar dolara çıkmış, 10 milyon olan yolcumuz 84 milyona çıkmış. 1314 olan çalışanımız 23 bin 706’ya çıkmış ve EBİTDA’mız 22 milyon dolarken 527 milyon dolara çıkmış, yani 24 kat büyümüş.” Yıllardır Şener’in ‘amiral gemimiz’ dediği Atatürk Havalimanı’nda TAV’ın işletme süresi 2021 yılında bitiyor. Yeni yapılacak havalimanı bu tarihten önce biterse Atatürk Havalimanı’nın kapatılması 2021 yılından önce olacak. Peki, en geç 7 yıl içinde amiral gemisi elinden uçacak olan TAV için bu tarihten sonra yokuş aşağı bir iniş mi başlayacak? CEO Sani Şener’in verdiği bilgilere göre TAV önümüzdeki 7 yılı boş geçirmeyecek ve Atatürk Havalimanı’nın boşluğunu doldurmak için çalışacak.
CİRODA PAYI YÜZDE 44
Şener, TAV Havalimanları içerisinde İstanbul’un cirosunun yüzde 44, faiz ve vergi öncesi karının yüzde 55 yer tuttuğuna dikkat çekerek şunları söylüyor: “Demek ki biz İstanbul gibi bir önemli değerin üstüne bir İstanbul daha koyduk. Yani İstanbul 2021’de bizden gittikten sonra, bir amiral gemimiz gidecek ama öbür amiral gemimiz de duracak. Bu havalimanlarındaki yolcu sayımız 38 milyon. Bu yolcu sayısı Münih Havalimanı’na eşit. Demek ki biz geçtiğimiz 7 yılda bir İstanbul yaratmışız, önümüzdeki 7 yılda da bir İstanbul daha yaratabiliriz. Bir amiral gemimizi emekliliğe sevk ederken, ikinci bir İstanbul’u da oraya koymalıyız”
38 HAVALİMANI
TAV Havalimanları’nın Fransız Aeroports de Paris’e (ADP) iki yıl önceki hisse satışından sonra Türkiye’ye 1 milyar dolara yakın paranın girdiğini hatırlatan Şener, “Beraber 38 havalimanı olmuşuz, beraber 272 milyon yolcuya değiyoruz. Bir birimizi tamamlayarak çok ciddi bir büyüme yaratıyoruz. 38 havalimanı ve 272 milyon yolcu ile TAV-ADP, dünyanın en büyük havalimanı işletmeciliği platformunu kurmuş vaziyette. Buna rağmen küresel pazarın yüzde 14’ünde olabilmişiz. Geriye kalan yüzde 86’lık daha büyük bir pazar var” diye konuştu.
Atatürk’e yeni terminal planı
SANİ Şener 2021 yılında işletmelerinin biteceği Atatürk Havalimanı’na bu tarihe kadar yatırımın süreceğini söyledi. Şener, “Dış hatlar terminaline ek yeni bir terminal yapımı için DHMİ ile görüşmelere başladık. Anlaşırsak bu terminali yapacağız. Süremiz bitene kadar Atatürk Havalimanı’nın kapasitesini yıllık 65-70 milyon yolcuya çıkartmak için çalışıyoruz” diye konuşan Şener, yeni dış hatlar terminalinin yatırım tutarının 100 milyon euro olacağını söyledi.
Önce madeni bakanlık adına denetleyen Emin Gümüş’ün Soma Madencilik’te Proje ve Etüd Müdürü olarak görev yapan Hayri Kebapçılar’ın eniştesi olduğunu gündeme taşıdık. Ardından kazadan sonra yine bakanlık adına madeni denetleyen Aysel Ertürk’ün savcılık tarafından madene bilirkişi olarak atanan Alparslan Ertürk’ün eşi olduğunu.
Soma’da 301 madenci öldü. Binlerce madenci halen yer altında kömür çıkarmaya çalışıyor. Bu yüzden Soma kazasındaki hataları gün ışığına çıkarmak sadece kazanın sorumlularını tespitle kalmayacak. Belki de gelecekte benzer kazaların yaşanmasını ve can kayıplarını da engelleyecek.
