Çünkü ‘ben dili’, ‘Benim duygum sana bağlı’ mesajı verir. Peki gerçek ‘ben dili’ nasıl kullanılmalı?
BEN DİLİ VE EMPATİ
Bir seminerde bir katılımcıyla aramızda şöyle bir diyalog geçti.
- Hocam, size katılmıyorum. ‘Ben dili’ önemlidir çünkü empati kurmayı öğretir.
- Bu kadar kalabalığın önünde benim fikirlerime karşı çıkınca, ben çok üzülüyorum.
- Neden ki? Ben düşüncelerimi söylüyorum.
- Biliyorum ama siz böyle yapınca ben üzülüyorum.
-
Acaba ‘ben dili’ gerçekten doğru bir iletişim tarzı mıdır?
Bizim anladığımız anlamda olan ‘ben dili’, maalesef tam tersi, iletişimi bozar. Nasıl mı?
‘BEN DİLİ’ CÜMLELERİ
Çocuk, aynı yetişkinler gibi seçim yapıyor ve yemek yemek istemiyor. Anne, “Yemeğini yemezsen üzülüyorum” diyor.
Çocuklar bahçede koşup oyun oynuyor. Öğretmen, “Siz bu şekilde koşunca endişeleniyorum” diyor. Bu durumda çocuk da şöyle düşünüyor: “Olayın benimle ilgisi yok. Burada önemli olan benim duygum değil, annemin/öğretmenimin duygusu.”
Değersizlik duygusu başlıyor.
ÇOCUĞA SAYGI
Dahası çocuk kendi kendine diyor ki:
Örneğin bir kadın, babaya soruyor: Saat geç oldu. Sizin çocuklar yatmıyor mu? Baba sitemkâr bir tonla hemen yanıt veriyor: “Oooo, bizim çocuklar gece kuşudur. Bu saatte hayatta yatmaz.”
Misafirliğe gidiliyor. Evde çok güzel bir brokoli salatası var. Kadın, bu salata çok güzel deneyin diyor. Anne, hemen yanıt veriyor: “Oooo, bizim çocuklar yemek seçer. Brokoli hayatta yemez.”
Bir adam, çocuğa okul nasıl gidiyor diye soruyor. Çocuk da yanıt vermiyor. Çocuğun babası hemen “Oooo bizim çocuk utangaçtır, konuşmaz” diyor.
Çocuk tablet oynuyor. Anne, “Bizim çocuk hayatta bilgisayarı elinden bırakmaz” diyor.
Tüm bu mesajlar, çocuğun olumsuz davranışlarını sürdürmesi için gizli mesajlar veriyor. Nasıl mı?
ETİKETLEMENİN GİZLİ ETKİSİ
Bu tür mesajlar iki sebepten dolayı çocuğun olumsuz davranışlarını pekiştirir.
Bu düşünce kaygı yarattığı için, ailenin ebeveynliği de kaygılıdır. Doğal olarak çocuk da kaygılı büyür. Buna ‘eylem ebeveynliği’ diyebiliriz. Bu tür aileler sürekli bir şey yapmaya ve çocuğa bir şey öğretmeye çalışır. Örneğin, sürekli doğru yemek yemeyi öğretir. Şekillendirilmeye çalışılan bir çocuk, bütün hissedemez ve dolayısıyla mutsuz büyür.
EĞİTİM GELİŞİMİ DURDURUR
Dahası ‘eylem ebeveynliği’ çocuğun gelişimini de engeller. Çünkü anne ve baba kendisini çocuğun eğiticisi olarak gördüğü zaman, çocuğunu kendi seviyesinin üstüne çıkaramaz. Halil Cibran ne diyor? “Siz çocuklarınıza benzemeye çalışabilirsiniz ama sakın onları kendinize benzetmeye çalışmayın.”
EYLEM EBEVEYNLİĞİ
Peki ne yapmalı? ‘Eylem ebeveynliği’nden ‘olmak’ ebeveynliğine geçmek gerekir. Yani çocuğu şekillendirme çabasından vazgeçmek. Örneğin baba 4 yaşındaki çocuğuyla basketbol oynuyor. Anı yaşamak ve çocuğuyla ‘olmaktan’ keyif almak yerine, çocuğuna nasıl topu potaya atması gerektiğini öğretiyor. Oyuna ve dolayısıyla ilişkiye endişe giriyor. Hem ilişkiler bozuluyor, çocuk hem oyundan keyif almıyor ve hem de basketbolcu olmayan baba, çocuğunun basketbol potansiyelini öldürüyor. Çocukların aslında tek istediği var, ailesiyle yargısız bir ortamda zaman geçirmek. Eylem ebeveynliği bunu öldürüyor. Peki çocuk geleceğe nasıl hazırlanacak?
GÜVENLİ ALANDA İLİŞKİ
Burada iki temel prensip var. Birincisi, aile çocuğu için güvenli alanı sağladıktan sonra, o alanda özgürlük sunmalıdır. O özgürlük alanında gerçek ilişki kurulur ve bu durumda uyarılar, şekillendirmeler ve öğretmeler ortadan kalkar. Bir anne, çocuğu oyun oynarken, vazo kırılır diye uyarmış. Demek ki anne güvenli alan sağlamamış. Oyun alanında vazo olmamalı. Anne çocuğunu uyardığı ve müdahale ettiği an çocuğun eğlencesi bozuluyor.
İlk olarak “Nasıl çözülmez?” sorusunu yanıtlamak gerekir.
NASIL ÇÖZÜLMEZ?
Maalesef çocuk istismarını yapan kişileri cezalandırılarak ‘temel’ sorun çözülemez. Çünkü ceza, kişiye bir şey öğretmez. Ceza sadece yakalanmadan suça devam etmeyi öğretir. Bu insanlar cezaevine konulsa bile aşağıdan başka istismarcılar türeyecektir.
