Saffet Emre Tonguç

Bembeyaz bir kent: Aşkabat / Türkmenistan

8 Şubat 2017
Türkmenistan, tam bağımsızlığını henüz 25 yıl önce kazanmış bir ülke. Başkenti Aşkabat ise her tarafta anıtların yükseldiği, süt beyazı mermer binaların birbiri ardına sıralandığı ve sokaklarında sigara içmenin yasak olduğu imajıyla ünlü. İşte size Türkmenistan’ın bembeyaz kenti Aşkabat gezi rehberi…

Aşkabat, Kara Kum Çölü’nün ortasına kurulan bir başkent. Orta Asya’nın diğer ünlü kentlerine hâkim olan mistik ve eski doğu kenti havası yok çünkü her şey yeni. 1948’de yaşanan depremden sonra şehri yeniden inşa etmişler. Çelik gövdeli, cam ve mermer binalar sarmış dört bir yanı. Eski Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı vatandaşlarına “Size bembeyaz bir kent inşa edeceğim” diye söz vermiş. O sözü tutmak için süt beyazı mermerlerle inşa edilen binalar var her yerde. İçinde damar bulunmadığı için alacalı renge sahip olmayan mermerler, Türkiye’den ve İtalya’dan getiriliyor. Zaten ülkedeki inşaat sektörü büyük ölçüde Türkiye’ye emanet; hatta ortak yapılan işler öyle çok ki Türkçe Türkmence ve Rusçadan sonra en çok kullanılan 3 dilden biri haline gelmiş. 

Aslında mermeri dış cephede bu kadar çok kullanmak cesaret işi; şehrin gri bir görünüme bürünmesi birkaç sene bile almayabilir. Ama Türkmenistan doğalgaz zengini bir ülke olmasının etkisiyle temiz enerji kullanıyor. Araç sayısı da oldukça az. Hal böyle olunca mermerin beyazlığına gölge düşmüyor.

Tarafsızlık Anıtı

Dünyanın birçok yerinde kahramanlık ve bağımsızlık vurgusunun simgeleştirilmesinin ilk yolu aynı; dev anıtlar dikilmesi. Aşkabat da bir anıtlar şehri. En ünlüsü, ülkenin bağımsızlığının simgesi olan ‘Tarafsızlık Anıtı.’  Türkmenlerin ‘tagan’ adını verdiği ve sağlamlığı simgeleyen üç ayaklı ocaktan esinlenerek tasarlanmış. Anıt, Türkmenistan’ın 12 Aralık 1995’te Birleşmiş Milletler nezdinde kabul edilen tarafsızlık statüsünü ölümsüzleştirmek için yapılmış. Yüksekliği 95 metre. Tarafsızlık Müzesi’nin ve seyir terasının yer aldığı anıtın tepe noktasına içerideki asansör ile çıkılabiliyor.

Yazının Devamını Oku

Dadaşların şehrinde tarih ve lezzet turu

29 Ocak 2017
Erzurum, kış aylarının popüler rotaları arasında. Özellikle son yıllarda ev sahipliği yaptığı uluslararası spor organizasyonları ile yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktası oluyor. Eğer yolunuz Erzurum’a düşerse, sadece Palandöken ile sınırlamayın kendinizi. İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı devletlerinden kalma mimari mirasları görmeyi, şehirden biraz uzaklaşmayı göze alarak Tortum Gölü’nün muhteşem manzarasına şahitlik etmeyi, Milli Mücadele ruhuna dokunacağınız Atatürk Evi ve Erzurum Kongresi Müzesi’ni ziyaret etmeyi ihmal etmeyin. Ve tabii ki kendine özgü birçok lezzete sahip Erzurum mutfağının yemekleriyle damaklarınızı şenlendirin.

