19 Ocak 2011
BUGÜN affınıza sığınarak, hukuk değil sanat yazmak istiyorum. “Biraz da sanat” benim yazımın başlığı ama aslında Hacettepe Üniversitesi Klasik Türk Müziği Korosu’nun konserinin adı. Geçen haftaki tam üç saatlik nostaljik konseri, bütün salon ayakta alkışladı. Nostaljik diyorum. Bakın neden? 47 yıl önce beş Hacettepe Tıp Fakültesi öğrencisi tarafından kurulan koro başarıyla sanat yaşamına devam ediyor. O tıp öğrencilerinin bazıları hala koronun solistleri. Önce size korodan bahsetmek istiyorum:
Koro, 1964’te, o zaman Tıp Fakültesi öğrencisi olan Erol Belgin, Şafak Şahlan, Hasan Ünal, Ümit Güvenatam, Nazım Şuvağ tarafından kuruldu. İlk şefleri de Tıp Fakültesinde görevli olan ve Ankara Radyosu kanun sanatçısı Gültekin Aydoğdu’ydu. Sağlık Kültür Spor Dairesi’ne bağlı kulüp olarak faaliyetlerini sürdüren korada rekor Dr Şuvağ’a ait. Şuvağ 47 yıldır kesintisiz korada. Koronun başkanlık ve koordinatörlük görevini yürütüyor. Hazırlık ve üst koro olarak iki sınıf halinde çalışan koro tüm üniversite öğrencilerine açık. Hedefleri öğrencilere boş zamanlarını değerlendirirken, öz müziğimizi sevme ve dinleme zevki aşılmak. Koroda ayrıca Türk müziği enstrüman eğitimi veriliyor.
ÜÇ SAATLİK KONSER
Sıra şimdi konserde. Geçen Cumartesi günü Hacettepe Üniversitesi M Salonu’ndaki konser 19.30’da başladı. Ben daha önce izlemediğim için en fazla iki saatte tamamlanacağını düşünmüştüm. Ama konser saat 23.00’te sona erdi. İki bölüm halindeki konseri Şef Özgen Gürbüz yönetti. Gecenin sunuculuğunu Bilgi Gökçeer yaptı ve izleyenleri kahkahadan kırdı geçirdi.
NOSTALJİ RÜZGARI
Konserde solist olarak, Hacettepe Üniversitesi KBB Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof Dr. Erol Belgin, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Bölümü öğretiml üyesi Dr Yaşar Bedük, özel kliniğinde göz doktorluğu yapan Nazım Şuvağ, konuk sanatçı Neslihan Gürsoy yeraldı.
Dört solist, Avni Anıl, Tanburi Ali Efendi, Şemsettin Ziya Bey, Alaeddin Yavaşça, Sadettin Kaynak, Zeki Müren, Ferit Sıdal, Semahat Özdenses, Selahattin Pınar, Yesari Asım Arsoy, Sadi Işılay, Selahattin İçli, Muzaffer İlkar, Bimen Şen, Medeni Aziz Efendi’den, Türk Sanat Müziği’nin son derece seçkin eserlerini seslendirdiler. Bedük’ün daha 23 yaşındayken bestelediği “Trende akşam” salondan büyük alkış aldı. Koronun “Safalar getirdiniz” ve kapanışta söylediği “Nasıl geçti o güzelim yıllarım” adlı şarkıları da ayrı bir nostalji rüzgarı estirdi.
Konser sonrası Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Ana Sanat Dalı Başkanı Yardımcı Doç Dr Füsun Balkaya ve öğretim görevlisi Vesile Çalıkoğlu kulise giderek, solist arkadaşlarını özel olarak kutladılar.
KONSERDE DEMET ESPRİSİ
İkinci konser ise Gazi Üniversitesi’nin yeni yıl konseriydi. O’nu da bir doktor verdi. Tenor doktor Zafer Mutlu, Gazi Üniversitesi Konser Salonu’ndaki konserine buruk başladı ama mutlu ayrıldı. Final sınavlarının kurbanı olan konsere özellikle öğrencilerin katılımı düşüktü. İzleyicilerin azlığını gören Mutlu da “Klasik müzik severler olarak o kadar azız ki” dedi. Daha sonra çoğu öğretim üyesi izleyicilerine dönüp şu espriyi yaptı:
“Geçenlerde bir üniversitemizde yılın pop müziği sanatçısı olarak Demet Akalın’ı seçmişler. Bir daha ki, sefere üniversite yönetimi, Demet Akalın’ın konser vereceğini söylesin ama sahneye ben çıkayım. Belki dolu bir salona şarkı söylerim.”
