LİGE verilen aradan dolayı Galatasaraylıların üzerilerinde bir ağırlık vardı. Ama yüksek öz güvenle oynadılar ve kaliteleri de üst seviyede. Antalya da çok güzel oynamadı ama iyi mücadele etti.
2.SORU: Tudor’un Feghouli’yi ilk 11’e almaması doğru mu?
TUDOR’un Feghouli ile ilgili kararını mantıksız görmüyorum. Çünkü 3’te 3 yapan bir takım vardı ve bunu Feghouli’siz başarmıştı. Kazanan oyuncular sahaya ilk 11’de çıkmayı hak eder.
3.SORU: Antalya’da Nasri olsaydı, skor farklı olabilir miydi?
NASRİ, şu Galatasaray defansını çok zorlardı. Sahada, organize olmakta sıkıntı yaşayan bir Galatasaray vardı ve bu zaaflardan en iyi şekilde faydalanabilecek isim de Nasri’ydi.
Transferlerin etkisini görecektik. Dünkü maç, çok ilginç geçti. Başakşehir’in istenilen seviyenin altında, F.Bahçe’nin çok istekli oluşu yine de ortaya kaçınılmaz bir sonuç çıkardı; Oynayıp da kazanamamak, futbolda her zaman vardır.
F.Bahçe’nin son düdük çalana kadarki maç kazanma düşüncesi önemliydi. Bunu sahaya yansıtabildiler mi? Pozisyon açısından beklentileri tam manasıyla karşılayamamış olsalar da, oyunun genelinde bunu yansıtabildiler.
SAVUNMA ZAAFLARI
TABİİ Kadıköy’de, Başakşehir’in erkenden 2-0 öne geçmesi de F.Bahçe’nin oyun planını bozdu. Bir duran top golü, sonrasında gelen Adebayor’un kafa golü her şeyi değiştirdi. Fakat burada F.Bahçe adına olumlu nokta, sarı lacivertlilerin son dakika yenilen gole dek maçı çevirmeye inanmasıydı.
Kornerden yedikleri gol, alan savunması ve adam paylaşımındaki sıkıntılarından kaynaklandı. İkinci golde ise Emre oyunu hızlı başlattı. Caiçara’nın ortası gelirken iki Fenerbahçeli stoperin boş bıraktığı Adebayor ağları sarstı. Eğer böyle goller yerseniz, Başakşehir gibi bir ekibi yenmeniz de çok zorlaşır.
Bir de olaya Başakşehir açısından bakarsak, erken gelen 2 gol onları ister istemez skoru korumaya yöneltti. Maçın son anlarında oyun ara ara onlara, ara ara Fenerbahçe’ye gitti! Ama son noktayı Kerim Frei koydu. Kişisel becerisi ve F.Bahçe defansının pozisyon yerleşimini kaybetmesiyle ağları sarstı Kerim... Aykut Kocaman’ın oyuna müdahaleleri son derece yerindeydi. Fakat futbolun acımasızlığıyla karşı karşıya kaldı. Başakşehir normal oyununu ortaya koysa, ki son 3 dakikada bunu yaptı. Belki de maçı çok daha önce koparabilirdi.
MAÇIN ADAMI: ATTAMAH
ASIL
Lucescu’nun bizim oyunculardan çok Ukraynalı oyuncuları tanımasının bizim için çok büyük avantaj olduğunu düşünenlerdenim. Ama gel gör ki, dün akşam başlayan ilk 11’e baktığımda ‘Lucescu’nun bir bildiği vardır’ diye düşündüm. Çünkü Lucescu hafızalarda şöyle bir izlenim bırakmıştı; rakibi iyi analiz eder ve sonuç almak için sahaya doğru çıkarır.
‘Dün herhalde milli takımımızın oyuncularını iyi tanıyamadığı için’ diyelim; sahaya doğru şekilde çıkaramadı.
Hadi bu şekilde çıkaramadı; sonrasında yapacağı hamlelerle bu işi çözer diye düşündük. Ama sadece düşündüğümüzle kaldık.
İLGİNÇ İKİ DETAY
Oyun olarak istediğimizi ortaya koyamadık. Rakip Ukrayna, maç boyunca oyunun kontrolünü elinde bulundurduğu gibi, belki de gruptaki en rahat maçını bize karşı oynadı. Attıklarından çok daha fazla pozisyona girdiler, fakata ‘ben atacağım’ düşüncesiyle hareket edince farkı kaçırdılar.
İlginç 2 detay sunayım...
1- Maç boyunca ne zaman önde baskı kursak Ukrayna takımı bocaladı, defanstan top çıkaramadılar ve hatalar yaptılar. İki tane ağır savunmacısı varken, ilk defans arkası koşumuzu 60’ıncı dakikada yaptık.
