Kendi küçük hayal dünyasından pek çıkmayan bir insan olarak sevdiklerim beni kolumdan tutup götürünce restoran yolculuklarına çıkıyorum. Bu haftaki keyifli tecrübemi paylaşmak istedim
Tertemiz, yepyeni bir lokanta ‘Yeni Lokanta’. Sahibi Civan Er. Civan epey bir süre Hürriyet Pazar’da deneylerini yazdı bir taraftan da Changa’nın şefliğini yürüttü. Sonra işi ve gazeteyi hayalini gerçekleştirmek ve yaptığı işi hakkıyla yapabilmek adına bıraktı. Restoranında gazete sayfasındaki gibi ipini kopararak uçmuyor. Kanımca bize bazı yenilikleri küçük küçük veriyor. Böylelikle yeni tatlara bizi adım adım alıştıracak gibi görünüyor. Tatlar yeni dediğime bakmayın, aslen yaptığı şey geçmişimizi, çocukluğumuzu, tecrübelerimizdeki sevdiğimiz hayalleri, hatıraları ve değerleri tek lokmada bazen birer-ikişer, bazen ikişer-üçer birleştirmek arada da kendince inceden sürprizler yapmak...
Bunu da sade ve abartısız şekilde yapıyor. Huyum değil gidip bir yerleri yazmak. Ancak bu güzelliği, bizim topraklarımızdan çıkan yemeklerin daha da heyecan verici olabileceğini göstermek için paylaşmak istedim.
Gittiğimde tadım menüsünü yedim. İşte size oradan sıra ile tarifler. Belki size uzaklarda olsanız da ilham verebilir.
DENİZLİ’NİN YANIK YOĞURDU VE ÇALI FASULYE
Sayfayı takip edenler bilir yanık yoğurdu. İçinde hafif tütsü tadı olan çok net bir lezzet. Alışık olduğumuz bir tat olan çalı fasulyenin daha diri pişmiş haliyle birleşince bambaşka bir hal alıyor, dikkatleri üzerine çekiyor. Diri kalıp dişe geliyor, domatesler de ağızda dağılıp mutluluk veriyor. Bu güzel lezzeti bize sunarken aslında Denizli’nin yanık yoğurt üreticisini de destekleyip kaybolmaktan kurtarıyor.
ZENCEFİL VE CEVİZLİ HAVUÇ EZMESİ
Bu da hafif muammaraya göz kırpan bir tat diyebiliriz. Cevizin fonksiyonunu bu yemekte kıvam veren bir un veya nefis bir yağ gibi düşünebilirsiniz. Zencefilin, çiğköfte, muammara, lahmacun gibi bizim damak tadımızı şekillendiren pek çok başlangıca eklenince ne kadar yakıştığını bu fırsatla söylemeliyim.
Kristof Kolomb
Cesaretiyle sınırları zorlayıp Amerika’yı keşfederek aslında orada öylece duran bir kıtayı kimsenin hayal edemediği şekilde, heves ve heyecanla kat ederek başka bir kıtanın kaderini değiştirmiş. Kolomb’un hikâyesi bana, mutfakta herkesin mücadelesini ettiği, hayatta henüz daha keşfedilmemiş kıtalar
olduğunu hatırlatıyor. Gittikçe küçülen dünyada bambaşka yolculuklar yapılabileceğine dair umut veriyor. Benim için de bu, yolda, sokakta yürürken bir ağaca, bir meyveye veya çiçeğe bambaşka bakmamı sağlayabiliyor. Arada midemi bozduğum da olmuyor değil ama yolculuk öyle keyifli ki umrunuz olmuyor.
Büyük İskender
Büyük İskender’in, inanılmaz bir başarıyla dünyaları fethederken ordusunun onunla farklı beklentiler içine girdiğini anlayınca, her şeyi dağıtarak silbaştan ‘Pers’lerden bir ordu kurmayı başarması bana hayatta hiçbir şeye tam olarak güvenmemeyi, şartlar ne olursa olsun, her kim olursan ol hayata tekrar sıfırdan başlamanın mümkün olduğunu söylüyor. Bir yemek istediğiniz gibi olmadığında her şeye en yorgun anda tekrar başlanabileceğini simgeliyor.
