23 Ekim 2010
BU ekim çok özelmiş; çünkü 5 Cuma 5 Cumartesi ve 5 Pazar varmış ve hepsi bir arada ancak 823 yılda bir olurmuş diye başlayan elektronik postalar hepimize ulaştı. Palindrom günler (11.02.2011, 21.02.2012 gibi) ve benzeri tarihler faydalı, güzel, tanıtım amaçlı kullanılabilecek zihinsel arayışlar olarak kabul ediliyor ve ilgi çekiyor. Bu bağlamda, ekim ayında turizm açısından yaşadığımız özel günleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Özelliği olan günlerden biri 10.10.10’nun Dünya Balıkesirliler Günü olarak ilan edilmesi isabetli bir karardı. Ancak içerik olarak ilin tümünde arkeolojik değerleri ve doğal güzellikleri kapsayacak şekilde, yerel katılımlarla kutlanamadığı için beklenen sonuçlara ulaşmadığını düşünüyorum. Bu nedenle de gelecek yılların Bilecik (11.11. (20)11) ve Burdur (12.12.(20)12) açısından daha kapsamlı bir şekilde ele alınmasını öneriyorum.
Ödül mutluluğu
Geçen haftalarda iki özel kutlamamız daha vardı; Ankara’nın Başkent oluşunun 87’nci yılı kutlanırken; Ankara’yı dünyayla buluşturan TAV Esenboğa 13 Ekim 2010 günü 5’inci hizmet yılına başladı; yıl dönümleri kutlu, başarıları daim olsun. Ankara Büyük Şehir Belediyesi bu yıl Ankara’nın Başkent oluşunu Ankara Seğmen Büyük Ödülleri ile kutladı. Ödüller Ankara’nın yaşamında yeri olan; aralarında bulunmaktan gurur duyduğumuz kişi ve kuruluşlara verildi. Bizim de, Ankara Hürriyet’teki Turistin Not Defteri köşemizin okurlarımızdan aldığı destek ile ATİD Başkanı olarak üyelerimiz; TÜROFED İkinci Başkanı olarak da Türk turizmcileri adına aldığımız bu ödülü siz sayın okurlarımızla da paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Ranta kurban edilenler
Bu ödüle kent olarak da sahip olması gereken Ankara, yoktan var edilen Başkent olarak, yapı, kişi ve anı olarak pek çok değeri bünyesinde barındırır. Biz bunların arasından bir kentin kimliğini belirlemede turizm olmazsa olmazlar arasında. Ankara’da ilk dönem milletvekillerinin hanlarda kaldığı yıllarda, Ankara Palas devletin konukları ve Ankara’daki yeni toplumsal yaşamın bir simgesi olarak halen koruduğu yerini alıyor. Devam ediyoruz Bulvar Palas, Marmara Oteli, Büyük Ankara Oteli ve halen dünya başkentleri seviyesinde hizmet sunan değerli üyelerimizin işlettiği otellerimiz, bu gün Ankara’nın önemli yaşam noktaları. Sonra Kızılay Piknik Lokantası, Gar Gazinosu, Gençlik Parkı ve bulvar kahveleri. Bugün yerinde yellerin bile esemediği, kentin sembolü olmuş Kızılay binası ve bahçesi.
İlkbahar günü gibiydi Van
Turizmin ikinci önemli bileşeni ulaşıma geldiğimizde Ankara Garı hızlı tren projeleri ile yeni geleceğini beklerken çağın ulaşım seçeneği hava ulaşımı Ankara’ya yeni imaj ve turizm seçenekleri kazandırdı. TAV Esenboğa Anadolu bugün Anadolu’yu Anadolu’ya ve dünyaya bağlayan, ödüllere sahip bir işletme. Dünyada havaalanları kentin ekonomik ve toplumsal yapısına olan katkıları ve istihdam arttırıcı etkileri nedeniyle kentliler ve yönetimleri tarafından özenle savunulur. TAV Esenboğa’da Ankara için bu niteliği kazanmaya başlıyor.
Sizlerle paylaşmak istediğimiz bir başka tarih de 20.10.2010. TÜROFED olarak Van’da, bir ilkbahar günü ortamında, Birinci Turizm Fuarı’nın açılışındaydık. Van’ın Hizmet üretme yarışında olan, kenti çevresiyle beraber ekonomi ve toplumsal açıdan yüzyılın ötesine taşımaya kararlı mülki ve yerel yöneticilerini tanımaktan ayrıca mutlu olduk Bu açılışla gücünü Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay’ın dostluğu, barışı, hoşgörüyü ve Anadolu’nun zenginliklerini kapsayan mesajlarından alacak uluslararası Avrasya Turizm Fuarı’nın ilk taşları da konmuş oldu.
Van’ın ulaşımın sağladığı imkanlar nedeniyle kahvaltıya yetişebilecek kadar yakın olduğunu hatırlatırken; çevresindeki zengin turizm arz imkanları ve kentteki turizm işletmelerinin yeterliliği nedeniyle de görülmesi gerekenler arasına not edilmesini bir kez daha önermek istiyorum.
