Tomtom mahallesi esasında Beyoğu’nun içinde çok özel bir yere sahip. İngiltere’deki Soho, New York’taki Meatpacking, Paris’teki Marais gibi bir tasarım mahallesi olma yolunda hızla ilerliyor. Galataport Projesi hayata geçtiğinde de Karaköy ile İstiklal Caddesi’ni birbirine bağlayan aks konumundaki Boğazkesen’de yaya ve turist trafiği artacak.
Tomtom’un değişen ve güzelleşen yüzü
Mahalle’nin tam ortasında adını mahallenin yeşil bahçelerinden alan bir proje yapılıyor: Tomtom Gardens. Geçen yıl ‘En İyi Konut’ ödülünü aldı. 3 farklı avlu etrafında toplam 17 binadan oluşan görkemli bir yenileme projesi. Tomtom Kaptan Sokak’ta yer alıyor. İtalyan bir peyzaj mimarı ile çalışılarak, muhteşem bir doku ortaya çıkarılmış. Sanat ve tasarım odaklı mekânlar da faaliyete girmiş.
Ham:m Tophane, Boğazkesen’den sonra mahalledeki ikinci mekânını buraya açmış. Zamansız ve herkes için ulaşılabilir tasarım mobilyalar üretiyorlar.
Uzun yıllar sektörün önde gelen markalarıyla çalışan Ayşegül Temel tarafından kurulan Manner İstanbul’da ev tekstili, aydınlatma ürünleri ve mobilyalar yer alıyor.
Günübirlik geziler için tıklayın
Happily Ever Paper yaratıcılık, tasarım bilgisi ve üretim alanındaki uzmanlığın kâğıda dökülmüş hali gibi...
Osmanlılar döneminde padişahlar şehzadelerinin çekirdekten yetişmesini ister, bu amaçla eğitimleri için Amasya’ya gönderirmiş. Bu nedenle Amasya’nın yüzyıllardır süregelen unvanı “şehzadeler şehri.” İslami eğitim açısından da önemli merkezlerden biri olarak kabul edilen şehir tek seferde 2 bin ilahiyat öğrencisine iaşe dağıtabilecek zenginlikteymiş.
Eğer keşfetmek ve farketmek üzerine bir seyahate çıkacaksanız bana göre üç şey vazgeçilmez olmalı: tarih, doğa ve kültürel miras.
Şehrin tarihi milattan öncesine dayanıyor. Coğrafyanın babası sayılan Amasya doğumlu Strabo belki biraz da mitolojik hikayelerin etkisinde kalarak, şehrin kuruluşunu Amazonların kraliçesi Amasis’e atfetmiş.
Amasya'da Kral Kaya Mezarları
Amasya’da özellikle tarih meraklılarının ilgisini çeken yerlerin başında kral kaya mezarları geliyor. Bana göre Dalyan’dakiler daha gösterişli fakat Amasya’dakiler de kesinlikle görülmeye değer. Mezarlara ulaşmak için nehrin kuzey kıyısında yer alan Hatuniye Mahallesi’nden yukarı tırmanmak gerekiyor. 18 mezarın sadece kralların gömüldüğü yer değil aynı zamanda birer tapınak olarak da kullanıldığına inanılıyor. Hemen yanındaki Kızlar Sarayı ise geçmişte hükümdarların yaşadığı yermiş.
Kaya mezarların tepesinde, Pontus döneminden kalma kalenin yıkıntılarını da görebilirsiniz. Kale, son yapılan restorasyonla biraz daha güzelleşmiş ve güzel bir manzarası var. Hele ki orada bulunduğunuz dakikalar bir ezan vaktine denk gelirse, aşağıdaki vadide yankılanan seslerin yaydığı huşu içinizi dolduracak. Işıklandırılan kaya mezarlarını akşam seyretmek ise ayrı bir keyif…
Zamansız ve mekânsız gücüyle gönüllere giren, adı hoşgörünün eşanlamlısı kabul edilen bir büyük değer. Onun deyimiyle vuslatının 743. yılında, bir kez daha Şebi Arus törenleriyle anılacak. Misafirlerini, manevi havasını her karışına yaydığı Konya’da ağırlayacak. Ve herkes bir kez daha fark edecek ki, Mevlana demek biraz da Konya demek, Konya demek ise en çok Mevlana demek..