Einstein
‘İki kere iki’nin dört etmediğiyle ilgili teorileri görecelik üzerinden algoritmalaştırabilen bir zekâ her aklıma geldiğinde aklımı başımdan alıyor. Evrenin, ışığın hızından daha hızlı genişliyor olmasıysa küçüklüğümü hissettirerek içimdekini dışarı çıkarma fırsat veriyor. Ve ancak bir atom çekirdeğinin gücünün çok daha fazlasını içimizde barındırdığımızı, bunu da kurallara uyarak değil içimizdeki sesi dinleyerek yapabileceğimizi hatırlatıyor.
Fatih Sultan Mehmet
Zamanında nişasta ve yumurta akıyla yapılan güllaçlar, günümüzde yerli nişasta ve az miktarda un kullanılarak dökülüyor. Halen büyük bir zanaat güllaç yapmak. El maharetiyle hazırlanıyor, incelikli bir üretim aşamasından sonra bizlerle buluşuyor. Arkasındaki bu el emeği göz nuru durum bile onun kıymetini anlamamız için yeterli.
Ramazanda klasik güllaç nefis bir âdet. Ne yazık ki ramazan haricinde güllaç pek yenmiyor diye sair zamanlarda bakkallarda bulmak pek mümkün değil. Kadıköy, Üsküdar, Mısır Çarşısı gibi lokal çarşılarda bulunuyor sadece. Hazır her yerde bulunabilirken başka tarifler denemek için de kenara birkaç paket stoklayabilirsiniz.
Bu hafta sizi 1881’den beri güllaç döken bir ailenin atölyesine sokmak istiyorum. yüzde 85’i ramazanda yenen güllaç için aile bütün yıl harıl harıl çalışıyor. Güllaç tavalarını eski zamanlardaki kalkanlar gibi düşünebilirsiniz, ek olarak bir sapı var. Epeyce ağır olan bu kalkanları kızgın ateşin önünde bütün gün sallayan kadın ve erkeklerin elleri öpülesi.
YAPIM AŞAMALARI
Nişasta, un ve su bu işin yıllardır ehli olan ustalar tarafından kendine has bir yöntemle karıştırılıyor. Yılların deneyimiyle harmanlanıyor.
Elde edilen karışım tezgâhlardaki hamur tepsisine boşaltılıyor ve ardından 120 derecelik kızgın tavalara bu karışım dökülüyor. Bu o kadar ince bir ayar gerektiriyor ki, ısı 130 derece olursa güllaç hemen yanıyor, 110 derece olursa tavaya yapışıyor.
Usta tavaya su dökerek ısıyı kontrol ediyor. Her farklı dereceye göre çıkan ‘cıss’ sesi farklı oluyor. Bu da yılların ehil ustası ısının derecesine dair bir gösterge.
İşte, ramazan sofrasına farklı bir serinlik katmak isteyenler için alternatif soğuk çorbalar!
Karpuz gazpacho
(2 kişilik) 200 ml karpuz suyu elde edecek kadar karpuz dilimini önce çekirdeklerinden ayıklayın, ardından blendıra koyun ve sıvı hale gelene kadar çekin. Saplarından ayırdığınız dört ufak sivribiberi ve iki orta boy domatesi atıp çalıştırın.
Tüm malzemelerin sıvı hale geldiğinden emin olun. İçine iki çay kaşığı iri taneli tuz, bir çay kaşığı karabiber ekleyin.
Bu sırada iki dilim tam buğday ekmeğinizi tavla zarı şeklinde kesin. Döküm tavada iyice kızartın ve güzelce kuruyup çıtırdamaları için kenara alın. Yaklaşık iki porsiyonluk çorbanızı servis tabaklarına alın. Üzerlerine ikişer çorba kaşığı zeytinyağı dökün. Elinizle gelişigüzel parçaladığınız beyaz peynir, kıtır ekmekleri de serpiştirin.
Ekşi kremalı soğuk pancar çorbası
(2 kişilik) Dört orta boy pancarı üzerlerindeki çamuru iyice temizleninceye kadar yıkayın. Ardından tencereye yerleştirin ve soğuk su ilave edip, yüksek ateşe koyun. Pancarı kabuğuyla haşlayın ki o güzel rengi içinde saklı kalsın.
