Liderin puan kaybettiği bir haftada yukarıya yaklaşmak için iyi bir fırsat yakalayan F.Bahçe, dün akşam bunu geri tepti.
Şöyle bir dönüp geçmişe bakıyorum; Rakip kim olursa olsun, her daim Kadıköy’de 25-30 dakikalık bir F.Bahçe rüzgarı eserdi. Rakipler hafta boyunca o dakikaları nasıl geçireceğinin planlarını yapardı ve çözüm üretmeye çalışırlardı.
HATA ÜSTÜNE HATA
Dün ilk yarıda öyle bir F.Bahçe izledik ki; artık ligin sonlarına doğru gelmiş, hedeften tamamen kopmuş, ‘oynasak, bitse de gitsek’ havasına bürünmüş bir takım izlenimi verdiler. Öyle bir gol yedi ki Fenerbahçe, bu yukarıda dediğimin en açık göstergesi gibiydi; Neustadter hata yapıyor, o hatayı kaleci Kameni daha topa vurulmadan yere yatarak iyice perçinliyor.
Gelelim ikinci yarıya... Burada oyun anlamında, istek anlamında, coşku anlamında söyleyecek pek fazla sözüm yok. Çünkü söylediklerimin hepsi ikinci devre başında Fenerbahçe’de vardı. Sanki devre arasında takıma sihirli bir değnekle dokunulmuştu. Bunda da Aykut Hoca’nın telkinleri ve uyarılarının etkili olduğunu düşünüyorum.
DEREDE BOĞULMAK
Fakat kabullenemediğim ve anlayamadığım tek nokta, 3-1’i yakalamışken pozisyonlara giriyorsun, kaçırıyorsun...
Kayseri 3-2 yapıyor, sen yine 4’e 3, 3’e 2, 5’e 4 kontratak pozisyonları yakalayıp neticeye ulaşamıyorsun.
Dün, her maç gol atmış bir Galatasaray ve karşısında, her maç kalesinde gol görmüş ezeli rakibi Fenerbahçe vardı. Doğal olarak insanın aklına bu maçın golsüz geçeceği ihtimalinin çok zayıf olduğu geliyordu. Bu sayfayı geçerek maça gelelim.
Tebrik edilmesi gereken iki önemli teknik direktör var. Önce Igor Tudor’u tebrik ediyorum... Şampiyonluk yarışındaki rakibinin sekiz puan önünde olmasına rağmen bu puan farkını korumayı hiç düşünmeden, bu puan farkı yokmuş gibi maçın başından takımının 10 kişi kaldığı noktaya kadar tek bir düşünceyi, yani kazanma isteğini takımına aşıladığı için... Bu düşünceyle oyun sistemini de değiştirerek maça başladığı ve özellikle ilk 20 dakika golü bulabilmek için her türlü agresifliği oyuncularına sahada gösterttiği için... Kazanmak için, 3 puan almak için, rakibini yarışta saf dışı bırakmak için takımını çok iyi hazırlamış olduğu için...
BEKLENMEDİK SONUÇ
Bir tebrik de Aykut Kocaman’a. Onun da kafasında bir tek düşünce vardı: Kazanmak. Kurguladığı oyun taktiği, G.Saray’ın en büyük silahı olan orta alanı, top onlardayken yaptırdığı presle etkisiz kılmak ve mümkün olduğunca kendi oyununu kabul ettirmekti. Başardı mı? Bence başarılı oldu. Hatta, futbol felsefesi pres olan G.Saray’a karşı futbolcuları yakaladıkları pozisyonları değerlendirmiş olsaydı 3 puanın mimarı olacaktı.
Ama sorun yok, bence alınan sonuç kimsenin beklemediği neticeydi. Kazanamasa bile Türkiye’nin en iyi futbol oynayan takımına karşı aldığı bir puan ve oyun camia tarafından takdirle karşılanacaktır.
Son tebrik de futbolculara... Gol olmasa bile agresif, mücadeleci ve istekli oluşlarından dolayı.
MAÇIN ADAMI: FERNANDO
-
Bunu, Yeni Malatyaspor’u küçümseme anlamında söylemek istemiyoruz kesinlikle. Amacımız Fenerbahçe’nin kolay maçlarda zorlandığını zor maçlarıysa kolaya çevirdiğini ifade etmek.
