Oya Armutçu

Baroda başkanlık yarışı

15 Eylül 2010
Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı’na Vedat Ahsen Coşar’ın seçilmesi ile boşalan Ankara Barosu Başkanlığı İçin 2-3 Ekim’de seçim yapılacak. Seçim yarışında dört grup ve iki bağımsız aday görünüyor. Demokratik Sol Grup adayı avukat Metin Feyzioğlu, Baroda Birlik Grubu’nun adayı avukat Aydoğan Koru ve Çağdaş Avukatlar Grubu’nun başkan adayı ise avukat Ziynet Özçelik.

TÜRKİYE Barolar Birliği Başkanlığı’na (TBB) Vedat Ahsen Coşar’ın seçilmesi ile boşalan Ankara Barosu Başkanlığı İçin 2-3 Ekim’de seçim yapılacak. Seçim yarışında dört grup ve iki bağımsız aday görünüyor. Demokratik Sol Grup adayı avukat Metin Feyzioğlu, Baroda Birlik Grubu’nun adayı avukat Aydoğan Koru ve Çağdaş Avukatlar Grubu’nun başkan adayı ise avukat Ziynet Özçelik.

Bir yeni grup 2 bağımsız aday

Yeni kurulan Devrimci Demokrat Avukatlar Grubu’nun adayının Tevfik Demir olduğu, avukat Cevat Balta ile avukat Bülent Turan Gündüz’ün de bağımsız olarak seçime katılabilecekleri belirtiliyor. Yeni grup ve iki bağımsız da girerse, baro yarışında toplam dört grup ve iki bağımsız aday yarışacak.

Koru’nun imza kampanyası

Başkan adaylarından Koru’nun girişimi ve yürüttüğü imza kampanyası ile genel kurul gündemine “Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’nın araçlarının kullanımına” ilişkin madde eklendi. Koru, bu gelişme ile ilgili bakın ne dedi:
“İlk kez Ankara Barosu’nda meslektaşların, mensupların katılımı ile gündeme madde eklendi. Basma kalıp gündem maddelerinden çıkılarak, Genel kurul ilk kez meslektaşların söz söyleyebilme, sorunlarını dile getirme alanı oldu. Bu durum ‘Baroda Birlik Grubu’nun nasıl bir çaba göstereceği meslektaşları ile birlikte sorunların çözümü için gücü ve birlikteliği yine mesleğine yönlendireceğinin işaretidir.
Özellikle mesleğin içinden gelen ve mesleği öne alan anlayışın Ankara Barosuna hakim olması gerekiyor. Ne iktidar yandaşlığı ne muhalefet çığırtkanlığı yapmak istiyoruz. Mesleğin sorunlarını temel alarak, herhangi bir siyasi partinin arka bahçesi olmayı reddederek, bu yola çıktık.”
Feyzioğlu: Ay sonuna getiremeyen avukattan dik duruş beklemek zor
“Demokratik Sol Avukatlar” Grubu’nun baro başkan adayı Feyzioğlu’na da ulaşıp neden aday olduğunu sordum. Feyzioğlu da şunları söyledi:
“Ankara Barosunu meslektaş odaklı yapmak, her meslektaşın sorununu ciddiye almak, elbirliği ile çözüm üretmek, meslektaşlarla baro arasındaki iletişim kanallarını daima açık tutmak, bir yöneten psikolojisi içinde değil, meslektaşlarla işbirliği içerisinde hizmet etmek amacıyla yola çıktık. Ankara Barosu bundan sonra mesleğe ve ülke sorunlarına karşı duyarsız kalmayacaktır. Aktif bir şekilde bütün sorunları dile getirecek ve çözüm için hem ısrarcı hem de yapıcı olacaktır. Meslektaşlarımın çok büyük ekonomik sorunları meslek onuruna ilişkin çok ciddi bir erozyon vardır. Derhal baronun buna müdahil olması ve çözüm bulması gerekir. Ay sonunu getiremeyen avukattan dik bir duruş beklemek zordur”
Bu baro seçimiyle ilgili ilk yazım. Tüm adayların görüşlerini de bu sütundan sizlere aktarmayı sürdüreceğim.

