Pakize Suda

Türk filmi tadında maç

24 Haziran 2008
MİLLİ Takım bir mucize daha gerçekleştirmek üzere!<br><br>Yok, yarınki maçtan bahsetmiyorum. Beni spor yazarı yapacaklar sonunda, onu söylüyorum.

Mars’ta yaşayacağım aklıma gelirdi de bir gün spor yazmak isteyeceğimi düşünemezdim.

Spor derken, futbol elbet! Var mı başka türlüsü bu topraklarda? Ha, arada "12 dev adam" oluyor, o kadar!

Çocukluğunun sokak arası maçları dışında topa dokunmamış, futbolla ilişkisi sıkı bir taraftar olmaktan öteye geçmemiş -yani her Türk erkeği kadar "donanımlı" olan, daha fazla değil- bir yığın insanın gazete köşelerinde futbol yorumculuğu yapmasına şaşardım hep.

Ne bekliyordum bilmem.

Yazının Devamını Oku

’Ciddiyet’ ya da ’o iş’ üstüne

22 Haziran 2008
"O iş" biraz da "oyun" değil midir? Eğlenceli bir oyun.

Güleceksin, şakalaşacaksın...

Şaklabanlık değil elbet dediğim, o çok itici olabilir.

Anladınız siz ne demek istediğimi...

Bana göre "o iş" ancak böyle "komik" olmaktan çıkabilir.

Tersine yani.

Yok, operasyon gerçekleştiren cerrah ciddiyetinde olunursa, işte o zaman "komik" duruma düşülebilir.

Neticede bir ihtiyacınızı gideriyorsunuz...

Belki de en ilkel olanını...

Evet, ne kadar aşk, romantizm şu bu katarsanız katın içine, neticede ilkel bir ihtiyaçtır.

Sahiden de insanoğlu kendini aşa aşa ne devirlerden geçti geldi, fakat "o iş" Cilalı Taş Devri’nde nasıl idiyse hálá aynı!

Defi hacette bile hiç olmazsa yardımcı malzemeler değişime uğradı. Poponuzu okuyup harekete geçen klozetler var... Fakat "o iş" dediniz mi, ha ilk insan, ha biz!

Uzatmayayım, lafı şuraya getireceğim:

Hayatı çok ciddiye alan, asık yüzlü, hiçbir "hafif" konunun içine çekemeyeceğiniz insanların nasıl olup da o hallerinden sıyrıldıklarını, sevişme durumuna geçtiklerini merak etmişimdir hep.

O halleri sebebiyle gayet keskinleşen virajı nasıl aldıklarını...

Ha, belki de onların "dönüşü" muhteşem oluyordur... Yahut her daim sekse hazırmış gibi duranlardan daha da hazır olabilirler aslında, onu bilemem.

Nereden aklıma geldi şimdi bu mevzu?

İnsanda, takım elbisesini gece yatarken bile çıkarmadığı izlenimi yaratan bir zatı muhtereme bakarken, bakarken... Aldım kalemi...

Sürpriz aşk!

TUBA Ünsal ile Murat Han arasındaki "sürpriz aşk"ın bitişini haber veriyordu gazetenin biri.

Başka bir gazetede, başka bir "sürpriz aşk"ın haberi vardı. Almanya’da yaşayan oyuncu Sibel Kekilli ile Almanya’da, bir kulüpte futbol oynayan Halil Altıntop’un "sürpriz aşk"ı!

Bu "sürpriz aşk" denen şey nasıl oluyor kuzum?

Bilen var mı?

İkisi de Almanya’da yaşayan, ikisi de genç, bekár Sibel Kekilli’yle Halil Altıntop’un, yahut yine ikisi de genç, bekár, ikisi de oyuncu ve aynı mekánlarda bulunmaları doğal Tuba Ünsal’la Murat Han’ın aşkları neden, nasıl "sürpriz" oluyor?

Ha, Tuba Ünsal’la Tayyip Erdoğan’ın aşkı söz konusu olur da, anlarım. Sahiden sürpriz olur.