ÜÇ KÜMBETLER

Üç Kümbetler, Erzurum’daki en önemli tarihi yapılar arasında. Sekiz köşeli plan üzerine oturtulan ilk kümbetin, Saltuklu Devleti’nin kurucusu Emir Saltuk’a ait olduğu düşünülüyor. Diğer iki kümbeti kimlerin yaptırdığı bilinmiyor. Hepsi kesme taşlardan yapılan kümbetler, benzer diğer Türk-İslam yapılarından, kullanılan malzemelerin niteliği ve süslemeleri ile ayrılıyor. Kümbetlerin birinin üzerinde Çin takvim hayvanları desenleri yer alıyor.

HATUNİYE MEDRESESİ

Erzurum’un simgelerinden olan Hatuniye Medresesi, özellikle muhteşem taç kapısı ile ilgi odağı. Dakikalarca bakıp, sanatsal işçiliğini zevkle inceleyebilirsiniz. Taç kapının sağında ve solunda dört kabartma var; sağdaki çift başlı kartala özellikle dikkat edin. Medresenin 1. Alaaddin Keykubat’ın kızı Huvand Hatun için yaptırıldığı, adını da buradan aldığı düşünülüyor. Ama 1285-1290 yılları arasında İlhanlılar tarafından yaptırıldığını söyleyen araştırmacılar da var.

ERZURUM KONGRESİ

Erzurum’un Milli Mücadele tarihi açısından önemi büyük. Ama ne yazık ki Milli Mücadele tarihimizin başlangıç adımlarından olan ve “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz” kararının alındığı kongre binasının orijinali bugüne ulaşamamış. Binanın orijinal hali 1925’te büyük bir yangın atlatmış ve tüm ahşap bölümleri yanmış. Daha sonra geçirdiği onarımla Yapı Sanat Mektebi olarak hizmete girmiş; ardından da Güzel Sanatlar Lisesi’ne dönüştürülmüş. Lisenin giriş katında yer alan temsili Kongre Müzesi ziyaret edilebiliyor; içinde delegelerin fotoğrafları, biyografileri, oturdukları sıralar gibi çeşitli eşyalar var.

ATATÜRK EVİ

Erzurum’da Atatürk’ün 2 ay boyunca kaldığı ve bugün müzeye dönüştürülen evi görülecekler listenize alın. Erzurum Kongresi çalışmalarının sürdürüldüğü evde Atatürk ve arkadaşları 2 ay yaşamış. 19. yüzyıl sonlarında konak olarak inşa edilen ve bir dönem Alman Konsolosluğu olarak da kullanılan ev, 1984’ten bu yana müze olarak hizmet veriyor.

Yazının Devamını Oku

Her adımda tarih: Venedik

26 Ocak 2017
Charles Dickens, “Venedik’le ilgili okuduğunuz hiçbir şey, şehirdeki muhteşem ve etkileyici gerçeğe eşdeğer değildir” demiş. Venedik, tarihi ve mimari sayısız değerle dolu. Sadece saraylarıyla bile baş döndürüyor; şehirde bazıları 14. yüzyıldan kalma 200’e yakın saray var. Her defasında keşfedecek bir şeyler sunacak zenginlikteki bu kentte, yönünüzü bulmakta zorlanabilirsiniz ama korkmadan kaybolun! Venedik'in tadını çıkarmanın en güzel yolu

Venedikliler, 9. yüzyılda şehrin azizi olan Marco’nun (Mark)  kemiklerini İskenderiye’den getirtmişler ve en büyük meydanlarına da adını vermişler. San Marco Meydanı’nda 96 metre yüksekliğinde bir Çan Kulesi var;  geçmişte kafeslere konulan mahkûmları tepeden meydana atarlarmış.  Açık havalarda, kulenin tepesinden Hırvatistan’ı, hatta Alp Dağları’nı bile görmek mümkün.

Dört İncil yazarından biri olan Aziz Marco’nun kemikleri San Marco Bazilikası’nda muhafaza ediliyor. Önünde hep uzun kuyruklar var. 13. yüzyıl Bizans ve 16. yüzyıl Rönesans mozaiklerinin güzel örnekleriyle dolu olan kilisenin üzerinde, 1204 yılındaki Haçlı yağması esnasında İstanbul’daki At Meydanı’ndan getirilen dört bronz atın (Quadriga diye geçiyor) kopyalarını da görebilirsiniz.

