Bu yardımlar gerçekten seçim kampanyası mıdır değil midir bilemiyorum.
Ama bu yardımlar sosyal devlet olmanın gereği olarak yapıldıysa bile, bu politikanın uzun vadede daha çok sorun yaratacağını düşünüyorum.
Çünkü Tunceli Valisi, politik liderlerin yapmaması gereken bir hatayı yapmıştır.
Soruna kalıcı çözümler ile değil, geçici çözümler yaklaşmıştır. Asıl sorunu çözmek yerine, o sorunun belirtileri ile uğraşmıştır.
Örneğin, sinüzitten dolayı başı ağrıyan adam, sinüzit ile değil baş ağrısıyla uğraşırsa asıl problem ile değil, belirti ile uğraşmış olur.
BELİRTİLERİ ÇÖZMEK, SORUNU GİDERMEZ
Valilik, beyaz eşya dağıtımı ile insanların asıl sorunu olan “yoksulluğu” çözecek midir?
Hayır.
Hazırlık sınıfları da kaldırıldı. Dünya ile entegre olmaya çalışan bir Türkiye için, bunun bedeli ağır olabilir.
Okullarda yabancı dil değil, yabancı dilin dilbilgisini öğretiyoruz.
Okulun asıl amacı insanları gerçek hayata hazırlamaktır. Onun için dil, gerçek amacını uygun öğretilmeli.
O da şudur: İlişki kurma ve iletişim.
Benim merak ettiğim şey şu: Erdoğan, nasıl kahraman oldu?
EZİKLİK PSİKOLOJİSİ Mİ?
Bazı yazarlar, Erdoğan’ın kahraman ilan edilmesini, millet olarak diğer devletler karşısında hissettiğimiz eziklik psikolojisine bağlıyor. Buna çok katılmıyorum.
Aynı gün içinde Vatan Gazetesi’nde bir haber çıktı.
“Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, bölgesel iklim şartları ve ekonomik faktörleri dikkate alarak, okulların il il farklı tarihlerde eğitim öğretime başlaması ve bitmesi konusunda bir çalışma yapacağı öğrenildi.”
Güzel bir gelişme.
KARNELER KIRIKLA DOLU
PISA sonuçlarına göre 40 ülke arasında; Türkiye matematikte 35. sırada, fende 35. sırada, problem çözmede 36. sırada, okumada 32. sırada. Yani sınıfta kaldık!
Neden? Çünkü okullarda öğrenme yok, sınav sisteminden dolayı ezber var.
1 km uzunluğunda ama 1 cm derinliğinde bir müfredat var.
Derinliğine inmeyi bırakın, öğretmenler konuları bile bitiremiyor.
TATİL NE İÇİNDİR?
Geleneksel olarak, kışın iki hafta ve yaz aylarında okullar tatil. Bu, bize tarım çağından kalmış bir miras.
Tarım ile uğraşan toplumlarda, çocuklar yazın ailelerine yardım edebilsin diye okullar tatil olur. Tarım zamanı bitince, okullar yeniden başlar.
Artık bu devir yavaş yavaş bitiyor. Çağımız bilgi çağı.
Çoğu sistem (iş dünyası gibi) yeni çağa ayak uydurdu ama okullar hala uyduramadı.
Okullar, tarım toplumundaymış gibi işliyor.
Zaten bizim en büyük sorunumuz, okulların gelişmeleri ve yenilikleri en arkadan takip etmesi. Yeniliklere en geç uyum sağlayan kurumlar olması.
Her çocuğun kullandığı MSN bile, daha eğitime giremedi.
Yapılması gerekeni bilmek için, ödül tam olarak nasıl sorun yaratır onu anlamak gerekiyor.
ÖDÜL, ASIL SORUNU ÖRTER
Ödül, cezadır. Çünkü asıl sorunu görmezlikten gelir.
1970’lerde Ford Vakfı, Hindistan’daki aşırı nüfus artışını engellemek için bir kampanya başlatıyor.
Ailelere, aile planlaması ile ilgili seminerler veriyorlar. Onları motive etmek için de o günlerde çok moda olan radyolar hediye ediyorlar.
Ama çalışma başarılı olmuyor.
Tam tersine insanlar, hediye edilen radyolardan müzik dinleyerek daha çok çocuk yapıyor.
Çalışma neden başarılı olmuyor?
Ödül ve ceza üzerine yaptığım konuşma, seminerin en ilgi çekici tarafı oluverdi. Çünkü ödül hakkında bildiğimiz genel geçer doğrulara zıt şeyler söylemiştim.
Ana tezim şuydu:
Ödül, çocuklara ve çalışanlara verilen en büyük cezadır.
Aynı mantıkla, ceza da en büyük ödüldür.
Ödül ve ceza, kısa vadede iyi gibi gözükse de uzun vadede zarar verir.
CEZA, ÖDÜLDÜR
Bir anaokulunda, veliler çocuklarını almak için okula geç gelmeye başlar. Bu sorunu çözmek için; okul, veliler için bir ceza uygulaması başlatır.
Geç kaldıkları her saat için, veliler belli bir para ödemek zorundadır. Ama bu ceza sistemi tam ters bir etki yaratır. Veliler daha da geç gelmeye başlar.
“Daha da” diyorum çünkü zaten kültürümüz “korku” üzerine kurulu.
KORKU ÜZERİNE KURULU TOPLUMLAR
Hangi toplumlarda, daha çok korku yaşanıyor?
Gelir dağılımı eşit olmayan toplumlarda!
Gelir dağılımı indeksine bakıldığında, Türkiye’deki eşitsizlik dünya ortalamasının altında. Avrupa Birliği ortalamasının da neredeyse yarısı kadar.
Gelir dağılımı eşit olmayınca, hiyerarşi daha belirgin hale geliyor.
Doğan Cüceloğlu, Korku Kültürü kitabında diyor ki “Korku kültüründe eşit ilişki yoktur, kim daha güçlü, kim daha üstün ilişkisi vardır.”
Bunlar, hiyerarşinin ve ona bağlı yaratılan korkunun bir sonucu!