Bu yüzden hiç olmazsa kazadan sonra olayın doğru araştırılması, kamuoyunun dikkatinin bu kadar yoğunlaştığı bir olayın şüphe kalmayacak şekilde aydınlatılması gerekiyor. İki gündür denetimlerle ilgili haberlerimize onlarca tepki aldım. Bir çoğu Hürriyet’in olayı takibinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Birkaçı ise akrabalık bağlarının denetimleri etkilemediği gerekçesiyle haberleri eleştirdi ve ‘suç mu’ diye sordu.
Şüphesiz suç değil. Ama etik de değil. Düşünün kayınbirader çalıştığı madenle ilgili durumu eniştesine sunuyor, o da her şeyi kurallara uygun bulup olumlu bir rapor veriyor. Velev ki o denetimler kitabına uygun yapıldı. Şimdi içimize düşen o şüpheyi nasıl gidereceğiz?
Yine düşünün. Kaza olmuş bakanlık eski denetçilere el çektirmiş, madendeki durumu incelemek kazayı araştırmak üzere yenilerini tayin etmiş. Savcılık da boş durmamış, bakanlığın süreci dahil her şeyi incelemek için bilirkişi atamış. Ve ilahi tesadüf. Yeni denetçilerden biriyle bilirkişilerden biri karı-koca. Velev ki dürüstler. Yapacakları işlerde hiç birbirlerini etkilemeyecekler, bu konuyla ilgili konuşmayacaklar bile. Biz yine içimize düşen bu şüpheyi de nasıl gidereceğiz?
Dün bir uzmanın konuyla ilgili söylediklerini aktarmıştım, tekrarlayayım: ‘Türkiye’de bu işi araştıracak uzman mı kalmadı?’Ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bizimle aynı fikirde değil. Dün Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı Hürriyet’e bir açıklama yaptı ve özetle her iki olayda da anormal bir durum olmadığını söyledi. Aysel Hanım’ın konuyla ilgili görevlendirilmesinde bir gariplik olmadığını Alparslan Bey’in neden bilirkişi olarak atandığını savcıya sormamızı öğütledi. Aynı yetkili, imza yetkilerinden bahsederek enişte-kayınbirader ilişkisinin de denetimleri etkilemeyeceğini iddia etti. Kayınbiraderin müdür olduğunu hatırlatmamız üzerine de ‘100 tane müdür vardır’ cevabını verdi.
Son söyleyeceğim, bu olayları daha ciddiye almamız gerekiyor. Hele ortada bu kadar cana mal olmuş bir kaza varken.
Dün de facia sonrasında bakanlık adına denetim yapan Aysel Ertürk ile savcılık bilirkişisi Alpaslan Ertürk’ün karı-koca olduğu anlaşıldı.
SOMA’da 301 işçinin ölümüyle sonuçlanan maden kazasıyla ile ilgili skandallar bitmek bilmiyor. Hürriyet, dün facia öncesi mart ayında madeni bakanlık adına denetleyen İş Başmüfettişi Emin Gümüş’ün madenin sahibi Soma Madencilik’te Proje ve Etüd Müdürü olarak görev yapan Hayri Kebapçılar’ın eniştesi olduğunu ortaya çıkarmıştı. Bugün ise felaket madenindeki denetim-akrabalık skandalının sadece enişte-kayınbiraderle sınırlı olmadığı ortaya çıktı. Facia sonrasında ‘eşli’ denetim yapıldığı da anlaşıldı.