Hititlerden Selçuklu’nun başkentliğine
Yaklaşık 4 bin yıl önce Hitititler’in vatanı olan ve o dönemde ‘Kuwanna’ olarak adlandırılan Konya, zengin bir kültür mirasına sahip. Bu mirasın etkisiyle de asırlar boyu birçok farklı ad almış. ‘İkonların şehri’ anlamında ‘Iconium’ denmiş; Bizans İmparatorluğu döneminde ise ‘Tokonion, Conia, Cogna, Konien’ gibi farklı isimler verilmiş. Araplar ‘Kuniya’ demeyi seçmişler. Şehir geçmiş adlarına çok benzeyen şimdiki ismini ise Selçuklu döneminde almış, Osmanlı da aynı adı kullanarak Konya demiş.
MÖ 7 binlerden bu yana yerleşimin olduğu Konya, yüzyıllar boyunca ev sahipliği yaptığı uygarlıklarla bir ‘Medeniyetler ve dinler beşiği’ haline gelmiş. Hitit, Lidya, Pers gibi büyük uygarlıkların yaşadığı Konya, Selçuklu’ya da 2 asırdan fazla başkentlik yapmış. Hıristiyanlığın önemli azizelerinden Tekla’yı ve en önemli azizlerden Pavlus ve Barnabas’ı konuk etmiş. Misafir değil ev sahibi olan Mevlana ise şehre hakim olan manevi ve huzurlu atmosferin en önemli sebebi.
Moğol istilasından kaçışla başlayan öykü
Mevlana 1207 yılında bugünkü Afganistan’da doğmuş. Ailesi Moğol istilasından kaçarak Konya’ya sığınmış. Esas adı Muhammed, Celaleddin ise tıpkı babası ve dedesi gibi kendisine verilen lakap. Mevlana ‘Efendi, önder, rehber’ anlamlarına geliyor. Özellikle batı dünyasının onu anmak için kullandığı ‘Rumi’ lakabı ise ‘Rum ülkesinden, Anadolulu’ manasını taşıyor. Ömrünü Konya’da geçirdiği için bu isimle anılmış. Konyalı demek olan ‘Konevî’ ile ‘Hüdavendigâr, Hünkâr, Hazret-i Mevlâna, Şeyh, Molla-yı Rumi ve Hazret-i Pir’ de onu anmak için kullanılan sıfatlar arasında.
EN İYİLER-EN YENİLER
CHILTERN FIREHOUSE
Londra’nın şu anda en gözde, masa bulması en zor restoranı. Dünyaca ünlü pek çok otele imzasını atmış Andre Balazs eski bir itfaiye binasından çevrilen mekânda otel ve restoran olarak hizmet veriyor. www.chilternfirehouse.com
BERNER'S TAVERN
GİRNEEN ŞİRİN KENT
Beşparmak Dağları ile sahil arasına sıkışmış Girne, Kuzey Kıbrıs’ın en şirin kenti. 2 bin yıllık tarihe sahip. 70 kilometre mesafedeki Türkiye kıyılarına bakıyor. Girne Kalesi’ne sırtını veren at nalı şeklindeki limanı, kafe, restoran ve otele dönüştürülen eski yapılarıyla, hoş bir Akdeniz atmosferine sahip. Limanın en güzel görüntüsü için kaleye çıkın. Kaledeki 2300 yıllık batık gemi Akdeniz’in en eski ikinci batık ticaret gemisi olarak geçiyor.