Mutlu’nun aryalardan, Münir Nurettin Selçuk şarkılarına kadar kadar uzayan geniş yelpazedeki konseri de salondaki izleyicilerden tam not aldı. Mutlu, ayakta alkışlandı.
Haftaya size hukuk yazayacağım söz.
Yazının Devamını Oku 12 Ocak 2011
HİZBULLAH tahliyeleri sonrası Hükümet ile karşı karşıya gelen ve sıkıntılı günler yaşayan Yargıtay’ın yeni hizmet binasının yapıyacağı arsa ile de başı dertte. Yargıtay’ın bina sorunu had safhada. Sık sık Yargıtay’a gittiğim için biliyorum. Bakın neden? Şu anda 15 Yargıtay üyeliği boş. 20 Ocak’ta bu sayı 17’ye yükselecek. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Yargıtay’a 17 yeni üye seçecek. Seçim bu ay içinde tamamlanacak. HSYK, şu anda adayların sicil incelemelerini yapıyor. Yargıtay yönetimi ise yeni gelecek 17 üyeyi oturtacak oda bulmak için kara kara düşünüyor.
DOSYA SAYISI YÜZDE 232,1 ARTTI
Son beş yılda Yargıtay’ın dosya sayısı yüzde 232,1 arttı ve 1 milyon 800 bine yükseldi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bekleyen tutuklu dosyası sayısı bin 227. Şu anda 50 bin dosyanın zarfı bile açılmamış durumda.
Yargıtay üyeleri, tetkik hakimleri, savcılar odalarına dosyaları sığdıramıyorlar. Dosyalar koridorlara taşmış durumda. Odalarında dosyalardan oturacak yer kalmamış durumda. Kalemlerde dosya dağları göze çarpıyor. Arşiv tıklım tıklım, tek bir dosya koyacak yer kalmayınca, yeniler için Devlet Arşivlerinde yer tahsisi yapıldı. 100 bin dosya kapağı açılmadan Devlet Arşivleri’ne gönderildi. Kamyonla getirilip götürülecekler.
DOSYALARIN GÜVENLİK SORUNU VAR
Ek bina ile ana bina arasında dosylar görevliler tarafından el arabası ile taşınıyor. Bazıları trilyonluk anlaşmazlıklara ilişkin dosyaların güvenliği de kimsenin tartışmadığı başka bir sorun. Arşiv ve yer sorunu kadar dosyaların güvenliği de sıkıntılı. Bu uyarıyı da şimdiden ben yapmak istiyorum. Dosyaların güvenliği konusunda zaafiyet var. Bu sorun da acil çözümlenmeli.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in talimatıyla, tetkik hakimleri hala tozlu arşivlerde tutuklu dosyalarını didik didik araştırıyor. Bununla da bitmiyor. Mesai bittikten sonra tetkik hakimleri bu tozlu dosyaları devasa çantalarına koyup servisle eve götürüyorlar. Cumartesi, pazar, gece gündüz, bayram tatil demeden dosya yetiştirmeye çalışıyorlar. Her gün tanık olduğum bir işleyiş bu. “Yargıtay ağır işliyor” diye eleştiriliyor ama Yargıtay fotoğrafının fazla yansımayan bir bölümü de böyle.
ARSA SİT ALANI İLAN EDİLMİŞ
Yer darlığından yeni binaya geçelim. Yargıtay yönetiminin girişimi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Hükümet’in desteği ile arsa tahsisi yapıldı. Anayasa Mahkemesi’nin yanındaki PTT’ye ait arazi Yargıtay Hizmet Binası için tahsis edildi. Hükümet, geçen yıl temel atmayı planlıyordu. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ne komşu olacaktı. Ama, Yargıtay binası, idari yargı kararına takıldı. Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nca bölgenin 11 yıl önce 1990’da 3.derece sit alanı ilan edildiği gerekçesiyle, Çankaya Belediyesi, ODTÜ ve Mimarlar Odası davacı oldu.
