Somer Sivrioğlu’yla bir gastronomi festivali için 2013’te Türkiye’ye geldiğinde söyleşi yapmıştık. Heyecanından o kadar etkilenmiştim ki içimden Avustralya’ya gidip restoranı Efendy’de yemek yemek gelmişti. Aradan geçen 9 yılda ben Avustralya’ya gitmeyi beceremedim ama o Türkiye’de bir ‘star’a dönüştü ve Efendy’nin bir şubesini de İstanbul’da açtı.
Etiler, Nispetiye Caddesi’ndeki Efendy salı-pazar, 12.00-00.00 açık.
(0530) 289 80 39
* Sydney’de 15 yıl önce açtığınız Efendy ile İstanbul’daki şubesi arasında ne gibi benzerlik ve farklar var?
Efendy benim Sydney’deki ilk restoranım. Hesaplı bir bütçeyle açtık. Çok güzel bir mekândı ama içine çok fazla para harcayamadık. İstanbul’daki şubeye çok özendik. Zaten yılların Set Kebap’ı... Özellikle orayı istedim çünkü Efendy’nin Sydney’deki yerine çok benziyor. İstanbul’daki Efendy de aynı Sydney’deki gibi lezzet odaklı. Çok sıcak bir servis kültürü oturtmaya çalışıyoruz. Efendy’nin de en bilinen taraflarından biri buydu zaten. Farklılıklarına gelirsek, Efendy İstanbul ustalık dönemimizin restoranı diyebiliriz. Menüyü hazırlarken de Türkiye’de talep görebilecek ürünleri, hafif dokunuşlarla sunmaya çalıştık. Örneğin Avustralya’da menüye çok rahat iyi bir alinazik koyabiliyoruz ama Efendy İstanbul’da onu biraz yorumluyoruz ki farkımız ortaya çıksın.
* Lokasyon olarak neden Levent’i tercih ettiniz?
Gençliğimde Etiler ve Levent, restoranlar için çok popüler bir yerdi. Şu anda Arap turistlerin artmasıyla ya şov restoranlarının ya da nargilecilerin rağbet ettiği bir yer olmaya başladı. Ben de bu yüzden orada açmak istedim. Umarım bizim bu lokasyonda Efendy’yi açmamız diğer restorancılara da bir vesile olur ve şovuyla, nargilesiyle değil, yemeğiyle öne çıkan restoranlar tekrar Levent’e, Etiler’e geri döner.
Gelen tepkiler üzerine bir açıklama yaptı Alişan: “26 yıldır çalışıp yüzlerce bölüm dizi çeken, binlerce konser veren, TV programları yapan biri olarak 300 lira ödeyip masaj yaptırmam ne garip, değil mi? Ne kadar lüks, değil mi? Vah vah Alişan oğluna masaj yaptırmış. Yazıklar olsun bana nasıl böyle bir şey yaptım...”
* İlk yanlış, bu ilk açıklamada. Çünkü özetlerseniz bu kadar uzun yazmasına hiç gerek yokmuş. Kısaca: “Param var, yaptırdım” yazmış. Lüzumsuz...
Kesmedi, sonra bir açıklama daha yaptı:
“Bilmem ne 200 bine çanta alırken, sokak kombinine 50 bin öderken, 5 milyona araba alırken kimsenin sesi çıkmaz. Ama Alişan yaptı mı, yazıklar olsun... Bırakın bu işleri.”
* İkinci yanlış da burada işte... Demek başkasının görgüsüzlüğü/gösterişçiliği batmıyor ama Alişan’dan böyle bir şey beklenmiyormuş. Demek onu kendisinden görüyormuş halk. E gönül de sevdiğine darılır. Alişan’ın yerinde olsam insanların gözünde böyle efendi/mütevazı bir imaj çizebildiğim için mutlu olur, bütün bu gereksiz sözler yerine şöyle bir açıklama yapardım:
“Amacım caka satmak, imkânı olmayan insanları rencide etmek falan değildi. Aile içinde küçük bir espriydi sadece. Ekonomik zorluklar karşısında farkında olmadan gücendirdiğim kişiler olmuşsa, özür dilerim.”