Dün Fenerbahçe için kağıt üzerinde kolay gibi görünen bir maçtı. Nitekim bu kolaylığı sahada gerçekleştiren bir takım gördük. Akhisar mağlubiyeti takımı olumsuz yönde etkilese de daha ligin başı olması itibarıyla, hedefte tutunmak için gereken ne varsa sergilediklerini dün akşam gördük. Tabii önümüzdeki haftaki derbi maçını düşünecek olursak, Yeni Malatyaspor karşısında alınacak üç puan G.Saray derbisinin değerini kat be kat artıracaktı. Galip gelip liderle arasındaki puan farkını koruyan F.Bahçe şimdi, şampiyonluk yolunda kazanmak zorunda olacağı bir derbiye çıkacak.
Dün akşam Fenerbahçe adına olumlu geçen iki nokta vardı. İlki, Giuliano 10 numara mevkiinde oynarken, gösterdiği performansla gerçek yerinin neresi olduğunu bizlere izletti. Bir kanatta, bir orta alanda derken fazla verim alınamayan Brezilyalı, dün Valbuena’nın rolünü alırken, oyunu yöneten, etki eden, şekillendiren bir futbolla bizlere Rusya günlerinden esintiler sundu.
OZAN ÇOK ÇALIŞTIDiğer önemli nokta Ozan Tufan-Josef De Souza ikilisinde Ozan’a verilen serbestlikti... Çok sıkça eleştirilen Ozan’a bakıldığında dün rakip 18 içinde en çok görülen orta saha oyuncularından biri olduğu görüldü. Attığı golün yanında hep rakip kaleyi zorlayan ama bununla beraber defansif görevini başarıyla ifa eden bir Ozan Tufan vardı.
Peki, Galatasaray maçını kazanmak için bu futbol yeterli mi, yeterli değil. Çünkü Galatasaray’ın özellikle orta alan ve hücum hattı çok yaratıcı, dinamik ve canlı oyunculardan kurulu. Fenerbahçe’nin orta alanı ve defansı bu oyunculara karşı görevlerini tam olarak yerine getirmezse sıkıntılar yaşanabileceğini dün Yeni Malatyaspor’un forvet oyuncuları sarı lacivertli rakiplerine gösterdi. Bununla beraber canlı ve istekli görüntülerini taktiksel anlayışla birleştirdikleri zaman Fenerbahçeli oyuncular derbide istediklerini alabilirler.
Son olarak, aklıma takılan bir soru var. Son 4 maça bakıyorum, Skrtel defans hattında bir kere oynamış, diğerlerinde yok. Oynadığı maçta takım kaybetmiş, diğerlerinde kazanmış. Acaba tesadüf mü yoksa varlığı takımın defansında bir sıkıntı mı yaratıyor? Tabii bu benim gözlemim. En doğru kararı derbi öncesi sayın Aykut Kocaman verecektir.
MAÇIN ADAMI: GIULIANOMilli aradan sonra dün saha içerisindeki canlı ve istekliydi. Attığı gol, istekli futbolunun ödülüydü. 10 numara mevkiinin gereğini yapan bir futbol ortaya koydu.
Yapılan yönetim yanlışlarının geldiği son noktayı dün akşam Eskişehir’de gördük. Rusya’ya gitmeyi hepimiz çok istedik ama bunun için sadece futbol yetmez. Finallere gitmek için üretim gerekir, planlama gerekir ve bütün bunları doğru bir şekilde uygulamak gerekir.
Velhasıl, ‘Biz nereye gidiyoruz, ne yaptık ve ne yapmalıyız’ demenin zamanı artık geldi. Beykoz kadar nüfusu olmayan İzlanda karşısında bu gerçek ortaya çıktı.
FUTBOL ÜLKESİ DEĞİLİZ
Maçta oynayan, oynamayan bütün futbolcu kardeşlerimi tebrik ederim. Güçlerinin en yükseğini sahaya koydukları inancındayım.
Türkiye olarak biz, hâlâ bir futbolu ülkesi olamamışken, ne kadar fazla bireysel yeteneğe sahip olursak olalım, bir İzlanda takımı gibi olamayız.
İzlanda birey olarak hiçbir şey ifade etmeyen bir takım, ama bir araya geldiği zaman Türkiye gibi Dünya ve Avrupa üçüncülüğü apoleti olan bir ülkeye karşı kusursuz bir takım haline gelebiliyorlarsa, bu, ülke olarak bizim utancımızdır. Ve bu utancı yaşamamıza neden olanlar da herhalde oturup bazı şeyleri düşüneceklerdir.