Aslında aşk başlı başına "sürpriz"dir. "Küt" diye geliverir. Ama sadece taraflar için. Fakat "sürpriz aşk" diyenlerin kastettiğinin bu olduğunu sanmıyorum.

Yoksa elinizde "muhtemel áşıklar listesi" mi var arkadaşlar?

Eşleştirdiniz belki...

Ahmet Ayşe’yle değil Fatma’yla olunca "sürpriz" oluyor!

MIŞ-MUŞ

Mars’ta su yokmuş.Bizde var çok şükür! Hem de arsenikli!

Bu yıl orman yangınları erken başlamış.Bu memleket her şeyin sıkıntısını çeker "kül sıkıntısı" asla!

Kadınların, şikáyetlerinin aksine, kısa dönem ilişki peşinde olan erkekleri daha çok sevdikleri bilimsel olarak kanıtlanmış.Yalancının mumu bilime kadar!
Yazının Devamını Oku

İnciler

21 Haziran 2008
"Korktum" desem...<br><br>O geceki kutlamalardan... Hani o arabaları durdurup sallayan gruplardan birine "Bizimkini sallamasanız..." deseydi biri kazara... Linç edilebilirdi oracıkta.

Bu şiddet ve hatta hiddet ve celál içeren kutlamalar, "Nasıl geçirdik ama" diye diye sevinmeler aslında kendimizi hiç beğenmediğimizden, hiç de öyle büyük falan görmediğimizden herhalde. Biliyoruz aslında çapımızı.

Öyle beklemiyoruz ki başarıyı, geliverince deliriyoruz.

(Bu yazı 20 Haziran’dan önce yazılmıştır. Her şeye rağmen bir kutlama daha yapmış olmamız dileğiyle.)

*

Önce danalar, sonra kuşlar, tavuklar, sonra keneler...

Şimdi de arılar.

Fakat arılarınki biraz farklı.

Yok olmuşlar.

Evet, arıların yüzde 30’u "sırra kadem basmış!"

"Ben zaten bal yemiyorum, şişmanlatıyor"
demeyin!

Bitkiler döllenemeyeceği için gıda krizi yaşanacakmış.

Uzun lafı kısası... Kibirli insanoğluna hayvanlar áleminden bir not var galiba.

*

Birinin kolunda da kuş görsem...

Yahut kelebek...

Yok!

Akrep olacak illaki!

İsim dövdürmeye gelince sıra "en sevilen"in ismi olduğuna göre, akrep de en sevdikleri hayvan herhalde. Allah Allah, kimseden duymadık oysa!

Benim bilmediğim bir sebebi vardır mutlaka. Hani dövmenin felsefesiyle ilgili falan... Ama bana sorarsanız, herkes "acıtan", "öldüren", "korkutan" olmak istiyor. Onun tezahürü bu akrep dövmeleri.

*

Ağaçların altına masaların dizildiği kır lokantalarında bazı tiplerin ne işi olduğunu merak ediyorum doğrusu.

Orada bulunması doğal olan her şeye itiraz ediyorlar.

Ortalıkta dolanan kediye, masaya düşen dutlara, arıya, kelebeğe.

Tamam, sinek istenmez ama kafamıza şıplayabilir endişesiyle kuşlara bile karşılar.

Sahi ne işiniz var kardeşim kırda? Size göre yüzlerce yer varken?

*

Sevişme patlaması yaşanıyor.

Herkes ha bire sevişiyor.

Osmanlı gibi Türkiye Cumhuriyeti de devirlerle ifade edilseydi, içinde bulunduğumuz zaman "Sevişme Devri" olarak geçerdi tarihe herhalde!

Mesela eskiden kızlar evlenmeden sevişmezdi, şimdi alfabeyi sökmeden başlıyorlar.

Sonra 50-55 dediniz mi, el etek çekilirdi bu işlerden. Şimdi tıbbın gayretiyle, neredeyse arkasından ittirmek suretiyle 90’ına kadar seviştiriliyor insanlar.