ENDEMİK TÜR ENGELİ
Ankara 3. İdare Mahkemesi, hizmet binası yapılacak yerin SİT alanı olduğu ve arazide, sadece Ahlatlıbel’e özgü
endemik türü bulunduğunu gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı verdi. Karar, Danıştay’da temyiz edildi. Proje ve inşaat için 50 trilyona yakın parası bulunan Yargıtay, şimdi Danıştay’ın temyizde vereceği kararı bekliyor.
Yazının Devamını Oku 29 Aralık 2010
YENİ yıla iki gün kaldı. Herkeste bir telaş var. Yılbaşı kıyafeti ve aksesuarları için gardrobunuzu gözden geçirirken, hiç kullanmadığınız bazıları hala etiketi üzerinde duran indirimden aldığınız kıyafetleri, ayakkabıları, çantaları derneklere ve kermeslere bağışlamaya ne dersiniz? Ben öyle yapmaya çalışıyorum. Çok da iyi oluyor. O hiç kullanmadığınız giysileri öğrenciler seçip beğenerek alıyor ve kullanıyor. Ya da bağışladığınız kermeste satılıp, öğrencilere burs olarak dönüyor.
Giysi bankasına bağışlayın
Size de birkaç öneride bulunmak istiyorum. İlki Ankara Üniversitesi Giysi Bankası. 12 yıldır hizmet veren Giysi Bankası Dışkapı Yerleşkesi’nde. Giysi bankasında, elbiselerin yanı sıra ayakkabı, çanta ve kemer gibi giysiler yanında aksesuarlar bile var.
Ankara Üniversitesi Giysi Bankası, Cebeci Tıp Fakültesi Yerleşkesi’nde tahsis edilen alanın fiziki şartlarının yetersiz olması nedeniyle, Veteriner Fakültesi’nin de içinde bulunduğu Dışkapı Yerleşkesi’ne taşınmış. Yıldırım Beyazıt Kız Öğrenci Yurdu’nun yanında bulunan mağazada kadın giysileri yanında erkek giysileri de var.
Öğrenci kimliği yeterli
Ankara Üniversitesi öğrencisi olan herkes bu mağazadan gereksinimlerine göre giysi ve aksesuar bulabiliyor. Giysi Bankası’ndan kıyafet alabilmek için öğrenci kimliği yeterli. Giysiler ücretsiz. Öğretim üyeleri de bu mağazada gönüllü olarak görev yapıyor.
Hafta içi hergün bağış
Ankara Üniversitesi Mezunlar Derneği tarafından kurulan Giysi Bankası mezunlar, öğretim elamanları, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve kamu kuruluşlarının yaptığı bağışlarla öğrencilerin giysi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor.
Giysi Bankası’na herkes bağışta bulunabiliyor. Hafta içi hergün mesai saatleri içinde sabah 08.00’den akşam 17.00’ye kadar bağış yapabilirsiniz. Tek şartları var. Giysilerin kız ve erkek öğrencilere hitap edebilecek uygunlukta, temiz, giyilebilir ve ütülü olması.
Kermeslere de bağış
Geçen hafta Ankara Adliyesi’nde Adalet Mensupları Dayanışma Vakfı’nın (ADYAV) kermesi vardı. Yargıtay’dan, yüksek mahkemelerden, Ankara Adliyesi’nden, Adalet Bakanlığı’ndan herkes evinde kullanmadığı eşya ve giysileri de yaptığı börek, dolma gibi yemekleri kermese bağışladı. 22, 23 ve 24 Aralık’ta yapılan ve üç gün süren kermeste tam 14 bin lira gelir elde edildi.
98 öğrenciye karşılıksız burs
Kermesten elde edilen gelir, hakim ve savcılar dışında adalet teşkilatında çalışan gardiyan, mübaşvirler ve memurlar başta olmak üzere görevlilerin üniversite eğitimi gören çocuklarına karşılıksız burs oluyor. 1987 yılında hakim ve savcılar tarafından kurulan ADYAV bu yıl tam 98 üniversite öğrencisi burs veriyor.
Siz de çevrenizden ya da internetten bu tür yardım kuruluşlarını, dernekleri gönlünüzce araştırıp katkıda bulunmaya ve onlara destek olmaya ne dersiniz.
Hepinize mutlu yıllar.