Ferahlatan karpuz çorbası
Bu tarif ilk başta isminde çorba var diye garip gelebilir. Ancak normalden çok farklı bir işlem yok. Karpuz, peynir, ekmek, nane dörtlüsüne kibar bir iki dokunuş var.
Çekirdeklerini temizleyin ve el blendırı kullanarak karpuzu püre edin. İki kâse çorba için iki su bardağı karpuz suyuna ihtiyacınız olacak. Karpuz suyuna bir çay kaşığı çörekotu ilave ettikten sonra karıştırın. Sonra buzdolabına alın ve sahura kadar soğutun. Çorbaya tazelik katacak nane püresi için bir avuç taze naneyi, iki çorba kaşığı tozşekerle havanda dövün, yemyeşil görüntüsü ve taze kokusuyla sizi büyüleyecek bir nane püresi elde edin. Bir çorba kaşığı limon suyu ilave edin ve bu püreyi de buzdolabına alın.
İçmeden önce soğuk karpuz suyunu iki kâseye pay edin ve üçgen kestiğiniz 50’şer gramlık beyaz peynir dilimlerini kâselere ilave edin. Ekmek dilimlerinizi bir tavada güzelce kızartın ve kabaca parçalayın, çorbanıza ekleyin. Tam buğday ekmeğinin vereceği tokluk hissi uzun sürecektir.
Hazırladığınız nane püresinden her kâseye bir buçuk çorba kaşığı ekleyip zeytinyağı gezdirin. Hepimizin çok sevdiği karpuz-beyaz peynir uyumunu bir de böyle deneyin.
Lezzetiyle şaşırtan hurma uyutması
İncir uyutması pek çok yörede yapılan bir tarif. Ben de hurmayla bundan esinlendiğim, incir uyutmasına göz kırpan bir tarif yapmak istedim. Öncelikle 275 gram sütü ocakta kaynatmadan sadece ılıtın. Daha sonra sütü alın ve mutfak robotunun içine dökün. 16 adet kuru hurmanın çekirdeklerini çıkarın ve sütün içine ekleyip yaklaşık bir saat bekletin. Ardından robotunuzu çalıştırın. Böylece pürüzsüz bir hurma püreniz hazır olacak. Hem şekersiz ve pratik olduğu için hem de hurmanın muhteşem tadıyla meydana geldiği
Mahalle fırını, kasabı, bakkalı, buzdolapçısı, eskicisi, küçük ev yemekleri veya lezzetli lokantaları, kuruyemişçisi, ev ev gezen tesisatçısı, kuaförü, berberi, ahşap ustası, sahafı... Esnaflık aslen kutsal bir kavram. Bu insanlar kimileri için nostaljik, büyük bir sitede yaşayan biri içinse var olması imkânsız kavramlar. Oysa ben uzaklarda değil İstanbul’un merkezi sayılabilecek Üsküdar’a beş dakika mesafedeki Kuzguncuk’ta oturuyorum. Saydığımdan fazlası küçük sokaklara birer ikişer dağılmış bir şekilde mevcut. Kimini kazıkçı buluyoruz, “Ama malı iyidir” diyoruz, kimini seviyoruz, destek olmak istediğimizden ondan da alışveriş yapıyoruz, bazen iki kasabı veya iki fırını da sevip bir ondan bir diğerinden almaya çalışıyoruz. Bizim mutfağa dekor olarak sepet, ofislere dekoratif ahşap kasa gerektiğinde İnebolu Pazarı yardıma koşuyor. Çok misafirimiz olduğunda ya fırınımızda ya da Ekmek Teknesi’nde hazırladığımız pideleri pişirebiliyoruz. Üstümüz kirlendiğinde veya alışverişimiz geldiğinde S&P outlet, 15 metrekarede bir AVM tatmini yaşatabiliyor. 20 mağazada bulabileceğimiz markalar emrimizde. Taksi durağımızdan biz bir yere gitmeden bize almasını, yapmasını istediklerimiz güzel bir Sait Faik öyküsü olabilecek cinsten. Mahallenin eskicisi Halis Abi’ye “Bize ucuza sandalye bul, kapı bul, çini mozaik bul” diyerek naz yapıyoruz.