Farklı bir mektup

ÖSYM’deki kopya skandalları nedeniyle başı ağrıyan YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’a bir akademisyen meslektaşından moral mektubu geldi. Motor tutkusu ve renkli kişiliği ile hep farklı bir YÖK Başkanı portresi çizen Özcan, meslektaşlarının randevu taleplerini de hiç geri çevirmiyor. Tatilde bile meslektaşlarına zaman ayırdığı ve görüşme taleplerini karşıladığı anlaşılıyor. O mektup özetle şöyle:
“...Yıllardan beri bir akademisyen olarak sıkıntılı bir kurum olarak gördüğüm YÖK’üh Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’la tatilde karşılaştım. Sayın Özcan başında spor kasketi elinde dizüstü bilgisayarı ile çalışırken kalabalık bir ortamda kendisini görmem ve tanımam gerçekten hoş bir rastlantıdır. Kendisi ile randevu talep etmeden özel kalem ve sekreter gibi unsurlara takılmadan makamdan oldukça uzak bir tatil ortamında karşılaşmak büyük bir sürprizdi. Görme, tanıma ve konuşmaya karar verme arasındaki süreçler tarafımdan son derece hızlı bir şekilde risk taşımasına rağmen gelişti. ‘Kolay gelsin Sayın Hocam’ sözlerimin ardından, Sayın Özcan’la küçük bir masanın etrafında heyecanımı geride bırakarak akademik kimliğimle kendisiyle sohbet ederken buldum. Anlatamadığım anlatmaya imkan bulamadığım birçok konuyu paylaşma imkanı buldum. Yüksek Öğretim Kurulu’nun başında Prof.Dr. Özcan’ın bulunmasının kurumun ötesinde kendi olumlu karakter yapısının getirdiği iyi yönetim anlayışının öne çıkardığı iyi şeyleri mutlak gerçekleştireceğine inanmamı hissettirdi. Mektubum kimsenin methine ilişkin değildir. Yaşadıklarım ve gördüklerim esas alınmıştır. Olumsuzlukları aktardığımız gibi olumlu figürlerin paylaşımları da olmalıdır düşüncesiyle size sundum. Sizinle paylaştım. Şimdilerde moda olan “Mahalle Baskısı” nedeniyle ad ve soyadımın sizde saklı kalmasını rica ederim”
Bana gelen on mesajdan dokuzu eleştirel mesajlar. Bu mektubu farklı buldum doğrusu. O yüzden de yer verdim. Sevgili akademisyen okurumun ricasına da uyup ismini saklı tutuyorum.

‘İthal’ okutmanlar yeni üniversitelere

YÜKSEKÖĞRETİM Kurulu (YÖK) Başkanlığı ve Fullbright Eğitim Komisyonu arasında yapılan anlaşma çerçevesinde, yurtdışından gelen İngilizce öğretim elemanı asistanları yeni açılan üniversitelerde göreve başlayacak.
YÖK ile Fullbright Eğitim Komisyonu işbirliğinde gerçekleştirilen program çerçevesinde öğretim elemanı asistanlarına verilecek eğitim, Başkent Öğretmenevi’nde başladı.
Programın açılışına katılan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, bu işbirliğinin çok önemli olduğunu belirterek, anlaşma kapsamında 54 İngilizce öğretim elemanının bu yıl yeni açılan üniversitelerde çalışmaya başlayacağını söyledi.
Gelecek sene için 200 öğretim elemanı çağırmayı planladıklarını ifade eden Özcan, bu programın amacının öğrencilere sadece İngilizce öğretmek olmadığını, bunun dışında ülkelerarası yakınlaşmanın sağlanması olduğunu vurguladı.
Özcan, yurtdışından gelen öğretim elemanı asistanlarının Türk öğrencilerle tanışarak Türk kültürünü yakından tanıma fırsatı elde edeceklerini belirtti.