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2010
HEP boşanmak isteyen kadınlardan mailler alıyorum. Maalesef bu hafta da öyle iki maile yanıt yazdım. Önce o maillerden ilki:<br><br>“Eşim beni aldattığı için boşanma davası açtım. Maddi ve manevi tazminat talep ettim. Asgari ücretle çalışıyorum. Nafaka isteyebilir miyim?
Düğün takılarının kadına ait olduğu doğru mu? Hukuken bu konuda ne yapabilirim?”
Aldatma Medeni Kanun’a göre boşanma nedeni. Eşiniz sizi aldattığı için boşanabilirsiniz. Kusurlu olduğu için maddi ve manevi talep etme hakkınız da var. Nafaka konusunda artık Yargıtay, asgari ücretli kadına da çalışmasına rağmen, ücret çok düşük olduğu için “yoksulluğa düşebileceği” gerekçesiyle “yoksulluk nafakası” bağlanması yönünde karar veriyor. Siz de asgari ücretle çalıştığınıza göre yoksulluk nafakası talep etmeniz mümkün.
Takılar için dava açabilirsiniz
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, “Evlenme sırasında kadına hediye edilen ziynet eşyaları kadına ait. Boşanma halinde geri verme yükümlülüğü yok”.
O nedenle düğünde takılan ziynet eşyaları için de dava açma hakkınız var. Takıların aynen iadesini olmadığı taktirde, cins adet ve değer olarak bildirdiğiniz takıların değerleri toplamının size ödenmesini isteyebilirsiniz. Düğünde takılan takılar da kadının kişisel kullanımınıza yarayan eşya anlamında “kişisel mal” ve “kadına bağışlanmış” kabul ediliyor. Ancak, düğün fotoğrafları, CD, tanık beyanları, başkaca delillerle bu takıların size takıldığını ispatlama yoluna gitmeniz gerekiyor.
Size son önerim de şu. Davanızın takibi sırasında, ziynet eşyalarına yönelik dava için bir avukattan hukuki destek alın. Hak, zaman kaybından gereksiz masraftan kurtulmuş olursunuz. Eğer maddi durumunuz elverişli değil ise Ankara Barosu’ndan adli yardım isteyebilirsiniz.
İkinci kadın okurum ise nişanlısından ayrıldığını, nişan takıları ile kendisine hediye edilen ayakkabı, elbise, gibi giysileri geri vermek zorunda olup olmadığını ve nişanlısına ailesinin taktığı altın saatin iadesini isteyip istemeyeceklerini sormuş. Nişanın sona ermesi biraz farklı. Medeni Kanunu’nun 122. maddesinde ayrıntılı şekilde düzenlenmiş durumda. Önce o madde:
Yazının Devamını Oku 15 Aralık 2010
ANKARA Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’ya yumurta yağmuru ve CHP Genel Sekreteri Süheyl Batum’a yönelik protesto eylemiyle ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı geçen hafta resmen soruşturma açtı. Bana mail atan birçok öğrenci okurum, “Yumurta atmak suç mu, demokratik tepki kabul edilmesi gerekmez mi?” diye sormuşlar. Ben de bu soruya yanıt ararken, Yargıtay’ın yumurta içtihatlarını araştırdım. Yargıtay’ın on yıl önce verdiği kamuoyuna yansımayan bir kararında, sekiz yıllık kesintisiz eğitimi ve zamları protesto için 25 çiğ yumurtayı yemek eylemine verilen bir yıllık mahkumiyeti oybirliği ile bozmuş. O karar şöyle:
“Sanığın, Yenişehir İlçe Merkezi’nde Babasultan Camii yanındaki kahve önünde sekiz yıllık kesintisiz eğitimi ve zamları protesto amacıyla masaya koyduğu 25 adet çiğ yumurtayı yemekten ibaret eyleminin 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 28/1 maddesindeki suçu oluşturmayan ilginç bir tepki niteliğinde olduğu gözetilmeden yazılı biçimde mahkumiyet hükmü kurulması bozmayı gerektirmiştir.”
Domatese atmaya da ceza yok
Yargıtay, 11 yıl önce de ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın miting yaptığı otobüse domates fırlatılmasını “aşırılığa kaçan ancak ceza yaptırımı gerektirmeyen demokratik bir tepki” saydı. Yargıtay, domates dosyasında da cezaya gerek görmedi.