Yazının Devamını Oku 9 Ekim 2010
BU hafta Dünya Turizm Gazetecileri ve Yazarları Federasyonu’nun (FIJET) 52’nci Genel Kurul’u nedeniyle İstanbul’daydım. Genel Kurul’a katılmak üzere 33 ülkeden (Meksika, Mısır, Çin, Romanya, Venezuela, Panama dahil) seyahat uzmanı yazar ve gazeteci 255 kişi İstanbul’a geldi. Hepsi ülkelerinde çok tanınmış isimler. Çalışmalarına Bodrum’da devam edecek olan katılımcılar dönüşte ülkelerinde bizleri anlatacaklar.
FIJET kuralları gereği dönüşünde genel kurulun yapıldığı ülke hakkında yayın yapmayanlar gelecek genel kurullara çağrılmıyor. Genel Kurul, katılımcılara, mesajlara ve çalışmalara bakıldığında gerçekten Turizmde Birleşmiş Miletler ortamındaydı.
Üç altın elmalı tek ülke
Genel Kurul, FIJET Başkanı Tunus Eski Turizm Bakanı Tijani Haddad’ın konuşması ile açıldı. Haddad, ikinci kez Türkiye’de olmaktan duydukları mutluluğu belirtirken geniş katılımlı, çok uluslu bu toplantı nedeniyle turizmin ülkelere, barışa ve ekonominin gelişimindeki katkısına dikkat çekmek istediğini belirtti. Bu anlamda basının ve özellikle turizm medyasının öneminin bir kez daha ortaya konduğuna da değindi.
FIJET tarafından verilen Altın Elma Ödülleri turizmin Oscar’ı olarak kabul ediliyor. Türkiye şimdiye kadar bu ödülü iki kez aldı. (Antalya Kaleiçi ve Adıyaman Nemrut Dağı) 52’nci genel kurul sırasında ilgili komitenin yapacağı çalışma sonunda İstanbul ya da Bodrum’a bu ödülün verilmesi halinde Türkiye üç Altın Elma Ödüllü tek ülke olacak.
THY’nin desteği
Türkiye hakkında yazıma aktarmaktan mutlu olacağım izlenimler arasında en çok duyulan söz THY’nin mükemmel servis kalitesi, uçakların teknik olarak yeniliği ve güvenirliliği idi. Ekonomi bölümünde bussiness uçtuk diyen İsviçre ve Almanya’dan gelen gazetecilerin dönüşlerinde de aynı izlenimleri taşıyacakları kesin.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ve THY’nin birlikte yaptıkları çalışmaların uzun yıllara dayanan başarılı bir geçmişinden kaynaklanan işbirliği var. Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay tarafından hazırlattırılan Dünyada Turizm isimli yayında da bu anlamda tanıtımda birbirini tamamlayıcı etkiler sağlayan örnek çalışmalar yer almaktadır. Bu örneklerin TÜROFED olarak da içinde olmak istediğimiz bir yapılanma ile çatıdaki kurumlar arasında işbirliği halinde daha da geliştirilebileceğini düşünüyorum.
Geçen hafta Dünya seyahat endüstrisinin Oscar’ları olarak nitelendirilen Dünya Seyahat Ödülleri’nin (World Travel Award) Avrupa gala töreni, Antalya Belek’te yapıldı. THY’nin “Avrupa’nın Lider Havayolu Şirketi ödülünü THY Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hamdi Topçu fazlasıyla hak edilmiş bir mutlulukla aldı. THY’nin dünya çapında alışılmış reklam kalıplarını aşarak sürdürdüğü reklam kampanyasının ülkenin tanıtımı üzerinde de etkili olabilecek sonuçlar verdiğini medyadan ve yurtdışından gelen dostlarımızın izlenimlerinden çıkarmaktayım.
Türk turizm sektörünün bu toplantı sonrasında da turizm basınında hak ettiği şekilde yer alacağını, guruba İstanbul ve Bodrum’da sunulan zengin programın bir yansıması olarak bekliyorum. Gelişmelerin dünya kamuoyuna ulaşmasındaki önemleri nedeniyle basın mensuplarına ve ülkemizde genel kurul çalışmalarını yapan kuruluşlara 2009 yılında verilen desteğin 2010 ve gelecek yıllarda da devam edeceği yolundaki düşüncemi koruyorum.
Yazının Devamını Oku 2 Ekim 2010
TÜRKİYE’de uzun yıllardır kutlanmayan Dünya Turizm Günü bu yıl hemen her yerde alışılmadık bir katılımla kutlandı. Bu oluşumda geçen yıl Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği (ATİD) olarak Ağrı Dağı Efsanesi adlı eserin Dünya Turizm Günü’nde İshak Paşa Sarayı’nda sergilenmesinin katkısı olduğunu; bazı kişilerin böyle bir günün varlığını ilk kez duyduklarını büyük bir içtenlikle söylediklerine tanık olan bir kişi olarak ifade etmeliyim.