Palazzo Ducale adı verilen Dükler Sarayı, inanılmaz sanat eserleriyle dolu. Dükaların taç giyme törenlerinin yapıldığı Devler Merdiveni’nde (Scala dei Giganti) Mars ve Neptün isimli tanrıların heykelleri var. Dükaların yaşadığı bölümdeki odalar tahta oymalar, altın varaklar ve yağlıboya eserlerle süslenmiş. Dükalardan biri olan Henricus Dandolo 4. Haçlı Seferi sırasında İstanbul’u ele geçirmiş, bugün mezarı Ayasofya’nın ikinci katında bulunuyor.

3 km. uzunluğa, 50 metre genişliğe sahip olan Büyük Kanal’ın üzerinde üç tane köprü sıralanmış: Scalzi, Rialto ve Accademia. Rialto Köprüsü Venedik’in tanıtım yüzü gibi ve popülerliği nedeniyle her zaman kalabalık.

Santa Maria della Salute isimli barok kilisede, Tintoretto’nun Hz. İsa’nın ilk mucizesini resmettiği ‘Kana Düğünü’ isimli eserini görebilirsiniz. Venier dei Leoni Sarayı’nda yer alan Peggy Guggenheim Müzesi’nde ise Dali, Kandinsky, Picasso ve Klee gibi sanatçıların eserleri bulunuyor. Gallerie dell’Accademia, dünyanın en büyük Venedik sanatı koleksiyonuna sahip. Müzede kronolojik bir sıralamada Venedik sanatının 500 yıllık öyküsü var.

İtalya Tatili Hiç Bu Kadar Ucuz Olmamıştı. Turlar İçin Tıkla

Yazının Devamını Oku

Bembeyaz bir kent: Aşkabat

22 Ocak 2017
Türkmenistan, tam bağımsızlığını henüz 25 yıl önce kazanmış bir ülke. Başkenti Aşkabat ise her tarafta anıtların yükseldiği, süt beyazı mermer binaların birbiri ardına sıralandığı ve sokaklarında sigara içmenin yasak olduğu imajıyla ünlü.

Aşkabat, Kara Kum Çölü’nün ortasına kurulan bir başkent. Orta Asya’nın diğer ünlü kentlerine hâkim olan mistik ve eski Doğu kenti havası yok çünkü her şey yeni. 1948’de yaşanan depremden sonra şehri yeniden inşa etmişler. Çelik gövdeli, cam ve mermer binalar sarmış dört bir yanı. Eski Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı vatandaşlarına “Size bembeyaz bir kent inşa edeceğim” diye söz vermiş. O sözü tutmak için süt beyazı mermerlerle inşa edilen binalar var her yerde. İçinde damar bulunmadığı için alacalı renge sahip olmayan mermerler, Türkiye’den ve İtalya’dan getiriliyor. Zaten ülkedeki inşaat sektörü büyük ölçüde Türkiye’ye emanet; hatta ortak yapılan işler öyle çok ki Türkçe Türkmence ve Rusçadan sonra en çok kullanılan 3 dilden biri haline gelmiş. Aslında mermeri dış cephede bu kadar çok kullanmak cesaret işi; şehrin gri bir görünüme bürünmesi birkaç sene bile almayabilir. Ama Türkmenistan doğalgaz zengini bir ülke olmasının etkisiyle temiz enerji kullanıyor. Araç sayısı da oldukça az. Hal böyle olunca mermerin beyazlığına gölge düşmüyor.

TARAFSIZLIK ANITI

Dünyanın birçok yerinde kahramanlık ve bağımsızlık vurgusunun simgeleştirilmesinin ilk yolu aynı; dev anıtlar dikilmesi. Aşkabat da bir anıtlar şehri. En ünlüsü, ülkenin bağımsızlığının simgesi olan ‘Tarafsızlık Anıtı’.  Türkmenlerin ‘tagan’ adını verdiği ve sağlamlığı simgeleyen üç ayaklı ocaktan esinlenerek tasarlanmış. Anıt, Türkmenistan’ın 12 Aralık 1995’te Birleşmiş Milletler nezdinde kabul edilen tarafsızlık statüsünü ölümsüzleştirmek için yapılmış. Yüksekliği 95 metre. Tarafsızlık Müzesi’nin ve seyir terasının yer aldığı anıtın tepe noktasına içerideki asansör ile çıkılabiliyor.

