Pakize Suda

Şöhret Yakut

18 Ocak 2007
SEN eski Türk filmlerini bilmezsin Yakut. Öyle tesadüfler olurdu ki orada...

"Bu kadar da olmaz" dedirten...

Ama ne yapsaydı senaristler... O tesadüfler olmasa konu toparlanmayacak... Mecburen.

Gerçi insan zaman içerisinde olmayacakmış gibi görünen tesadüflerin bal gibi de olabileceğini görüyor.

Nitekim sayende bir tanesine daha tanık olduk.

Senin kaybolduğun haberini geçtiğimiz pazar günü Radikal okurlarına duyuran muhabir Serkan Ocak, bir sabah işe giderken Üsküdar motor iskelesinde sana rastlayıverdi.

Anlattığına göre inanamamış önce. Benzettiğini zannetmiş. Seni sadece resimlerinden tanıdığı için biraz da.

Sonra kulağındaki küpeyi görmüş.

"419"

"Tamam!"
demiş, "Bu 419 Yakut!"

Beraberce atlamışsınız motora, doğru Beşiktaş’a...

Belediyeye haber vermiş önce.

Bu sana tuhaf gelebilir ama Beşiktaş Belediyesi de arıyordu seni.

Vallahi doğru söylüyorum.

Zan altındaydı çünkü. Sizin başınıza ne zaman bir iş gelse, sevenlerinizin aklına önce belediyeler geldiğinden... Biz insanlar bu durumu kısaca, "Adı çıkacağına canı çıksın" şeklinde ifade ediyoruz.

Uzatmayayım, kaybolduktan tam 16 gün sonra, Beşiktaş Belediyesi’nin o meşhur kırmızı kamyonetiyle, yıkanmış, paklanmış, ilaçlanmış olarak mahallene geri döndün Yakut!

Bulunduğunu haber alan bütün dostların, sevenlerin, hatta sevmeyenlerin toplaştık seni karşılamak için. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal bile oradaydı.

O kavuşma anı anlatılamaz. Sana sarılmak için nasıl yarıştığımızı gördün zaten.

Sen biraz gergindin ama.

Haklısın elbet.

Kimbilir neler yaşadın.

Sahi nasıl gittin Bebek’ten Üsküdar’a?

Bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Kendi isteğinle olmadığını biliyoruz bir tek. Taksi çevirip "Abi, Üsküdar’a atıver beni" diyecek halin yok ya! Hem ne bilirsin sen Üsküdar’ı?

Neyse, bulundun ya... Gidişini boşverdik, dönüşün muhteşem oldu Yakut!

Daha önce yanından geçtiği bile görülmemiş insanlar seninle fotoğraf çektirmek için sıraya girdiler. "Şöhrete ya da paraya kavuşanların yeni akrabalarının peydahlanması gibi" dedi birisi.

Sahiden de öyle.

Senin adın "Şöhret Yakut" olsun zaten bundan böyle. 15 gün içerisinde iki köşe yazısına, iki de habere konu olmak... Senden başka bir de Hülya Avşar’a nasip olur ancak.

Hoşgeldin Yakut!

Artık güvendesin, korkma.

Başkan’a, Serkan’a, Berkant’a, senin için seferber olan herkese senin adına ben teşekkür ederim, merak etme.

MIŞ-MUŞ

Rus kadınlarının beyaz atlı prensi Türk erkekleriymiş.

Bizimkiler "el iyisi".


2006’nın gözde isimleri Arda ile Elif’miş.

Armağan’la Bülent 2007’ye sarktı demek!

*

Japon uzay aracı hangarda çürümüş.