Ayrıca hiçbir ilişki eskisi gibi yıllanmadığından sevişmeler makul sayıya inmiyor haliyle. Mütemadiyen "Yeni sevgiliyle ilk heves" halleri!

Hadi yıllandı diyelim... Bu defa aportta bekleyenlere kaptırma endişesi var. Sıkıysa sevişme! Yataktan beş dakikalığına kalkıp tuvalete gittin, döndüğünde yanındakini bulamama tehlikesi var! Devir o devir! Boş bırakmayacaksın yani.

Sonra gazetelerin, dergilerin insanı fişteklemesi de var. Sevişmeyeceği varsa sevişesi geliyor insanın!

Uzatmayayım, insanoğlunun zaman içerisinde eli, ayağı, dişi, şusu busu ihtiyaca göre nasıl tekamül etmişse, sıra cinsel organlarında diyorum!

Hakikaten onun da tekamül etmesi lazım artık!

"Seri sevişmeler"e uygun hale gelmesi lazım!

Transistörlü radyo gibi kaldı!

MIŞ MUŞ

Japonlar, kız arkadaş bulmakta zorlanan erkekler için pille çalışan, arkadaş canlısı, şirin görünümlü, şarkı söyleyip dans edebilen, öpücük veren kız arkadaş üretmişler.Onlardan bizde çok var. Fakat evlendikten sonra arıza yapıyorlar, sırf konuşabiliyorlar, o kadar!

Sevgililerinin kendisine ev ve araba aldığı iddia edilen Ece Gürsel, "Borcunu ödediğim erkekler bile oldu" demiş.Kızım şunun ortasını bul!

İşsiz sayısı 2.5 milyonu bulmuş.Çaresi var, en az 3 çocuk yapın!

Kaçkar Dağları Milli Park sahasındaki yaban keçilerini kavurma yapıyorlarmış.Güldürmeyen Karadeniz fıkrası!

Asabi kadın, erkek bebek sahibi oluyormuş.Çağlar boyu bir türlü uzlaşamadığı cinsin dünyaya gelmesine vesile olacak olmanın asabiyetidir belki de!

Hadise "Beyinsiz adama dayanamam" demiş.Beyinsiz adam yoktur! Fakat kafatasının içinde değil biraz daha AŞAĞIDADIR onlarınki!
Yazının Devamını Oku

Herkesin altın kuralı kendine

19 Haziran 2008
KARNIYARIK tarifinden hareketle taze fasulye pişirmek!<br><br>Nerede sevgilinin nasıl elde tutulacağına dair tavsiyelere rastlasam aklıma gelen budur.

Kardeşim, herkesin elindeki malzeme farklı!

Onda patlıcan var bende fasulye!

Hatta direkt fasulye tarifinin bile faydası olmaz bana sorarsanız.

Fasulyeden fasulyeye fark var... Boncuk, ayşekadın, çalı... Kılçıklı, kılçıksız...

Yazının Devamını Oku

Anekdotlar

17 Haziran 2008
BEN anekdot dedim ama... Hani havalı olsun diye... Siz "salaklıklardan bir demet" de diyebilirsiniz. Bu köşenin yazarının salaklıkları...<br><br>Tam iki sene yan yatırdım.

Öteki şarapların arasında.

Bir gün elime aldım... A! O bir ZEYTİNYAĞI!

Fakat vallahi benim suçum yok!

Zeytinyağı şişeleri aşmış! Kendini, beni, zeytinyağını...

Yazının Devamını Oku

Kadın, robotun başının çeliğini yer

15 Haziran 2008
BİR haber...<br><br>2045 yılının kadını, yüzlerce erkek robota sahip olacakmış. Ne güzel!

Biz göremeyiz gerçi. Hatta bugün doğan kız çocukları için bile "40’tan sonra yüzüme gülen talihi neyleyim" durumu var. Fakat çoğumuzun torununu torbasını mutlu günler bekliyor demektir yine de.

Haberin "Erkek Robotlar" başlığını okuyunca, "Demek bizim takım sonunda başardı" dedim...

