Pakize Suda

Analar ne NASA’lar doğurdu!

10 Haziran 2008
İNSANOĞLU nihayet depremi önceden tahmin edebilecekmiş. Çok yaklaşılmış hadiseye. NASA uğraşıyormuş.

Fakat ne kadar önce?

Onunla ilgili bir bilgi yok.

Birkaç dakika önceyse hiç tahmin etmesinler daha iyi!

Banyodasınız diyelim...

Yazının Devamını Oku

Fetih manyağı

8 Haziran 2008
KARİZMAYI bir kez bina ettiniz mi bir daha dokunmayacaksınız!<br><br>Öyle arada elden geçirmeler falan... Gördünüz Cüneyt Arkın’ın başına geleni.

2. Ankara Kalesi Festivali’nde, Malkoçoğlu kılığında kaleyi fethedeceğim derken attan bir düştü ki diyeceğim ama o kadarla da kalmadı iki kere daha düştü. Fakat "fetihlerde çareler tükenmez", yürüyerek gitti aldı kaleyi!

"Karizma bozuldu" diye yazdı gazeteler.

İnşallah bununla kalmıştır. Bozuk karizmayla yine de yer içer, oturur kalkarsınız. Fakat insanın orası burası kırıldı mı...

* * *

Bakın kalenin gazabı da olabilir bu!

Aslında memleketin bütün kalelerinden bekliyorum... Bir gün hepsi dile gelecek, "Yetti lan her sene, her sene!"

"Fetih manyağı"
yaptık hepsini!

* * *

Tarihe bakıyorum da Türklerin "kale"yle arasında adeta bir "aşk" ilişkisi var.

Bir ara neredeyse gün aşırı bir kale fethediyormuşuz.

"Kale görünce dayanamamak" gibi durum mudur artık...

Belki kalelerin o heybetli görünüşü "fetih geni"mizi fiştekledi habire!

Son yıllarda tarihe geçecek, yıldönümlerle kutlanası başarılarımızın olmaması belki de etraftaki kale eksikliğindendir!

Gittik, baktık fethedilecek kale yok... Gittik, baktık fethedilecek kale yok... Anladınız...

Fakat bir yandan da kaşınıyoruz tabii. Allah’tan eskiden fethedilmiş kalelerimiz var. Gidip gidip yeniden fethediyoruz. Düşe kalka, yürüye...

Kafadan

ONLARI hemen tanırsınız...

Üzerlerinde takım elbise, ellerinde bir bardak çay vardır. Yahut su. Ya da incir, üzüm...

Arkalarında "cemaat" misali kalabalık.

Takım elbiseli suyunu içer, "cemaat" de beraber. Birbirleriyle uyum içerisinde...

Karşılarında kameralarla fotoğraf makineleri elbet.

En son domates yiyorlardı.

Neden?

Rusya, zirai ilaç miktarının izin verilenden yüzde 60 fazla olduğunu belirleyince domatesle yaş sebze ve meyve ithalatını durdurmuş da...

Domatesten sonra dolmalık biber, ayşekadın fasulye falan, yemeye devam etti demek bizimkiler.

Televizyonda uzmanlar tartışıyorlar...

Kanser vakalarındaki artışın nedenlerini...

Havadan mı, sudan mı, hormondan mı?..

Şuna kısaca "kafadan" desek?

MIŞ-MUŞ

İmam, "Karım beni BEŞ VAKİT aldatıyormuş" demiş.

İslami aldatma!

Cep telefonu, sigara kadar tehlikeliymiş.

Benim bildiğim bu millet sigarayı bırakır ama cep telefonunu asla.

Enerji Bakanı Güler, "Elektrikte iki yıl sıkıntımız var" demiş.

Ondan sonra zaten gaz lambasına geçeceğimizden sıkıntı kalmayacak.
Yazının Devamını Oku

Dikkatimi çekenler Röportajlarda

7 Haziran 2008
Röportajlarda soruyorlar...<br><br>"Öncelikleriniz nedir?" Herkes sıralıyor... İşim, eşim, şu, bu.

Sahiden var mıdır öyle bir sıralama? Düşünülmüş, karar verilmiş, sıraya konulmuş? Yahut kendiliğinden oluşmuş?

Her ne hál ise, yerine, zamanına, şartlara göre değişmez mi o öncelikler?

Herkes, hiç düşünmeden, kekelemeden, düğmeye basılmış gibi sıraladığına göre hazır vaziyette bekliyor demek ki aklın bir köşesinde!

Bende bir tuhaflık var o zaman.

