◊ Hatay’ın hayırsever iş insanı Lyonel Makzume’nin torunusunuz. Hıristiyan Arap kökenlisiniz. Dünya görüşünüzde hangisi daha belirleyici oldu: Çocukluğunuzun geçtiği çok kültürlü Hatay mı, üniversiteyi okuduğunuz kozmopolit Ankara mı?
- Ne Hatay ne de Ankara... Dünya görüşüme en çok katkısı olan dedem Lyonel Makzume.
◊ Hakkınızda yapılan yorumlardan hangisi içinizi daha çok ısıtıyor: “Kadife sesli antidepresan” mı, “Ağır sıklet çıtı pıtı” mı?
- Çıtı pıtılı olanı ben de ilk kez duydum. Ve aldım, başucuma da koydum. (Gülüyor)
◊ Babanız konservatuvara izin vermediği için Bilkent’te Amerikan kültürü ve edebiyatı okudunuz. Okullu bir müzisyen olmamak... Eksiklik mi, sizi özgür mü bıraktı?
- Külliyen özgürlük! Çok sağol babacım...
Cem Yılmaz’ın eski eşi Ahu Yağtu’ya ödediği 10 bin dolarlık nafakanın azaltılması için başvurduğu mahkemede karar çıktı.
Mahkeme, nafakanın dolardan liraya çevrilmesini kabul etti ama Cem Yılmaz’ın istediği gibi 40 bin lira değil, 70 bin lira olmasına hükmetti.
Cem Yılmaz ilk bakışta haklı.
Ahu Yağtu’yla boşandıkları 2013’te dolar 2 lira civarındaydı. Şu anda 14’lerde seyrediyor. Aradan geçen 9 yılda 7 misline çıkmış ödenen para...
Diğer taraftan şu husus da var tabii: Nafaka bir taahhüt. Yani sen en baştan bu parayı ödemeyi kabul ediyorsun.
Ona göre anlaşıp boşanıyorsun.
Kim dedi ki sana dolarla nafaka taahhüt et?
Dünyanın çok az şehri Karaköy’de yeni açılan Eski Bir Yer gibi bir restorana ev sahipliği yapabilir. Yıl 1147... Daha Amerika’nın keşfine 3, Rönesans’a 4, Fransız İhtilali’ne 6 yüzyıldan fazla zaman var. Cenevizliler Perşembe Pazarı’nın Bankalar Caddesi kısmındaki bu yapıyı han olarak inşa ediyor. Sonra bir dönem hapishane olarak da kullanılıyor.
Son birkaç haftadır da şık bir restoran.
Zeminden başlayıp tavanda birleşen kırmızı tuğladan duvarlar, kubbeden sarkan şık avizeler, masalarda şamdanlar, köşelerde kuytularda heykellerle son derece romantik bir ortamı var.
Beyaz çikolatalı patlıcan
Menü Anadolu lezzetleriyle farklı coğrafyaların tatlarının karışımından oluşuyor. Hoşgeldin ikramı olarak masanıza önce çok zarif, el yapımı bir tabakta bazha-Antakya piyazı-hibeş geliyor. Sonra siparişlerinize karar verebilmek içinse garsona bol bol soru sormanız gerek.
Şöyle izah edeyim: Mesela soğuklar arasında lakerda ve soğan turşusuyla yaptıkları Gambilya fava, Antakya tuzlu yoğurduyla yaptıkları kuru cacık, beyaz lahanayla yaptıkları şalipali, beyaz çikolatayla yaptıkları közlenmiş patlıcan, meşe yağıyla yaptıkları ateşte fattuş gibi yemekler var. 40-60 lira.
Sıcaklar arasındaysa kuzu yanakla yaptıkları söğüş mantı, Kars gravyeriyle yaptıkları ateşte patates, yeniçeri baharatıyla yaptıkları acılı humus, tablacı salatasıyla servis ettikleri füme dana dil... 65-110 lira. Lezzette ana yemekler de başlangıçlardan geri kalmıyor: Pırasayla yaptıkları antrikot yahut kızarmış mantarlı pilavla servis ettikleri ağır ateşte pişmiş köy tavuğu... 125-190 lira.
* Canlı yayında dizi seyretmek
Saba Tümer “Aşk-ı Memnu”yu o kadar seviyormuş ki, dizinin son bölümünün yayınlandığı akşam bir yandan canlı yayında konuğuyla kendi programını sunmuş bir yandan da kulağında kulaklıkla monitörden diziyi izlemiş.