Başka bir deyişle önemli olan sivrisineklerden kurtulmak değil, bataklığı kurutmaktır. Sivrisinekleri cezalandırarak bataklığı kurutamayız.
SUÇUN PSİKOLOJİSİ
O zaman şu soruyu sormamız gerekir. Bir kişi neden çocuk istismarı suçunu işler?
Sadece istismar değil, insanlığa karşı işlenen suçların temelinde, küçükken benlikte oluşan yaraları tamir etme çabası vardır. Suçlu, suç işleyerek bu yarayı iyileştirdiğini zanneder. Onun bakış açısına göre her suç, onun için pansuman görevini görür.
İstismar yapan kişilerin benliklerinde yaralar vardır. Kimlik oluşumu sağlanmamış, birey bütünlüğünü oluşturamamıştır.
Acaba okullarda neden az öğrenme oluyor? Çocuklar neden sürekli sıkılıyor?
Bunun yanıtı bir araştırmada gizli.
ARAŞTIRMA
Cardiff Üniversitesi’nden Dr. Matthias Gruber ve arkadaşları bir grup öğrenciye ekranda bazı sorular soruyor. Ama öğrenciler yanıtlamadan önce, ekrandaki sorunun yanıtını merak edip etmediğini soruyor. Doğal olarak öğrenciler, bazı soruların yanıtlarını merak ediyor, bazılarını etmiyor.
Soruların yanıtını göstermeden önce, çocuklara bir de bir insan yüzü gösteriyor. Daha sonra yanıtlar ekranda beliriyor.
İşin ilginç yanı tüm bu süreç bir fMRI makinesinin içinde oluyor. Yani araştırmacılar, öğrencilerin tüm beyin etkinliklerini kaydediyor. Beyin etkinlikleriyle, öğrencilerin merak durumları karşılaştırılınca ortaya çok net bir tablo çıkıyor.
MERAK DUYGUSU VE HAZIR OLMA
Çocuklar merak ettikleri soruların yanıtlarını öğrenmeden önce, beynin zevki yöneten kısmı (nucleus accumbens) etkin hale geliyor. Öğrenci sorunun yanıtını merak etmiyorsa bu kısmı etkin hale gelmiyor. Başka bir deyişle, merak yoksa beyin adeta kendini kapatıyor. İlgisini çekmeyen bir şeye kendini hazırlamayarak enerjisini boşa harcamak istemiyor.
Peki, sizi ‘şehir içine’ değil de ‘doğaya’ yürüyüşe göndersem ne olur?
DOĞA VE HAFIZA
Michigan Üniversitesi’nden Prof. Marc Berman tam olarak bu araştırmayı yapıyor. Deneklere hafıza testi yaptıktan sonra bazılarını ‘doğaya’, bazılarını ‘şehir içine’ yürümeye gönderiyor.
Yürüyüşten sonra aynı testi tekrar yapıyor ve görüyor ki doğada yürüyenlerin hafızalarını kullanma kapasitesi yüzde 20 artıyor.
Şehir içinde yürüyüş de katkı sağlıyor ama daha az. Sonuçta yürümek gibi bir egzersiz her zaman beyni daha iyi çalıştırır.
Peki, sizi yürütmesem, sadece doğa resimleri göstersem?
Prof. Berman bu deneyi de yapıyor. Denekler hiç yürümüyor. Bazıları ‘şehir’ resimlerine bazıları ‘doğa’ resimlerine bakıyor. Aynı şekilde doğa resimlerine bakanlar hafıza testinde çok daha başarılı oluyor. Yani, yürüme olmasa bile doğaya maruz kalmak hafızayı geliştiriyor.
Peki, bu mantıkla okullarda öğrenmenin kalitesini arttırabilir miyiz?
İLETİŞİM ŞEKLİ
Bebekler konuşamadıkları için, iki şekilde iletişim kuruyor. Birincisi ağlama, ikincisi el-kol hareketleri. Farklı ağlama şekilleriyle, farklı mesajlar veriyor. Aile kısa zamanda bu mesajları okumayı öğreniyor ve iletişim kuruluyor. İlk zamanlarda bebek ağlayınca gözyaşı da oluşmuyor çünkü üzüntüye bağlı ağlama gelişmemiş oluyor. Çünkü aidiyet kavramı daha henüz oluşmuyor.
KONUŞMA VE AĞLAMA
Çocuk konuşmaya başlayınca ağlamayla ‘iletişim kurma’ bitiyor veya azalıyor. Çünkü çocuk, daha etkili olan konuşmayı seçiyor. Ama maalesef bazı ailelerde bebek konuşmaya başlasa da ağlama bitmiyor. Acaba neden?
Bazı ailelerde çocuk konuşarak kendini ve duygularını ifade edince, kendini dinletemiyor veya aile duygularını kabul etmiyor. Çocuk da konuştuğu zaman, ailesinin onu anlamadığını tam tersi yargıladığını ve reddettiğini düşünüyor.
Bu durumda ne yapıyor? Bebeklikte kullandığı ve çok işe yarayan ‘ağlama’ yöntemine geri dönüyor. Çünkü bebekken ağladığı hemen hemen her durumda, aile onu anlamaya çalışmıştı ve istediğini yapmıştı.
Kısacası, konuşunca anlaşılmadığını düşünen veya duyguları reddedilen çocuklar, konuşma yerine ağlamayı kullanıyor. (Aynı zamanda şiddet de artıyor. O başka yazının konusu.)
Tabii ki aile çocuğu reddetmese de çocuğun sözlü ifade becerisi gelişmemişse çocuk hâlâ ağlamayı kullanabiliyor.