Son zamanlarda bizimle çok mu düşüp kalktılar nedir...
Yazının Devamını Oku

Kadının külotu

16 Ocak 2007
KADININ hiç acelesi yoktur.<br><br>"Vuslat"a giden yolu bir sofrada olmaya benzetirsek, başlangıçlar, ara sıcaklar, salata, ana yemek, tatlı, meyve, kahve, hepsinin tek tek, uzun uzun tadını çıkarmak ister kadın. Erkeğe kalsa işi çabuklaştırmak için ekmek arası köfteyle idare edecektir, fakat kadın inadına yeni yeni icatlarla çıkar erkeğin karşısına.

Son yıllarda uzun seremoniye bir de "iç çamaşırıyla salınma, cilveleşme" kısmını eklemiştir mesela.

Kadın iç çamaşırlarının geldiği son noktayı bilmem anlatmaya gerek var mı... Hepiniz görüyorsunuzdur. Maksat "edep yeri"nin örtülmesi değil artık, tam tersine altının çizilmesi.

Soğuktan koruma özelliğini yitireli ise zaten çok oldu. Anneannelerimizin çamaşır çekmecesinde kaldı o.

Hakikaten çok şık oldu iç çamaşırları. Gözlerden uzak olmasına üzülüyor insan! Bir şekilde göstermek istiyor. Gerçi bu devirde zor değil. Kadın kısmının çoğunun külotuyla sutyeni kimse için sır değil artık. Tek bir cümleyle özetlemek gerekirse "Dış giyim, iç giyimin dışarı açılmasına fırsat tanıyor" diyebiliriz.

Fakat yine de bu kadarı tatmin edici değildir kadın için.

Daha fazlasını ister.

Daha doğrusu çamaşırın hakkını verme.

Aksi halde ne gerek var onca masrafa, kıyamete, fırfıra, dantele?

İçlerinde Picasso’nun tablosu gibi olanlar var. Yani fiyat olarak.

Fakat sırf aradan dereden görünecekse ya da ne bileyim, giyinme, soyunma esnasındaki ikişer dakikalık zaman dilimde gösterilecekse sevgiliye, kocaya... Neye yarar?

Peki nasıl olacaktır?

Erkeğin karşısında uzunca bir süre bu çamaşırlarla salınılacaktır!

Bu suretle hem çamaşırların hakkı verilmiş olacak, hem erkeğe ne seksi kadın olunduğu gösterilecek, hem de kadınlarda genetik olarak var olan "gösterip de vermeme eğilimi"ne hiç olmazsa bir süre daha hizmet edilmiş olunacaktır!

Salınılırken bir yandan da cilveli bir sesle "Külotum güzel mi?" diye sorulacaktır!

Oysa erkek için o bir külot değildir.

Paçalı don devrinden beri neyse hálá odur. İstediği kadar değişsin.

Yani o bir "bariyer"dir. Her zaman.

Acilen aşılması gereken bir bariyer.

Ve bir bariyerin şarap rengi ya da fırfırlı oluşu ne mana ifade ederse, erkek için kadının külotu o kadar manalıdır.

Bu sebeptendir ki erkeğin şu hayatta duyduğu en manasız soru budur!

Kadınlar bunu bilir ama bilmezlikten gelirler.

Erkekler içlerinden, "Hay bunu icat edenin..." derler ama kadına belli etmezler.

Yuvarlanıp gidilir.

MIŞ-MUŞ

 İstanbul’da yine bir turist tecavüze uğramış.

Artık İstanbul’u tanıtan afişlere bunu da sembolize eden bir şey koymalı!

*

 Nida Ünsal, "Piyasadaki erkeklerin hepsi gay" demiş.

Test etti lakin onaylamadı!

*

 33 yıl sonra Türkiye’de hamsi kalmayacakmış.

Üzülecekseniz şimdiden üzülün hamsi için; söylenenlere bakılırsa insan neslinin de hamsinin arkasından gözyaşı dökmeye pek fırsatı olmayacak!
Yazının Devamını Oku

Erkek ve kadın olmanın avantajları

14 Ocak 2007
BUGÜNKÜ yazı "sandık"tan.<br><br>Fakat konu sararmamış. İnsan nesli evrim geçirmedikçe sararacağa da benzemez. Erkeklere...

