Paylaş
Acaba ‘ben dili’ gerçekten doğru bir iletişim tarzı mıdır?
Bizim anladığımız anlamda olan ‘ben dili’, maalesef tam tersi, iletişimi bozar. Nasıl mı?
‘BEN DİLİ’ CÜMLELERİ
Çocuk, aynı yetişkinler gibi seçim yapıyor ve yemek yemek istemiyor. Anne, “Yemeğini yemezsen üzülüyorum” diyor.
Çocuklar bahçede koşup oyun oynuyor. Öğretmen, “Siz bu şekilde koşunca endişeleniyorum” diyor. Bu durumda çocuk da şöyle düşünüyor: “Olayın benimle ilgisi yok. Burada önemli olan benim duygum değil, annemin/öğretmenimin duygusu.”
Değersizlik duygusu başlıyor.
ÇOCUĞA SAYGI
Dahası çocuk kendi kendine diyor ki: “Annemin, benim yemek yemek istemeyişime (kararlarıma) saygısı yok.”
Mesela aynı cümleyi bir yetişkine asla söylemeyiz. Eve gelen misafirin karnı aç değilse kültürel olarak ayıp olmasın diye belki ısrarcı oluruz ama asla “Sen yemek yemezsen üzülürüz” demeyiz. Aynı cümleyi neden çocuk için kuruyoruz ki?
Bu durumda çocuk kendine saygı duyulmadığını düşünür ve değersizlik duygusu oluşur.
GEREKÇE BELİRTMEK
Yetişkinler bazen ‘ben dili’ kullanırken, duygusunun gerekçesini belirterek yararlı olduğunu düşünür. Aslında gerekçe belirtmek cümlenin zararını daha da arttırır.
Örneğin anne der ki: “Yemeğini yemezsen büyüyemezsin. Üzülüyorum.”
Çocuk da bu durumda görevinin büyümek olduğunu zanneder. Bir çocuk ne zaman büyür? 18 yaşında diyelim.
Çocuk yukarıdaki sebepten dolayı bu yaşa kadar kendisini güçsüz hisseder. Çoğu çocuk sürekli annesine şu soruyu sorar: “Anne ben büyüdüm mü?”
Bizim toplumda çocuklar sürekli büyümek ister, çünkü yetişkinlerin oluşturduğu güçsüzlük duygusundan kurtulmak ister.
Çocuğun görevi büyümek değil, çocukluğunu yaşamaktır.
ÇOCUĞA HAKSIZLIK
‘Ben dili’ eğitimi alan bir öğretmen, gerekçe belirterek çocuklara şöyle demiş: “Koşunca düşeceksiniz diye endişeleniyorum.” Çocuk da “Ama öğretmenim sen endişeleniyorsun diye biz teneffüslerde oyun oynayamıyoruz. Bu gerçekten haksızlık” demiş.
Çocuk çok haklı. Çocuğun koşmak ve oynamak en büyük hakkı. Öğretmenin görevi, tehlikesiz oyun alanı yaratmak ve çocukların koşmasına izin vermektir.
BENİM DUYGUM SANA BAĞLI
‘Ben dili’ çok gizli tehlikeli bir mesaj daha verir: “Benim duygum senin davranışlarına bağlı.”
Anne veya öğretmen, çocuğu kendi duygularından sorumlu tutar. Bir nevi duygusal manipülasyon diyebiliriz. Bu durumda, çocuk da annesini ve öğretmenini kopyalar ve der ki: “O zaman benim duygularım da başkalarına bağlı.”
Duygularının sorumluluğunu almaz. Kendisi kötü hissettiğinde, “Ben neden kötü hissettim” diye sormadan, hemen kendi duygusundan başkalarını sorumlu tutar. Suçlu arar. Bunu toplumumuzda sıkça gözlemleriz.
Her insan kendi duygusundan sorumludur. Duygularının sorumluluğunu alamayan bir insan mutlu olamaz.
Kısacası bizim anladığımız anlamda ‘ben dili’ iletişimi bozar ve çocukta değersizlik duygusu yaratır. Hem çocuğa ‘Burada önemli olan senin değil, benim duygum’ mesaj verir hem de çocuğa, duygularının sorumluğunu almadan başkalarını duygulardan kendisini sorumlu tutmayı öğretir.
ÖĞRETMENİN OTORİTESİ
Geribildirim vermek üzere bir sınıfta öğretmen gözlemi yapıyordum. Öğretmen çocuklara, “Gürültü yapınca sesimi duyuramıyorum. Üzülüyorum” dedi.
Öğretmenle samimi bir geribildirim seansı yaptıktan sonra, kendisine sordum: “Hocam gerçekte neden üzüldünüz?”
Öğretmen “Sanırım otoritem sarsıldı diye üzüldüm” dedi.
“Sınıfta ben olmasam üzülür müydünüz?”
Öğretmen güldü ve ekledi: “Sanırım o zaman üzülmez, sinirlenirdim.”
Öğretmenin üzülmesinin ve öfkelenmesinin asıl sebebi, kendi otorite kurma ihtiyacıdır. Bunu öğrencilere yüklememelidir.
Üzülmemesi ve öfkelenmemesi için otorite kurma ihtiyacını sorgulaması gerekir.
Kısacası duygularımızın kaynağı bizdedir. Karşı tarafa duygusal yük yüklemeye hakkımız yok. Yüklersek, iletişimimiz doğal olarak bozulur.
NOT: Dikkat ederseniz, ‘bizim anladığımız anlamda’ ben dili iletişimi bozar dedim. Ben dili doğru kullanılırsa zarar vermez.
Peki ben dilinin doğru
kullanımı nasıl olmalıdır? Ben dilini nasıl kullanırsak karşımızdaki insan değersiz hissetmez? Ben dilini nasıl kullanırsak
karşıdaki kişi duygusal baskıya maruz kalmış olmaz. Onu da haftaya yazacağım.
DUYGULARIMIZIN KAYNAĞI KİMDEDİR?
Anne veya öğretmen, ‘Benim duygum sana bağlı’ mesajı vererek, çocukla arasında bağımlı bir ilişki yaratır. Çocuk kendi duygularını hiçe sayarak, annesinin duygusu için yaşamaya başlar. Kendi duygularını yaşadığı anda suçlu hisseder. Bu da çocuğun ‘birey’ olmasını engeller. Acaba gerçekte anne neden üzülüyor?
Annelere bu soruyu sıkça şöyle sorarım: “Çocuk yemek yemeyince gerçekte neden üzülüyorsunuz? Herkes 5 dakika düşünsün ve kendinde üzüntüyü yaratan yarayı bulsun.”
Genelde şöyle yanıtlar geliyor:
- Benim boyum 1.50. Çocuk da yemeyince cüce kalacak diye çok korkuyorum. Üzüntümün kaynağı bu.
- Çocuk yemeğini yiyince kendi görevimi yapmış hissediyorum.
- Çocuğum çok yemek yemiyor. Çocuk yemek yiyince böyle bir başarı hissi geliyor. Kendimi iyi bir anne olarak hissediyorum.
- Onun için uğraşıp yemek yapıyorum. Yemeyeceğim deyince üzülüyorum.
Görüldüğü üzere annenin üzülmesinin asıl sebebi kendisi.
Bu durumda annenin yapması gereken, kendisinden kaynaklanan bu duyguyu tanımlamak ve onu yönetmek.
Paylaş