Geçen yıl Doğu Beyazıt’a gönderdiği telgrafla bizi etkinliğimiz sırasında kutlayan Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu yıl Dünya Turizm Günü nedeni ile özel bir mesaj yayınladı. Sayın Başbakan’ın mesajı sektörümüzün gelişimi için verdiği, TÜROFED olarak şükranla andığımız, desteklerin bir ifadesi olarak bizleri mutlu ederken; gelecekteki beklentiler ve hedefler konusunda da yol göstermiştir.
Biyolojik çeşitlilik
TBMM Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin ve meslek kuruluşlarımız, üniversiteler, birlikler yayınladıkları mesajlarla bu günümüzü hatırladılar ve bizlere güç verdiler.
Bu yıl Ankara’da İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzün ilgisi ile bir araya gelen ATİD, TÜRSAB ANKARA ve ANKARA SKAL, CERMODERN’de Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay ve Ankara Valisi Sayın Alaaddin Yüksel’in katıldığı bir kutlama akşamı düzenlediler. Ankara’daki meslek kuruluşları ve turizm dostlarının katıldığı bu kutlama törenini, Türkiye’nin 1997 yılında ev sahipliğini yaptığı Dünya Turizm Günü’nden sonra en yüksek seviyeli katılım olarak niteliyorum. Sayın Bakan, Türkiye’nin biyolojik çeşitliliğini konu alan bir kitabın hazır olduğu müjdesini verdi.
Türkçe çalışma dili olsun
Yılın teması ile uyumlu bu yayının elimize ulaşacağı süreçte Türkiye gibi zengin turizm kaynakları olan ülkelerin Turizm günlerini turizm yılına çevirebileceğini düşünüyorum. Kutlama sırasında Sayın Valimizin Ankara Turizm Konseyi Toplantısından önce sektörümüze olan ilgisini bir kez daha görmek imkanını da bulmuş olduk.
Dünya turizm günü nedeniyle yayınladığımız bildiride, ülkemizin Kaz Dağları, Toroslar ve Karadeniz Bölgesindeki zenginlikleri tamamlayan Halfeti’nin Siyah Gülleri’nin, Van’ın Ters Lale’sinin ve Ankara’nın Sevgi Çiçeği’nin bu anlamda bize bir yıl boyunca katkı sağlayacağını ifade etmiştik. Bir başka önerimiz de Dünya Turizm Örgütü’nün (UNWTO) çalışma dilleri (Arapça, İngilizce, Fransızca, Rusça ve İspanyolca) arasında Türkçe’nin de yer almasıydı. Dünya turizminin vazgeçilmezleri arasında yerini alan ülkemizin bunu hak ettiğini; bakanlığımızın “Dünyada Türkiye” isimli yayınından aldığım güçle ve mutlulukla ifade ediyorum.
Kendine özgü modeller
Dünyada hiçbir ülkeyi örnek almasına ihtiyacı olamayan, kendine özgü modellerle Dünya Turizm Günlerini turizm yıllarına çevirebilecek bir sinerjiye sahip ülkemizin, kitaba yansıyan bu coşkusuna katkı sağlayan Bakanlığımızın, halen görevde olan yöneticilerine ve yurtdışı teşkilatında görevli ataşe ve müşavirlerine tebriklerimi iletiyorum.
Bu yılı Dünya Turizm Günlerinde daha önceki yıllarda yaptıkları katkılarla bugünü sağlayan; dünyada izleyen olmayan, izlenen etkiler bırakan Bakanlığımız mensuplarının, Türkiye turizmdeki ilklerin ve özel sektörümüzün de unutulmadığı kutlamalar için bir başlangıç olarak nitelemek istiyorum.
Yazının Devamını Oku 25 Eylül 2010
GEÇEN hafta 12 bin yıl öncesine uzanan dinler ve kültür tarihi geçmişi olan Anadolu topraklarından İzmir’de ve Van’da iki önemli etkinliğe tanık olduk. Tümü kültür mirası olan bu coğrafyayı bir çizgide buluşturan özellikleri nedeniyle bu etkinliklere değinmek istiyorum.
Sümela Manastırı’nda yapılan ayinden sonra dini turizm ve inanç turizmi yeni boyutlar kazandı. Elde edilen sonuç Türkiye’nin çabaları ile oluşmuş; tüm dinler için yeni bir dünya anlayışıdır. Her iki mekanda hiçbir ikincil düşünceye meydan vermeyecek kadar açıklıkla kutlanan bir başka gerçek de temelleri Anadolu’da olan hoşgörü anlayışıdır. Bu yıldan itibaren 16 Kasım Dünya Tolerans Günü’ne çeşitli yönleri ile taşınmalı, dünya literatüründeki yerini almalıdır.