- İş toplantılarınız(!) gece yarılarına kadar uzayabilir.

- Kafanızda 40 tilki dolaştırmak durumunda değilsinizdir..

- Kaymak gibi olma zorunluluğunuz yoktur.

- Yüzünüzün makyajlı ve makyajsız iki hali söz konusu olmadığından kimseyi hayal kırıklığına uğratmazsınız.

- Kıyıda köşede bir fındıklı kurabiye tarifi bulundurmak zorunda değilsinizdir.

- İstediğiniz kadından isteyebilirsiniz. İsteyenin bir yüzü karadır.

- Tıp dünyası dört koldan yatakta yüzünüzün kara çıkmamasını sağlamaya uğraşmaktadır.

- Her zaman yaptığınızdan farklı hiçbir şey yapmadan durduğunuz yerde baba olabilirsiniz.

- Kel bir erkeğin beğenilme şansı kel bir kadınınkinden her zaman fazladır.

- Yakışıklı olarak nitelendirilmeniz için gereken şartlar, bir kadının güzel sayılabilmesi için gereken şartların yüzde biri kadardır.

- Kıvırarak yürümek zorunda değilsinizdir.

- Eşinizin yaşça sizden küçük olması ádettendir.

- Her tuvalete girişinizde pantolonunuzu, külotlu çorabınızı, külotunuzu indirmek ve sonra sondan başlayarak hepsini birer birer kaldırmak zorunda değilsinizdir.

- Göbek size oturaklı ve güvenilir bir hava vermektedir.

- Hayat sizi asla bir gün sarışın, bir gün esmer, bir gün kızıl olmak durumunda bırakmaz.

- TV’lerin sizin için yaptığı gündüz programlarına mahkûm değilsinizdir.

- Her evli erkek hayatında en az bir kere paylaşılmaz olmanın gururunu yaşar.

* * *

Kadınlara...

- "Altıncı his" olarak adlandırılan fazladan bir hissiniz mevcuttur.

- Yaşadığınız şehrin en büyük mülki amiri dahil, baştan çıkaramayacağınız hiçbir erkek yoktur.

- Bir erkeğe, değil gözle, elle sarkıntılık etseniz, alenen üzerine çıksanız bile sizden şikáyetçi olmaz, kimse size tacizci demez.

- Renkten renge, şekilden şekile soktuğunuz saçlarınızla tekdüzeliğin canına okuyabilirsiniz.

- "Kadınlar ağlamaz" diye bir laf eden olmamıştır, bu yüzden gözyaşlarınızı içinize akıtmanız gerekmez.

- Dul maaşı alan bir erkek, henüz hiçbir banka kuyruğunda görülmemiştir.

- Nerenizi teşhir ederseniz edin "Sapık var!" diye bağıran olmaz.

- 28 yaşın altında iseniz -fiziğinizin mükemmel olması tercih sebebi ama şart değil- açamayacağınız kapı yoktur.

- Cennetin ayaklarınızın altında olması için sadece 9 ay 10 günlük bir süreye ihtiyacınız vardır.

- Tekstil sanayii; korse, popoyu kaldıran külot, takviyeli sutyen vs. ürünleriyle sizin için seferber olmuş durumdadır.

- Sizi mahcup edecek bir uzvunuz yoktur.

MIŞ-MUŞ

Bush, Irak’ta ölen bir askerin ailesine madalya takarken ağlamış.

Madalya israfına üzülmüştür.

Çörek kokusu, vajinaya ve penise giden kan akışını artırıyormuş.

Çörek kokusu duyduğunda sadece çörek yemek isteyenler damarlarına bir baktırsınlar!

Global ısınmaya bağlı olarak kar sıkıntısı çeken ve kayak sezonu hálá açılmayan Erciyes’te, pistlere yapay kar yağdırılmış.

