Önemli olan nasıl başladığın ve başlarken neler yaptığındır. Beşiktaş gibi kalitesi yüksek olan bir takımın, en az rakibi kadar mücadele ederse kazanma ihtimali çok yüksektir. Tabii defanstaki 3 önemli eksik; Pepe ve Tosic’in sakatlığı, Gökhan’ın kulübede oluşu maç öncesi siyah beyazlılar adına eksi bir durumdu.
Yarıştaki iki rakibinin maç kazanması, Antalya’nın düşme potasından yukarılara çıkma düşüncesi, karşılaşmanın zorluk derecesini artırdı. 90 dakikanın geneline baktığımızda mücadele eden, rakiple boğuşan bir Beşiktaş takımı vardı. Erken gol yemeleri dengelerini bozsa da, özellikle ilk 20 dakikadan sonra Antalyaspor yarı sahasında daha fazla görüldüler.
QUARESMA FARKI
Talisca’nın yüksek performansının yanında çok istekli oluşu, dün akşam Beşiktaş adına en pozitif durumdu. Quaresma ve Babel’in kanat organizasyonlarına, Hamzaoğlu’nun takımı önlem almaya çalıştı. Ama kalite karşısında zaman zaman çok zorlandılar. Önlem alırken asıl sıkıntı yaşadıkları kaliteli ayaklar Quaresma’ya aitti.
Baktığımızda Negredo, şu anda Beşiktaş’ın değişmez forveti görünümünde. Fakat dün eline geçen bu fırsatı pek iyi değerlendiremedi. Tabii ki burada, Antalyaspor savunmasının da önemli bir etkisi oldu. Ancak hareketli olmak, alan yaratmak ve topla alışveriş düşüncesi içerisinde olmak bir futbolcunun elindedir. Negredo, Antalya’da tüm bunlardan uzak bir futbol ortaya koydu.
STRES YAŞADILAR
Antalyaspor’un çok fazla eksiğinin olması, özellikle Eto’o ve Nasri gibi önemli oyuncularının yokluğu, oyun olarak da geride kalmalarına yol açtı. Beşiktaş’la kıyaslandığında kalite olarak daha düşük oldukları aşikâr. Ama dün Beşiktaş gibi bir rakip karşısında alınacak puan veya puanlar, onlar adına ilerisi için bir umut olabilirdi. Küme düşme potasında oluşları da, belli ki üzerlerinde biraz stres yaratmış.
MAÇIN ADAMI: TALISCA
Sayın Altaylı ..
Öncelikle benim ismimi yazıyor ya da söz ediyorsanız soyadımı adımın yanına ekleyeceksiniz.
Bakın ben öyle yapıyorum.
Gelelim ima etmeye çalıştığınız söylemlerinize.
1- Hayır yanılıyorsunuz. Benim Fatih Terim’le kan davasına dönüşen bir olayım ya da hesaplaşmam yok. Ben Fatih Terim ile ilgili eleştirilerimi ve gerçekleri dile getirdim. Gerçekleri yazıya dökmem ve bunu kamuoyu ile paylaşmam sizi bu düşünceye sevk etmişse kan davasının anlamını bilmiyorsunuz demektir.
2- Bağlı olduğum beIN Sports’un ve Hürriyet Gazetesi’nin yayın ilkelerine aykırı bir yazım ve söylemim olmadı. Dolayısıyla yaptığım yorumlar ve yazdığım yazılar bu iki değerli büyük kuruma zarar verici türden değildir. Sizin olayları farklı yöne çekmenize gerek yok. Sizin beni şikayetiniz oralara işlemez. Ben yazdığım yazının ve söylediğim her sözün arkasındayım. Ne tetikçi olurum ne de böyle düşünenlere müsaade ederim.