BAKANLIK GÖREVLENDİRDİ
Çalışma Bakanlığı Soma’daki maden kazası sonrasında denetim için müfettişler görevlendirdi. Bu görevlendirilen müfettişlerden biri de Aysel Ertürk. Kendisi Çalışma Bakanlığı İzmir Grup Başkanlığında İş Başmüfettişi olarak görev yapıyor. Buraya kadar herşey normal. Ancak normal olmayan Aysel Ertürk’ün bakanlık adına denetimini yaptığı madende aileden birinin daha yer alması. Aysel Ertürk’ün eşi Alparslan Ertürk de Savcılık adına bilirkişi olarak madende denetimlerde bulunuyor. Alparslan Ertürk, yüksek maden mühendisi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Madencilik Fakültesi’nde öğretim görevlisi. İş güvenliği uzmanı olarak da görev yapan Alpaslan Ertürk’ü cumhuriyet savcılığı görevlendirmiş. Görevlendirme sonrası da ortaya şöyle bir tablo çıkmış: Bakanlık adına Aysel Hanım hem madenin sahiplerinin yani işletmenin hem de kendisinden önceki denetimlerinin normal olup olmadığına bakacak ve bu denetimi raporlaştıracak. Eşi Alparslan Bey ise bu kez savcılık adına hem bakanlığın hem de işletmenin varsa kusurlarını raporlayacak.
MADENE İLK O GİRDİ
Ayrıca Alpaslan Ertürk madene ilk girenlerden. Cumhuriyet Savcısı Gökhan Şahin, Cumhuriyet Savcısı Adem Aktaş ile bilirkişi heyetindeki Maden Bilirkişisi Prof. Dr. Ercüment Yalçın, Maden Bilirkişisi Prof. Dr. Ahmet Hakan Onur, Elektrik Mühendisi Prof. Dr. Eyüp Akpınar ve A sınıfı iş güvenliği uzmanı Alparslan Ertürk’ün kaza sonrası inceleme yapmış ve soruşturmanın ana delili olan ön bilirkişi raporunu hazırlamışlardı.
Dokuz Eylül’e danışmanlar
İzmir’de ikamet eden Aysel ve Alpaslan Ertürk’ten Aysel Ertürk maden mühendisi. Çalışma Bakanlığı İzmir Grup Başkanlığı’nda iş baş müfettişi olarak çalışıyor. Aysel Ertürk eski Çalışma Bakanı Ömer Dinçer döneminde yani 2010 yılında iş baş müfettişliğine atandı. Aysel Ertürk Dokuz Eylül Üniversitesi Danışma Kurulu üyesi olarak da görev yapıyor. Alpaslan Ertürk ise yüksek maden mühendisi. Lisansını Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yapan Alpaslan Ertürk Hacettepe Üniversitesi’ndeki yüksek lisansını 1996’da tamamlamış. 1983-2005 arasında özel sektör kömür ve krom işletmelerinde çalışan Alpaslan Ertürk 1988-1997 yılları arasında TMMOB Maden Mühendisleri Odası’nın genel sekreterliği görevini üstlendi. 15 Kasım 2005’ten itibaren ise DEÜ Maden Mühendisliği Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Alpaslan Ertürk ile Aysel Ertürk’ü birleştiren diğer nokta ise ikisinin de Dokuz Eylül Üniversitesi Danışma Kurulu’nda yer almaları.
RUSYA’yı stratejik pazarlar arasına alan Eczacıbaşı Grubu, yeni yatırımını seramik sağlık gereçleri alanında yaptı. Rusya’dan 10 yıl önce arsa alan Eczacıbaşı’nın karo ve sağlık gereçlerine yaptığı yatırım toplam 60 milyon Euro. Grubun hedefi ise Rusya pazarından yüzde 10 pay almak.