Çiğ yumurta ve domates kararlarının altında imzası bulunan Yargıtay 8. Ceza Dairesi emekli Başkanı Naci Ünver’e de soruşturulan son olayı sordum. Bakın şöyle dedi:
“Anayasa ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na göre herkesin silahsız ve saldırısız toplantı, gösteri yürüyüşü yapma hakkı vardır. Yeter ki, bu hak kamu düzenini bozmak ve kişilere zarar vermek amacıyla kullanılmış olmasın. Bu bağlamda SBF’deki yumurta atma olayını değerlendirimizde; kişiye yumurta veya başka bir sert cisim atılması ve bunun isabet etmesi halinde, etkili eylem suçunun (darp) suçunu oluşturur. Ama isabet etmemişse, suç oluşturmaz. Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na da aykırılık oluşturmaz.
Örgüt propgandası yoksa suç oluşturmaz
Hemen belirtelim ki, kağıt gibi sert olmayan bir cismi fırlatmak, pankart asmak, slogan atmak herhangi bir suç örgütünün propagadasının içermemesi sadece bir fikrin açıklanması ve bir talebin iletilmesi koşuluyla yapılıyorsa da suç oluşturmaz. Bu tip kişilere zarar vermeyen ve örgüt propagandası niteliği taşımayan eylemler Yargıtay’ca demokratik tepki niteliğinde görülmektedir. TBMM’de pankart asan çocukların cezasını da biz o dönemde, ‘hak arama niteliğinde’ görüp bozmuştuk.”
120 yumurta esprisi
Anayasa Mahkemesi’nde geçen hafta düzenlenen uluslararası sempozyuma katılan Prof Kuzu ise geçmiş olsun dileklerini kabul ederken, “Bana 120 yumurta atmışlar, çoğu çift sarılı. Arkadaşlarınız söyledi” diye bile espri yaptı. Ankara’nın kilitlendiği soruşturma konusu yapılan SBF’deki yumurtalı protestoya bakalım yargı ne diyecek?
Yazının Devamını Oku 8 Aralık 2010
HACETTEPE Üniversitesi Devlet Konservatuarı, Türkiye’de bir ilke imza attı. Konservatuarda ‘Caz Anasanat Dalı’ kuruldu. Tanıtım konseri ile Ankaralı caz severlere “merhaba” dedi. Tiyatro Anasanat dalının tüm sanatçı kadrosu da yenilendi. Önce caz bölümünün nasıl kurulduğuna gözatalım: Hacettepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr Selçuk Geçim ile Konservatuvar Müdürü Prof. Dr. Erol Belgin’in ortak görüş ve girişimleriyle kurulan Caz Anasanat Dalı’na Amerikan Büyükelçiliği de büyük destek verdi.
On öğrenci alındı
10 öğrencinin alındığı bölümde Amerika’dan gelen ünlü caz eğitmenleri de ders vermeye başladı. Bölümün başına ise Prof. Erol Erdinç getirildi. Başarılı caz sanatçısı 34 yaşındaki Emre Kartarı da öğretim elemanları arasında bulunuyor. Ankara doğumlu olmasına karşın 10 yaşından itibaren Amerika’da yaşayan Kartarı, geçen yıl önce İstanbul’a yerleşmiş. Ancak yedi ay sonra tekrar Amerika’ya dönmeye karar vermiş. Türkiye’nin ilk Caz Sanat Dalı’na öğretim elemanı olarak kendisine teklif gelmesi ise daha sonra onu Ankara’ya yerleştirmiş. Caz Bölümü’ndeki diğer öğretim elemanları ile Kartarı’nın kuruluş aşamasında büyük katkısı olmuş. Bölümdeki öğretim üyeleri de şöyle:
“Prof. Erol Erdinçi, (Anasanat Dalı Başkanı), Prof. George “Skip” Gailes - Fulbright Specialist, öğretim elamanları Emre Kartarı ve Gökhan Somel”
Tiyatro Anasanat Dalı’na yeni kadro
Konservatuvardaki diğer önemli değişiklikte Tiyatro Anasanat Dalı’nda yaşandı. Başkan vekilliğini 2005 ve başkanlığını da 2008’den bu yana Doç. Dr. Füsun Balkaya’nın yürüttüğü Tiyatro Anasanat Dalı’nda 2010-2011 öğretim yılında ders veren tüm sanatçı kadrosu değişti. Yeni kadroyu Doç Balkaya ile konuştum, bakın ne dedi:
“Yaş haddinden emekliye ayrılan sanatçı kadromuzun konservatuarda çalışması konusunda mevzuattan kaynaklanan sıkıntıları bir süredir yaşıyorduk. Biz bu yıl sevgili hocamız Sayın Bozkurt Kuruç’un meslekte 50. yılını kutlamış ve büstünün de konservatuvarda diğer ustalarla birlikte törenle açılmasını sağlamıştık.”