Kent, 1919-1927 arasında Poltorazk olarak anılmış. Bugünkü adı ‘Aşkın Şehri’ anlamına geliyor. Her ne kadar şehrin kendisinde romantik bir atmosfer olmasa da Farsça aşk anlamına gelen eshq ve yerleşim yeri anlamına gelen abad kelimelerinin birleşiminden türemiş. 

ANAYASA ANITI

Türkmenistan’ın bağımsızlığının 20. yılı için inşa edilen ‘Anayasa Anıtı’ ise yaklaşık 129 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulu. Süs havuzlarının yer aldığı yeşil alanlarla çevrili bir girişi var. Üzerindeki Türkmen yıldızları bölümü toplam 27 metre, kulesi ise 91 metre. Bu yükseklikler özellikle seçilmiş çünkü bağımsızlığın ilan edildiği 27.10.1991 tarihini simgeliyor. Anıtın toplam yüksekliği ise 185 metre; bu da anayasanın kabul edildiği 18.05.1992 tarihine işaret ediyor. İçinde toplantı ve konferans salonları, dinlenme bölümleri, müze kısmı ve seyir terasları var.

Türkmenistan kültüründe

Yazının Devamını Oku

Kapodokya’yı bale sahnesine çeviren mevsim

17 Ocak 2017
Erciyes, Hasan ve Melendiz Dağları’ndaki volkanik patlamaların bir masal diyarına dönüşümünün 30 milyon yıllık hikayesi var Kapadokya’da. Eğer Kapadokya havasını solumak isterseniz şu 10 şeyin en az yarısını yapmadan dönmeyin.

Doğanın ateşle, suyla, rüzgârla, insanın azmiyle ve emeğiyle ilmek ilmek işlediği bu muhteşem coğrafyanın, yılın hangi zamanı giderseniz gidin farklı bir çekiciliği var. Kış ise sanki açık havada bitmeyen bir bale gösterisi gibi… Kar ve peribacaları birlikteliği dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz müthiş bir büyü sunar. 

Kapadokya'nın en yüksek noktasına çıkın

Kapadokya’ya eğer Nevşehir üzerinden geliyorsanız önce Uçhisar karşılar sizi. Yöreyi en tepe noktadan izleyebileceğiniz yer de burada; müze olarak ziyarete açılan Uçhisar Kalesi Kapadokya’daki en yüksek nokta. Kaleden gün batımını izlemelisiniz; Erciyes, Hasan ve Melendiz dağlarının el ele verdiği büyülü doğanın güneşin kızıllığıyla arkadaş olduğu sahneleri izlemenin keyfi tarifsiz.

Temenni Tepesi’ne tırmanın

1923 yılındaki nüfus mübadelesine kadar ağırlıklı olarak Rumların yaşadığı Ürgüp’te çok güzel eski taş evler var; bir kısmı otel ya da restoran olarak kullanılıyor. En güzel Kapadokya manzaralarından birini görmek için 700 metrelik bir tünelden geçerek Temenni Tepesi’ne çıkın sonra da anın tadını çıkarın.

Derbent ve Zelve Vadilerine gidin

Yazının Devamını Oku

10 adımda Saraybosna

14 Ocak 2017
Saraybosna hem Osmanlı hem Avusturya – Macaristan İmparatorluğu izleriyle harmanlanan, mutfağından müziğine kadar bu dokunun yansıdığı, biraz doğulu biraz batılı bir kent. İşte 10 adımda Saraybosna'nın tüm güzellikleri...