Teknik anlamda maç için yazacak herhangi bir şey yoktu. İzlanda, hak ettiği bir galibiyeti aldı. Ama inanın, bazen kötü şeyler yaşarsınız ve arkasından büyük değişimler ve gelişmeler gelir. 2018 Dünya Kupası’na gidemeyişimiz ve İzlanda maçı bu anlamda bizim daha iyi bir noktaya gelmemizi sağlayacaktır.
Bir gün futboldan, sahanın içindeki o terden gelen birileri mutlaka futbolun başında olacaktır. Ve bu değişim çok uzak da değildir.
Bakınca Beşiktaş kısa sürede dört önemli ve seviye olarak yüksek maça çıktı. Fenerbahçe maçının sonucunu bir kenara bırakırsak, siyah beyazlıların zorlandığı ve futbol anlamında tatmin etmediği maç dünkü Trabzonspor karşılaşmasıydı. Tabii burada önemli olan bir nokta, Beşiktaş’ın üç asından eksik olmasının takım üzerinde bıraktığı olumsuz etkiydi.
- Neden olumsuz? Açıklayalım... Malum sistemin gerçekleşmesini sahada sağlayanlar futbolculardır. Bu sistem elemanlarından özellikle Atiba ve Oğuzhan’ın, Şenol Güneş’in oyun felsefesindeki yerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük zira mevkileri hem hücumda hem defansta takımın mihenk bölgesi...
- Bir de bunlara Quaresma’nın yokluğu ve Cenk’in dinlendirilmesiyle hücum hattında oluşan uyumsuzluk eklenince ortaya dün akşamki oyun çıktı.
GEÇEN YILLA AYNI
- Tabii burada Ersun Yanal faktörünü unutmayalım. Ersun Hoca, geçen sezon Vodafone Park’taki maçta erken skoru yakalamasına karşın çok zorlanan Beşiktaş’a karşı oynattığı futbolun aynısını dün de uygulattı. Geriye düşmesine rağmen oyunda kalmayı başaran, Beşiktaş’a sahasında baskı yaparak oyun kurmasını engelleyen ve özellikle ikinci devrede çok etkili oynayan bir Trabzonspor gördük.
- Esasen Ersun Hoca oyuncularına nasıl oynayacaklarını anlatmak yerine geçen sezon iki takım arasında İstanbul’da oynanan maçın görüntülerini izletse bile yeterdi (Kim bilir belki de öyle yaptı!)
- Beşiktaş’ın özellikle hücum hattında fazla etkili olamazken golcü rolünü üstlenen bir Talisca izledik. O da ilk devre daha etkiliydi ama ikinci devre takımca oyundan düşen bir Beşiktaş gördük. Doğal olarak dünkü skor, oynanan futbolun bir yansıması oldu. Fırat Aydınus sahada maçın her iki takım adına da 11 kişi bitmesi için büyük çaba sarf etti. Belki verdiği kararlar normal standartları tam karşılayamadı ama bence oyuna etki de etmedi.
MAÇIN ADAMI: ABDÜLKADİR
Camia üzerindeki kara bulutlar dağılmış, futbol takımı dahil herkeste bir güven ortamı oluşmuştu.
Dün akşam olması gereken tek şey böyle bir ortam yakalamışken Akhisar deplasmanından 3 puanla dönmekti.
Tabii ki oynanan oyuna bakınca Fenerbahçe’nin mağlubiyetinin son derece normal olduğunu söylemek yanlış olmaz. Topa sahip olarak oyuna hükmetmeyi felsefe haline getirmeye çalışan Fenerbahçe, düşündüğünü kendi sahasında ve orta alanda gerçekleştirebiliyor. Ama dün bir kez daha gördük ki, rakip kale önünde çok büyük sıkıntısı var.
Tabii ki bu duruma düşmesinde Okan Buruk’un taktik anlayışının da önemli rolü var. Fenerbahçe’nin en etkili isimlerini hem durdurdu hem de kalesinden uzak tutmayı başardı. Ve dolayısıyla özellikle kanatlardan gelmeyi seven Fenerbahçe bunu gerçekleştiremeyince, gol yollarındaki Janssen etkisiz kaldı.
POZİSYON FAKİRİ
Fenerbahçe’de şu gerçek bir kez daha görüldü... Sert, takım savunmasını iyi uygulayan ve agresif ekiplere karşı kendi oyununu hem kabul ettirmekte zorlanıyor hem de pozisyon fakiri haline geliyor.
Dün, uzaktan atılan şutların dışında bir Fenerbahçeli’nin ayağa kalkıp da, “Bu nasıl kaçar!” diyebildiği bir pozisyon üretemediler.
