Bir ülkenin gelişimi eğitime bağlıdır ama okulda yapılan eğitimden ziyade ailede yapılan eğitime.
Araştırmalar da bunu göstermektedir.
OKUL MU AİLE Mİ?
1966’da Amerika’da çok büyük çaplı bir araştırma yapılıyor. Amaç, okulun çocuğun akademik başarısı üzerindeki etkisini ölçmek.
Sonuç? Okulun etkisi % 0. Aynı araştırma 1977’de tekrarlanıyor. Etki yine % 0 çıkıyor.
Tüm dünyada araştırmacılar bu iki araştırmayı eleştiri bombardımanına tutuyor.
Aksini ispatlamak için kolları sıvıyorlar. Ancak on yıl sonra ispatlayabiliyorlar.
Ama okulun etkisi en fazla % 20! Çocuğun başarısı sağlayan en büyük etken ne ? “Aile”
Muhtemelen hayır. Ben söyleyeyim mi?
Söyleyemem çünkü ben de hatırlamıyorum.
Ertuğrul Özkök de istatistiklerin tersini gösterdiğini söyledi.
İşin aslı nedir?
Muhtemelen hayır. Ben söyleyeyim mi?
Söyleyemem çünkü ben de hatırlamıyorum.
Ertuğrul Özkök de istatistiklerin tersini gösterdiğini söyledi.
İşin aslı nedir?
Peki, neden insanlar kredi kartlarına bu kadar çok borçlanıyor?
Ekonomistler bu durumu nasıl açıklıyor bilmiyorum. Ama psikolojik olarak durumu irdeleyebiliriz.
İnsanlar ihtiyaçlarını veya isteklerini karşılamak için iki şey yapar.
Ya birikimlerinden harcar ya da gelecekte kazanacakları (kazanmayı umdukları) paradan ödünç alır.
Gelecekten ödünç alma durumunda, devreye kredi kartları girer. Ama ekonomik ya da psikolojik nedenlerden dolayı insanlar kredi kartı borçlarını ödeyemez ya da ödeme konusunda gereken hassasiyeti göstermez.
ASGARİ ÖDEME
Bankaların uyguladığı asgari ödeme şartı, öyle gözükmese de, aslında çoğu zaman bir sorundur.
Uygulamalı bir araştırma yapılıyor. Bir grubun hesap özetinde “asgari ödeme miktarı” belirtiliyor. Bir grup için belirtilmiyor.
Bu yurdun kayıtları azalır mı? Sanmam.
Çünkü bir kesim için bu, toplumun değer yargılarını koruyan bir uygulama olarak algılanacaktır.
Peki, neden bekâret testi yapma gereği duyuldu? Kızın bakire olması neden önemli?
SADAKAT
Bir araştırmada, erkeklere eşlerinde görmek istedikleri özellikler soruluyor.
3.00 üzerinden 2.85 ile en çok istenen özellik sadakat çıkıyor.
Sadakatin göstergeleri soruluyor. Yanıtlar arasında “kadının bakire olması” var.
Erkeklerin bazıları bekâreti (daha önce başka erkekler ile birlikte olmama) kadının ilerde kocasına göstereceği sadakatin bir göstergesi olarak algılıyor.
Gelişen dünyada öğretmenlerin rolleri de değişti. Eskiden toplumda örnek gösterilen kişilerdi öğretmenler. Onlara danışılırdı. En iyi kütüphane onlarda olurdu. “Model Öğretmen” anlayışı vardı. Değerler eğitimi vardı. Toplumda itibarları vardı.
Daha sonra beceri kazandırma ve bilgi aktarımı ön plana çıktı.
Öğretmenlerin işi, sadece bilgi aktarmak olarak algılanmaya başladı. Model öğretmen anlayışı ağır ağır kayboldu.
Bu modelin kaybolmasında yanlış eğitim politikalar da rol oynadı.
Avukat, doktor gibi güçlü bir eğitim gerektiren öğretmenlik anlayışı bırakıldı. Veterinerler biyoloji öğretmeni, İngilizce bilenler İngilizce öğretmeni oldu. Tek müfredat, tek çıktı, tek yöntem, tek sınav ile öğretmenlerin karar verme özgürlükleri kısıtlandı. Başarının tek ölçütü sınav başarısı oldu. Değerler ikinci plana atıldı.
Böylece öğretmenler, doktorlar gibi gerçek bir profesyonel değil, teknisyen görevini üstlenmek zorunda bırakıldı. Böyle olunca eğitim hakkında bilgisi olan herkes, öğretmenlerin işine müdahaleye başladı. İtibar kaybetti.
Çözüm ne?
Öğretmenliğin hak ettiği profesyonellik statüsünü kazanması. Ben de bu sürece katkıda bulunmak için bir öğretmen yemini hazırladım. Hipokrat yemini gibi.
Nasıl mı? Açıklayalım.
Psikolojik olarak, insanlar kendilerine bir hediye/yardım verildiği zaman kendilerine borçlu hisseder. En kısa zamanda karşılığını vermek ister.
Aksi takdirde kendilerini ucuz ve altta kalmış hisseder.
Bu, istisnasız bütün kültürlerde görünen ortak bir özelliktir. Bilim adamları buna “karşılıklılık ilkesi” demektedir.
Bu konuda güzel bir araştırma var.
Amerika’da Özürlü Gaziler Derneği bağış toplamak için insanlara mektup göndermiş. Bu insanların sadece %18’i bağış yapmış.
Ama zarfların için küçük bir hediye konduğunda geriye dönüt % 35 olmuş. İnsanlar o küçük hediyeyi alınca borçlu hissetmiş.
1985’te Meksika’da deprem olunca Etiyopya hemen yardım göndermiştir. Hâlbuki kendisi çok kötü durumdaydı. Çünkü Meksika, Etiyopya’ya 1935 yılında İtalya saldırısına karşı yardım göndermiştir.
Psikologlar, tecavüze uğramış kadınların hissettiği kızgınlık, korku, kendinden nefret etme, ve utanç duygularının insanoğlunun hissedebileceği en kötü duygular olduğunu söylüyor. Yarattığı tahribatı düşünün!
Negatif duygular bedeni korumak için ortaya çıkmıştır. Tecavüz de bu kadar kötü duygulara sebebiyet verdiğine göre tecavüz de kadın için düşünülebilecek en kötü eylemdir.
Biz erkekler bu duyguları asla anlayamayız.
Erkeklere, tecavüzün kadın üzerinde yaratacağı tahribatı sormuşlar. 1 ile 7 arası bir rakam vermelerini istemişler. 1’de tahribat yok. 7’de en fazla tahribat. Erkeklerin ortalaması 5.6, kadınların 6.7 çıkmış. Fark çok açık.
Bir de ülkedeki namus kavramı eklenince üzerine. Durum daha da vahim.
İzmir’deki olayı hatırlayın. Hırsız eve giriyor. Kadına tecavüz ediyor. Kadını hem nişanlısı bırakıyor hem de işten atılıyor.
Tanıdıkları tarafından tecavüz edilen çoğu kadın, bunu söyleyemiyor çünkü “sen adama umut vermişsindir” diye suçlanmaktan korkuyor.
ERKEKLER NEDEN TECAVÜZ EDİYOR?