Bunda bir şey yok, esas birkaç sene sonra "dağda çöl turizmi" enteresan olacak.
Yazının Devamını Oku

Hayırdır inşallah!

13 Ocak 2007
Hiç olmayacak rüyalar gördüğünüz olur mu bazen?Mesela...Başbakanla sevişiyorsunuz, o sırada anneniz çıkıp geliyor. Fakat annenizin bıyıkları var. Aslında anneniz değil, ağabeyinizmiş o. Sonra birden nereden çıktığı belli olmayan bir hırsız sizi kovalamaya başlıyor. Ondan kaçarken, köşeden elinde yumurtalarla başbakan tekrar çıkıyor karşınıza. Zaten o da aslında başbakan değil, bakkalın çırağıymış. Siz de hırsızdan kaçmıyor, bir kediyi kovalıyormuşsunuz falan...

Uyandığınızda "hayırdır inşallah" bile diyemezsiniz. Bu saçmalığın neresinden hayır çıksın?

Bir tek başbakana sevinirsiniz belki, rüyada "büyük" görmek iyidir derler ya...

Peki, şuna ne dersiniz?

Devlet başkanı bir adam...

Yıllarca ulusu için mücadele vermiş. Mücadelenin sembolü olmuş adeta. O kadar savaşla anılır olmuş ki, "Arada yer, içer, uyur mu acaba?" diye düşündürdüğü bile olmuş.

Sonra bir gün hastalanmış ve ölmüş. Ve "ölüm ertesi ötücü kuşları" başlamışlar anlatmaya...

Meğer o yılmaz savaşçı, yiyip içip uyumak şöyle dursun, yemek masasının altından yanında oturan erkeklerin bacaklarını bile okşarmış. Eşcinselmiş yani.

Erkek korumalarla sevişir, sevişirken kaplan gibi sesler çıkarırmış.

Yıllarca savaştığı düşmanlarının mensup olduğu dinin bir temsilcisiyle öpüşürken çekilmiş görüntüleri bile varmış.

Kim olduğunu anlamışsınızdır... Arafat.

Bunları okuyunca aklıma ara sıra gördüğüm abuk sabuk rüyalar geldi nedense.

Kadının yeri

Mevzu dönüp dolaşıp "kadın"a geliyor.

Bir resmi davet verilecek mesela... Davetiyeler eşli mi olsun, eşsiz mi?

Ya da cumhurbaşkanı seçilecek... Adayın kendisinden önce eşine bakılıyor. Uygun mudur, değil midir... Uygunu nasıl olmalı...

Muhalefet muhalefetliğini gösterecek veya... Memlekette başka her şey tıkırında olduğundan mıdır artık, Emine Hanım geliyor akıllarına.

Emine Hanım da zenginlik arz ediyor ama... Hakkını yemeyelim. Başının örtüsü olmasa, elbisesinin fiyongu var.

Hadi Emine Hanım her daim ortada, yüzünü görenin adeta hacı olduğu Olcay Hanım bile payını alıyor.

Bu da böyle bir devir.

"’Papatya Devri’ni unutuyorsun" diyeceksiniz.

Benim dediğim öylesi değil.

Orada ismiyle cismiyle birtakım kadınlar vardı.

Burada "kadın" var.

Yeri, giyimi kuşamı tartışılan "kadın..."

Sanki bir devrim falan oldu da yeni şartlara göre "kadın"ı yerine oturtmaya çalışıyoruz!

Bakarsınız yarın referandum da yapılır.

"Kadın, Emine Hanım gibi mi olmalıdır, Olcay Hanım gibi mi?"

Yeri gelmişken...

Ne zaman kocasının yanında seçim gezisine çıkmış bir kadın görsem "Kadının yeri kocasının yanıdır" sözü gelir aklıma ve moralim bozulur! Şu hayatta bir kocam olmadığından kendimi yersiz yurtsuz hissederim!