Van giriş kapısı
Van, doğunun batısında, batının doğusunda bir başka anlatımla Avrasya’nın başladığı yerde; İzmir ise Ege kıyılarında Anadolu kültürünün batı düşüncesi ile buluştuğu noktada iki önemli merkezimiz.
İzmir’den Sunexpress, Ankara’dan Anadolujet, İstanbul’dan da THY ve Pegasus havayollarının günlük seferlerinin dünyaya bağladığı Van, çevresi için bir giriş kapısı özelliği taşıyor. Van’ın bir hoşgörü şehri olarak nitelendirilmesine zemin hazırlayacak gelişme ise turizme ve turiste bir çok açıdan pozitif bakan yöre halkı ve işbirliğine katılanların uyumundan kaynaklanan sinerji ile destekleniyor. İran üzerinden gelen ziyaretçilerin kentin ekonomisine olan katkıları Van’ı ileride doğunun dünyaya açılan bir kapısı olarak da hazırlıyor.
Van üzerinden ulaşabildiğiniz bu çevre, Ah Tamara Efsanesi yanında yoh yoh dizeleri ile anımsayacağımız Erciş’li Emrah’ın Selvihan ile olan aşkını anlatan efsane; ya da bu yıl, EDEN ödülünü kazanan Nemrut krater gölünün gizemi yanında Ağrı Dağının ihtişamının en güzel görülebileceği Tendürek dağlarına kadar uzanıyor.
Kentlerin birlikteliği
Değinmek istediğim ikinci etkinlik ise, geçmişi dünya ile yaşıt, bilinen tarihi MÖ 1200 lü yıllara dayanan, adını Truva Savaşı’nın komutanı Agamemnon’dan alan, kaplıcaların bulunduğu Balçova’dan. Burada Kaya Grubu tarafından özenle yenilenen otelin açılışına katıldım. Kaplıca, tatil ve kongre fonksiyonlarının bir arada uyum içinde bulunduran bu kompleksi aynı zamanda İzmir’in EXPO şansına katkıda bulunacak bir tesis olarak değerlendiriyorum. Türkiye’nin ilk otel yatırımcıları arasında bulunan Kaya Gurubunun tercih edilmesi ise İzmirli yöneticilerin yatırımcı seçiminde çok isabetli bir öngörüsü.
Kentlerin ve yörelerin birlikte üretecekleri projelerle yörelerine olan ilginin artırılması TÜROFED olarak desteklediğimiz bir gelişmedir. Bu yolla 50 şehre yayılan ve 3 milyar TL yi bulan turizm yatırımlarının verimliliği, ulaşımın ve konaklamanın sağladığı imkanları da kullanarak, ülke çapına yayılabilecek niteliğe ulaşabilecektir.
Ege bölgesinde İran’dan gelecek konuklara sunulabilecek imkanlar için İzmir’i; İzmir’e gelen kurvaziyer yolcular da dahil olmak üzere ilgi duyabilecek kişiler için de Van’ı, ziyaretçilerine seçenekler sunabilecek projeler geliştiren, iki kent olarak düşünmek istiyorum. İzmir’in yıllardır Meryem Ana nedeniyle kazandığı hac merkezi olma deneyimi ve İzmir Fuarı birikimi bu açıdan da kentler arasında Kıtalararası uygarlıkların paylaşımı düşüncesi kapsamında, bir yakınlık sağlıyor.
Söz gelimi, İzmir’deki Akdeniz Mutfağı ile Van’da Japon ve otantik ortamda sunulan, Doğu Anadolu mutfağını denemek isteyenler için İzmir ve Van’daki oteller arası işbirliği bu anlamda bir başlangıç olabilir.
Yazının Devamını Oku 18 Eylül 2010
BAYRAM tatilinde posta kutuları hiç dikkatinizi çekti mi? Ya postacılar, onları gördünüz mü? Bayramlaşmak için uğradılar mı? Öğrendiğimiz okul şarkıları arasında “Bak Postacı Geliyor”u hatırlamayan yoktur herhalde. Duygularını “GÖRÜLMÜŞTÜR” damgalı mektuplarla ifade etmek zorunda kalmasına rağmen, Nazım Hikmet dostlarından gelen mektupları “bir sıhhat işareti” olarak tanımlıyor. Postacılar Dilek ve arzularımızı taşıyan; duygu ve düşüncelerimizi sonsuza kadar saklayan mektuplar yerine fatura ve ekstreler dağıtıyorlar; ucu yanık, duyguların şifreli cümlelerle ifade edildiği asker mektuplarını onlar da çok nadir görüyorlar.
Bir dönem de gittikleri ülkelerden ailelerine posta kartı göndermeyenler tatile gitmiş kabul edilmez ve döndüklerinde kendilerine ufak tatlı cezalar verilirmiş. Haberleşmenin telefonlara ve internete bağımlı hale gelmesiyle giderek azalan mektup ve posta kartı gönderme alışkanlığının tüm dünyada yeniden eski yerini alması için Türkiye’nin önderliğinde, UNESCO’nun 2011 Evliya Çelebi yılını da içeren, bir kampanya başlatılmasını önermek istiyorum.