Huzuru huzurevinde arayanlar çoğaldı

BAŞBAKANLIK Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan derlenen verilere göre, 2000 yılında Türkiye’de özel sektöre ait yalnızca 19 huzur evi varken, bugün özel sektöre ait huzur evlerinin sayısının 119’a yükseldiği tespit edildi. Ayrıca Türkiye’de, kamu kurum ve kuruluşlarına ait 6 adet, yerel yönetimlere ait 22 adet, azınlıklara ait ise 7 adet huzur evi olmak üzere toplamda 154 adet huzur evi bulunuyor.
Türkiye’de faaliyet gösteren özel huzurevlerinin kuruldukları illere bakıldığında, huzurevlerinin büyükşehirlerde yoğunluk kazandıkları tespit edildi. Türkiye genelindeki sayıları 119’a ulaşan özel huzurevlerinin, İstanbul’da ki sayısı 48’ulaşıyor. Bunun yanı sıra İzmir’de 30, Ankara’da 18, Antalya’da ve Mersin’de 5 adet özel huzur evi var. Ayrıca Aydın’da 2 adet özel huzurevinin olduğu Türkiye’de diğer huzur evleri ise Adana, Balıkesir, Bursa, Denizli, Eskişehir, Gaziantep, Isparta, Kayseri, Nevşehir ve Uşak’ta bulunuyor.
Sayıları 7’yi bulan azınlıklara ait huzurevlerinin tamamının ise İstanbul’da yer aldığı tespit edildi.
Yazının Devamını Oku

İlçede kolay boşanma yolu

11 Ağustos 2010
BİLİYOR musunuz, Ankara ve İstanbul’da, artan do sya sayısı yüzünden aylarca bazen yıllarca süren boşanma davaları Anadolu’daki küçük kentlerle, ilçelere taşındı. Bazı akıllı avukatlar, müvekkillerine, “Ankara dışında kısa sürede boşanmak ister misiniz” diye sorup, “evet” yanıtını alınca, küçük kentte ya da Çubuk, Sincan gibi Ankara’nın ilçelerinde dava açıyorlar.

Evlenenler azaldı

Önce rakamlara gözatalım.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 2010’un ilk üç aylık döneminde 96 bin 841 çift evlenirken, 30 bin 773 çift boşandı.2009’da aynı dönemde ise 107 bin 524 çift evlenirken, 29 bin 372 boşandı. Sonuçta rakamlar gösteriyor ki, nikah memurunun önüne evlenmek için gidenlerin sayısı azalırken, boşanmak için mahkeme koşanların sayısı arttı.

Son sekiz yılın istatistikleri

Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in MHP Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın soru önergesine verdiği cevap, ise yıllara göre boşanma istatistiklerinin nasıl bir yükselme seyri izlediğini de ortaya koyuyor. Boşanma davalarında İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Bursa ve Konya gibi büyükşehirler başı çekiyor. Boşanma istatistiklerinde İstanbul ilk sırada, İzmir ikinci, Ankara ise üçüncü sırada yer aldı. Meraklısına bu rakamlar da bakın şöyle:

“2002’de 153 bin 409, 2003’te 185 bin 414, 2004’te 156 bin 450, 2005 yılında 156 bin 577, 2006’da 154 bin 945, 2007’de 159 bin 17 boşanma davası açıldı. 2002-2007 yılları arasında açılan toplam boşanma davası sayısı 965 bin 812.
Ankara’da, 2002’de 11 bin 875, 2003’te 16 bin 157, 2004’te 12 bin 251, 2005’te 12 bin 948, 2006’da 12 bin 764, 2007’de 13 bin 401 boşanma davası açıldı.”

İlçede boşanma moda

Bu rakamlara bakınca, önümüzdeki dönemde de boşanma davalarının sayısının düşmeyeceğini hatta daha da artabileceğini söylemek mümkün. Ama malesef boşanmak evlenmek kadar kolay olmuyor. Bu nedenle avukatlar artık müvekkillerine adliyeleri daha tenha küçük kentlerde ya da küçük bir ilçede boşanma davası açmayı öneriyorlar.
Anlaşmalı boşanmalarda hukuki formaliteler son derece hızlı çözümleniyor. Çiftler boşanma protokolü imzalayıp hakimin önüne avukatlarıyla gidince tek duruşmada bile boşanmak mümkün oluyor. İstanbul’da beş, Ankara’da bazen iki aya yakın sürelerde yapılan duruşmalara gitmek zorunda kalmıyorlar. Bu yöntem gözlerden uzak şekilde şipşak boşanmak isteyen çiftlerin hem de avukatların işine geliyor. Şimdi küçük kent ya da ilçede boşanmak moda...