Erkeği robotlaştırdı!

Fakat öyle değilmiş. Alman sanatçı Steiner’in bilgisayar teknolojileri yardımıyla yarattığı fütüristik çalışmaymış bu.

Neyse ne... Neticede adam, kadınların "yolunu" görmüş, anlamış "yolun sonunu" görmelerine yardımcı olmuş!

Nedir "yol?"

Her kadının, mevcudu robotlaştırmak üzere bizzat yaptığı çalışmalar!

Her birimiz yalnız bizi sevmeye, bizi görmeye programlanmış, bizim komutlarımızla hareket eden erkekler istemedik mi hayatımızda?

Ve bunun için çabalamıyor muyuz kendimizi bildik bileli?

Bütün kavgalarımız, sürtüşmelerimiz, itişip kakışmalarımız bunun için değil mi?

Hadi, dürüst olun!

Açık açık olmasa da birer robot değil mi istediğimiz?

Olacak işte 2045’te!

O kuşak kadını yaşadı!

Mı acaba?

Tamam, siz istemeden hiçbir yere gitmeyen, kafasını sağdan sola çevirmeyen erkek iyi hoş da... Benim bildiğim kadın bu durumdan da tatmin olmaz.

Bu defa da "Elinde olsa ne haltlar karıştırırdın kimbilir" diye başının çeliğini yer adamın.

Bilirsiniz, her kadın ihtimaller hesabı uzmanıdır adeta.

Eminim, başını yastığa koyduğunda robotun arıza yapma ihtimalini düşünecektir. Bir gün, komut dışı yan masadaki kıza bakmaya başlıyor robot mesela... Kadın kumanda düğmesine basıyor, ı-ıh! Basıyor, basıyor, nafile!

"Hayvan herif!" diye bağırsa... Robot ne anlayacak, programında yok!

Böyle şeyler düşünen kadın ter içinde doğrulur yattığı yerden... Yanında ışıldamakta olan robota pis pis bakar.

Hayır, robotun kafasına kaynar su da işlemez ki! Isırsan ısırılmaz!

Jilet olmaya göndereceksin, görecek gününü!

Zaten habere göre yüzlerce robotu olacakmış her kadının.

Steiner biliyor tabii... Robot bile olunsa bir kadının karşısında ne kadar sürede hurdaya çıkılacağını... Yüzlerce yedeğini koyuyor.

Ya da her robotun "dayanma gücü"nü artırmak düşüncesiyle, vardiya usulü kullanılmasını öngörüyor.

Bir de şunu göz önünde tutmalı Steiner:

Kadının fikriyle zikri bir değildir!

Yani?

Kumanda aleti düzenlenirken bağlantılar ters yapılacak!

"Git" tuşuna basınca gelecek robot!

MIŞ-MUŞ

Tapu müdürü ve iki doktor çeteci çıkmış.Eğitim şart!

Angelina Jolie, "Hamileyken seks şahane" demiş."Ortada çocuk var yandan geç..." Nasıl oluyorsa artık...

Mısır’da hükümet "En fazla 2 çocuk" kampanyası başlatmış.İster misiniz bizimki Mısır’la diplomatik ilişkisini kessin!
Yazının Devamını Oku

Kısa kısa

14 Haziran 2008
Saç sakal tıraşı olmuş, kravatını takmış, eskilerin "efendi görünüşlü" dediği cinsten bir adam asla resim, heykel yapamaz, fotoğraf çekemez di mi? Kravatla otursun tuvalin başına demiyorum. Günün herhangi bir saatinde de mi olmaz diye soruyorum.

Saç sakal kartvizit gibi taşınacak illáki.

"Sarışın kadın aptal olur" gibi, "Sakalsız adam yeteneksiz olur" gibi bir inanış mı var benim bilmediğim?

Sahi nedir bu kılık kıyafetle, saç sakalla sanat arasındaki ilişkinin sırrı?

Bu "illáki" durumu?

*

"Saatler dokuzu gösteriyor" dedi mi spikerler, sunucular...