2- Ukrayna’da
Oynanan futboldan ziyade alınan neticeler Fenerbahçe’yi bu noktaya getirdi. Dün Fençlerbirliği karşısında her ne kadar rakip 10 kişi kalsa da belki futbol olarak hiç bir Fenerbahçeli’yi mutlu edemedi.
İşin temelinde yatan şey, bu maç için taraftarın mutluluğu değil haneye yazılacak olan 3 puandı. Bireysel olarak baktığımızda, taktiksel olarak da sahadaki Fenerbahçe’yi değerlendirdiğimiz de fiziksel değil de zihinsel olarak çok yıprandığını görebiliriz. Herhalde etkilenmeyen tek adam Valbuena’ydı diyebiliriz. Fakat taraftarın bir türlü memnun olmadığı Ozan Tufan, bana göre çok haksız eleştirilere uğramasına rağmen tıpkı Vardar maçında olduğu etkiliydi, hatta dün Valbuena’dan daha etkili oynadı.
GÖRÜNTÜ DEĞİL OYUN!
Bir futbolcu, hele orta saha oynuyorsa rakip kale önünde görünmek zorunda. Top rakipteyken de karşılamak zorunda.
Topal’daki form düşüklüğü, Ozan’a sahada daha fazla yük binmesine neden oluyor. Ama Ozan’ın sahada yaptıklarına bakmak gerekir. Görüntüsüne ve saha dışına değil.
Gördüğüm en kötü Gençlerbirliği dün sahadaydı. Ne oynadığını tam anlamıyla ne rakibine gösterdi ne de bizlere. Ümit Hoca belli ki hızlı oyuncularına güvenerek bir taktiksel anlayışla sahaya çıkmış ama istediği verimi alamadı.
MİLLİ ARA YARAR
Geçen sene sezona ne kadar kötü başlandıysa bu sene o görüntüyü vermek istemeyen Fenerbahçeli futbolcular çok iyi organize olamasalar da 3 puanı almayı başardılar.
Sakin ve sabırlı oynarken de rakibi bunaltan, hata yapmaya zorlayan bir futbolu bekliyorduk. Bir de bunları yaparken rakibi de kaleye yaklaştırmaman gerek.
Şöyle maça bakıyorum, Fenerbahçe ilk yarının sonlarına doğru rakibe bir pozisyon verdi. Kendisi de gole kadar son vuruşlarda becerili hareket edebilse, Ozan ve Van Persie ile yakalanan pozisyonları değerlendirebilse kilidi çok önceden açabilirdi. Ama olmadı... Rakibi ancak bir duran topla çözebildi.
AYNI İLK MAÇ GİBİ
O ana kadar oyunda belki de hakkıydı golü bulması..
Fakat bazen şansınız geri tepince her şey üst üste gelir. Öyle bir gol yedi ki Fenerbahçe tıpkı ilk maçta olduğu gibi... Uzur bir top ve karambolde oluşan pozisyon sonrası gelen şanssız bir gol.
Tabii ki hem sahanın moralini bozduğu gibi hem de tribünleri çok olumsuz etkiledi bu gol.
TARAFTARA YAKIŞMADI
Yenilen golden sonra 25 dakikalık bölümde 3 ya da 4 gol atabilir miydi Fenerbahçe? Hep ‘neden olmasın’ dedik. Fakat taraftarın son 20 dakika sessizliğe bürünmesi, oyuncularını protesto etmeye başlaması, hele rakip pas yaptığında tempo tutmaları Fenerbahçe taraftarına hiç yakıştıramadığım hareketlerdi.
Avrupa maçındaki şok yenilgiyi üzerinde taşıyan Fenerbahçe ilk 10 dakikalık bölümde Trabzonspor’un futbolunun etkisinde kaldı ve kendi kalesinde golü gördü. Oyunu dengelemek biraz zaman alsa da, neticesinde ilk yarının sonuna kadar da topa sahip olmayı ve oyunu kontrol etmeyi başardı.
İki takım da orta sahada agresif ve mücadeleci bir futbol ortaya koydular. Bu da birbirlerinin rakip kaleye gelmesini engelledi. Fakat Fenerbahçe öyle bir gol attı ki, hızlı kullanılan taç atışı ve Alper’in kişisel becerisi ilk yarının son anlarında skora dengeyi getirdi.
VAN PERSIE ÇIKINCA
Sahada hiçbir varlık gösteremeyen Van Persie’nin yerine Giuliano ile başlayan Aykut Kocaman, 45. dakikadan son ana kadar hem futbol ritmi hem tempo bakımından Fenerbahçe’nin kontrolü ele almasını sağladı. Fakat Volkan’ın Göztepe maçında yediği golün etkisiyle, benzerini yemesi sarı lacivertlilerin skorda tekrar geriye düşmesine yol açtı.