Seyahatnameleri (Gezi Notları/Mektupları)’nı yenileyecek gençleri özendirmek için UNESCO Türkiye Milli Komitesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığımızla birlikte yapacağımız bir kampanya ile tatilde en güzel mektup ve posta kartı yazan dünya gençlerini TÜROFED olarak ödüllendirmek istiyoruz.
Pul kolleksiyonları
Posta pullarının aynı zamanda koleksiyon amacıyla da değerlendirilmesini ifade eden ve zaman içersinde ilgi alanını İlk Gün Zarfı, Özel Gün Damgası, Posta Kartı ve benzerlerini biriktirme yönünde genişleterek dünya çapında bir ilgi alanı haline gelen Pulculuk (Filateli) bu anlamda da tekrar dünya çapındaki eski önemine kavuşmayı beklemektedir. Sevdiklerimize hep özel olarak paylaşmayı teklif ettiğimiz ve belki de bize ilk biriktirme alışkanlığı veren pul koleksiyonlarımız için tekrar ve gençlerimizle başlayacak bir proje önerebiliriz. Daha önceleri çıkarılmış olan illerimiz pullarının tekrar basılması ve bunların birer pul defteri içinde gençlerimize armağan edilmesi bu anlamda bir başlangıç olabilir. Bu kampanyaya ülkemizi ziyaret eden konuk gençlerimizi de dahil ederek dünya çapında filateli dostlarına sahip olabiliriz.
Pul, bağımsızlık sembolü
Ülkelerin adını taşıyan birer kıymet olan Posta pulları bir ülkenin kültürel, politik, turistik ve ekonomik tanıtımı yanında bayrak gibi bağımsızlık sembolü olarak da kabul edilmişlerdir. Türk Posta İdaresi (PTT) de duygularımızı, hasretlerimizi, sevinçlerimizi bizlere ulaştıran bir kurum olarak toplumsal yaşamımızdaki yerini korumaktadır. Tarihi boyunca ülkenin güzelliklerini çıkardığı pullara yansıtmada büyük özen gösteren bu köklü kuruluşumuzla tanıtım açısından da önemli projeler yapılabileceğini düşünüyorum. Bu projeler PTT’nin ikinci harfi tellerine kuşların konduğu Telgrafı, ELT’nin mektup telgraf olduğunu, “Salimen vasıl olduk” cümlesini MORS alfabesi ile ifade etmeyi içerebilir. Günümüzde Toplumsal hizmet alanında yeni arayışlar ve projeler geliştiren, hizmet kalitesini yükselten Türkiye Posta İdaresi için dünya posta idareleri ile iletişim kurmak geçmişe göre daha kolay.
Pulu hazır posta kartları
PTT’nin özel günler ve kutlamalar için bastığı pullar arasına turizm işletmelerimizin dahil edilmesi; konuklarımıza pulu hazır posta kartları verilmesi gibi bir dizi yenilik dünyada unutulmaya başlayan mektup ve yazarak haberleşme alışkanlığını tekrar gündeme taşıyacaktır.
Sizce Karadeniz’den İstanbul’daki amca oğluna çekilen ELT:
Fadime TARİ’yadur*. TARİ yoladur. Küverteyedur. Tireyun tipinedur. Çantasi yaninadur. Anahtari pendedur
Başlı başına bir seyahatname değil mi; Ya da halk anlatımının ince nüktelerini çözdüğünüz zaman gezi edebiyatı oluşturmak için bir başlangıç cümlesi olabilir mi?
* Denizyollarının TARI Vapuruyla yola çıkan Fadime’nin güvertede, direğin altında çantası ile birlikte olduğunu; ama anahtarı merak etmemesini bildiriyor.
Yazının Devamını Oku 11 Eylül 2010
BİZİM için sizlerle olmak bir bayram sevinci. İlginiz için teşekkürlerimi iletirken, nice güzel bayramları birlikte kutlamayı diliyorum. Gelenekle günceli çok iyi birleştirebilen bir çağdaş toplum olarak gelecek 10 yıl boyunca tatil dönemlerinde yaşayacağımız bayram sevinçlerinin anlamını yabancı konuklarımızla da paylaşmalıyız diye düşünüyorum. Bazı yabancı dillerde tam karşılığı olmadığı söylenen kavramları tanımaları için sevgi ve saygı ortamında yaşadığımız bayramları onlarla paylaşarak hoşgörünün Anadolu topraklarındaki anlamının dünyaya taşınmasına katkıda bulunmanın inanç turizmi boyutunda da yeni anlamlar oluşturacağına inanıyorum.