Sahi, biri bana anlatsın; neden politikaya soyunan her erkek ilk iş karısının elini tutar?

Seçmenin arzusu mudur bu?

Peki, aynı seçmen öte yanda hayatını teslim ettiği doktorun, karısıyla ahenk içerisinde olup olmadığını neden umursamaz?

Bende "seçmen ruhu" yok galiba.

Tam tersine, otobüsün tepesine karısıyla çıkan politikacıdan tırsıyorum. Hele bir de adam konuşurken kadın terini siliyorsa... Acaba diyorum, topumuzu "oda hizmetçiliği" mi bekliyor?

Netice olarak, Türkiye’nin bu devirde "ahenkle dans eden karı-koca"dan daha fazlasına ihtiyacı var.

MIŞ MUŞ

Trafik cezaları günlük gelecekmiş.Bakmışsınız kapıda ekmek, süt, gazete, ceza.

Yorgunluğun ilacı bitter çikolataymış.Hayırlı haber diye ben buna derim!

Erkeklerin tercihi, "ince belli kadın"mış.Günahlarını aldık bunca yıl! Ne biraz aşağı, ne biraz yukarı... Tam ortaya bakıyorlarmış meğer!

Baykal "İki farklı coğrafyada iki farklı Erdoğan var" demiş.İki Erdoğan ha?! Kara haberci Baykal!
Yazının Devamını Oku

Hakkın bir faydası olmalı

11 Ocak 2007
ASHLEY yüzünden dünya ikiye bölündü. Yani herhalde bölünmüştür, biz bölündük en azından. Ama tam ortadan değil. "Çoğunluk" ve "azınlık" olarak.

Ashley’nin kim olduğunu bilmeyen kaldı mı? Hani şu andaki gerçek yaşı 9, zeká yaşı 3, beden yaşı ise ailesinin üç yıl önce yaptırdığı birtakım tıbbi müdahalelerle 6’da kalan ABD’li çocuk...

"Çoğunluk" aileyi şiddetle kınadı. "Biz olsak asla yaptırmazdık" dedi.

Bir avuç insan ise "Olabilir" dedi.

"Olabilir" diyenlerin söylemek istediği daha da ötesi aslında. Fakat öteki taraf durumu "vahşet", "dehşet", "cinayet" olarak değerlendirince, onlar da ne yapsınlar korka korka "Olabilir" diyebildiler ancak.

Aslında "çoğunluk"un içinde de Ashley’nin ailesini onaylayanlar olduğunu düşünüyorum. Aynı olayla karşılaşsalar Ashley’nin ailesi gibi davranmak isteyeceklerini... Ama neticede yine de onların yaptığını yapamayacaklarını düşünüyorum.

Çünkü kimse aklın peşinde değil.

"Çoğunluk"un peşinde herkes.

Meşhur "sürüden ayrılmayı göze alamama" hali. Oysa aklın peşine takılanın yolu Ashley’nin ailesinin yanına çıkar gibime geliyor.

***

Ashley hasta.

İyileşme ihtimali olmayan bir hastalığı var. Zekásı daima 3 yaşında kalacak.

Tıbbın bir görevi de hastanın artık geri dönüşü yoksa, kalan ömrünü mümkün olduğu kadar kaliteli yaşayabilmesini sağlamak değil midir?

Ashley’ye yapılan tam da budur.

Karşı çıkanlara sormak lazım... "Sizin hiç kucağınızda taşımak, altını bağlamak zorunda olduğunuz 40 yaşında bir hastanız oldu mu?" 3 yaş zekásında olacak ama aynı zamanda.

Fiziksel zorluğu bir yana bırakalım, bir ana-baba için gözünün önündeki "yetişkin bebek" ne acıklı bir durumdur kimbilir.

Asla idrak edemeyeceği bir büyümenin ne faydası olacaktı Ashley’ye?

Hakmış!