Ardıç’ın vefatı

KÖY Öğretmenleri ile Haberleşme ve Yardımlaşma Derneği’nin kurucu üyelerinden 96 yaşındaki Nimet Ardıç bir süre önce vefat etti. Yıllarca, derneğe özveri ile hizmet eden Ardıç, Ankara Şube bakanlığı da yaptı. Ömrünü Anadolunun en ücra köşelerindeki köy öğretmenlerine ve okullarına desteğe adayan Ardıç’ın ölümü nedeniyle ben de ailesine ve tüm dernek üyelerine başsağlığı diliyorum. Ardıç’tan sonra derneğin başkanlığını İnci Tuğ devraldı. Başkan Tuğ başsağlığı mesajı şöyle:
“Nimet Ardıç’ın yaptğı bu ulvi çalışmalar ve eserleri taktirle her zaman anılacaktır. O ve arkadaşlarının kurduğu 48 yıllık bu derneğin aynı şevk ve heyecanla devam ettiren derneğin yönetim kurulu bu değerli başkanı her zaman saygı ile anacaktır. Ve onun hizmetlerini daha da ileriye taşıyacaktır.”
Yazının Devamını Oku

Ayakta yolcu taşımak kazalar için davetiye

4 Ağustos 2010
ESAT Dörtyol’dan, akşam münibüse bindim. Belediye otobüsü kıvamında tıklım tıklım. Ayakta en az 7-8 kişi var. Bir sonraki kavşakta polis otosunu gören münibüs şoförü panik oldu. “Bi yardımcı olun. Polis var...” Ayaktaki yolcular biraz söylendiler. Sonra oflaya puflaya çömeldiler. Çok sık münibüse binmediğim için önce şaşırdım. Sorup öğrendim. Ayakta yolcu taşımaya polisin ceza kesmesi uygulaması başlatılmıştı. Münibüs esnafı da daha az cezaya muhatap almak için polise karşı tedbir olarak “çömelme formülü”nü uyguluyordu. Önce konuyu anımsayalım:
Ayakta yolcuya yasak
Karayolları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’nda yapılan değişiklikle ayakta yolcu taşıması yasaklanıp, yolcu başına 60 lira ceza kesilmesi düzenlemesi getirildi. Münibüsçüler Odası Başkanı Hacı Bekir Gani, bazı esnafa 6-7 bin TL tutarında trafik cezası geldiği açıklamaları yapıp,  “Esnafımızın bunu ödeyecek gücü yok. Buna çözüm bulunmasını istiyoruz” dedi. Şoför esnafın sert tepkisi ve münibüsçülerin eylemlerinin ardından Başbakan Tayyip Erdoğan’ın devreye girdi ve kanun değişikliği ile yasak yumuşatıldı. Ayaktaki yolculara tek tek 60 lira yerine araç başına 50 lira ceza getirildi.
Otobüste niye ceza yok
Bu konunu aslında birkaç boyutu var. Münibüsçüler, “Bugün otobüsler, metrobüsler ve metrolarda yüzlerce kişi ayakta yolcu olarak alınmaktadır. Yasa hepsine çıkmasına rağmen bunlara niye uygulanmıyor” diye soruyorlar. Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF) Başkanı Fevzi Apaydın da şu açıklamayı yaptı:
“Bugün özellikle yolcuların yoğun olduğu pik saatlerde ayakta yolcu alınmaktadır. Bu yolcuları şoför esnafımız almasa da zorla binilmektedir. Oysa bugün otobüsler, metrobüsler ve metrolarda yüzlerce kişi ayakta yolcu olarak alınmaktadır. Ancak, yasa hepsine çıkmasına rağmen, neden onlar uygulanmıyor. Onun için çıkan kanun adil olmalı, bu ceza kaldırılmalıdır.
Eşitlik ilkesine aykırı
Cezalar öncelikle adil olmalıdır. Hiç ceza olmasın demiyoruz. Ancak, bir kesimi yok edip, diğer kesimi korumak Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. En önemlisi cezalar ne kadar yükseltilirse yükseltilsin hiçbir zaman caydırıcı olmaz. Bunun için yapılması gereken, cezaların adil ve eşit olmasıdır. Ülkemizde yaşanan trafik kazaları fazla yolcu almaktan çok eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır. Trafik kazalarına karışan araçların çoğunluğu özel araçlardan oluşmaktadır. Ticari araçlar en son geliyor. Cezalardan önce şoförlerin iyi eğitilmesi şart. Bir diğer konu ise dolmuşlarda insan sağlığı tehlikede oluyor da, otobüslerde, metrobüslerde ve metrolarda insan sağlığı önemli olmuyor mu? Bu araçlar kaza yapmıyor mu? Veya bu toplu taşıma araçlarında insanlar ne kadar güvende?”
Ayaktaki yolcu yaralanabilir
Uzmanlar ise münibüste ayakta yolcu taşımaması konusunda uyarıyorlar. O uyarı atlamamak gerekiyor. O uyarı da şu: “Minibüslerde ayakta yolcu taşınmamasının nedeni tamamen tekniktir. Taşıt hafif ve alçak olduğundan ayaktaki yolcular taşıtın ağırlık merkezini hesaplanandan çok yukarı çıkarmakta böylece manevralarda kaza tehlikesi olmaktadır. Münibüsler yapıları itibarıyla alçak tavanlı araçlardır. Bir çukura girdiğinde ya da kasisle karsılaştığında içindeki yolcu havaya fırlar ve kafası tavana carpar. Böyle bir durumda boyun kırıkları gelişebilir. Hiçbir gelişmiş ülkede böyle bir ulaşım sistemi yok. Polis yumuşamamalı ve yasağı gevşetmemelidir.”
Yazının Devamını Oku