Ekibimizi değiştirdik
Bu öğretim yılında tiyatro anasanat dalında gönüllülük esasına dayanarak ders veren esas görev yerleri devlet tiyatroları olan ders-saat başı ücretle görevlendirilen bütün sanatçı ekibi değişti. Bu bir görev değişimi ve gönüllülük esasına dayanmaktadır. Bu yıl başka bir sanatçı ekiple çalışmanın telaşını öğrencilerimiz gibi biz de yaşıyoruz. İlk kez Devlet Tiyatrosu dışından kadromuza Eskişehir Şehir Tiyatrosu’ndan genç bir sanatçıyı aldık. Hem öğrencimiz hem de çok iyi bir sanatçı olan konservatuvarımız mezunu Emre Basalak, uzun zamandır çalışmayı arzu ettiğimiz usta rejisör Erhan Gökgücü de kadromuza katıldı.
Bundan böyle oda tiyatromuzda reji çalışmaları yapacak. Bir süredir el yordamıyla yürüttüğümüz müzikli oyunlarda başarılı bir isim olan Funda Gökgücü de yeni ekibimizde yer aldı. Mezunumuz başarılı ve ilkeli bir sanatçımız olan Devlet Tiyatrosu’ndan da kendine özgü ilkeleri nedeniyle ayrılan Sanatçı Haluk Cömert’in katılımı da öğrencimizde ayrı bir mutluluk yarattı. Komedi türündeki oyunculuk anlayışında önemli isimlerden değerli sanatçı Can Öztopçu ile TED Ankara Koleji mezunu, ödüllü, Devlet Tiyatrosu kadın sanatçılarından Berna Konur’la da yeni ekibimizi tamamladık. Sanatçı arkadaşlarımız sahne, rol, ses ve konuşma dersleri veriyorlar.
Yazının Devamını Oku 1 Aralık 2010
DÜŞÜK maaşla çalışan kadın boşanırken kocasından yoksulluk nafakası isteyebilecek. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, boşanmada kusursuz ve asgari ücretin bile altında düşük maaşla çalışan kadınlara boşanma halinde, yoksulluğa düşecekleri gerekçesiyle nafaka ödenmesine ilişkin yeni bir içtihat kararı verdi. Gerekçesi yazılan Yargıtay 10 Kasım tarihli, bu karar benzer boşanma davaları için örnek niteliği taşıyor. Kocaeli’nden Ankara’da Yargıtay’a kadar uzanan nafaka savaşı davasında karar bakın şöyle alındı:
Kadın boşanma davası açtı
Kocaeli’nde yaşayan ve satış elemanı olarak çalışan N.U adlı kadın erken doğum yaptı ve bebeğini kaybetti. Kocası M.U, “Annene git, orada biraz dinlen” diye karısı annesine yolladı. Ardından, “Annenin evinden gelme, seni istemiyorum” diye telefon açtı. Kocanın pişman olup, “Tekrar deneyelim” telefonu üzerine N.U evliliğini kurtarmak için evine döndü. Çift biraraya geldikten bir ay sonra kocasının başka bir kadınla ilişkisi ortaya çıkınca, N.U eşyalarını toplayıp annesinin evine döndü. 22 Eylül 2006’da kocası M.U’ya kendisi ile ilgilenmediği ve aldattığı için boşanma davası açtı. 300 TL nafaka, 30 bini maddi, 30 bini manevi 60 bin lira tazminat talep etti.
Kocası M.U mahkemede, başka bir kadınla ilişkisi olmadığını, maddi sıkıntısına rağmen karısının rahat etmesi için sobalı evden kaloriferli eve taşındıklarını, daha iyi bakım göreceği için annesinin evine de kendi istediği ile gittiğini savundu. Nafaka ve tazminat taleplerinin reddini istedi.
