Demet Akalın’ın “Bi Daha Bi Daha”sı aslında tam anlamıyla “bi daha”. Sanki daha önce dinlemişsiniz gibi, “Ben bu şarkıyı bir yerden biliyorum ama” deyip her bölümünü başka bir şarkıya benzetiyorsunuz.
Yormayan bir şarkı.
Bilmiyorsanız bile hatmetmeye, ilk defa dinleseniz bile bir sonraki sözü tahmin etmeye mütevazı bir zekâ kâfi.
Bakınız: Çektim o fişini, yırttım afişini...
Sloganı da var. Ezberleyiniz: Seviyorum yine / Ama başşşka birini...
Beach’te, barda, kulüpte bağıra bağıra söyleyebilirsiniz.
“Şarkıyı bilmiyorum, nasıl söyleyeyim” diye korkmayın sakın.
Dedik ya, siz bir başlayın “Düştün aşk yine bende karanlığa” diye...
◊ 16 Eylül, Başak burcu... Nesi daha zor: Aşırı detaycılık mı, zaman zaman kıskançlık mı?
- Kıskanç hiç değilimdir. Ama aşırı detaycılığımla karşımdakine kök söktürürüm. Bilen bilir.
◊ Hayatınız bir film olsa macera mı olurdu, romantik komedi mi?
- Romantik-komedi görünümlü macera olurdu. Aksiyonu bol biriyim, tüm türler çorba olurdu benim filmimde.
◊ İkisini de yaptınız. Tiyatro mu, bale mi?
- Bale benim ilk gözağrım.
◊ Hangi ekip daha şamatalıydı: “Yedi Kocalı Hürmüz” mü, “Hisseli Harikalar Kumpanyası” mı?
Ata Demirer Bozcaada açıklarından müsilaj görüntüleri paylaşınca “Marmara’daki deniz salyası Ege’ye de iner mi?” diye yazmıştım, 15 gün önce.
Ohoo... Yunan adalarına vardı bile.
Belli ki koşulları uygun bulduğu sürece kuzeyde Karadeniz’e doğru ve güneyde ilerlemeye devam edecek. Bu sadece bir çevre problemi değil, aynı zamanda çok ciddi bir turizm sorunu.
Güneyde henüz Marmara’daki gibi bir panik yok. Erdek ve civarında olduğu gibi insanlar ev kiralamaktan, plaja-otele gitmekten vazgeçmedi.
Tabii henüz...
Ama bu iş böyle devam ederse başımız ağrıyacak gibi.Gurur duyduğumuz Çeşme, Bodrum, Marmaris, Fethiye, Kaş sahillerinden benzer görüntüler geldiğini düşünsenize...
Gölköy’deki Reana Beach bu sene serviste biraz ‘yaz başı şaşkınlığı’ yaşıyor ama hallolur bir-iki haftaya. Onun dışında yemekleri, müziği, dekoru oturmuş bir müessese. Her yeri, yerleri bile beyaza boyamışlar, palmiyeler falan adalardaki butik Yunan beach’lerini andırıyor. Restoran bahçe kısmında. Güzel bahçesi gibi kocaman da bir iskelesi var. Nedense iskeleye yiyecek servisi yapmıyorlar. Halbuki denizden mis gibi rüzgâr alıyor.
Göltürkbükü’ndeki diğer meşhur yerlerin bir tık altında fiyatlar... Üç kişi 500 lira hesap ödedik ama çok abarttığımız için: Kocaman bir ara sıcak tabağı, köfteler, mezeler üzerine kokteyller, çaylar, kahveler... Deniz ne sıcak ne soğuk. Ama “Suya ille de kumdan gireceğim” diyenlerdenseniz çok sevmeyebilirsiniz.
TENCERE-KAPAK OLDU
Müşteriler çoğunlukla genç ve orta yaşlı insanlar. Çocuk çok az. Eğer giderseniz, iskelede sürekli neşeli kahkahalar atan, sarışın bir hanımla karşılaşma ihtimaliniz yüksek. Kendisi mekânın her günkü müdavimlerinden Vildan Karamahmutoğlu. Eski Kolombiya Fahri Büyükelçimiz.
Denk gelirseniz, mutlaka bir “Merhaba” deyip tanışın, Kolombiya gibi mafyöz bir ülkeye kızıyla bir başına gidiş maceralarını dinleyin.
Reana zaten geçen yıldan da cepte vardı. Bu sene burayı günlük bir paket program haline getirense hemen yandaki Faros Otel’in sahiline Karaköy’ün meşhur meyhanesi Mânâ’nın açılması oldu. Mânâcılar burayı saat 18.00’den sonra devralıyor. Yani tam Reana ufak ufak akşam moduna geçerken... Birinden kalkan, sahilde çok kısa bir yürüyüşten sonra diğerindeki masada yerini almış oluyor. Güneş soldaki yüksek dağın arkasında erken kaybolduğu için o saatte de gitseniz, gözünüzü almıyor. Sonra gelsin pastırma turşusu, tarama, lakerda, acılı ve fıstıklı mutabbel (menüye bakıyorum, soğuklar 20-58 lira)... Ot kavurma, bamya kızartma, ahtapot tandır, kalamar tava (sıcaklar 36-86 lira)... Hâlâ yeriniz kaldıysa: Levrek ızgara, dana antrikot, kuzu pirzola (62-90 lira)... Bu yazın Göltürkbükü ortalamasına göre makul. Yazlık mekânda 30 çeşitlik de rakı kavı oluşturmuşlar.