Hakkın bir faydası olmalı hak sahibine.

Büyümek sadece hayatını zorlaştıracaktı Ashley’nin. Zaten bir yanıyla hep çocuk kalmayacak mıydı?

O artık daimi çocuk.

Zaman zaman hepimizin istediği şey...

Hep çocuk kalmak.

Evet, zor karar, kabul ediyorum.

Ama çok akıllıca.

Yirmi sene sonraki iki durumu mukayese etsenize kafanızda bir...

MIŞ-MUŞ

Baykal, "Eşim susarak konuşuyor" demiş.

"Konuşarak konuşmayan"ı bol memlekette enteresan durum tabii.

*

Tesadüfen bulunan kadın Viagra’sı 2009’da piyasadaymış.

2009’a kadar tüm sevişmelerimiz orijinaldir!

*

Erkek hemşireye "hemşir" denecekmiş.

Fakat yurdum insanı için onlar her zaman "Hemşiranım" olacaklardır.

*

Baykal, "Sosyetik bir aile olmak istemiyoruz" demiş.

Hayırdır, "Olcay Hanım’ı al, Reina’ya gel" diyen mi oldu?
Yazının Devamını Oku

Kadın-erkek uzmanı

9 Ocak 2007
Şöyle: Eşinizle didişmeye devam edecek, bunun iyi bir şey olduğu hususunda kendinize telkinde bulunacaksınız. Hepsi bu. Ki hakikaten karşı cinsle didişmek dünyanın en zevkli işidir.

İnsanın hayatında birinin olması öyle büyük konfordur ki...Sokaktan kızgın, yorgun geldiniz, hırsınızı kimden alacaksınız? Ondan tabii.

Bağırın, çağırın, küfür edin, hatta dövüşün!

Oh! Rahatlayın.

Ona yaptıklarınızı başka kimseye yapamazsınız. Ne ananıza babanıza, ne kardeşinize, ne arkadaşınıza...Bakmazlar bir daha yüzünüze.

Ama o öyle mi, facianın akabinde aynı yatağa girip uyuyabilirsiniz. Hatta uyumadan önce büyük bir barışma merasimi yaşamanız işten değildir.

Sonra, kıskanmak, kıskanılmak, izlemek, izlenilmek, basmak, basılmak, aldatmak, aldatılmak...Bunlar vücuttaki bir takım salgıları artırır ki çok faydalıdır.

Gerçi tam olarak bilmiyorum bu salgıların ne işe yaradığını ama adrenalin falan deniliyor habire...İyi bir şey olduğu kanaati oluşmuş bende. Yani öyle kolesterol yükselmesi gibi zararlı olmadığını biliyorum en azından.

Esas, yolunda giden heyecansız ilişkilerin sağlığa zararı vardır. Tamam, ülser olmazsınız ama daha beteri hayatınız son bulabilir. Zira içinde aksiyon olmayan ilişki insanı intihara sürükleyebilir.

İskandinav ülkelerinde intihar olayı neden yüksek?

Heyecansızlıktan. Hormonlar insan normallerinin altında seyrediyor.

Biz millet olarak bu açıdan şanslıyız.

Yolunda giden bir işimiz olmadığından...E, koyun üstüne aşk meşk meselelerini de! Bizi ancak ecel götürebilir.
Yazının Devamını Oku

İlişki var, aşk yok

9 Ocak 2007
"ÖLDÜREN Cazibe."<br><br>"Yasak Aşk." "Dilim Dilim Tehlike."

"Bin Yılın
’Nimet’i nasıl ’Düşman’ oldu?"

"Canavar Un Çuvalında!"

"Cevizine Aldanma!"

"Ekmeğim Beyaz Talihim Kara"

"Dost Kılığında Düşman"

"Kim Korkmaz Hain Undan?"

"Yasaklandıkça Çıldırdı!"

Yukarıdakilerin her biri ekmeğin son yıllardaki durumudur.