Mahkemeden hem tazminat hem nafaka
Kocaeli 1. Aile Mahkemesi, 15 Kasım 2007 tarihli kararında, davalı kocanın başka kadınlar ile el ele kol kola gezerken görüldüğünü, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle tam kusurlu olduğu sonucuna vardı. Çiftin boşanmasına, altı bin lira tazminat yanında, kadına çalışıyor olmasına rağmen kusuru olmadığı ve “yoksulluğa düşeceği” gerekçesiyle 100 TL nafaka bağladı.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, temyizde boşanmayı onarken, 100 TL yoksulluk nafakasını bozdu. 26 Mayıs 2009 tarihli bozma kararı da şöyle:
“Davacı kadının çalıştığı, düzenli ve yeterli gelirinin olduğu tarafların gelirlerinin birbirine denk bulunduğu anlaşılmaktadır. Medeni Kanun’un 175. maddesi koşulları oluşmamıştır. O nedenle davacının yoksulluk nafakası isteğinin reddi gerekirken, kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır”
Dosya yeniden yerel mahkemeye geldi. Mahkeme, bir markette satış elamanı olan kadının 350 lira maaş aldığı, annesi ile oturdukları evin kirasının 300 TL olduğuna ve başka bir malvarlığı bulunmadığına dikkat çekti. Mahkeme, kadının boşanmada kusuru olmadığına da vurgu yaptı ve boşanma sonucunda yoksulluğa düşeceğinde ısrar edip ilk kararında direndi. 12 Kasım 2009 tarihli direnme kararında mahkeme, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun iki yıl önceki, “Asgari ücret seviyesinde gelir yoksulluk nafakası bağlanmasına engel sayılmaz” içtihatına dayandı.
Kurul, mahkemeyi haklı buldu
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da nafaka savaşı davasını 10 Kasım’da görüştü. Kurul davacı kadın lehine yoksulluk nafakası şartlarının gerçekleştiğine hükmetti. Mahkemenin direnme kararını uygun bulup onadı ve dosyayı daireye geri gönderdi. Daire, kadına Kurul kararı ışığında 100 TL yoksulluk nafakası bağlayacak.
Tüm kadınlara duyurulur...
Yazının Devamını Oku 24 Kasım 2010
SİGARA yasağı konusunda Yargıtay kafe ve kantin işletemecilerine uyarı niteliği taşıyan ilginç bir örnek karar verdi. Yargıtay, kanunla yasaklanmış olmasına rağmen sürekli sigara içilen işyerlerinin “fena kullanım” gerekçesiyle ihtara bile gerek olmadan tahliyesine karar verilmesini istedi.
Bakın karar nasıl alındı:
İstanbul’da bir sağlık kuruluşu bünyesindeki kantinde sigara içildiği gerekçesiyle işletmecisine “sözleşmeye aykırılık ve fena kullanımdan” tahliye davası açıldı. Mahkeme, tahliye davasını reddetti. Dava Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nde temyiz edildi.
Yargıtay bozdu
Yargıtay, mahkemenin davayı ret kararını bozdu. 8 Ekim tarihli oybirliği ile verilen kararda, kantinin tahliyesi istendi. Örnek karar özetle şöyle:
“Dava konusu taşınmaz, davacı şirket tarafından işletilmekte olan hastane bünyesindeki kantin-kafeterya olarak kiralanmıştır. Dosya kapsamında dinlenen tanık beyanlarından ve mahalinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporundaki tespitlerden dava konusu taşınmazda sigara içilmekte olduğu ve bu durumun süreklilik arz ettiği anlaşılmaktadır.
Sigara açıktan açığa fena kullanım hali
4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun’la yasaklanmış olmasına rağmen özellikle bir sağlık kuruluşu bünyesindeki kiralanan kantin-kafeteryada sigara içilmesi halinin Borçlar Kanunu’nun 256/2. fıkrası hükmünce kiralananın açıktan açığa fena kullanılması halini teşkil edeceğinin kabulü gerekir.
Tahliye için ayrıca ihtara luzüm yok
Bu bakımdan davalıya bu konuda ayrıca bir ihtar yapılmasına da lüzum yoktur. Bu nedenle istemin kabulü ile kiralananın tahliyesine karar vermek gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.”
Sigara yasağını delen kantin ve kafe işletmecilere duyurulur...
Yazının Devamını Oku