Bitti gitti... Kendisiyle bire bir tanıştığım için biliyorum, çok daha yakışırdı karakterine.
MİNİ RÖP: ERDAL BEŞİKÇİOĞLU
Kısaca özetleyelim:
Deniz Akkaya bir magazin programında sunuculuk yapıyordu. Konu dönüp dolaşıp Selin Ciğerci’nin çocuk sahibi olmak istemesine geldi.
Deniz bu konuda bence hayattaki duruşuna da kendi geçmişine de hiç yakışmayan yorumlarda bulundu.
Tekrarlamaya lüzum yok, neresinden tutsanız rencide edici şeyler, aşağılayıcı hitaplar falan...
Olabilir, insan bazen maksadını aşan şeyler telaffuz edebilir.
Önemli olan, hatasını anlayıp telafi etmeye çalışmak.
Fakat bunu yapmadı Deniz.
◊ Son projeniz Cemiyet Gazinosu’nu tamamladınız. Yeni bir mekân mı açılıyor, bir konser serisi mi, biraz insanların kafasını karıştı gibi. Şunu bize bir anlatsanız...
- 70’lere hayran büyüyen bir 90’lar çocuğuyum. Gazino kültürüne yetişemedim ama hep hayranlıkla filmlerden izleyip, büyüklerimden dinledim. Pandemide bestelediğim şarkılarımı 70’ler sound’uyla düzenleyip bize gazino atmosferini yaşatacak bir konsept arıyordum. Cemiyet Gazinosu fikrini önce dijital ortama, sonra da sahnelere taşımayı hedefledik. Her klibin arasına da İrem Derici, Açelya Topaloğlu, Yeşim Dalgıçer, Tuğba Melis Türk, Mustafa Vuran, Hakan Eratik gibi arkadaşlarımla kısa film tadında fragmanlar çektik. Projeyi diziye dönüştürme teklifleri de geldi. Onu da görüşüyoruz ama önceliğimiz Cemiyet Gazinosu’nu yaz aylarında sahnelere taşımak.
◊ Daha önce dargın olduğunuz İrem Derici’yle çalıştınız bu projede. Önce gazinonuzun assolisti, sonra sevgiliniz oldu. Ne dersiniz, Yeşilçam’daki gibi, gazino patronu şarkıcısına mı âşık oldu?
- (Gülüyor) Çok güzel soru. Gazinoda İrem’in canlandırdığı karakterin adı Reyhan. Direkt Yeşilçam tadında. Cemiyet Bey geldi şimdi gözümün önüne, çok tatlı fikirmiş. Cemiyet Gazinosu’nun dizisinde neden böyle bir hikâye olmasın? Hemen iletiyorum dizinin senaryo ekibine.
◊ Birlikte muhteşem bir tatile çıktınız. Amsterdam kanallarında teknede düetleri imrenerek takip ediyorduk. Nazar mı değdirdik, ne oldu da dönüşte ikiniz de birbirinizi sosyal medyadan sildiniz?
- Nazar diyebiliriz, fırtınalı başlamıştık öyle de devam ediyor.
◊ İrem Derici yaşananları ergen gibi davranmasına bağlıyor. Acaba İkizler burcu bir erkek olarak sizin de gelgitleriniz olmuş olabilir mi?
◊ Müzik eğitimine 3 yaşında başlıyorsunuz ama sonra Bahçeşehir’de hukuk okuyorsunuz. En son dondurmuştunuz. Ne oldu o okul? Bitecek mi, terk mi?
- Donmuş bir şekilde dönmemi bekliyor. (Gülüyor) Keşke pandemi zamanı online eğitimle bitirseydim.
