Paylaş
Bu düşünce kaygı yarattığı için, ailenin ebeveynliği de kaygılıdır. Doğal olarak çocuk da kaygılı büyür. Buna ‘eylem ebeveynliği’ diyebiliriz. Bu tür aileler sürekli bir şey yapmaya ve çocuğa bir şey öğretmeye çalışır. Örneğin, sürekli doğru yemek yemeyi öğretir. Şekillendirilmeye çalışılan bir çocuk, bütün hissedemez ve dolayısıyla mutsuz büyür.
EĞİTİM GELİŞİMİ DURDURUR
Dahası ‘eylem ebeveynliği’ çocuğun gelişimini de engeller. Çünkü anne ve baba kendisini çocuğun eğiticisi olarak gördüğü zaman, çocuğunu kendi seviyesinin üstüne çıkaramaz. Halil Cibran ne diyor? “Siz çocuklarınıza benzemeye çalışabilirsiniz ama sakın onları kendinize benzetmeye çalışmayın.”
EYLEM EBEVEYNLİĞİ
Peki ne yapmalı? ‘Eylem ebeveynliği’nden ‘olmak’ ebeveynliğine geçmek gerekir. Yani çocuğu şekillendirme çabasından vazgeçmek. Örneğin baba 4 yaşındaki çocuğuyla basketbol oynuyor. Anı yaşamak ve çocuğuyla ‘olmaktan’ keyif almak yerine, çocuğuna nasıl topu potaya atması gerektiğini öğretiyor. Oyuna ve dolayısıyla ilişkiye endişe giriyor. Hem ilişkiler bozuluyor, çocuk hem oyundan keyif almıyor ve hem de basketbolcu olmayan baba, çocuğunun basketbol potansiyelini öldürüyor. Çocukların aslında tek istediği var, ailesiyle yargısız bir ortamda zaman geçirmek. Eylem ebeveynliği bunu öldürüyor. Peki çocuk geleceğe nasıl hazırlanacak?
GÜVENLİ ALANDA İLİŞKİ
Burada iki temel prensip var. Birincisi, aile çocuğu için güvenli alanı sağladıktan sonra, o alanda özgürlük sunmalıdır. O özgürlük alanında gerçek ilişki kurulur ve bu durumda uyarılar, şekillendirmeler ve öğretmeler ortadan kalkar. Bir anne, çocuğu oyun oynarken, vazo kırılır diye uyarmış. Demek ki anne güvenli alan sağlamamış. Oyun alanında vazo olmamalı. Anne çocuğunu uyardığı ve müdahale ettiği an çocuğun eğlencesi bozuluyor.
GÖREVİ DUVAR KORUMAK OLAN ANNE
Başka bir anne, çocuğuna duvarı boyuyor diye kızmış. Çocuk duvarı boyamayı seviyormuş ama anne ona bir boyama duvarı sağlamamış. Anne ile konuştuğumda anne dedi ki “Ne yani duvarı mı boyasın?” Ben de “Amacınıza bağlı” dedim. Kendi annelik görevinizi ‘duvar koruyuculuğu’ olarak görüyorsanız boyamasın tabii ki. Ama kendi görevinizi çocuğun gelişimine (bu durumda yaratıcı gelişim) katkı olarak görüyorsanız, o zaman onun boyama duvarı olması gerekiyor. Anne bir duvar tahsis edeceğini söyledi. Çocuğa çizim yapmaya öğretmeye çalışmadan, sadece beraber duvarı boyadığınızı düşünün. Gerçek bir ilişki kurulmaz mı? Çocuk dünyanın en mutlu çocuğu olmaz mı?
DOĞRU MODEL
İkincisi de iyi bir model olduktan sonra, çocuk talep ettiğinde öğretmek. Anne ve baba iyi bir modelse ve çocuk da bütünlüğünü koruduysa, çocuk görerek zaten öğrenir. Çocuk hazır olmadan öğretmek çocuğa zarar verir. Ama çocuk öğrenmeyi talep ettiğinde aile öğretebilir. Örneğin yukarıdaki örnekten gidersek. Diyelim ki baba basketbolcu, çocuğunun basketbolcu olmasını istiyor ve çocuğun da basketbola yeteneği var. O zaman da öğretmemeli mi? Çocuk şekillendirilmeye çalışmadan sadece eğlence için babasıyla basketbol oynarsa bir süre sonra çocuk basketboldan keyif almaya başlar. Yani güçlü bir temel atar. Daha sonra çocuk gelişimi talep eder. Çocuk talep ettiği an baba öğretebilir. (Bu arada zaten bizim çocukların çoğunun sporu bırakmasının sebebi, küçükken eğlence temelinin atılmamasıdır.)
Kısacası, aile ‘Çocuğumu güzel bir geleceğe hazırlamalıyım’ düşüncesinden kurtulup ‘Çocuğumla şu an yargısız bir ilişki kurmalıyım’ düşüncesini benimserse çocuk kaygısız büyür. Unutulmamalıdır ki çocuğu geleceğe hazırlanmanın en iyi yolu çocukla ‘anda olmak’tır.
BİR İNSAN NEDEN YARGILANMAKTAN KORKAR?
MAALESEF toplumumuzda birçok insan, diğer insanlar tarafından yargılanmaktan korkar. Acaba hangi insanlar yargılanmaktan korkar? Genelde iki tür insan yargılanmaktan korkuyor: Utangaçlar ve narsistler.
Utangaçlar kendi kimliklerinin değersiz olduğunu düşündüğü için, kimliklerini saklayarak yargılanmaktan kaçarlar. Adeta saklanırlar. Herkesin onları yargıladığını varsayarak, hiç risk almazlar. (Tabii ki utangaçlarla içedönük kişiliği karıştırmamak gerekir. Utangaçlar kaygılı olduğu için yalnızlığı seçer, içedönükler enerjilerini kendilerinden aldığı için.)
Narsistler ise diğer insanlar onu yargılamasın diye yargılanacak bir şeyleri olmadığı imajını vermek için kendilerini mükemmel göstermeye çalışır.
Bu grupta ayrı bir gizli dinamik de kendini gösterir. Yargılanmaktan korkarak kendini değerli hissetmeye çalışır. Nasıl mı? Bir insan yargılanmaktan korkuyorsa kendine şu mesajı verir: Ben o kadar önemliyim/değerliyim ki diğer insanlar benimle ilgileniyor. Aslında çoğu zaman diğer insanlar sizinle değil, kendileriyle ilgilenir. Diğer insanların sürekli kendileriyle ilgilendiğini varsaymak egonun göstergesidir.
Yargılanma korkusunu yaratan da çoğu zaman ailedir. Sürekli “El âlem ne der?” korkusuyla çocuğunu yetiştiren veya çocuğun her konuda ‘mükemmel’ olmasını bekleyen aileler, utangaç veya narsist çocuk yetiştirir. Aileler ne yapmalı? Çocuklarını olduğu gibi kabul edip kendi beklentisine göre değil çocuğun seviyesine göre ona yaklaşırsa ve davranışları dış etkenlere değil de değerlere bağlarsa çocuk yargılanmaktan korkmaz. Çünkü hem kendini olduğu gibi kabul eder ve değer odaklı davrandığı için değerlerinin sorgulanmasından korkmaz.
Paylaş