Paylaş
1. Latin Köprüsü
Saraybosna 1878’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun eline geçmiş. Balkanlarda yayılma politikası izleyen devletin veliahtı Franz Ferdinand ve karısı Sofia, 1914 yılında kentte uğradıkları suikast ile ölmüş. Latin Köprüsü üzerinde yaşanan bu olay küresel bir kader değişikliği çünkü 1. Dünya Savaşı’nın fitilini ateşlemiş.
2. Başçarşı
Çarşının temellerini, uzun yıllar Bosna Sancakbeyi olan Gazi Hüsrev Bey atmış. Yıldızı 17. yüzyılda parlayan Başçarşı, dönemin en büyük ticaret merkezi haline gelmiş. Çarşıda başta Boşnak böreği ve Bosna kahvesi olmak üzere yöresel lezzetleri tadabileceğiniz hesaplı birçok adres var.
3. Gazi Hüsrev Bey ve Fatih Camileri
Saraybosna’daki camilerin çoğu tarihi ya da mimari özellikleriyle öne çıkıyor. En meşhuru ise 1530 yılında inşa edilen Gazi Hüsrev Bey Camii. Savaşta özellikle hedef alınan yapılar arasındaymış; bugün 90’ların sonunda restora edilen haliyle kullanılıyor. Şehrin bir diğer önemli İslami yapısı ise Hünkar Camii, Fatih Camii ya da İmparator Camii adlarıyla anılıyor. Osmanlı Bosna’yı aldıktan sonra yapılan ilk camiymiş.
4. Milli Kütüphane
Geçtiğimiz yıllarda kapsamlı bir restorasyona giren Milli Kütüphane binası, 19. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş. Latin Köprüsü’ne çok yakın; geçmişte uzun süre belediye olarak kullanılmış. İlginç bir de detay var; 1. Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olan suikastın kurbanı Franz Ferdinand olaydan kısa süre önce bu binadaki bir kokteyle katılmış. Ne yazık ki kütüphanedeki paha biçilemez el yazmalarının tamamına yakını, 1992’deki bombalamalarda yok olmuş.
5. Katedral ve Saraybosna Gülleri
Saraybosna’nın alışveriş ve eğlence merkezi olan Ferhadija Caddesinden Başçarşı’ya yürürken sol tarafınızda görkemli bir katedral görürsünüz. 1889 yılında yapılmış; Saraybosna Katedrali ya da İsa’nın Yüce Kalbi Katedrali adıyla biliniyor. Mimarisinde, Paris’teki Notre Dame Katedrali’nden esinlenilmiş. Önündeki meydanda ise savaşta atılan bombalar nedeniyle zeminde oluşan yarıkların kırmızı reçine ile doldurulduğu bir alan var. Buraya Saraybosna Gülleri adını vermişler; savaşta ölenlerin anısına oluşturulmuş.
6. Sonsuz Ateş
Ferhadiye Caddesi’nin Mareşal Tito Caddesi ile kesiştiği yerde Sonsuz Ateş anıtı çıkar karşınıza. 2. Dünya Savaşı’nda ölenler için 6 Nisan 1946’da açılmış; önündeki ateş hiç sönmeyeceği için bu ad verilmiş. Şimdiye dek bir kez sarhoş bir genç tarafından gece söndürülmüş ama çevredekiler tarafından hemen yeniden yakılmış.
7. 11/07/95 Galerisi
Bosna Hersek’te açılan ilk anma galerisi olan ‘11/07/95 Gallery’, Srebrenica soykırımında yaşamını yitirenlere adanmış bir sürekli sergi. 12 Temmuz 2012’de yapılan anma töreni sonrası açılmış; soykırımda trajik şekilde hayatını yitiren 8.372 kişiden izler taşıyor. Her yer siyah-beyaz kurgulanmış; yalın ve modern bir tasarımı var. Özellikle Fotoğrafçı Tarık Samarah’ın kareleri, insanlığın vicdanını sorgulama nedeni.
8. Umut Tüneli
Saraybosna’da savaş yıllarının acısına ve güzel günlere ulaşma azmine şahit olunacak en önemli adres Umut Tüneli. Kuşatma altındaki şehrin gıda ve ilaç yardımlarına ulaşmasının yolu olmuş. Yaklaşık 1 km uzunluğundaki tünel 4 ayda yapılmış. Askerler ve sivil halk birlikte çalışmış. Müze olarak ziyarete açılan tünel; mermi izlerinden askeri eşyalara, fotoğraflardan çeşitli belgelere kadar birçok şeyle geçmişte yaşanan zor günleri anlamanızı sağlayacak bir atmosfere sahip. Alifakovac Müslüman Mezarlığı da karanlık savaşın beyaz gölgesi gibi...
9. Müzik Köşkü
Latin Köprüsü’nün yanında, adını geçmişte burada bulunan hipodromdan alan At Meydanı yer alıyor. Geçmişte Saraybosna’da 4 müzik köşkü varmış, günümüze biri ulaşabilmiş. O köşk de meydanın ortasında. Orijinal hali 2. Dünya Savaşı yıllarında çok zarar görmüş; yakın zamanda restore edilerek ziyarete açılmış.
10. İnat Evi
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Saraybosna’yı aldıktan sonra şehri kendi yapılarıyla donatmaya başlamış. Miljacka Nehri’nin kenarına da görkemli bir belediye binası yapmak istemiş. Fakat orada evi bulunan Benderija adlı adamı bir türlü ikna edememişler. Koca imparatorluğun karşısında tek başına direnen adam uzun uğraşlar sonunda ciddi miktarda altına, evin aynen nehrin karşı tarafına taşınması şartıyla ikna edilebilmiş. Bugün dış duvarında İnat Kuca yazıyor yani İnat Evi. Çok güzel lezzetler tadabileceğiniz bir restoran olarak hizmet veriyor.
Şehir yakın tarihindeki acıları henüz silememiş; savaş konuşmak istemedikleri ama atlatamadıkları bir travma. Birçok bina hala kurşun izleriyle dolu; zihninizdeki tv ve gazete haberi görüntüleriyle birleşince kalbinizde bir acı hissetmemek mümkün değil... Yıllar önce şehirde karşılaştığım yaşlı bir kadının Türk olduğumu öğrenince bana söylediği ilk şeyi hiç unutamam: “Neden çocuklarınıza Savaş diye isim koyuyorsunuz; savaş öyle acı bir şey ki...”
Paylaş