Esnaf mutluluğumuzu koruyor. Sabah güleryüzüyle verdiği selamla başlıyor işe. Aynı zamanda işyerimi koruyor, kim girmiş kim çıkmış, ekipten kim benden habersiz ne siparişi vermiş sonra onunla ne yapmış tek tek haber veriyor. Daha sonra canımın çekeceğini gözümün önüne koymuyor. Herkesin ortalama ihtiyacı olan var. Ayaklarımız her daim yere basabiliyor. Böylelikle ben fark etmeden beni ihtiyacım olamayandan, canımı çektireceklerden koruyor.
İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE
AVM yapımının ekonomiye sağladığı katkı aşikâr. İnşaat, bir ekonomiyi en hızlı canlandırma yöntemi. Ancak bu yöntem tam olarak mangalı yakarken saç kurutma makinesi tutmaya benziyor. Bir anda oksijen sayesinde çok hızlı tutuşabiliyor mangal. Ancak tüm mangal boyunca kurutma makinesi tutarsanız sahte bir har oluşur ve iki saat yanması gereken mangal 20 dakikada yanar biter kül olur. İyi olmayan bir ekonomide canlandırma yöntemi olarak inşaat ve AVM anlaşılır olmakla birlikte sonra gelecek krizi hızlandırır ve sonradan yakacak malzeme bırakmayabilir. Oysa esnaf iyi gün ve kötü günde vardır. Veresiye çözümler, ihtiyaçlıya askıda ekmek ve yemekler, kimsenin parası yoksa herkesin bir diğerine el emeğiyle bakmasını sağlar. 1999 krizini hatırlayanlar memlekette neden sosyal patlama yaşanmadığına anlam veremeyenleri de hatırlayacaklardır. Biz zor günlerimizde birbirimize bakardık. Bugün aynısı yaşansa ne olacağını bilemiyorum. Ancak böyle giderse 10 yıl sonra sosyal patlama olacağına emin olabilirim.
DEĞERLERİMİZİ KORUYOR
Esnaf dediğimiz insan kendi işinin patronu. Dolayısıyla memleketi ayakta tutan orta direği temsil ediyor. Oysa AVM’ler, pek çok marka patronların veya büyük sermayelerin şirketleri. Bu da refahın bir avuç insanda toplanmasına, diğer herkesin çalışan olarak yaşamasına sebep oluyor. Az evvel bahsettiğim değerlerden uzak, para odaklı bir yaşamdan bahsediyoruz. Esnaf, çocukları bakkala göndermeyi, meyve-sebzeyi seçmeyi, çocuk yanlış alınca geri göndererek değiştirme imkânını veriyor. Yazla kışı, iyiyiyle kötüyü ayırt etmeyi çocuklarımıza öğretmeye vesile oluyor. Büyük bir markette her ürün varken esnafta mevsimindekiler oluyor. Mevsimlere göre yemek yemek sağlığın bir parçası.
Bir AVM kaç esnafın sonu demek?
İSTESOB Başkanı Faik Yılmaz’ın verdiği bilgilere göre 2005’te 4 milyon olan esnaf sayısı bugün 2 milyona geriledi. Bir AVM ortalama 150 esnafın ölmesine, çok daha fazlasının büyük zorluklar içinde işine devam etmesine sebep oluyor. Bugün 2 milyon esnafın yüzde 30-35’i masrafını ancak çıkarıyor. Yüzde 15-20’si siftah yapmadan kepenk indirebiliyor.
Dilim dilim kesip yiyince ayrı, ızgara yapılınca ayrı, böreğin veya yemeğin içine girinceyse apayrı!