1. Latin Köprüsü

Saraybosna 1878’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun eline geçmiş. Balkanlarda yayılma politikası izleyen devletin veliahtı Franz Ferdinand ve karısı Sofia, 1914 yılında kentte uğradıkları suikast ile ölmüş. Latin Köprüsü üzerinde yaşanan bu olay küresel bir kader değişikliği çünkü 1. Dünya Savaşı’nın fitilini ateşlemiş.

2. Başçarşı

Çarşının temellerini, uzun yıllar Bosna Sancakbeyi olan Gazi Hüsrev Bey atmış. Yıldızı 17. yüzyılda parlayan Başçarşı, dönemin en büyük ticaret merkezi haline gelmiş. Çarşıda başta Boşnak böreği ve Bosna kahvesi olmak üzere yöresel lezzetleri tadabileceğiniz hesaplı birçok adres var.

3. Gazi Hüsrev Bey ve Fatih Camileri

Saraybosna’daki camilerin çoğu tarihi ya da mimari özellikleriyle öne çıkıyor. En meşhuru ise 1530 yılında inşa edilen Gazi Hüsrev Bey Camii. Savaşta özellikle hedef alınan yapılar arasındaymış; bugün 90’ların sonunda restora edilen haliyle kullanılıyor. Şehrin bir diğer önemli İslami yapısı ise Hünkar Camii, Fatih Camii ya da İmparator Camii adlarıyla anılıyor. Osmanlı Bosna’yı aldıktan sonra yapılan ilk camiymiş.

Yazının Devamını Oku

Küçük bir Safranbolu turu

12 Ocak 2017
Güzel bir resme davet edeyim sizi; tepelerin arasına kurulmuş arnavutkaldırımlı bir kasaba, kiremit damlı ahşap, eski Osmanlı evleri, zanaatlarını bugün de yaşatan eyercilerin ve yemenicilerin olduğu cıvıl cıvıl bir pazaryeri; bir de bu resmi Türk mutfağına damgasını vurmuş muhteşem lezzetlerle tamamlayın. İşte benim Safranbolum...

Safranbolu güzelliğini 17. yüzyılda Yunanistan’dan başlayıp Karadeniz’e uzanan bir ticaret yolu üzerinde olmasına borçlu. 18. yüzyıl itibariyle bu işten zengin olan tüccarlar kendilerine hem kasabanın Çarşı diye bilinen kısmında hem de yazın sıcağında dağlardan esen rüzgârın keyfini sürebilecekleri Bağlar mevkiinde büyük konaklar yaptırmışlar. Bu evlerin bazıları, özellikle Çarşı’dakiler bugün de ayakta. Konaklara yapacağınız ziyaret artık geçmişte kalmış hayat tarzlarına göz atma fırsatı sunacak. Antik devirde Paflagonya olarak bilinen bölgedeki Safranbolu’nun tarihi, MÖ 3000’li yıllara kadar dayanıyor. Yörede Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Pondlar, Romalılar, Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar sırasıyla hâkimiyet kurmuş. 1196 yılında Türklerin eline geçmiş; 1423’ten itibaren ise Osmanlı egemenliğine girmiş.


Arasta Çarşısı

SAFRANBOLU EVLERİ 

Evlerin tümü ahşap malzeme kullanılarak yapılmış, çoğu da üç katlı. En üst katının bir alttakinden çıkık olarak yapılması ise evlere daha heybetli bir görüntü veriyor.

Safranbolu evlerine ilk girdiğinizde etraf gözünüze boş görünebilir. Ailenin gün boyunca oturduğu sedirler, dolaplardan çıkarılan döşekler ile gece yatak olarak kullanılırmış. Yemek zamanı ise ortaya tepsi benzeri yer masaları konurmuş. Bu evler 7-8 odalı, dolayısıyla ferah ve nesiller boyu yaşamaya müsait konaklar. Odalarında hamamlık denilen kısımlar, gizli gusülhaneler yer alıyor. Evler bahçeli. Bir de ‘taşlık’ denilen bölümleri mevcut. Ev sakinleri, ağırlıklı olarak vakitlerini bu taşlıklarda geçiriyor.