Siz böyle konuşarak ve yazarak beni Galatasaray taraftarına hedef gösteriyorsunuz. Ama bu çabanız inanın boşa. Çünkü o taraftar ezeli rakipleri olan Fenerbahçe ve Beşiktaş’ta oynarken bile bana bir defa bile ne hakaret etti ne de saygısızlık yaptı. Onların bana gösterdiği saygıya ve sevgiye ben de aynı şekilde karşılık vermeye çalıştım. Kısacası beni Galatasaray taraftarı ile karşı karşıya getirme çabalarınız boşa çıkacaktır. Daha önce de yapmaya çalışanlar oldu ama başaramadılar. Daha da üzücü olan yanı bu girişimleriniz maalesef size de bir şey kazandırmayacaktır.
Sonuç olarak;
Nasıl mı? Şöyle söyleyelim: Türkiye’deki takımların oyuncularının kalitelerine ve yeteneklerine ve sonra Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’ndeki performansına bakıyoruz... Ve bir de Beşiktaş’ın ligdeki performansına bakıyoruz. Aradaki farkları görebilme adına bir araştırma gerekiyor!
AYNI SENARYO
Ligdeki 17 maçta 21 puan kaybeden bir Beşiktaş var karşımızda ve bu kayıpların 15’i deplasman maçlarında alınmış. Siyah beyazlı ekibin şampiyon olduğu son iki sezon ve ondan önceki iki sezon dahil olmak üzere, deplasmanlardaki puan kaybı, iç sahadaki ile hemen hemen aynıydı. Şimdi bakıyoruz arada büyük bir puan farkı var. Burada aklımıza şu geliyor: Beşiktaş, kapanan takımlara karşı çözüm üretmekte zorlanıyor mu? Evet zorlanıyor. Dün de Sivas’ta, tıpkı Malatya ve Kayseri’de yaşananların tekrarını gördük. Ve işin ilginç tarafı bu sezon Beşiktaş geriye düştüğü maçlarda geri dönüş gerçekleştirip o karşılaşmayı kazanamadı. Evet, takım oyun olarak sahada hakimiyetini rakibine kabul ettirebiliyor ama kapalı savunma kilidini açma konusunda bu sezon pek de başarılı olamadılar.
FARKLI BiR TAKIM
Dünkü maça teknik olarak baktığımızda, golün dışında her şeyi yapmaya çalışan bir Beşiktaş takımı olduğunu görüyoruz. Geçtiğimiz sezonlarda gördüğümüz o geride olsa bile pas yaparak rakibin dengesini bozan ve hataya zorlayan Beşiktaş’ı bu sezon pek nadir görebildik. Siyah beyazlılarda oluşan futbol kültürünün temeli Slaven Biliç’le atıldı, Şenol Güneş’le de bir noktaya geldi.
Ama ne hikmetse artık deplasman maçlarında o görüntüden uzak bir takım izlemeye başladık. Beşiktaş’ın en büyük avantajı, rakiplerinin de çok puan kaybetmesiyle halen yukarıya tutunuyor olması. Eğer içeride idari veya teknik problemler varsa bunları çözülmek için devre arasını iyi değerlendirmeleri gerekir. Bu sorunları çözemezlerse şampiyonluktan da uzaklaşmış bir Beşiktaş’la karşılaşabiliriz
MAÇIN ADAMI: TOLGAHAN ACAR
Tolgahan’ı dün izleyenler mutlaka “Bugüne kadar nerelerdeydin” demiştir. Refleksleriyle, zamanlamasıyla ve cesaretiyle dün Sivasspor’a 3 puan getiren en önemli isimdi.
Ligin ilk yarısının bitimine bir hafta kala hem hocayı yollamak hem de olağanüstü genel kurul kararı almak ayağına kurşun sıkmakla aynı şeydir.
Son maçtan sonra hoca ile ilgili tasarrufu gerçekleştirebilirsin ve kimse bir şey söyleyemez. Amma ve lakin almış olduğunuz ikinci karar ağır ve gereksiz bir girişimdi. Ve kararın altından kalkmak zamanla görüleceği gibi zor bir hal alacaktır ve her zaman karşınıza, ‘Ah keşke olmasaydı’ diye çıkacaktır.