Bu lezzetlerin İstanbul’daki meraklıları arasında Ayşegül Dinçkök, İlber Ortaylı, Birce Akalay, Mehmet Turgut, Ozan Doğulu gibi isimler var. Mânâ’nın Bodrum’da şubesi açılınca buraya da gitmeye başladılar. Şimdilik muhabbet saat 9 dedi mi bitiyor. Gözler heyecanla normalleşmenin yeniden başlayacağı 1 Temmuz ve sonrasında...
Sağlık Bakanlığı, rekor kıran aşılama hızının daha da artması için ünlülerle bir kampanya başlattı.
Cem Yılmaz, Şener Şen, Ezgi Mola gibi halkın itibar ettiği isimler destek veriyor, çektikleri videolarla halkı aşılanmaya davet ediyorlar.
Dünyanın başka yerlerinde de görülen bir uygulama.
Şimdiye kadar da hep yapılagelmiş. Mesela Zeki Alasya-Metin Akpınar’ın televizyonda yayımlanan aşı kampanyalarını hatırlar mısınız: “Çocuk? Çocuğa aşı olmaz. Aşı zeytine olur, zeytine...”
Fakat nasıl becerdiysek, aşı kampanyasında oynayan sanatçılar üzerinden yine kamplaştık.
Cem Yılmaz’ın kampanya videosuna denk gelmişsinizdir sosyal medyada.
Zaten gündemler arasında en üst sıralarda.
Küba Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi, koronaya karşı beş aşı geliştirdiklerini, bunlar arasında “Abdala”nın yüzde 92 etkili olduğunu açıkladı.
Hiç şüphe etmedim.
Çünkü imkânsızlık içindeki bu küçük ülke sağlık konusunda benim diyenlerden ileride.
Hatta kanserden kaybettiğimiz bir müzisyen arkadaşımız için (artık son ümit) onların geliştirdiği kanser iğnelerinden getirtmeye uğraştığımızı hatırlıyorum.
Aşı konusunda Ruslarla işbirliği yapıyoruz ya...
Mesela keşke Küba’yla da daha ileri seviyede yapsak.
Şu yüzden söylüyorum:
Bize nasıl desem... Sempatiyle bakan nadir toplumlardan Kübalılar. Bizzat şahit oldum.
TRT, Türkiye’nin yeniden Eurovision’a katılmasıyla ilgili görüşmeler yapıldığını açıkladı.
Genel Müdür İbrahim Eren, “Avrupa Yayın Birliği’nin yeni başdanışmanı Martin Österdahl ile bizim arkadaşlar görüşmeye başladı. Ne olur bilemem” diyor.
Bu gelişmenin ardından “Katılırsak Eurovision’a kim gitmeli?” tartışması yeniden harlandı.
Her kafadan farklı gerekçelerle, farklı sesler çıkıyor.
Bu da güzel bir şey aslında.
İnsanların bu yarışmayı önemsediği, sahiplendiği, kafa yorduğu anlamına geliyor. Türkiye, yarışmaya ilk kez 1975’te Semiha Yankı’nın “Seninle Bir Dakika” şarkısıyla, en son 2012’de Can Bonomo’nun “Love Me Back” şarkısıyla katılmıştı.
2013’te yarışmadan çekilme gerekçemiz puanlama sisteminin adil olmayışıydı.
Protestomuzda mutlaka haklıyız.
◊ Hangi gizli yanınızın duyulması sizi daha mahcup eder: Yaşlı hastalara kitap okumanız mı, İstiklâl Savaşı gazilerine elişi hediyeler göndermeniz mi?
- Mahcup etmez. Mahcubiyet benim literatürümde yok. Madem bulup öğrendin, gurur duymak daha yoğundur bende. (Gülüyor)
◊ Tescilli güzelsiniz. Sizce hangisi daha etkili: Çerkez genleri mi, estetik mucizesi mi?
- Güzelliğimde hem Çerkez genlerim, hem spor hem de estetik dokunuşlarda bilinçli seçimlerim rol oynuyor. Yoksa kaş göz herkeste var.
◊ 3 Ağustos, Aslan burcu... Hangi özelliğiniz daha fena: Otoriterlik mi, keyfe aşırı düşkünlük mü?
- Aslanlar gururlarına sarılıp yatarlar geceleri.
◊ Hayatınız film olsa macera mı olurdu, romantik-komedi mi?