Safranbolu evlerinin bir diğer özelliği, dışarıdan gelenlerin yüzme havuzu zannettiği büyük su havuzları. Aslında bu havuzların görevi odaları soğutmak ve akan suyun dingin sesini evin içine yaymakmış. Geçmişi 1830’lara dayanan Asmazlar Konağı Hoteli’ne zemin katın büyük bölümünü kaplayan muhteşem havuzunun kenarında bir çay içmek için uğrayın, buna değer.

Yazının Devamını Oku

Balat'taki İstanbul / Balat'ta gezilecek yerler

11 Ocak 2017
Kentin açık hava fotoğraf atölyesi olan Balat, profesyonel makinelerini boynuna asan herkesin mutlaka uğradığı ve poz vermeyi çoktan öğrenmiş Balat'ın çocuklarının gönüllü asistanlığı ile ilk fotoğrafların çekildiği yer. Peki Balat'ta gezilecek yerler nereleri? Balat'ta nereye gitmeli? Balat'ta nerede fotoğraf çekmeli?

Bu koca şehirde yaşayın ya da yaşamayın ama İstanbul’u solumak istiyorsanız mutlaka bir gün Balat’ın sokaklarında kaybolun...

Fener ve Ayvansaray arasında yer alan bu renkli semt, karşısındaki Hasköy gibi geniş Yahudi nüfusunu barındırmış yıllarca; bu nedenle de cami ve kiliselerle birlikte sinagoglar da ulaşmış günümüze. 

Balat’taki ilk durağınız Ahrida Sinagogu olabilir. Zira sinagogu sadece sabah 10’da gezebiliyorsunuz, o yüzden başlangıç noktası olarak almanız en akıllıcası... Bu 15’inci yüzyıl yapısı, İstanbul’daki en eski sinagog unvanını elinde tutuyor. Adını cemaatinin geldiği Makedonya’daki Ohri’den alan sinagog 1694’teki yangın sonrası yeniden yapılmış ama o zamanlarda dini azınlıkların kubbe yapmaları yasaklandığından dışarıdan görülmeyen bir iç kubbe ile inşa edilmiş. Kimilerine göre Nuh’un Gemisi’ni hatırlatmak amaçlansa da Teva’nın (dua kürsüsü) şekli Yahudileri İspanya’dan Balat’a getiren geminin pruvasına benziyor. 500 kişilik ibadet kapasitesi ile hâlâ İstanbul’un en geniş sinagoglarından Ahrida, 93 Harbi sırasında Ruslara karşı savaşan Türk askerleri için duaların edildiği bir tören düzenlemesiyle de ünlü. 

BALAT'IN BİR DEĞER: LEON AMCA ARTIK YOK... 

Yahudilerin Türkiye’ye gelişlerinin 500’üncü yıldönümü olan 1992’de restore edilen ve halen kullanımda olan sinagog, diğer semtlerden gelen Yahudilerin ibadet paydasında buluştuğu bir yer. Zaten günümüzde Balat’ta yaşayan neredeyse hiç Yahudi kalmadı. Arada bir sohbet ettiğimiz tuhafiyeci Leon Amca da güzel günleri geride bırakarak öte dünyaya göçtü. Bu sinagogun ilginç bir tarihi özelliği de var; Sabetaycılığı başlatan İzmirli Sabetay Sevi, 1666’da burada mesih olduğunu açıklayıp birçok kişiye ulaşmış...

Günübirlik turlarla İstanbul'u keşfedin

İstanbul’daki sinagogları ziyaret etmek isteyenlerin güvenlik nedeniyle önce hahambaşılığın (Büyük Hendek Sokak, Galata) 0212 244 19 80 numaralı telefonuna kimliklerini fakslaması ve randevu alması gerekiyor. Ahrida Sinagogu’na ise izinli olsanız da saat 10’u geçirirseniz giremiyorsunuz; yapıyı gezdiren Korin Hanım’ın vetosuyla karşılaşıyorsunuz.

Yazının Devamını Oku