Galatasaray yönetimi daha önce futbol tarihimizde rastlanmayan bir hadiseye imza atarak tarihe geçti. Tabii ki hoca değişikliği olur. Tabii ki olağanüstü genel kurul kararı alınır. Bütün bunlar yönetimlerin elinde olan ve almaya hakları olan kararlardan bazılarıdır. Takımda işler iyi giderken de bazen hoca değişiklikleri yaşanmıştır, bundan sonra da olacaktır.
Bir yönetim neden durduk yere yeni seçime gider?
Takımın durumu kötü olur, anlarım; yönetim olarak işleri becememişlerdir, anlarım; yorulmuşlardır, anlarım; ama bunlar yokken olağanüstü genel kurulu kararı neden alınır anlamam... Galatasaray’ın durumunun sezon başındaki talepleri tam karşılamadığı düşünülürse atılacak adım bellidir. Hoca değişikliğine gidersiniz ve tekrar önünüze bakarsınız. Şimdi bu karardan sonra her kafadan bir ses çıkacaktır, bir neden sunulacaktır.
TERİM NASIL AYRILMIŞTI?
GALATASARAY yönetiminin aldığı erken seçim kararının altında tek bir sebep olabilir o da; yönetim kurulu içerisinde muhalif üyeleri aforoz etmek. Muhalif olma gerekçeleri de Fatih Terim’di Terim’i istemediklerini net bir dille ifade etmeleriydi.
Ve tabii sonuç olarak yeni yönetim kurulu oluşacak ve projenin hayata geçmesinde de bir engel de kalmamış olacak.
İlk yarı mücadele vardı, istek vardı ama en fazla var olan şey, söylediğimiz gibi rahatlıktı. Ve bunun sonucunda sahada ilk devre gözükmeyen bir Fenerbahçe’yi izledik. Tam tersi Karabük takımı ciddi bir puan mücadelesi içerisindeydi. Sonuçta bu maçtan alınacak 1 puan ya da puanlar, kümede kalma adına atılacak adımların başlangıcı olacaktı.
Aykut hoca ikinci yarıda Şener-Valbuena değişikliği yaparak oyuna müdahelede bulundu. Devre arası soyunma odasında konuşulanlarla beraber, bu değişiklik etkisini hemen gösterdi.
Sezon başından beri en iyi futbolunu oynayan Mehmet Topal’ın golü bir Aykut Kocaman golüdür. Ve sonrasında müthiş bir Valbuena golü.
ARTIK GÜVEN VERİYOR
Fenerbahçe çok iyi oynamadı ama kalitesi ve mücadelesiyle 3 puanı aldı.
Maçta gözüme çarpan en önemli nokta şuydu; Fenerbahçe 60’ıncı dakikadan sonra kopuk kopuk oynadı. Kasımpaşa maçında ön tarafta kazanılan her topta en az 5-6 kişi olan Fenerbahçe, dün bu kopukluktan dolayı bunu gerçekleştiremedi. Eğer bunu yapsaydı çok daha farklı bir skor elde edebilirdi.
Ama tabii ki önemli olan bu yarışta kazanıp, yukarıdaki iddiayı devam ettirebilmektir.
Dün Fenerbahçe’nin en önemli artısı rakibi kalesinden uzak tutmayı başarmasıydı. Bunun başlıca nedeni
Hep dedikodularla ve gerçek olmayan haberlerle ismi anıldı ama, ne yüz kızartıcı bir suç işledi ne de Fenerbahçe’yi küçük düşürecek bir laf söyledi.
Keşke kişiselleştirilmeden, sadece gerçekler üzerinden hareket edilseydi de böyle bir karar çıkmasaydı. Bu alınan karar hem yanlış hem de üzüntü vericidir çünkü Gökhan herkesin tanımak isteyeceği ve tanımaktan mutluluk duyacağı bir kişiliktir.
BAŞKASI OLSA SİHİRBAZ DERDİK
Öyle bir teknik adamki, gittiği her yerde fark yaratabiliyor. Evet bahsettiğim isim Rıza Çalımbay...