‘Büyük maçlardan sonra oynanan her maç tehlikelidir’
Dengeli ve kontrollü oynamak, az hata yapmak futbol felsefelerinin temelini oluşturdu. Sönük başlayan derbinin heyecanlı hale gelmesini sağlayan olay, Fenerbahçe’nin penaltıdan gelen golüydü. Bu gol sonrası maçın hareketlendiğini, oyuncuların da afresifleştiğini gördük.
Bunun neticesinde Quaresma’nın atılması Fenerbahçe için büyük bir avantaj oluyor derken Neto’nun kırmızı kart görmesi oyunu yine dengeye getirdi. Fenerbahçe’de Valbuena etkin oyununu ilk yarıda her bölgede gösterirken, gol dışında aklımızda kalan başka bir pozisyon olmadan ilk 45 devre böyle bitti.
KRİTİK KURTARIŞ
Fenerbahçe ikinci devreye Topal-Ekici değişikliğiyle başladı, Josef stopere geçerken Topal da orta sahada görev aldı. Beşiktaş 60. dakikadan sonra oyunda üstünlüğü ele aldı, hatta golü de buldu ancak Negredo’nun ağlara giden topu -hatalı bir kararla- gol değeri kazanmadı. Bunun dışında Cenk’in kafa şutunu Kameni’nin kurtarması maçın bir diğer kırılma noktasıydı.
Ev sahibi ekip kontrollü bir oyunla rakibi kaleden uzak tutma düşencesini maç boyunca gerçekleştirmeye çalıştı. Bunu yaparken buldukları ikinci bir penaltı golüyle skor anlamında rahatladıkları ancak yedikleri golle yine stres altına girdiler. Üstüne -tıpkı Beşiktaş gibi- dokuz kişi dokuz kişi kalınca bu stres iyice kendini belli etti. Yine de Fenerbahçe, ligden kopmama ve ‘Yarışta ben de varım’ iddiasını kabul ettirme adına mutlaka kazanması gereken bir maçı yüksek istek ve mücadele gücüyle kazandı.
TARAFTARDAN MESAJ
Fenerbahçe adına bir diğer dikkat çeken nokta tribünlerin dolmasıydı ki aslında bu bir mesajdı. O mesaj da şuydu: “Biz bu takıma sonsuz güveniyoruz ve siz iyi olduğunuz sürece yanınızdayız.” Taraftar dün desteği ile bunu gösterdi.
Beşiktaş’ta oyunun şeklini değiştirebilecek futbolcuların gününde olmayışı en büyük handikaptı. Buna rağmen tepki vermeye çalıştılar ancak Fenerbahçe istediği üç puanı almayı başardı.
İlk 20 dakika orta sahaların saf dışı kalıp, topun bir o kalede bir bu kalede görünmesi gol olacağının sinyallerini verdi. Tabii Alanya’nın ofansif oyun anlayışında olması Fenerbahçe’nin de sahada daha çok görünmesini kolaylaştırdı. Emre Akbaba, Fernandes ve Love hep Fenerbahçe kalesi önünde olmaya çalıştı. Pozisyon üretmek için çok uğraştılar, zaten yakaladıklarında da golü buldular.
CÖMERTÇE HARCADILAR
- Fenerbahçe’nin zihinsel olarak çok iyi hazırlandığını, çok rahat olduklarını maç genelinde gördük. Hele bir de karşısında oynamaya çalışan takım olunca Fenerbahçe için işler daha kolay oldu.
Burada en önemli olan, rakip kaleye nasıl gidileceğiydi.
Fenerbahçe bunu özellikle kanatları kullanarak yaptı. Bu kanatları kullanarak yakaladığı pozisyonlarda ilk yarıda 2 gol buldu.
En büyük sıkıntısı Alanya’nın özellikle ikinci yarının ilk 10 dakikasındaki baskısını kırmasıydı.
Janssen kişisel becerisi ile kazanılan penaltı skorda avantajı getirse de yine klasik sorunu ile karşılaştı Fenerbahçe. O da maçı koparabilecekken rakibi cesaretlendirecek pozisyonlar vermesiydi. Oyun disiplininden kopan Alanya’ya karşı özellikle 2. golden sonra yakaladıkları pozisyonları cömertçe harcadılar. Bunların karşılığında Alanya da bulduğu pozisyonlarda aynı şekilde hareket edince Fenerbahçe bu önemli maçı kazandı.
KALE KAMENi’NiN