Bu arada bir süre önce TOBB Başkanı Sayın Hisarcıklıoğlu’nun daveti ile katıldığım “Düz Dünyada Rekabet” konulu konferansın sonuçlarını turizm açısından yorumlamak istiyorum. Daha çok günümüzün çok uluslu ekonomisini tanımlamada kullanılan “Düz Dünya” (=Flatworld) kavramının turizmde de etkilerini izleyeceğimiz yeni bir peryoda girdiğimizi hatırlatmak istiyorum. Sanki Galile’nin dönemine geri dönmüş gibiyiz. Küresel bir ortamda, düzlemsel düşünerek yaşamaktayız. İletişim ve ulaşım kolaylıkları nedeniyle coğrafi sınırların kalktığı bir dünyada yaşıyoruz.
Anadolu toprakları bu topraklarda yaşamış Yunus’lar, Mevlana’lar, Pir Sultan’lar ve nice düşünürler bugün düz dünya dediğimiz ortamı düşünce bazında yüz yıllar önce oluşturmuş kişilerdir. Tanıtma ilkelerimiz içinde bu nitelikleri ile yer aldıkları zaman dünyanın kendine ve buraya bakış açısı gerçekten değişecektir. Günümüz dünyasında Fiziki ve coğrafi değerler kadar Düşüncenin de tanıtma ilkelerine yansıması dönemi gelmiştir. Bu hem iç tanıtımda hem de dış tanıtımda felsefi anlamda yeni bir dönemin başlamasıdır.
Bu gelişimden maksimum yararlanabilmek için küresel rekabetin neresinde olduğumuzu belirlemek ve bu ortamdaki işbirliği imkanlarını iyi araştırmak gerekiyor. Bu gelişimden maksimum yararlanmak isteyen bireylerin de yeni ortamın iletişim kanallarını iyi kullanabilecek alışkanlıklar ve beceriler kazanmaları gerekiyor. Bilgisayarlarla ulaşacağımız ağlar, sisteme girebilenler için her zaman hizmet vermeye hazır.
Ağ yönetimlerinin fabrikaların çatılarının uçurduğu bu ekonominin önündeki tek engel bürokrasi olarak görünüyor. Çatıların tek tek uçtuğu bu dönemde ağların gücüne dayanacak sağlam çatılara ihtiyaç duyulacaktır. Bu nedenle de örgütlenmede, tanıtımda ve pazarlamada sağlam çatı kavramları oluşturabilenler dayanma gücü kazanacaktır. Gümrük duvarları, vizeler, kotalar dağları aşan iletişim teknolojileri ve ağ yönetimlerinin etkilerini azaltmaya pek fazla devam edemeyecek gibi görünüyor.
Vizelerin, uçuş kotalarının, pasaportların olmadığı, bütçelerin ve planların 5 yıllık yapıldığı bir dünyada turizmin büyük ağ yönetimlerinin bünyesinde tamamen yeni bir kimlik kazanacağını dikkate alan yönetim, tanıtma ve pazarlama kavramları gerekecektir.
Sınırların kalkmasının kazanımlarını önce AB üyeleri arasında izledik; sonra da kendi bölgemizde yaşadık. İnanç turizmi kavramının bir anda kazandığı yeni ivme de bu anlamda güzel bir örnek olarak sunulacağı ortamlara bir an evvel taşınmalı; Türkiye bu anlamda ağdaki yerini almalıdır.
2023 Turizm stratejisi de, YPK kararı olmasına rağmen, kamu kurumları tarafından bir ağ prensibi dahilinde paylaşılamadığı, kavramsal temellere oturamadığı için günün gerisinde kaldı. Parça başı işler bütünlüğü olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Tanıtma çalışmalarında da sağlam bir çatı kurulamadığı için, tanıtma ihtiyacının gerçek boyutlarını tespit edebilecek çalışmalar çözüm ortakları ile paylaşılmadan günlük söylemlerle bir şeyler yapılmaya çalışılıyor.
Oysa düz dünya ekonomisinin temeli her ortamda, her gün yeni bir anlayışla ve yeni bir boyutta paylaşımı gerektiriyor.
Bu paylaşımın en iyi yansıyabileceği ortamlardan biri olarak gördüğümüz TÜROFED tarafından desteklenen EMITT İstanbul’da; Travel Turkey İzmir’de ve Turizm ve Tatil Günleri Fuarı Ankara’da iç turizm seçenekleri ile kapılarını tekrar açacaklar.