◊ Boyunuzun kısalığıyla ilgili yapılan benzetmelerden hangisi sizi daha çok eğlendiriyor: “Sahnedeki Atom Karınca” mı, “Yerli Kylie Minogue” mu?
- Atom Karınca hoşuma gidiyor, ruhen benziyoruz çünkü.
◊ Pembe saç takıntısı... Ucuza boya mı buldunuz, özel bir anlamı var mı?
Brooklyn Beckham’ın bu yaptığı örnek teşkil etmeye başladı. Mesela bizden oyuncu, sunucu ve şarkıcı Esra Balamir “Soyadımı taşımayacak erkekle evlenmem” dedi, kestirip attı.
Yapmayın, etmeyin Esra Hanım, siz siz olun, büyük konuşmayın.
Yarın ne olacağı belli olmaz.
Yine de evlenirken kadının soyadını almak en azından bir süreliğine trend olacak gibi görünüyor. Belli ki böyle daha çok çift duyacağız yakın gelecekte.
Ben asıl Esra Balamir’in açıklamasından sonra, bu mevzudan dolayı ayrılıp evlenmekten vazgeçecek ilk çifti merak ediyorum.
Aleyna’nın zihni sinir klibi
Aleyna Tilki’nin yeni klibi “Take It Or Leave It”, etek sahnesiyle gündeme oturdu.
Dağda hayvanları otlatırken tren yolunun yanında bulduğu bir gazete parçasındaki New York fotoğrafı Zeynel Erdem’in hayatını değiştirmiş. Çocukluktan gençliğe New York’a gitme hayalleriyle geçen yılların sonunda bu amacına ulaşmış. Üstelik orada bir başarı hikâyesine imza atmış. Hikâyeyi kendisinden dinledik.
*Erzincan’ın bir köyünde çobanlık yaparken ABD’ye gidiyorsunuz. Zor olmadı mı, masrafı, vizesi?..
Benim için çok zor bir karardı dağ başından kalkıp New York’a gitmek. Önce Trakya Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Bölümü’nü kazandım. Burada New York’a nasıl gidebileceğim konusunda daha fazla bilgi edindim. Akşamları bir otelde çalışıp New York için dolar biriktiriyordum. Önce pasaportumu çıkardım. Taksim’de bir ajans buldum; dil okulu ayarladılar, vizemi aldım. Arkadaşlardan yardım topladım, uçak bileti param çıktı. Çok az bir miktar da bana kaldı.
* Önce bir restoranda bulaşıkçı olarak çalışmaya başlıyorsunuz, sonra oranın sahibi oluyorsunuz. Nasıl oluyor bu?
Eşinden ayrılan Petek Dinçöz, ABD Miami’ye yerleşti. Oğlunun yabancı dilinin ilerlemesi için almış bu kararı. Eğitimine orada devam edecekmiş.
Aslında bir insanı sevdiği, tercih ettiği şehirlerden bile tanıyabilirsiniz.
Mesela ben olsam Miami’yi değil, San Francisco’yu tercih ederdim. Bir kere İstanbul’a çok benziyor. Yokuşları bile. İnsan daha az yabancılık çeker.
İster seyahat, ister yerleşmek için olsun dünyanın başka kentlerini ancak “şehirlerin anası” İstanbul’a benzediği ölçüde sevip benimseyebiliyorum.
Başka bir şehre gidemez miydi İngilizce için? Elbette.
Ama Miami, son yıllarda Türklerin yurtdışında en çok rağbet ettiği şehirlerden biri. Seda Sayan, Sibel Can, Mahsun Kırmızıgül, Perran Kutman gibi isimlerin tercihi. Kenan İmirzalıoğlu-Sinem Kobal’ın da öyle.
Miami’nin yanına Berlin ve Londra’yı da koyabiliriz. Bergüzar Korel ve Halit Ergenç’in yerleştiği Londra da güzel şehir. Belki de New York’tan sonra dünyanın en çoğulcu kenti.