Girne’ye beş kilometre mesafedeki dağ köyü Bellapais (Beylerbeyi) hem adanın en turistik noktalarından biri hem de İngiliz yazar Lawrence Durrell’in yaşamak için seçmiş olduğu yer. Adı Fransızca’daki Barış’tan gelen Bellapais Manastırı’ysa adanın en görkemli yapılarından biri.
Girne’den yaklaşık 12 kilometre ilerdeki Roma döneminden kalma Lapethos Krallığı’nın merkezi Lapta kenti değişik medeniyetlere ve mimari tarzlara ev sahipliği yapmış. Bizans ve ortaçağ şövalyeleri zamanında bir piskoposluk merkezi olduğundan Lapta’da 14 kilise ve iki manastır var.
Gökyüzüne çıkan 480 merdiveni ve masalsı havasıyla, Girne’ye 10 kilometre mesafedeki St. Hilarion Kalesi, dediklerine göre Walt Disney’in ‘Uyuyan Güzel’ masalındaki kaleye ilham kaynağı olmuş. Buffavento ve Kantara kaleleri gibi adayı Araplardan korumak için yapılan üç kaleden biri olan St. Hilarion adını bir azizden alıyor. 732 metre yüksekliğindeki Kraliçenin Penceresi’nden görünen manzara gerçekten muhteşem.
Girne’den günübirlik geziler yapmak da mümkün. Bunların en popüleri Güzelyurt’ta. 1974’te çıkarma yapılan kıyılarda Yavuz Özgürlük Anıtı ve adanın en ünlü halk plajı Escape var. Yol boyunca restoranlar ve kumarhaneli oteller sıralanmış. Girne’ye 50 kilometre mesafedeki Güzelyurt, Kuzey Kıbrıs’ın narenciye deposu. Portakal ve mandalina dolu büfelerde durmayı ve taze sıkılmış meyve suyu içmeyi ihmal etmeyin. Girne yakınlarındaki Karmi (Türkçeleştirme çerçevesinde Karaman demişler) en etkilendiğim yerlerden. Köy meydanında küçük bir kilise var. Ara sokaklardaki evlerde ince zevklerin yansımalarını görüyorsunuz. Sanki zaman bu köyü es geçmiş gibi. Manzaralar çok güzel.
LEFKOŞAKEŞFE BAŞKENTTEN BAŞLAYIN
BELLA SOMBRA HOTEL
BİR DE ATEŞ YANDIĞINDA GÖRÜN
19 odalı Bella Sombra Hotel (0252 377 61 00, bellasombrahotel.com) Bodrum’un yenileri arasında. Türkbükü’nün göz yoran o gürültülü atmosferinden uzakta kalan bir gizli bahçe gibi. İçeri bir kez girince o dışarıdaki karmaşaya geri dönmek istemiyorsunuz. Havuzunu Provence tarzının sade ve samimi havasını yansıtan şık bahçe mobilyaları süslüyor. Odalar samimi ve şık döşenmiş ama küçük, banyo kapılarının şeffaf olması bazı insanları rahatsız edebilir. Otel dışı misafirlere de açık olan 80 kişilik restoranın mönüsü Akdeniz ağırlıklı dünya mutfağından oluşuyor. Ambiyans, lezzetler ve servis çok iyi. Benim gibi bir tatlı düşkünüyseniz panna cotta’nın tadına muhakkak bakın. Barına bayıldım. Özellikle gece ateşler yandığında daha da cazip bir hale geliyor.