MOSKOVA’nın 100 kilometre yakınındaki Serpukhov kentindeyiz. Üzerindeki etiketlerden Türkiye’den geldiği anlaşılan makinelerin hemen önünde yerimizi almış bir fabrika açIlışını takip ediyoruz. Sayıca fazla kişi değiliz ancak tarihi bir na şahitlik ediyoruz. Yıllarca dışa kapalı olduğu için bir süre önce aklımızdan bile geçmezken Türkler Rusya’da bir fabrika daha açıyor. Kürsüde Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı var. Eczacıbaşı, stratejik pazarlar arasına aldığı Rusya’da karo ve seramik sağlık gereçleri alanına 60 milyon Euro’luk yatırım yapTı. Hedef Rusya pazarından yüzde 10 pay alarak sektörde ikinci olmak. Eczacıbaşı’nın davetlisi olarak geçtiğimiz salı günü katıldığımız açılışa Bülent Eczacıbaşı, kızı Esra, oğlu Emre ve kardeşi Başkan yardımcısı Faruk Eczacıbaşı ev sahipliği yaptı. Törene Moskova Bölgesi Yatırım ve İnovasyon Bakanı Denis Petrovich Butsaev, Serpukhov Valisi Alexandr Vyacheslavovich Shestun ve Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Aydın Adnan Sezgin de katıldı.
Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı konuşmasında söyledi:
16 TESİSİN 10’U DIŞARIDA“Türkiye, Almanya ve Fransa’nın ardından, artık Rusya da önemli üretim merkezlerimizden biri haline geldi. Bugün, Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu bünyesindeki 16 üretim tesisinden 10’u yurtdışında yer alıyor ve uluslararası pazarlar için üretim yapıyor. Yalnız satışlarımızla değil üretimimizle de, dünyanın farklı noktalarında Türkiye’yi temsil etmekten gurur duyuyoruz.”
Eczacıbaşı “çok markalı, çok üretim merkezli ve çok pazarlı büyüme stratejisi” ile sektörde liderlik hedeflediklerini de belirterek, “Türkiye’nin seramik ilk sağlık gereçleri tesisi için Rusya’yı tercih ettik” diye konuştu.
Moskova Bölgesi Yatırım ve İnovasyon Bakanı Denis Petrovich Butsaev, yeni iş yerleri kurulmasının önemli olduğunu ve destek vermeye çalıştıklarını belirterek, gerekirse vergileri düşürebileceklerini söyledi. “Bu yatırımlar Türkiye’nin Rusya’daki mevcudiyetinin sağlamlaştığını göstermekte” dedi.
Önümüzde, uzun da sayılmayacak bir sürede, iki seçim daha yaşayacağız. Siyasi tansiyonun yüksek olması ülke olarak ekonomiye odaklanmamızı da güçleştiriyor. Tam da bu süreçte sanayiye çok önemli yatırımlar yapmış, birçok iktidar görmüş, tecrübeli bir işadamından önemli bir mektup aldım. Siyasi tartışmalara çekilmek istemediği için yazdıklarını ismini vermeden yayınlayacağım. Ancak yazdıklarını neden önemsediğimi sadece bir-iki cümle ile belirtmek isterim.
Seçim bir yarış. Kazanmak kadar kaybetmek de işin doğasında var. Peki ya onlarca yarışın sürekli kaybedeni olduysanız ne yaparsınız? Ya kaderinize razı olmaya devam edeceksiniz ya da yanlışlardan ders çıkarıp ipi ilk göğüsleyen olmak için çaba göstereceksiniz.
Duayen işadamı seçimlerin sürekli kaybedeni olarak gördüğü CHP’nin başarısızlığını yazdığı mektupta analiz ediyor. Bununla da kalmayıp partinin başarılı olması için izlemesi gereken yollara da dikkat çekiyor.
İşte o mektup:
“Matematik ve mantık ilim değildir, ikisi de metottur. Yasaya ulaşma yollarını gösterir. Mesela bir konuda deneyler yaparız, her seferinde aynı neticeye varırsak mantıken doğru olduğunu varsayarız. Varsayımla tümdengelimle kanun vaz ederiz.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) demokrasi içinde, 1950’den bu yana sayısı 50’ye varan seçime girdi ve her türlü şarta rağmen tek başına iktidara gelecek şekilde kazanamadı. Bu seçimlerin neticelerine bakarak varsayım yaparsak CHP seçim kazanamaz neticesine varıyoruz. Zaten CHP yalnız AK Parti’ye değil, geçmişte DP, AP ve ANAP’a karşı da kaybettiğine göre, bu kanun geçerlidir. CHP’li olmadığım halde bu tespiti yaptıktan sonra acaba CHP seçim kazanmak için bir şey yapabilir mi diye düşüyorum.