Nedense "Hepsi mi?" diye sorasım gelir her defasında.

*

İçinizde kaç kadın/erkek var?

Bende çok.

Biri plazalarda incecik topuklarını tıkırdata tıkırdata yürümek ister, öteki köyün birinde, bahçedeki odun fırınında ekmek pişirmek...

Biri içinde örgüsüyle dantelinin durduğu torbası elinde komşuya gitmek ister, öteki gen araştırması yapan ekibe dahil olmak...

Birine "tamam" desem, bir süre sonra öteki öne geçip "Ne arıyorum burada!" diyecek, biliyorum.

Kardeşime anlattım... "Onların hepsi aynı kadın" dedi. "Ha köyün delisi, ha apartmanın, ha plazanın..."

*

Biri konuşsa da ne olacağını görsek!

"Konuşursam ülkeyi terk eder" der ya biri öteki için...

Hiç konuşanı görmedik.

Aferin mi demeli...

Yahut çok konuşan gördük ama ülkeyi terk eden olmadı.

Asla hayata geçmeyen şu hadisenin gerçekleşmesini dört gözle bekliyorum doğrusu!

Kötülükten değil, meraktan!

*

Şu meseleye bir açıklık getirilse...

Film festivallerinde jüri üyeleri bir filmi değerlendirirken gişe yapıp yapmadığına mı bakarlar, bakmalılar mıdır?

Her defasında hangisi ödül alsa, öteki taraf itiraz ediyor. Salonu terk etmeler falan... Olaysız festival görmedik.

Bari iki kategoride yarışsın filmler!

Küskün olmayan yapımcı, yönetmen, oyuncu kalmadı piyasada.

Evet, herkes her türlü yarışmaya kazanma umuduyla girer... Ama "çantada keklik" değildir birincilik. Bunu da herkes bilir. Bir tek filmciler bilmiyor.

*

Uşak’ın Eşme ilçesine habire uzaylılar gelip gidiyor. Hatta bir ara köylüler taşlamışlardı hatırlarsanız...

Geçenlerde yine gelmişler.

Koca dünyada Türkiye’yi, Türkiye’de de Eşme’yi seçmelerinin bir nedeni olmalı.

Turist olarak geliyorlar desem... Eşme’de "beach" falan duymadık.

Belki de iç ve dış düşmanlarımıza bir de uzaylı düşmanlar eklendi!

Nitekim yetkililerin dediğine göre Eşme’deki altın, uranyum, civa yataklarına göz dikmiş olabilirlermiş.

Bakın aklıma ne geldi!

Bunlar kendilerine uzaylı süsü vermiş Amerikalılar olmasın!

MIŞ MUŞ

ÆErdoğan "Ben yaptım oldu, kimyayı bozuyor" demiş.Kendinden biliyor!

ÆAsker arkadaşları birbiriyle evlenmiş.Erkeklerin "Asker arkadaşlığı gibisi yok" dedikleri bu muydu?

ÆKadir İnanır "Türk filmi sevmeyen kimlik değiştirsin" demiş."Ya sev ya terk et!"in Yeşilçam versiyonu.

ÆDiyanet İşleri Başkanı "İyi erkek yetiştiremiyoruz" demiş.Evet, "aşılama" lazım bunlara!

ÆTürkiye, Ruslar’ın kaçamak merkeziymiş.Türk erkekleri için de pek farklı değil... "Ruslar’la kaçamak merkezi."

ÆErdoğan, Hülya Avşar’a da evlenip iki çocuk yapmasını tavsiye etmiş.İster misiniz bu seçimlerde kapı kapı "tüp içinde sperm" dağıtsınlar?
Yazının Devamını Oku

Yapın Gitsin

12 Haziran 2008
BU bir kitap adı.

Amerikalı, bilmemkaç yıllık evli çift, yapmışlar gitmiş!

Herkese tavsiyede bulunuyorlar. Yani öyle olmalı. Kitabı okumuş değilim yoksa.

Yapılan nedir peki?

Seks.

Yazının Devamını Oku