Hocanın teknik adamlık kariyerinde herhalde üzüldüğü tek şey Beşiktaş serüvenidir. Şu an bakıyoruz da elinin değdiği her takımı bir noktaya getirdi. Rizespor, Mersin İdmanyurdu, Kasımpaşa ve Antalyaspor (unuttuğum takım olabilir) derken, şimdi de Trabzonspor’u aldı ve yarışın içine dahil etti.
İlk haftalardaki sonuçlar her Trabzonsporlu’yu üzerken şimdi Trabzon’da şampiyonluk söylemleri başladı. Evet, 1-2 nokta transferle yarışa iyice dahil olabilir ama tek sıkıntı bu dönemde istediği mevkilere kaliteli futbolcuları bulabilecek mi? Bu zamanda ya işe yaramazlar vardır ya sorunlular vardır ya da parayla alınacaklar vardır. Ama şu gerçek ki, transfer yapamasa da bence Rıza hocayla Trabzonspor yarışın içinde olacaktır.
EFSANE OLMA YOLUNDA
SAYIN Fikret Orman
Rakipler bile şaşırıyor. Sadece 3 puanları almakla kalmıyor Galatasaray, korku salarak ilerliyor. Ve 9. hafta Fenerbahçe maçı berabere bitiyor, kulislerde bir isimle birlikte “Büyük maçlarda Galatasaray takımı sahada yok” söylemleri dolaşmaya başlıyor..
Hazırlıklara start veriliyor. Arkasından Trabzonspor mağlubiyeti geliyor ve kulislerde konuşulan isim biraz daha sesli şekilde gündeme geliyor.
Derken, Başakşehir ve son Beşiktaş maçlarıyla birlikte o isim tavan yapıyor...
Başkan Özbek maç sonu açıklama yapıyor: “Takıma ve bize güvenin.”
Konuşmasında Tudor’un ismi bile geçmiyor..
Kulislerde adı geçen şahıs da açıklama yapıyor.. “Beni kimse aramadı” diye..
Biz de inandık!
Şimdi durum şudur... Rakiplerinin yapamadığını Galatasaray’ın kendi yönetimi yapmıştır. Bu ortamın hazırlanmasında parmakları vardır ve hiç kusura bakmasınlar kendi içlerindeki “
Fenerbahçe’nin böyle istekli başlayıp, devam ettirip ve bitirdiği bir maç izlemeyeli uzun zaman oldu. Dün sadece tribüne gelenler değil, ekran başında izleyenler ve Fenerbahçe taraftarı olmayanlar da zevk aldı.
Santrforsuz oynayan bir takımın kazanmak adına sahada her şeyi yaptığını gördük.
Sağda Şener-Dirar, solda İsmail-Aatıf ikilileri kanat versiyonlarının her türlüsünü denediler. O kadar etkili geldiler ki, her futbolcu gol atabilirdi. Nitekim attılar da...
Tabii bu durumda insanın aklına şöyle bir soru geliyor; “Janssen varken, Soldado varken, Van Persie varken bu kanatlar böyle işleseydi, acaba Fenerbahçe şu an farklı bir noktada olur muydu?“
3 PUANDAN FAZLASI
‘Keşke’ler bir tarafa, Fenerbahçeli futbolcular neler yapabileceğini gösterdiler. Rakibe pres yapmada son derece başarılıydılar. Topu kaptırdıkları zaman hemen geri almak için her şeyi yaptılar ve başardılar. Bunların yanı sıra, bir atak gelişirken her futbolcunun katkı yaptığını gördük.
Tabii ki lider Galatasaray’ın yenilmesi ve Aykut Kocaman’ın koymuş olduğu hedeflerin gerçekleşmesi adına kazanılması gereken bir maçtı. Fenerbahçe dün 3 puanın dışında çok şey kazandı. Coşkulu, istekli futbolunu 90 dakika devam ettirirken, uzun zamandır görmediğimiz taraftar desteği de vardı.
Dünkü oyunda görebildiğimiz tek eksik nokta; top