Yazının Devamını Oku 5 Eylül 2010
GAZETELERDE yeralan haberlere göre “İtalya’nın başvurusu üzerine Zeytinyağı, taze sebze, meyve ve ızgara balık gibi yiyeceklerden oluşan Akdeniz Diyeti’ne Birleşmiş Milletler (UNESCO) tarafından Dünya Kültür Mirası ünvanı verilecek.” Aynı haberde İtalyan Tarım Bakanı’nın ünvandan emin olduğu ve “Ülkemiz, mutfak geleneklerimiz ve kültürümüz açısından büyük bir başarı” dediğine de yer veriliyor. Akdeniz Diyetinin genel kabul görmüş uygulaması, çağımızın kalp ve damar sağlığını koruyan ilaçlardan daha etkin bir beslenme tarzını ifade ediyor. Yan etkileri olmayan Ege ve Akdeniz bölgelerimizde yüzyıllardır uygulanan bir beslenme tarzı. Haberde “Akdeniz mutfağının kuşaktan kuşağa aktarılan geleneksel bir bilgi olmanın dışında, dünyada tek olduğunu ve bu yüzden UNESCO tarafından korunmaya layık bulunacağı iddia ediliyor” cümlesi de yer alıyor.
Türkiye’de “Gerçek Akdeniz”, “Geleneksel Lezzetler Şenliği” gibi pek çok etkinlik hem de UNESCO’nun desteği ile yapıldı. Sunulan özgün yemeklerin, bin 500’e varan meze tabağının (Guiness rekoru) ülkemize bu imkanı başkalarına devretmeyecek kadar bir zenginlik kazandırdığı kesin. Sonuç olarak yapılanların o ortamların dışında uygulanabilir, benimsenebilir olması için de ilave çabalar gösterilmesi gerekiyor.
En zengin seçenek Anadolu kıyılarında
Bu arada Akdeniz tarzı tatil anlayışına bir bakmak gerekiyor. Akdeniz’deki tatil anlayışı da kıyılara sıkıştırılmış tatil siteleri dışında aynı Akdeniz diyeti gibi pek çok ilaçtan daha etkin bir tatil kavramı. Hangi ülke iyi bir ürün haline getirilebilirse o kazanacak. Akdeniz’e kıyısı bulunan 20 ülke arasında da en zengin seçenekleri Türkiye, yani Akdeniz’in Anadolu kıyıları sunuyor.
Bu haberi, Türkiye tanıtımında çok kullanılan, “Türkiye güneş ve denizden daha fazlasını sunuyor” (Die Türkische Riviera bietet weit mehr als Sonne und Strand) sloganının arkasında durmakta biraz daha gecikilirse Akdeniz’in alternatif imkanlarını başkalarına bırakacağımız yönünde bir işaret, bir ön uyarı olarak düşünmek gerekir.
TOBB’dan lezzetlerden marka yaratma hamlesi
UNESCO Türkiye Milli Komite’sinde Kültür ve Turizm Bakanlığımız temsil ediliyor. Kültürel miras adına komiteler var; değerli hocalarımız görev yapıyor. Bu karar tasarısının kapsamı ve Türkiye adına haklarının korunmasına yönelik olarak yapılabilecekler; hazırlanacak başvurular için bir şeyler yapılmasını bekliyoruz. Hiçbir ülkenin Türkiye kadar Akdeniz Mutfağını oluşturan bitki, yağ ve yemek çeşidi olduğunu düşünmüyorum.
Geçen hafta gazetelerde Türkiye mutfağının lezzetlerini marka haline getirmek amacıyla ekonomik ve sektörel performansı sağlayacak bir derneğin yurtdışında TOBB Başkanı Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun önerisi üzerine kurulduğu haberi yer aldı. Sayın Başkanın bu girişiminin yurtdışında yaşanılan dağınıklığın toparlanması anlamında çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Ancak bu tür projelerin oluşacağı yerin TOBB bünyesinde yeniden oluşturulmasına çalışılan Türkiye Turizm Meclisi olduğu görüşündeyim. Bu dernekle beraber asıl önemlisi Aşçılık Dernek ve Federasyonlarının görüş ve teşebbüsleri yanında sağlayacakları destek önemlidir.
Dünya yeni turizm anlayışı inşa ediyor
Akdeniz Tarzı Tatil’i tüm unsurları ile beraber kullanabilirsek yeni bir Çatı Marka faktörü yakalamış olabileceğiz. “Konukseverliği” bir fuar adı olarak terk ettikten sonra bir başka çatı marka değerini de yitirmemek gerekli. Akdeniz Tatili Konseptinin taklit olmayan bir çatı marka değeri olarak geliştirilmesi için işletmelerimize ve TÜROFED olarak bize de görevler düşüyor.
Herşey Dahil de dahil olmak üzere mutfakların Akdeniz/Ege tarzı beslenmeye yönelik yeni bir anlayışla ele alınması, AB gıda güvenliği esaslarının uygulanması ve bunların turizm dünyasına duyurulması elimizden alınmaya çalışılan değerlerin korunması için gerekli görünüyor.
Adımıza kaydedilmiş somut ve somut olmayan kültürel miras değerlerimiz; kişiler adına ilan edilmiş anma yılları gibi konularda daha farklı şeyler, yenileri için de hazırlıklar yapılması, bunların tanıtma kampanyalarımızla desteklenmesi gerekiyor. Zira dünya, kültürel mirası konu alan, kültür ve yaratıcı ekonomiler üzerine yeni turizm anlayışları inşa ediyor.