Valbuena geldiği günden bu yana yaşına ve boyuna bakmaksızın takımın lideri olduğunu dün akşam bir kez daha gösterdi. Sahada basmadık yer bırakmayan Valbuena, skorun değişmesi için her türlü mücadeleyi sergiledi. Nitekim, kazanılan penaltıyı gole çevirerek bu çabalarının karşılığını aldı.
Dün akşam sahada futbol adına çok fazla pozisyon göremesek de, oyun ritmi, mücadele ve tempo bakımından bir futbolsever olarak bana büyük heyecan yaşattı.
Yusuf Yazıcı çıktıktan sonra Trabzonspor’un ön taraftaki etkisinin azaldığını gördük. Çıkması eğer sakatlıktan kaynaklanmıyorsa doğru bir karar değil.
YUSUF YAZICI FARKI
Eğer bu üçünü sahada da uygulamaya koyarsan, yani gösterirsen başarı kaçınılmaz olur. Ama bunları bir araya getirmek hem uğraş hem de zaman ister.
Fenerbahçe’de bu üç nokta bir araya gelememiş.
Rakip geçen yılın Makedonya Ligi şampiyonu. Milli maçlarda oldum olası Makedonya, Moldova, Letonya gibi takımlarla oynamak istemezdim. Sahada en önemli amaçları sizin oyununuzu bozmak, sertlikle yıldırmak, mücadelesiyle ‘off’ çektirmek olurdu. Vardar takımı da bu anlattıklarımın tipik bir örneği olarak karışmızdaydı.
BiR TEK VALBUENA
- Evet Fenerbahçe iyi başladı, rakip sahaya oyunu yıktı, hatta genç Ahmethan bir santrfor becerisiyle hareket edip golü atsaydı her şey farklı olurdu.
Ama işin garip tarafı siz rakip sahada oynarken ve rakibi de iyi analiz etmişken böyle bir yenilmesi.
Golün özelliği zaten Vardar takımının oyun anlayışındaki 2 hücum organizasyonundan biriydi. Ya kontrataklarla hızlı çıkarlar ya da uzun topla giderler.
İlk golden sonra tıpkı Göztepe maçında olduğu gibi dengesi bozulan bir takım görüntüsüne büründü Fenerbahçe.
Öncelikle oyun anlayışı olarak topa sahip olmayı benimsemiş bir F.Bahçe gördük. Arzulu Göztepe’ye karşı, deplasmanda olsa da, topa sahip olmayı başardı.
Önde oynamayı, topun kaybedildiği yerde kazanmak için gösterdikleri mücadele artı yönüydü. Özellikle ilk gol bu düşüncenin ürünü oldu.
Topal-İsmail-Alper üçlüsüyle gelen gol, “Kontrolündeki oyunu daha da kolaylaştıracak” derken, Volkan’ın “Nasılsa topu kontrol ettim” düşüncesiyle yediği gol F.Bahçe’nin eksi yönünü de gösterdi. O da şuydu: Her ne kadar topa sahip olsa da dengesi bozulan bir F.Bahçe izlemeye başladık.
Alper, hakikaten verimli bir oyuncu ama bu verimliliğini geriye gelerek, sağa sola ve kanatlara kaçıp enerjisini tükettiği için yükseltemiyor. Oysa Alper, gezgin 10 numara tarzını ön tarafta yapabilse F.Bahçe’nin pozisyon zenginliğine büyük katkı sağlayabilir.
SON 15’TE KRİZ
- Dirar ve Valbuena, hareketli ve topa sahip olsalar da önde etki yaratamadı. İlk yarı İsmail, 2. yarı Isla’nın bek bindirmelerini gördük. Lakin F.Bahçe’nin en büyük zaafı orta sahayla defans arasına rakibinin geçmesine çok müsade etti ki 2. golü böyle yedi. F.Bahçe, Göztepe, son 15’teki pozisyonlarda final vuruşu yapabilseydi puansız dönecekti. Rakip sahada oynama düşüncesini pozisyon zenginliğine çevirebilmesi için pivot santrforun daha hareketli oynayıp alan açması gerekir. Van Persie, dün bu düşündüğümü yapamadı. Dolayısıyla F.Bahçe ön tarafta, hem orta alanı hem kanatları kapatan Göztepe’ye karşı, sıkışık bir oyun sergiledi.
İlk hafta her zaman zordur ama Fenerbahçe’nin kat etmesi gitmesi gereken daha çok yol var...
MAÇIN ADAMI: SCARIONE