◊ Babaların çocuklarından sevgi beklentisi daha fazla. Çocuklarınsa yüzde 78’i babalarının hayallerini desteklemesini bekliyor.
◊ Görüşülen çocukların neredeyse yarısı, hayallerinden babalarının bihaber olduğunu ifade ediyor.
◊ Babaların yüzde 87’si çocuğuyla daha açık bir iletişim kurmak istediğini söylerken, bu oran çocuklarda yüzde 78.
◊ Benzer şekilde yüzde 73’lük bir kesim babalarının onları değiştirmeye çalışmak yerine onlardaki olumlu özellikleri görmesini istiyor.
◊ Babaların yarısından fazlası çocuklarının kullandıkları kelimeleri, konuştukları şeyleri anlamıyor, yabancı hissediyor.
◊ Babaların yüzde 80’i konuşmadan bakışarak bile anlaşabileceklerini düşünürken, çocukların yüzde 41’i buna katılmıyor.
◊ Babaların yüzde 88’i “Çocukların anneyle iletişimi daha iyi”, yüzde 70’i “En son babalar duyar” diyor.
Saat 19.00. Kuruçeşme’de geçen hafta açılan Korto’nun püfür püfür terası çoktan dolmuş. Çoğunluk boydan boya Boğaz’a ve Kuleli’ye bakan barın önünde. Barın gerisinde kalan masalarda da insanlar var.
Ama personeli saymazsak neredeyse herkes kadın. Gülen kadın, onu süzen kadın, konuşan kadın... Tek başına kokteyl içen kadın, uzaklara dalan kadın... Güzel kadın, daha güzel kadın, çok bakımlı kadın... Ebru Akel, Pınar Hotiç, Milka Karaağaçlı İnce, Çiğdem Kayalı. Belki aralara tek tük bir Erdem Yener, bir de Şükrü Özyıldız. İşletmeci Berti Palambo’ya bunun sebebini soruyorum. “Benden çok, ortağım Seda Vardar’ın arkadaşları ve çevresi. Sevdiler burayı” diyor. Çoğunlukla Bebek, İstinye, Ulus, Yeniköy ahalisi. Turist hiç yok.
SOHBET DE MÜMKÜN AYAKTA SALLANMAK DA
Mekân üç katlı. Girişte çok şirin, çinili bir bahçe ve konser alanı var. Daha çok 25-35 yaş grubuna hitap ediyor. Zaten belli bir saatten sonra onların müzikleri ayrılıyor, daha elektroniğe dönüyor. 250 kişilik konser alanı şu anda kapalı. Bir aksilik olmaz da kışın devam ederlerse canlı performanslar olacak. Ara kat Civarda adında yeni bir modern meyhane.
ASIL KORTO, ÜÇÜNCÜ KATTAKİ AÇILIR-KAPANIR TERAS. BURASI ESKİ LA MANCHA.
O hali biraz koyu ve karanlıktı. Şimdi duvarlar beyaza boyanmış, beyaz avizeler, beyaz masa-sandalyeler, muz ağaçları gelmiş; ferah, havadar, yazlık bir yer olmuş.
Milli takım için hazırladığı “Haydi” isimli marş beğenilmeyince Kıraç küplere bindi.
“Olmayan ne? Müziği mi? Asker mi? Mehmet mi? Bayrak mı? Nedir gerçekten olmayan?” diye sordu sosyal medyadan.
Bir kuruş bile almadan, iyi niyetle yaptığı çalışmanın bu kadar sert eleştirilmesine içerlemekte kendince haklı olabilir Kıraç.
Ama beğenmeyenler de haklı.
Mesela ben de ne sözlerini, ne bestesini ne de klibini sevebildim “Haydi”nin. Lafzi kadar, ruhu da aykırı geldi bana.
Asker göndermeleri falan...
Savaşa mı gidiyoruz, spor karşılaşmasına mı?
Bugün ikinci doz BionTech aşımı vurulacağım.
İlk aşı, akşamında hafif sersemlik, sabahında da hafif kol ağrısı yapmıştı.
İkinci dozun biraz daha sert geçeceğini söylüyor olanlar. Grip gibi oluyormuş.