İstanbul’da da şubesi olan Alancha’nın sahibi Kemal Demirasal’ın bu sezon kardeşi Deniz’e devrettiği Barbun, Ege mezelerine farklı bir yorum getiriyor. Mekânda servis elemanlarından sunumuna kadar her şey başarılı. Roka Bahçe Alaçatı ise servisi, mönüsü ve yemekleriyle en iyi Ege restoranlarından biri. Ev yemekleri için Avrasya ve Yusuf Usta’yı deneyebilirsiniz. Tapu ve Kuytu önemli lezzet mekânları arasında olmaya devam ediyor. Bu sezon Şef Yılmaz Öztürk’e emanet edilen Mancar Alaçatı’nın en iddialı ve en şık adreslerinden biri (0232 716 97 68). Ambiyans çok güzel, sırf yerli şaraplardan oluşan kavları harika ve 73 farklı şarap markaları var. Geçen yaz açılan Mancar modernize edilmiş, yerel malzemeler kullanılan Yeni Ege mutfağı akımı ile hayli iddialı.
Köşe Kahve’nin ara sokağındaki Salça sadece bilenlerin iyi müzik ve iyi içki eşliğinde dost muhabbetine uğradığı bir yer. Salça’nın yakınındaki Sobe; bu yıl tarz değişikliğine giderek Cura isminde yeni nesil bir meyhaneye dönüştü (curaalacati.com). Mekânın sahibi Cüneyt’in müziklerine güzel mezeler ve bol muhabbet karışıyor. Sonrasında uğrayabileceğiniz Göz Lounge yaz kış ne zaman gitseniz hep gözde.
PLAJLAR, SÖRF VE GECE HAYATI
Alaçatı Port, manzaralı Katre’de de kahvaltı keyfi yapabilirsiniz. Malzemesi Antakya’dan gelme çökelek salatası çok lezzetli. Alaçatı rüzgâr sörfü için dünyanın sayılı sahillerinden birine sahip. Rüzgârlı gün sayısı Türkiye ortalamasının çok üzerinde. Merkeze dört kilometre uzaklıkta, Rüzgâr sörfü kulüplerinin yer aldığı Yumru Koy’un iki ucu arasındaki uzaklık 1.900 metreyi buluyor. Koyun üç tarafının kara ile çevrili olması güvenle sörf yapma imkânı veriyor. Alaçatı Windsurf ve Myga Sörf Okulu iyi alternatiflerden.
Çark Plajı’nda açılan Zio Beach bu sene Alaçatı’ya damgasını vuracak. İçindeki restoran Zio Pino ise Papermoon’un şefi Giuseppe Pressani’ye emanet (Pino olarak da tanınıyor). İtalyanca Zio dayı/amca demek. Alaçatı’nın bana göre en güzel plajı Kum Beach. Alaçatı 11 doğal kumsalı ve dalgasız denizi ile çok ilgi çekiyor (0232 716 61 61).
‘Yaşam Balosu’ olarak adlandırılan bu organizasyon, 22 yıl önce dönemin vizyon sahibi belediye başkanı Helmut Zilk’in katkıları ile başlamış.
Saffet Emre Tonguç, partiye katıldı.
Sharon Stone, Elton John ve Melanie Griffith gibi ünlü isimlerin katılmasıyla da dünya çapında gittikçe ilgi çeken bir etkinliğe dönüşmüş. AIDS ile savaş için her yıl belli tarihlerde gerçekleştirilen balo, dünyada en dikkate değer yardımseverlik organizasyonlarından biri ve her yıl belirlenen farklı bir teması var. Bu yıl konu “Dünyevi zevkler bahçesi” ve slogan ise “Aşk her yerde çiçek açar” idi.
Arkadaşlarımla kendi keyfimize göre kıyafetler seçtik, profesyonel makyözlere konsepte uygun çalışma yaptırıp çiçek, böcek ve sarmaşık gibi aksesuarlarla baloya gittik.
Etkinlik, tarihi dokusuyla muhteşem kelimesini fazlasıyla hak eden Viyana’nın belediye sarayında yapılıyor. Önce davetliler ya da biletliler kırmızı halıda yürüyorlar. Etraftaki ilginç kostümleriyle farklı olmanın özgürlüğünü fazlasıyla çıkaran insanlara baktığımda kendimi öyle sıradan hissettim ki..