Hellim, Kıbrıs Adası’nın en önemli simgelerinden biri. Rum tarafının da Kuzey Kıbrıs bölgesinin de coğrafi kültür mirası. Florio Bustron, 1554’te hazırladığı bir raporda ‘Caloumi’ adıyla bahseder hellimden. Bu da kuzey- güney tartışmasından çok daha evvel, adanın tamamına dair bir kültür olduğunun kanıtıdır. Kıbrıs Sanayi Odası da Türkiye’ye ve dünyaya Kuzey Kıbrıs’ta üretilen hellimin yayılabilmesi için bir standardizasyon getirip, coğrafi işaretlemenin hakkını verecek çalışmalara başlamış. ‘Coğrafi işaretlemeden’ kasıt şu: Türkiye’de hammadde sağlayıcıları, üreticiler ve tüketiciler arasında bir söz birliği sağlanamadığından, kolay kolay bu kararlar çıkamıyor. Konuyu uzatmadan anlatabilmek için ‘Kayseri pastırması’ adıyla piyasada olan ama farklı tat, kalite ve kuruluktaki pastırmaları örnek verebiliriz. Oysa namı değer olabilmesi iyi ile kötünün ayrılabilmesi gerekir. Bunun için de çemen karışımı, etin bekleme süresi, ısısı gibi faktörleri standardize etmek gerekiyor ki istenen tat çıkabilsin, isminin hakkını verebilsin. İtalya ve İspanya’da pek çok başarılı örneği olan bu tip uygulamalarda biz henüz ağız, söz ve yürek birliğine gidemiyoruz. Kıbrıs Sanayi Odası hem hellim üreticilerini hem de süt üreticilerini yan yana getirmeyi büyük ölçüde başarmış. ‘Hellimhalloumi: Original Cyprus Cheese’ ismiyle bir logo ve web sitesi hazırlamış. (hellimhalloumi.org) En büyük hellim üreticileri bu standartlara şimdiden kendini adapte etmiş. Yavaş yavaş orta ölçekliler de sertifikalarını almakta. En az bunlar kadar güzel olan bir diğer gelişme de Sanayi Odası Başkanı Ali Çıralı’nın canavar gibi kadrosu. Modern dünyanın gerekleri ve yöntemlerini, diğer ülkelerde neler olduğunu takip ettikleri gibi yurtdışında da hellimin tanıtımı için fuarlara ve aktivitelere katılıyorlar.
Kıbrıs’ınki neden farklı?
Hellime, Türkiye’de ‘Hellim Peyniri’ denir. Oysa Kıbrıs’ta sadece hellimdir, peynirden farklıdır. Kıbrıs’ta yapılan hellimin farklı olmasındaki temel sebep Kıbrıs’ın hayvanları ve onların sütlerinin lezzeti. Ayrıca keçi, koyun ve inek sütü karışımı olması. Mesela Kıbrıs’ın döneri de çok lezzetlidir. Yerken kekik kokusu alırsınız etten. Beslenme şekilleri, serbest dolaşımları ve kendiliğinden doğal tarım ve hayvancılığın parçası olması ayrı bir kıymet katıyor. Ayrıca yöre insanının hellim ile büyümüş olmasından dolayı konuya ve kalitesine hâkimiyeti de çok önemli.
Hellim Burger (4-5 adet)
Bahsettiğim gibi hellimin et tadına çok yanaşan bir lezzeti var. Dolayısıyla vejetaryenler için güzel bir alternatif. Bir kalıp hellimden de 4 kişiyi fazlaca doyurmak mümkün. Hem büyükler için hem küçükler için kolay bir tarif.
Yapılışı: Hellim peyniri tuzlu bir peynir olduğundan, 2 saat önceden ılık suya koyun ve bekletin. Ardından mutfak robotuna kabaca doğradığınız 150 gram hellim peynirini, 2 diş sarmısağı, 1 adet yumurtayı atın ve bütün hale gelene kadar çalıştırın. Güzel bir hamur kıvamı elde edince, gelişigüzel kıydığınız 5 dal maydanozu, yarımşar çay kaşığı tuz ve kimyonu, birer çay kaşığı karabiber ve toz kırmızı biberi, ¼ muskat rendesini ve 4 çorba kaşığı galeta ununu ekleyip elinizle güzelce yoğurmaya devam edin. Bu sırada ufak küpler halinde kestiğiniz 1 adet kuru soğanı, tavada 1 çorba kaşığı zeytinyağıyla karamelize olana kadar iyice kavurun ve harcınızın içine ekleyin. Hazır olan burger harcınızdan yapacağınız köfteleri ekmeklerinize göre şekillendirin.
Biraz birbirimizi anlamaya aynı masada oturup ekmek paylaşmaya ihtiyacımız olan günlerdeyiz. İsteğimiz sevgi, saygı ve anlayış. Belki biraz çocukça ama bu dünyada herhalde zarar gelmeyeceğini bildiğimiz tek duygu da çocukluk ve saflık. Yemeklerimi yaparken aklıma Fatih Erkoç’un eski bir şarkısı geldi. “Avuç içi kadar mutluluk yeter” diyerek komşularımızla, az görüştüğümüz, farklı görüşlerde olduğunu düşündüğümüz sevdiklerimizle oturup konuşma vakti. Teker teker birbirimizi ikna etmeye gerek duymadan anlamak, hislerimizi anlatmak ve saygı gösterme zamanı değil mi?