“Hem programda konuğu dinledim, hem soru sordum, hem son bölümü izledim. Çok keyifli bir programdı, reji ekibi şoke olmuştu” diyor. Sende kabahat yok. Kabahat, programı terk etmeyen o konukta diyelim, bu bahsi hemen zaplayalım.
* Evliliğe iş gözüyle bakmak
22 yıllık eşiyle anlaşarak boşanan Müfit Can Saçıntı, “Evlilik kolay şey değil, bir bankada 20 yıl çalıştıktan sonra emekli oluyorsun. Bence evlilikte de emeklilik olması lazım” diyor. Artık evliliğe nasıl iş gözüyle bakıyorsa... Eğlenceli bir yaklaşım tabii. İyi ki emeklilikte yaşa takılmamış diyelim, evlilikte kıdem tazminatı, evlilikte ihbar gibi yeni kavramlara yelken açalım.
Daha önce “kadınlar tayt giymesin” demişti. Şimdi de “metroda öpüşen görürsem müdahale ederim” diyor.
Bakın bu bir moda.
Hayır, bu ipe sapa gelmez laflarla insanı öyle bir hale getiriyorlar, öyle bir yere itiyorlar ki...
Sanki hepimiz “metroda öpüşelim” diye yanıp tutuşuyoruz.
Tek derdimiz bu.
Demet Akalın’ın tepki gösterdiği gibi:
Arkın, kitapta yakın arkadaşı Kemal Sunal ile birlikte hiç hazzetmedikleri bir arabeskçiden bahsediyor.
İsmi zikredilmeden iki yerde geçiyor bu arabeskçinin konusu.
Birinci kısım şöyle:
“...Bir gün Hilton’un lobisinde oturuyoruz. (Kemal Sunal’ın) Gözü bir yere takıldı.
Baktım, Arap’tan yürüttüğü şarkılarla bir anda meşhur olmuş bir arabeskçi.
Asansöre bindi, yukarı çıktı.
Kemal Sunal, ‘Bu herif gibiler ancak asansörle yükselir’ dedi...”
◊ Ailenizin bir kısmı Malatyalı, bir diğer kısmı İranlı. Tescilli güzelliğinizde anne tarafı mı, baba tarafı mı daha baskın?
- Babama benzetiler daha çok. Baba genleri baskın bende sanırım. Fakat annemin güzelliği de özellikle gençlik fotoğraflarına baktığımda kendisini konuşturur cinstenmiş.
◊ 20 yaşınızdayken teklif gelince önce Miss Beauty Of Turkey’de, sonra Miss Beauty Of World’de ikinci oluyorsunuz. Ya Allah aşkına doğru söyleyin: Bu “Tesadüfen teklif geldi, arkadaşlar yazdırdı” hikâyeleri gerçek mi, yoksa her güzellik kraliçesinin tekrarladığı bir şehir efsanesi mi?
- Kendi adıma gerçekti, diğerlerini bilemem. (Gülüyor) Ben yaşanılacak şeylerin insanların karşısına tesadüf adı altında çıktığına inanıyorum.
◊ Çocukluğunuzdan beri bale ve müzikle ilgilisiniz, şan dersleri alıp piyano çalıyorsunuz, aslında İngilizce öğretmeni olmak istiyorsunuz ama İstanbul Üniversitesi’nde işletme okuyorsunuz. Kaderin cilvesi mi, yanlış tercih mi?
- Ailem ilk zamanlarda müziği meslek olarak tercih etmemi istemedi. İngilizce öğretmenliğine de puanım yetmemişti. Biraz İstanbul içi olsun, biraz da sene kaybetmiş olmayayım diye son çare işletme okumuştum.
◊
Benim için yurtdışına çıkmak milli maç gibi. Elimde değil, gittiğim her yeri Türkiye’yle kıyaslıyorum, güzel şeylerle karşılaştığımda kıskanıyorum.
Parkları, köprüleri, heykelleri, müzeleri Türkiye’ye ışınlamak istiyorum, İstanbul’da nereye yerleştiririm diye hayal ediyorum.
Geçen hafta Katar’daydım. Binalar, altyapı dışında başka kıskandığım şeyler de oldu. Mesela başkent Doha’nın her ama her köşesinin temizliği.
“Bütün bu saydıkların parayla hallolan şeyler” diyebilirsiniz. Ama parayla sağlanamayacak bir şey daha vardı:
Kadınların hiçbir surette rahatsız edilmemesi.
Kadınlı-erkekli bir grup olarak sadece müzeleri, restoranları, kültür sanat alanlarını gezmedik.
Mesela merkezdeki Vakıf Çarşısı’nı da ziyaret ettik. Bizdeki Eminönü-Mısır Çarşısı-Tahtakale’ye tekabül ediyor.