Yazının Devamını Oku 28 Ağustos 2010
2023 Türkiye Turizm Stratejisi kapsamında “iç turizmde toplumun farklı kesimlerine uygun kalite ve fiyatta turistik ürün alternatiflerinin sunulması” ve “ulusal, bölgesel ve yerel ölçekte markalaşmanın hedeflenmesi, ulusal tanıtım ve pazarlamaya ek olarak varış noktası bazında tanıtım ve pazarlama faaliyetlerine başlanması” ilkeleri yer almaktadır. Eylem Planı da bu ilkelere bağlı olarak 2007 yılından başlamak üzere 2 yılda tamamlanması öngörülen faaliyetleri içermektedir.
Seyahat ekonomisinin çeşitli prensipleri ile de uyumlu bu ilkelerin uygulamaya geçebilmesinin ve yörelerimizin hazırladığı tanıtım faaliyetlerinin piyasaya birer ürün halinde sunulmasında fark ettiğim eksikliğin yerel seyahat acenteleri aracılığı ile mümkün olabileceğini düşünmekteyim.
Emeklilere yönelik hizmet
Son yıllarda çeşitli kentlerin tanıtım toplantılarına katılmakta; Ankara’da yapılan tanıtım günlerini ziyaret etmekteyim. Gerçekten çok güzel ürünlerin, ziyaretçilerin ilgisini çekebilecek tarihi ve kültürel değerlerin varlığını her seferinde bir kez daha görmekten de mutlu olmaktayım. Her ilimizde bir seyahat acentesi kurulması kentin arz imkanlarının tanımlanması, ürün haline getirilmesi ve çeşitli ortamlarda talep sahiplerine sunulmasında kolaylıklar sağlayacaktır. Bu şekilde oluşturulmuş seyahat paketleri fuarlarda ve kente gelenlerin gezilecek görülecek yerleri seçmelerinde büyük kolaylık sağlayacaktır. Yerel yönetimlerin ve kalkınma ajanslarının öncülüğünde, KOBİ olarak kuruluş ve ilk tesis giderlerinin karşılanması ve mekan sağlanması gibi desteklerle kurulacak seyahat acenteleri işletmelerin ve kentin ekonomisine olumlu katkılar sağlayacaktır. Bu kapsamda emeklilere yönelik uzun süreli kalış imkanları, toplantı organizasyonları, büyük projeler (NABUCCO gibi) için hizmetler, yöresel özelliklere bağlı iklim ve sağlık imkanlarının yer alacağı paket programlar sunulabilecektir.
Bu yolla her ilimizde nitelikli konaklama imkanlarının geliştirilmesini öngören prensip desteklenmiş olacak; yörede çevreden gelebilecek talebe göre sunulabilecek imkanlar da yatırımcılara iletilebilecektir. Söz gelimi Ankara’nın diplomasi ağırlıklı özelliği nedeniyle çevresinde yeni bir golf alanı oluşturulmasını gündeme getirilebilir. Bilindiği üzere Ankara Golf Kulübü olan ilk kentlerimizdendir.
Gezilen değil kalınan yerler
Çeşitli yörelerimize düzenlenen tanıtım turlarının katılan seyahat acentelerine ve kentteki turizm işletmelerine sağladığı katkının devamı açısından yerel irtibatı kuracak temsilcilerin de varlığı mutlaka yararlı olacaktır.
Bilindiği gibi sürdürebilir turizmin temeli olan yerel girişimler ülke ekonomisinin gelişimi için de büyük önem taşıyor ve desteği hak ediyorlar. Arz merkezlerinden satış merkezlerine uzanan bir zincir kurulduğunda dağıtılan tanıtım malzemelerindeki bilgilerin birer ürün halinde talep edilmesi ve satılabilmesi daha kolay olacaktır. Ayrıca tatil ve yöre broşürlerinin hazırlanmasında gezilen değil, kalınan yerleşimler oluşturmaya yönelik yeni ilkeler kapsamında yörenin iklim, atmosfer, su yapısı, kentsel yerleşim ve yaşam gibi özelliklerinin yer almaya başlaması da yerel teşebbüsün varlığına duyulan ihtiyacı artırmaktadır.
Söz gelimi tatil amaçlı gezi ilanlarının yanında Ankara’nın, İstanbul’un, çeşitli kentlerimizin konu alınmasını; Van kahvaltısı, Şanlıurfa sıra geceleri gibi özel programların da sunulmasını; TÜROFED tarafından desteklenen EMITT gibi fuarlar ziyaret edilirken hemen alınabilecek paket programlar üzerinde çalışılmasını öneriyoruz. Ramazan ve diğer dinler açısından yeni açılımlar yaşanan inanç turizmi kapsamında da yerel acenteler yöresel ve genel anlamda farklı programlar sunabileceklerdir.
Yazının Devamını Oku