Atatürk hepimizin çok sevdiği değerli bir idolümüzdür. CHP, her zaman kazanmış olan bu büyük liderimizi kendisiyle özdeşleştirerek ve sonra da kaybederek onun ismini de zor duruma sokmuştur. Atatürk hepimizin lideri olduğundan bu tutum üzücü ve haksızdır.
Böylece Borsa İstanbul’un VİOP’ta işlem gören vadeli işlem sözleşmeleri Londra Borsası’nda uluslararası yatırımcılara aracısız bir şekilde ulaşacak.
İBRAHİM Turhan’ın 2 Ocak 2012’de üstlendiği başkanlık sonrasında İstanbul Borsası büyük değişim geçirdi. Değişmlerin en önemlisi farklı çatılar altında faaliyet gösteren kıymetli madenler sözleşmelerinin, pay senetleri ve borçlanma piyasası ürünlerinin bir araya toplanması ve borsanın şirket haline dönüştürülüp Borsa İstanbul (BİST) adını almasıydı. Sonrasında Nasdaq ile yapılan anlaşma geldi. BİST, Nasdaq OMX Grubu’ndan dünyanın kullanılan en ileri teknolojilerinden biri olan Genium INET Trading sistemini alırken, stratejik ortaklık gereği ciddi bir know how transferi yapmak için de adım attı. Nihai kararların Haziran 2014’te alınması beklenen anlaşma ile BİST’in Nasdaq’a yüzde 5 hisse ve 21.5 milyon dolar ödemesi öngörülüyor.
Geçtiğimiz pazartesi, New York’ta Nasdaq borsasında bu anlaşma şerefine bir gong töreni yapıldı. BİST’in davetlisi olarak katıldığımız törende açılış ve kapanış gonglarını BİST Başkanı Turhan çaldı. Sonrasında gerçekleştirdiğimiz sohbette ise, Turhan bundan sonrasında atılacak adımlarla ilgili önemli bilgiler verdi.
LONDRA’YA İSTANBUL DESK
Turhan, Nasdaq gibi güçlü borsalar ile işbirliğinin BİST’i çok güçlü bir konuma getireceği görüşünde. Bu yüzden önümüzdeki günlerde yeni işbirlikleri de gündeme gelecek. Başkan Turhan bu konuda çok fazla detay vermedi. Ancak kulislerde konuşulanlara göre BİST Londra borsası ile sıcak temas halinde. Bu çerçevede özellikle BİST’in Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası’nın (VİOP) işlem hacmini artırmaya yönelik çalışmalar kapsamında bir anlaşma hazırlığı var. Bu anlaşma ile Londra Borsası’nda bir Borsa İstanbul Masası (Borsa İstanbul Desk) açılacak. Böylece Borsa İstanbul’un VİOP’ta işlem gören tek pay senedine dayalı vadeli işlemlerin sözleşmeleri Londra Borsası’nda uluslararası yatırımcıların aracısız bir şekilde almasına imkan sağlanmış olacak. Benzer bir anlaşmanın Singapur ya da Hong Kong borsası ile de yapılması planlanıyor.
Böylece Rekabet Kurumu gözetiminde yapılacak anlaşmalarla Lig TV diğer platformlarda da yayınlanacak.
FUTBOL biz Türklerin hayatında çok önemli bir yer tutuyor. Futbol programları bile yüzbinlerce kişiyi ekran başına toplarken naklen yayın konusunda çok önemli bir gelişme yaşandı. Süper Lig maçlarını daha çok kişinin izlemesini sağlayacak bu gelişme dijital yayın platformlarının rekabeti açısından çok büyük önem taşıyor. İşte nedenleri...