*

Bütün intiharların ardından aynı şey:

"Psikolojik tedavi görüyordu"

Allah Allah!

İnsanın aklına bu psikolojik tedavi denen şeyin işe yaramadığı geliyor ister istemez.

*

"Kars’tan Ankara’ya kaçan 28 yaşındaki gençle, evli, dört çocuk annesi kadın, ailelerinin evlenmelerine karşı çıkması üzerine ölümü tercih ettiler."

Böyle kaç "gözü kara áşık" haberi okuyoruz üçüncü sayfalarda...

Çok.

Hep aynı kesimden ama.

Aşkın hakkını onlar veriyor galiba.

Hani "hastalık" olduğu söylenir ya aşkın... "Marazi bir hal" olduğu... Ölmeler, öldürmeler falan olunca... Hakkını vermek dediğim o.

Eğitim şart!

Tamam da... Bir tek aşk için tam tersi lazım galiba.

*

Hayrünnisa Gül’den ne var aklınızda?

Ya da şöyle sorayım:

Bir gün esinlenmeye kalksanız kendisinden, nesinden esinlenirsiniz?

Gülüşünden, duruşundan?

Türbanından?

Ayakkabılarıyla çantalarından?

Tayyörlerinden? Yanaklarından?

Demet Akalın, kimonosundan etkilenmiş!

Ne zaman gördü... Hangi ara...

Duyan da Hayrünnisa Hanım kimonosuz gezmiyor zannedecek.

"Canım kimono giymek istedi" de, giy! Kim karışır?

Yol Arkadaşım

Oh, nihayet Ege!

İlk defa Ege’de geçen bir diziye rastlıyorum.

Yol Arkadaşım.

Ha, belki vardı da ben kaçırdım. Fakat Doğulu, Karadenizli dizileri neden kaçırmadım?

Sahi filmcilerin gittiği kadar devlet gitseydi şu Doğu’ya... Abad olurdu vallahi oralar. O zaman da filmcilerin gitmesine gerek kalmazdı. Ne kadar acı, o kadar hikáye.

Gelelim Yol Arkadaşım’a...

Şahane Cunda Adası görüntüleri...

Sevimli şive...

Yaşayan insanlar... Bizim gibi cümleler kuran... Kötülükleri hepimizde olan cinsten.

Ötekilerdeki abartıyı "Yol Arkadaşım"ı seyredince anlıyor insan.

Geçişleri yok ötekilerdeki kahramanların. Oysa her insanda vardır o geçişler... En üzüntülü anlarda kahkahayla gülünebilir gerçek hayatta.

Kimse senaryolardaki gibi üç sözcükle tarif edilemez.

Dürüst, ağırbaşlı, sevecen!

Ne oluyor... Bütün tepkiler bunun üstüne kuruluyor. Oysa elli sözcük daha olmalı. Yoksa yaşamayan tipler çıkıyor ortaya. Kitap gibi konuşan... En fenası şaşırtmayan. Her insan şaşırtıcıdır oysa.

Ama haksızlık etmiş olmayayım hiçbir diziye. Daha önce de yazdım, hepsini önemsiyorum. Belki emeğe şahit olduğumdan.

Ve televizyona bağımlı yaşayanlar için çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Küçücük dünyalarının dışına çıkıyorlar. Başka hikáyelerin de olduğunu görüyorlar.

On erkek karısına "Seni seviyorum" dediyse dizilerden öğrenip... O bile kárdır.

Tekrar "Yol Arkadaşım"a gelirsek...

Ne diyeyim...

Çağan Irmak döktürmüş yine.

Irmak Çığ ve bütün oyuncular da öyle.

Top seyircide gari!

MIŞ MUŞ

Kene yüzünden ölümler sürüyormuş.Bizimkiler yakında çözüm bulur... Bütün yeşil alanları ateşe verirler, olur biter!

45’ten sonra babalık riskliymiş.Elbet! Çocuk parkında kalp yetmezliğinden gitme riski var.

AKP’nin Artvin İl Teşkilatı’nın yemeğinde su gibi rakı içilmiş.Giderayak imaj yeniliyorlar!
Yazının Devamını Oku

Ben yetkili olsam...

5 Haziran 2008
ANTALYA’da 2.5 yaşında bir çocuğu ısıran köpeğin kuduz çıkması üzerine, belediyenin giriştiği köpek katliamına karşı çıkanlara sesleniyordu Hıncal Uluç (Sabah/3 Haziran)...


"5 bin 500 sokak köpeği başıboş dolaşırken siz yetkili olsanız ne yaparsınız?"2.5 yaşında bir çocuk...