"Ekmek neydi?" diye hafızasını yoklayanlar çıkacaktır içinizden. O kadar yok oldu hayatımızdan.

Beyaz Türklerin hayatından söz ediyorum elbet. Ve de beyaz ekmekten.

Bu da hayatın ironisi olmalı... Kendi beyaz, ekmeği kara Türkler!

Yalnız hakikaten yasaklandıkça adeta çıldırdı ekmek. Buna "Fırıncılar mücadelesever çıktı" da diyebiliriz. Diyetisyenler "Bir ince dilim kepekli" dedikçe bunlar otuz iki çeşit ekmek daha sürdüler piyasaya.

Hani tersine hiçbir şey yemeyip sırf ekmek yiyesi geliyor insanın. Nefsimiz hiç bu kadar çetin bir sınavdan geçmemişti.

Kimseyi takmayıp "Ben yerim abi" diyenlerin bile işi zorlaştı. "İki ekmek bir süt" deyip çıkamaz oldular. Tamam, ekmek ama hangi ekmek?

* * *

Fakat neyse ki bu diyet işi de misal sıkıyönetim yasağı gibi zaman içerisinde gevşeyen bir şey.

Birkaç sene önce "bir ince dilim kepekli"nin dışındakileri söz olarak bile ağzımıza alamazken, iyi halimizden midir nedir artık, "Arada beyaz ekmek de yemek lazım" diyen diyetisyenler var. Sonra kepeğin yanına tam çavdar, tam buğday falan geldi alternatif olarak. Gerçi kepek ekmeği bunların yanında baklava tadında, ayrı.

Şimdi diyeceksiniz ki "Memleketin derdi ekmek midir?"

Memleketin değil ama Beyaz Türklerin derdi ekmektir.

Daha doğrusu ekmeksizliktir!

Zaten yapılan araştırmalarda da fakirin zenginden daha mutlu olduğu çıkıyor habire. Fakat sebebini kimse araştırmıyor.

Ben tahmin ediyorum ama. Hatta eminim.

Doya doya ekmek yiyememektir sebep.

Durmadan bayramların, dostlukların, aşkların etrafında dönülüyor.

Oysa esas bozulan şey ekmekle ilişkimizdir. Mesela, kaç dilim yediğinizi saymadan kalktığınız oluyor mu hiç sofradan?

Kuru fasulyeyi en son ne zaman suyuna ekmek batıra batıra yediniz?

Menemeni şöyle ekmeğin kabuğuyla sıyırdınız?

Çıtır çıtır yarım ekmeğin içine istediğiniz şeyleri doldurup ısıra ısıra ne zaman yediniz en son?

Taze ekmekle tahin pekmezin tadını da unutmuşsunuzdur.

Beyaz ekmekten bahsediyorum elbet.

Tam buğday ekmeğiyle tadı olmuyor bunların. Doymasına doyuyoruz ama bir şey eksik kalıyor. Hani ilişki var da aşk yok... Onun gibi bir şey.

Ekmekler doygun, lakin biz değiliz.

Nasıl gülsün bu yüzler?

MIŞ-MUŞ

Saddam’ın, 18 yaşında Ali Saddam Hüseyin isimli bir oğlu olduğu ortaya çıkmış.

İyi olmuş, yoksa nasıl tekerrür edecekti tarih?

MİT’te 630 kadın ajan çalışıyormuş.

İsabet! Kocalarının peşine düştükleri gibi düşseler kuş uçamaz vallahi memlekette!

THY yönetimi, Bodrum’daki deve güreşlerine davet edilmiş.

Neye niyet, neye kısmet! THY’nin 2007 yılı hedeflerinin içerisinde deveyle özdeşleşmek var mıydı acaba?
Yazının Devamını Oku

Kadın-erkek uzmanı

7 Ocak 2007
Yakında pencereye tabela asacağım.

Yazının Devamını Oku