O kadarına can feda.
Yeter ki korona olmayayım. Daha mühimi, başkasına bulaştırmayayım.
Yaşadığımız kapkaranlık aylardan sonra haberler öyle aydınlık ki...
Aşılamada rekor üstüne rekor kırıyoruz. Bu gidişle çok yakında salgının da belini kıracağız. Bütün dünyayı titreten bu felakete karşı, başka ülkelerle kıyasladığımızda...
O dönemin popu, arabesk müzik yapıyordu. “Şikâyetim Var” albümüyle 1982’de meşhur oldu, büyük başarı.
Daha 22 yaşındaydı. Yani bizim Aleyna Tilki kadar henüz ya var, ya yok o zamanlar...
Ama tadını süremedi.
O meşhur olduğu yıl iki gözünü birden kaybetti.
Halbuki ne güzel kızdı, kalem kaş-badem göz...
Gözlerini kaybetmesinin nedeni kocasıydı. Sahnedeyken, yüzüne kezzap attı. Teslim olmadı, kaçtı.
Doktorlar Bergen’in sol gözünü kurtardılar. Ama sağ gözü bir daha açılmadı.
◊ Ekran mı, sahne mi?
- Ayıramam. İkisinin zevkleri, ulaştığı hedef kitleler çok farklı. Sahne aldığınız yerde yüzler binler olur ama TRT ekranına çıkarsınız en ücra köylere dokunursunuz.
◊ Kariyerinizde hangisi daha önemlidir: Kelebek’in düzenlediği “Sinema Yıldızı” yarışmasında ikincilik mi, yine Altın Kelebek’te “Dadı” ile en iyi kadın oyuncu ödülü kazanmanız mı?
- “Dadı” meslek hayatımın dönüm noktalarından biri. Seneler geçmesine rağmen unutulmayan bir ekran klasiği. Yarışmaysa ilk yıllarım, ilk adımlarım.
◊ 25 Ağustos, Başak kadını... Nesi daha zor: Aşırı titizlik mi fazla sorumluluk mu?
- Detaycılık ve titizlik. Ve bitmeyen bir otokontrol sistemi. Ömür törpüsü.
Yıllar yıllar önce, minicik bir ofis. Yemeksepeti’nin şimdiki CEO’su Nevzat Aydın, o zamanlar “genç girişimci”. Yemeksepeti’nin ilk röportajı için çok heyecanlı.
Sanıyorum benim gibi, Nevzat Aydın’ın da işin bir gün bu kadar büyüyüp bugünkü gibi bir deve dönüşeceğinden haberi yok...
Uygulamayı yıllardır kullanıyorum. Çok da memnunum. Özellikle geri dönüş sisteminden.
Bir sorun yaşadığınız anda karşınızda hemen bir muhatap bulabiliyorsunuz.
Hatta “Siparişiniz yolda” falan diyen kişi, sırf bizi oyalamak için oraya konulmuş bir robot mu diye merak ettim bir gün, yazdım.
Kanlı canlı, gerçek insan cevap verdi “Yok efendim, ben robot değilim” diye.
Birkaç yıl önce yeni merkezlerini ziyaret etmiştim.
7 şarkılık yeni albümü “7” için Sinem Vural’a konuşan Gökhan Türkmen, “dişi enerjisi”ne alışık olduğunu açıkladı:
“Evlenmeden önce de ablam ve annemle yaşadığım için dişi enerjisine hep alışkınım. Eşim ve kızlarım vizyonumu genişletiyor, farkındalığımı artırıyor. Çok şey öğreniyorum eşim ve çocuklarımızdan.”
Gökhan Türkmen’in bahsettiği bu “dişi enerji” konusu mühim.
Biraz açmak lazım.
Ben de son birkaç gündür Bodrum’da böyle bir “dişi enerji”nin tam ortasındayım.
Misafiri olduğum kadın arkadaşım, annesiyle çok içli dışlı yaşıyor. İki kadının hakimiyetini evde sürekli hissediyorsunuz.
İki kadının sistem kurduğu bir yerde sizin hanenize sadece beceriksizlik, sakarlık, işgüzarlık düşüyor.