Kuduz bir köpek tarafından ısırılmış...

Ve ortada 5 bin 500 başıboş sokak köpeği...

Yazının Devamını Oku

Karanlık yetmez

3 Haziran 2008
SEVİŞME ortamında ışık nasıl olmalı?<br><br>Nihayet bu konu da "aydınlığa" kavuştu!

HER şey, Türk dizilerinin Arap dünyasına açılmasıyla ilgili bir haber üzerine "mış-muş" yapmaya kalkışmamla başladı.

Şimdi bizim dizilerin her bölümü 90 dakika sürüyor ya...

Ve iki sezon, üç sezon, bitmek bilmiyor hani bir de...

E, Arap’ın yalellisi de uzadıkça uzar ya...

Yazının Devamını Oku

Yaşlanmak istemiyorsanız...

1 Haziran 2008
BAŞLIĞA bakıp da "Zaten yiyip içtiğimiz üç kalem şey kalmıştı, o da mı gidiyor" diye düşünmeyin. Diyet reçetesi verecek değilim. Benimkisi hál ve gidişatla ilgili şeyler daha ziyade.<br><br>"Doğaya inat hálá gencim" diyorsunuz... Bunun için estetik cerrahiden falan yardım da aldınız...

Fakat her şeye rağmen yaşlılık denen şey çuvala girmeyen mızrak misali kendini belli edebilir.

Ama işte bunun da çaresi var.

Şu aşağıda sayıp dökecek olduğum "kusurlu" hareketleri yapmayacaksınız!

"Genç olma háli"ni fena halde bozan "çok kötü hareketler"dir bunlar!

Mesela...

Kimseye, "Üşütürsün, sırtına bir şey al" demeyeceksiniz!

Hava durumunu takip etmeyecek; yağmura, kara, sıcağa, soğuğa, elinize dünyanın son gününün tarihi verilmiş gibi dertlenmeyeceksiniz!

Tedbirli olmayacaksınız!

Hani öyle belki yağmur yağar diye şemsiye bulundurmalar falan...

Erik!

Nedendir bilinmez, eriğin gençlikle direkt ilişkisi vardır.

Artık, manavlarda boy göstermesine kaç ay kaldığını hesaplamaz olduysanız...

Eskisi gibi bir oturuşta bir kilo yeme arzusuyla yanıp tutuşmuyorsanız...

Anladınız!

Bu durumu kimseye belli etmeyeceksiniz!

"Her mevsimin ayrı güzelliği var" gibi laflar etmeyeceksiniz.

Unutmayın, bir tek yaz güzeldir!

"Cinsellik ikinci planda"

Bu cümleyi kurmayacaksınız!

Televizyonun karşısındaki koltuk, öğle sonrasından başlayarak sizi kilometrelerce öteden mıknatıs gibi çekse de gece çıkma planları yapmayı asla ihmal etmeyeceksiniz!

Herkes "Pizza söyleyelim" derken, siz "Ayol dolapta kabak kalye var" demeyeceksiniz!

Kadınlara söylüyorum... Dizinizin, bacağınızın ağrıdığını kimsenin yanında ağzınızdan kaçırmayacaksınız!

Buna karşılık karnınız ağrımasa bile ağrıyormuş gibi yapmanız ve bunu cümle áleme duyurmanız menfaatiniz icabıdır.

"Ölüm" lafı duyduğunuzda hiç tınmayacaksınız!

Malum, size daha çoook uzak!

Anı mevzuuna hiç girmeyeceksiniz!

Hem ne anınız olacak ki sizin?

Yakın tarihi de "Hatırla Sevgili"den öğrendiniz zaten!

Bir kıyı kasabasına yerleşme isteğinizden falan bahsetmeyeceksiniz!

Siz henüz "plazaların insanı"sınız!

Kazacağınız kuyular, kaydıracağınız ayaklar var!

MIŞ-MUŞ

Müjde Ar, Osman Müftüoğlu’na "Menopoza giren kadın ne yutsun?" diye sormuş."Hapı yutmuş" daha ne yutsun!

Türk dizileri Arap dünyasına açılıyormuş.Funda Arar’ın yalellisi de olursa hele, tam bir uyumdan söz edilebilir.
Yazının Devamını Oku

Mutluluk tarifleri

31 Mayıs 2008
Akşam oluyor, eve dönüyorsunuz. Pencereniz ışıklı. İçeri giriyorsunuz sofra kurulmuş. Herkes iyi. *

Üç gündür aklınız başınızda değil. Bir test sonucunu bekliyorsunuz. Zaman geçmek bilmiyor. Nihayet... Yaşasın!