Digiturk 2010’da yapılan ihale sonucunda yıllık yaklaşık 425 milyon dolar karşılığında 4+1=5 yıllık bir kontrat ile Süper Lig’in yayın haklarını aldı. Bu maçları yayınlamak için de Lig TV kanalını yayına soktu. Aradan geçen 4 sezonun sonunda ilginç bir gelişme yaşandı.
Şike soruşturma süreci ve bazı başka olayların gelirlerini düşürdüğünü iddia eden Digiturk, Türkiye Futbol Federasyonu’na (TFF) başvurarak kendisine ekstra iki yıl daha yayın hakkı verilmesini istedi.
Digiturk ve TFF ihale yapılmadan yayın haklarının 2 yıl uzatılması için aralarında sözleşme imzaladılar. Ancak rakipleri Rekabet Kurumu’na başvurarak rekabete aykırılık iddiasında bulundu. Rekabet Kurumu konuyla ilgili soruşturma ve inceleme süreci başlattı. Sonunda da önceki gün bir karara vardı.
HEM ONAY HEM ŞART
Rekabet Kurumu’nun kararında iki önemli nokta var. Birincisi, Kurum bu uzatmayı onayladı. İkincisi ise bu onayı verirken önemli bir şart düştü. Uzatma yıllarında (2015-2016 ve 2016-2017 sezonları) münhasırlığın sona erdirilerek diğer yayın platformlarına da alt-lisanslama yöntemi ile Süper Lig’i canlı yayınlama imkanı verilmesini istedi.
Borçlu alacaklıya, bürokrat vatandaşa, avukat davacıya, banka müşteriye, patron işçiye hep aynı sözü söyledi: ‘Hele bir seçimler bitsin.’ Seçimler bugün itibariyle bitti. Peki seçimler neyi değiştirecek, ekonomi penceresinden bakarsak bizi neler bekliyor...
FARKINDA mısınız? Son dönemde en çok duyduğumuz cümle oldu; Hele seçim bir bitsin. En son annemden duydum bunu. Babama fizik tedaviye ihtiyacı olduğunu, kendisini doktora götürmesini söylemiş. Babam da yanıt vermiş: Gideriz, hele seçimler bir bitsin! Borçlu alacaklıya, bürokrat vatandaşa, avukat davacıya, banka müşteriye, patron işçiye hep aynı sözü söyledi durdu: Hele seçimler bir bitsin! İşte seçimler bugün itibariyle bitti. Peki ekonomi penceresinden bakarsak bizi neler bekliyor, gelin tahmin etmeye çalışalım.
ÖNEMLİ SINAVLAR VARBelediye başkanımız kim olursa olsun, belli ki siyasi tartışmalar sürecek. Bu atmosfer piyasalar üzerinde etkili olmaya devam edecek. Amerikan Merkez Bankası’nın bundan sonra atacağı adımlara endekslenen hayatımız sürüp gidecek. Bu duruma içerideki olası gerilimler de eklenince doların tansiyonundaki ani sıçramalara karşı yine Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın atacağı adımlar önem kazanacak. Yani seçimler bir bitti bitmesine de ekonomi yönetimini yine önemli sınavlar bekliyor.
UYKUDAKİ YATIRIMLARMalum iş dünyası yatırımlarını büyük ölçüde seçim sonrasına erteledi. Uykuya alınan projelerin kaderi de seçimlere emanet edildi. Ortaya çıkan seçim sonuçlarının bu yatırımları nasıl etkileyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. İşsizlik rakamları ortada. Bu yatırımların istihdama dönüşmesi için en büyük engel yine seçimler olarak gösteriliyordu. Bakalım işsiz gençlerin kaderi nasıl değişecek. Göreceğiz, seçimler bitti işte. Emlak ve otomobil satışlarındaki yavaşlama resmi rakamlara yansıdı. Diğer sektörlerde de benzer bir tablo var. Piyasayı şöyle bir dolaşsanız ‘işler yavaşladı, para dolaşmıyor’ serzenişini hemen duyarsınız. Esnafın umudu da seçim sonrasına endekslendi. İşler açılacak mı göreceğiz, seçimler nihayet bitti...