Havalı hardallı yumurta
Bir kapta 1 yumurta sarısını çırpmaya başlayın. 1 çorba kaşığı hardal ekleyip, çırpmaya devam edin. Ayrı bir tavada 2 çorba kaşığı tereyağını eritin. Çırpmaya devam ederken erimiş tereyağını mayonez yapar gibi, ip gibi akıtarak yumurta karışımına yedirin. Daha sonra sosunuza 1 çay kaşığı taneli hardal, 1 tatlı kaşığı limon suyu ile tuz ve karabiber ekleyip, karıştırın. Böylece nefis sosunuz 1 dakikada hazır olacak.
Derin bir tencereye su ve 1 çorba kaşığı sirke koyun, kaynatın ve altını kısın. Bir kaşık yardımıyla içten içe tıngırdayan suda kaşığı çevirerek bir girdap oluşturun. 4 yumurtanızı teker teker bu su girdabının içine kırın ve üç dakika haşlanması için bırakın. Yumurtanızın dışı bembeyaz olacak ama sarısı cıvık kalacak. Suya verdiğniz girdap ise formlarını kaybetmeden pişmelerini sağlayacak. Bu pişirme tekniğine ‘poşe etmek’ deniyor.
Tercihan bir döküm tavada her iki tarafını iyice kızarttığınız ekmelerinizin üzerine, ekmeğinizi lezzetlendirmeye yetecek kadar sosunuzdan sürün. Her bir ekmek için 5 yaprak yedikulemarulunuzu da bu lezzetli sosa daldırın ve ekmek diliminin üzerine koyun. Poşe yumurtanızın patlamamasına dikkat ederek delikli bir kepçe yardımıyla sudan çıkartın, süzün ve yedikulemarullarınızın üzerine yerleştirin. Bu işlemleri diğer 3 dilim ekmek için de tekrarlayın. Son olarak ince doğradığınız 1 adet kurutulmuş acı arnavutbiberi, taze çekilmiş karabiber, kaya tuzu ve 3 dal kekikle süsleyip, lezzetlerine lezzet katın.
Jiletlenmiş enginar, bakla ve salatalık!
1 adet enginarın yuvarlağın etrafından sebze soyucusuyla ince şeritler halinde kesip, kararmaması için 2 çorba kaşığı limon suyu koyduğunuz suda bekletin. Adeta kabuk soyar gibi upuzun şeritleriniz olacak. Bu sırada 30 adet iç baklayı üzerlerine çizik atıp kaynar suda 2 dakika pişirip kabuklarını soyun. Ayrı bir yerde 1 diş sarmısağı ince ince kesin. Bir tavaya 3 çorba kaşığı zeytinyağı ekleyin, sonra içine sarımsakları atın. Biraz soteleyin. Süzdüğünüz enginarı, soydunuz 30 adet bakla içini, ince kestiğiniz 4 dal dereotunu, 1 çay kaşığı şekeri ilave edin ve yüksek ateşte 3 dakika daha soteleyin. Ayrı bir kapta 75 gr izmirtulumunu 1 çorba kaşığı süt ile birlikte çatal yardımıyla ezin. Kurutulmuş bir adet acı arnavutbiberinin dörtte birini incecik kesin; 1 çorba kaşığı limon suyu, 2 çay kaşığı ç örekotu, küçücük küpler halinde doğradığınız yarım adet salatalık ve ince ince doğradığınız 10 dal nanenin yapraklarıyla birlikte izmirtulum peynirine ilave edin, iyice karıştırın. Tercihan bir döküm tavada her iki tarafını iyice kızarttığınız 2 parça ekmeğinizin üzerine peynir karışımını, onun üzerine de enginarlı karışımı koyun. Salatalığın bu tarifte ne işi var, ne alaka diyebilirsiniz ama onun taze kokusu, nanenin rayihasıyla birleşince bakla ve enginarın ağzınızdaki lezzetini olduğundan daha da taze bir hale getirdiğini göreceksiniz. Servis etmeden hemen önce birkaç damla limon suyuyla son dokunuş yapmayı unutmayın.
Hafif ekmek üstü