*

Sabahın erken saatleri. İstanbul sessiz. Boğaz’ın kıyısındasınız. Bir şilep geçiyor, bir martı bağırıyor, bir karabatak suya dalıp çıkıyor, bir motorun sesi geliyor.

*

Ayrılığa alışmaya çalışıyorsunuz. Zor. Köprüleri tam atmamışsınız henüz. İçinizde bir umut, gözünüz kulağınız telefonda. "Bip bip"... Beklediğiniz mesaj geliyor.

*

Okuldan geliyorsunuz. Evde poğaça kokusu. Anneniz sesleniyor. "Limonata da var."

*

Arabada gidiyorsunuz. Yaşadığınız şehir arkada kalmış. Sağınızda solunuzda çiçek açmış ağaçlar, uzakta yemyeşil tepeler, aralarda kırmızı damlı beyaz badanalı küçük evler. Bir kır kahvesine yanaşıyorsunuz.

*

Uyanıyorsunuz, içeriden kızarmış ekmek kokusu geliyor.

*

Koltuğa yayılmışsınız. Elinizde sizi çok sarmış olan bir kitap. Yanınızda kahveniz.

*

Tatile çıkmaya iki gün kalmış.

*

Birazdan sevgilinizle buluşacaksınız, kendinizi çok güzel buluyorsunuz.

*

Doğduğunuz şehre gidiyorsunuz birkaç günlüğüne. Anneniz babanız mutlu. Yeniden çocuk oluyorsunuz.

*

Galiba o da size karşı ilgisiz değil.

*

A! Ağrı kesildi!

*

Belki on yere CV’nizi bıraktınız. Ama tık yok. Tam bu topraklara sitem etmekteyken bir telefon!

*

Bir hasta ziyaretinden dönüyorsunuz. Hastanenin kapısına çıktığınızda derin bir nefes alıyor ve hayata doğru yürüyorsunuz.

*

Elinizde bira, dev ekranda maç seyrediyorsunuz. Üstelik sizin takım 2-0 önde.

*

Hava buz gibi. Donarak geliyorsunuz eve. Ocağın üstünde çaydanlık!

*

Bir el ensenizde, şakaklarınızda, sırtınızda, omuzlarınızda dolaşıyor. Gevşiyor, gevşiyorsunuz. Uyumak üzeresiniz.

*

Bir yaz günü, yeni yıkanmış, çiçekleri sulanmış, denize bakan balkonda sofra kuruyorsunuz. Bir içeri, bir dışarı...

*

Çocuğunuzun üç gündür düşmeyen ateşi düşmüş.

*

Kapı çalınıyor. Açıyorsunuz. O!

*

Onu ilk kez görüyorsunuz. Camın arkasında, minicik, pembe, uyuyor.

*

Uyanıyorsunuz, aklınıza geliyor, "Bugün pazar." Yeniden uyuyorsunuz.

*

"Oğlum doktor" diyorsunuz.

*

Böyle yüzlerce "an" sayılabilir.

Ne kolay olduğunu gördünüz mutlu olmanın. Herkes gün içerisinde defalarca mutlu hissedebilir kendini. Maksat farkına varmak elbet. İdrak etmek.

Ha, ama sizin kafanızda "büsbüyük" tarifler varsa onu bilemem. İşiniz zor.

MIŞ MUŞ

Æ Sharon Stone 80 bin kişinin öldüğü Çin depremi için "Tibet’e yapılanların karşılığı" demiş.Haftaya Türkiye’ye geliyor, AKP’ye üye olacak!

ÆErdoğan "2012’ye kadar terör bitecek" demiş.Fakat ne acıdır ki, bazı bilim adamlarına göre, dünyanın sonu da aynı tarihe denk geliyor!

ÆIglesias "Her konserden önce mutlaka sevişirdim" demiş.Züğürtleyince eski defterleri yoklayan tüccar misali!
Yazının Devamını Oku

Kadın üstüne

29 Mayıs 2008
DÜNYAYA kadınların hákim olması halinde savaşların biteceğine dair bir inanış vardır.<br><br>Evet... Gemilere, uçaklara atlayıp bilmem nereyi işgale gitmezler belki... Ucunda ölümlerin olduğu işlere pek öyle kolay kolay kalkışmaz kadınlar...

Ama...

İşyerinde, evde, okulda, apartmanda, mahallede...

Kadınların birbiriyle olan durumu nedir, bir bakıverin.

Benim gördüğüm, savaş ilan etseler daha iyidir.

Yazının Devamını Oku