Şimdiye kadar ne bu cinayete yol açan temel kültürel sebepler ne de çözüm olacak reformlar tartışıldı.
Bu katil nasıl bir aileden çıktı? Hangi aile ve eğitim sistemi bu katili yarattı? Neden bizim gibi ülkelerde kadına daha az değer veriliyor? Esas yanıtlamamız gereken sorular bunlar.
Aksi takdirde, 30 yıl sonra da gazetelerde kadın cinayetlerini okumaya devam edeceğiz. Bu temel sorunları cezalarla çözemeyiz.
Önemli olan sivrisinekleri öldürmek değil, bataklığı kurutmaktır.
Mesajı kısaltarak aktarıyorum. Mutlaka okuyun.
MEKTUP
Benim 5 yaşında bir oğlum var......Oyun onayarak çok şey öğrendik.1,5 yaşında şekilleri (pentagon, daimond dahil) biliyordu.......Daha sonra harflere merak sardı. İlk olarak İngiliz alfabesini öğrendi……..İki yaşına geldiğinde harf ve rakamları rahatlıkla söylüyordu. ......İngilizce kelime hazinesi de oldukça gelişti. Ben açıkça öğretmek istemesem de Türk alfabesini de etrafındakilere sorarak öğrendi.........Dört yaşından önce okuyordu. Geçtiğimiz yaz Rusça yazılar gördü. Daha sonra harfleri bana sormaya başladı ve bir gün baktım Kiril alfabesini de okuyor........ Bu yıl Osmanlıca dersi alıyorum. Ben ders çalışırken ona da merak sardı. Osmanlıca alfabesini de öğrendi. .......Beş yaşında olmasına rağmen fikrini sonuna kadar savunabiliyor..........Sosyal olarak da oldukça gelişmiş bir çocuk........ Okul araştırmasında bulunduğumda bütün okulların bir şekilde farklı okullara dönüştüğünü gördüm. Okul konusunda çok endişeliyim. Bu konuda bana yol gösterebilirseniz sevinirim. Ben oğlumun sadece şimdiki gibi mutlu olmasını istiyorum.
Sayın okurum, maalesef size güzel haberler veremeyeceğim.
TÜRKİYE’NİN DURUMU
Türkiye’de yaklaşık 17.500.000 öğrenci var. Bu nüfusun %1’i ile %3’ü üstün zekalı; 10.000’de biri de dahi kabul ediliyor. Yani, Türkiye’de ortalama 350.000 üstün zekalı öğrenci, 1750 de dahi var.
Peki üstün zekalı olarak tanımlanan kaç kişi var? Ortalama 11.000 kişi. Yani, üstün yeteneklilerin sadece %3’ü tanımlanmış. Diğerleri kim, bilmiyoruz.
Tanımlanıp da BİLSEM ya da başka kurumlarda eğitim alan öğrenciler, bu rakamdan daha da az.
Kendisiyle sohbet ettim. Pasi, Finlandiya’nın eğitim başarısını anlattı.
Ben hiç yeni bir şey öğrenmedim. “Nasıl yani?” diyeceksiniz.
Ne demek istiyorum, açıklayayım.
ÖĞRETMEN EĞİTİMİ
Sevgi de “güvenlik” ihtiyacını karşılamanın en sağlıklı yöntemi.
Sevgi görmeden büyüyen kişiler, kendini güvende ve değerli hissedemiyor. Bu sorununu aşabilmek için de yollar arıyor.
İşin garip tarafı kendini değersiz gören kişiler bunu “sevgi” yöntemiyle yapamıyor. Peki, neden?
DEĞERSİZLİK DUYGUSU
Çünkü bir kişiyle sevgi bağı kurarsa, ona kendisini açarsa ve yaklaşırsa, o kişi onun değersizliğini (kendi varsayımına göre) keşfedecek, onu sevmeyecek ve dolayısıyla ondan uzaklaşacak zannediyor.
Onun için bu kişilerin en büyük amacı, kendi özünün ve değersizliğinin keşfedilmesini engellemek oluyor. Peki bunu nasıl yapıyor?
DUVAR ÖRMEK
Etraflarına kalın bir duvar örerek. Bu kişiler, duygularını ve kendisini karşısındaki kişilere açmıyor. İnsanların kendisine yaklaşmasına pek izin vermiyor.
Animasyon, iskeletin bölümlerini; kemiklerin büyüklüğünü, şeklini ve fonksiyonunu detaylı bir şekilde anlatıyor.
Öğretmen, daha sonra grup çalışması yapıyor. Her grup, kendilerine verilen maket kemiklerden iskelet oluşturuyor.
Öğretmen, aktif öğrenme yapmış ve teknolojiyi etkin kullanmış olmanın gururu ile dersten çıkıyor.
Ama tek bir sorun var: Çocuklar çok “bilgi” aldı ama hiçbir şey “anlamadı”.
ANLAMSIZ EĞİTİM
Örneğin, yeryüzünde yaşayan canlıların %97’sini, yani omurgasız canlıları, “anlamadı”.
Öğrenci başka derste omurgasız canlıları da görecek, ama diğer canlılarla ilişkisini yine anlamayacak.
İskeletin neden insanoğlunda var olup da diğer canlıların %97’sinde olmadığını, anlamadı.
Peki, ikisini yarıştırmak istesek, nasıl çözüm bulmalıyız ki adil bir yarış olsun? Mesafeye nasıl karar vermeliyiz?
BİLİM
Tabii ki bilime başvuracağız.
Vücudun iki enerji sistemi var.
Ailenin en büyük görevi de, çocuklarını bu sorunlarla en sağlıklı şekilde baş edebilecek kişiler olarak yetiştirmek.
Nedir bu sorunlar?
BAĞIMLILIK
Birinci sorun “bağımlılık” sorunu.
Çocuk yaşamda kalmak için tamamen aileye bağımlı. Aile bu bağımlılık sorununu en iyi şekilde çözmeli.
Bazı aileler çocuğun kendilerine olan bağımlılığını tamamen arttırıyor. Çocuk aileden bağımsız bir kimlik geliştiremiyor.
Çocuğun her şeyine karışıyor. Onun adına karar veriyor. Çocuğu kendine bağımlı kılmak için övgü, ödül, ceza, ayıplama gibi tüm kontrol mekanizmalarını kullanıyor.
Neden? Aile kendisindeki sevgi boşluğunu çocuğuyla doldurmaya çalışıyor. Bu tür aileler çocuk kendisine ne kadar bağımlı olursa, o kadar iyi hissediyor.
Büyük ikramiyeyi kazanma ihtimali ise on milyonda bir.
Hal böyleyken, neden bu kadar insan milli piyango bileti alıyor?
BEYNİN ZEVK BÖLGESİ
Bunun yanıtı Ulm Üniversitesi’nden Prof. Birgit Abler’in araştırmasında gizli.
Prof. Abler, denekler fMRI makinesinin içindeyken, onlara bir çeşit kumar oyunu oynatıyor. Bu sırada beyin hareketlerini kaydediyor.
Merak ettiği soru şu: “Beynin keyfi ve zevki yöneten kısmı (Ventral Striatum- VS) ne zaman aktif oluyor?”
Ama oyunları öyle ayarlıyor ki deneklerin, bazı oyunları kazanma şansları yüksek iken; bazı oyunları kazanma şansları düşük. Bunu denekler de biliyor.
Verileri analiz edince ilginç bir şey keşfediyor.