Mustafa Kılınç: CD ile NLP uzmanı yetişmez

28 Temmuz 2010
NLP (Neuro Linguistic Programming) yepyeni ve artık yaygın olarak kullanılan bir yöntem. Belki birçoğunuz kitaptan okudu, yakınlarından dinledi. Bazılarınız da bizzat NLP’yi denedi. Stresle mücadeleden, sınav kaygısına, tembellikten, yükseklik korkusuna, aile içi iletişimsizlikten, cinsel sorunlara kadar birçok konuda mucize şekilde yardımı olan şaşırtıcı bir teknik. Kısaca bir öğrenme ve kişisel gelişim programı.
Ama malesef herşeyin Çin malı “çakması” gibi artık popüler olan NLP’nin de sahtesi çıktı. Artık CD ve MNS ile eğitim alan sonra da CD ile panik atak, depresyon tedavisi yapan sahte NLP uzmanları var.

Sahte uzman zarar getirir

Bu uyarılar, bu alanda en yetkili isimlerden biri olan NLP Uzmanları Dernek Başkanı Mustafa Kılınç’tan geldi. Kılınç, CD üzerinden ve MSN’den beş bin dolara NLP uzmanlığı eğitimi üzerine de sertifika veren kuruluşların bulunduğunu ve bu yönde Türkiye’nin her yerinden çok sayıda şikayet aldıklarını açıkladı. Kılınç, insanların yetersiz eğitim almış kısaca “Sahte” NLP uzmanlarıyla çalışması sonucunda değişim ve yarar sağlama yerine zarar görebilecekleri uyarısı yaptı. Kılınç’ın diğer uyarıları şöyle:

Mutlaka sertifikaya bakın

“NLP Uzmanlığı; NLP Practitioner, NLP Master Practitioner ve NLP Trainer eğitimlerinden geçmeyi gerektirir.
Yeterli Uzmanlık eğitim almayan ya da sadece NLP Practitioner Eğitimi alan kişilerde piyasada “NLP Uzmanıyım” diyerek çalışmalar yapıyor. Kişilerin gerçek NLP Uzmanı olup olmadığını öğrenmek için mutlaka sertifikalarına bakınız. (NLP Practitioner ? NLP Master Practitioner ve NLP Trainer) sertifikası varsa NLP Uzmanıdır. Bu sertifikalardan sadece biri ya da ikisi mevcutsa yeterli NLP uzmanı değildir. NLP Uzmanları Derneği’nin birincil amacının NLP (Neuro Linguistic Programming) uygulamalarını standart hale getirmektir.

Herkes yaşam koçu oldu

Ülkemizde herkes “Yaşam Koçluğuna” soyundu. Kişisel Gelişim alanında 3?5 kitap okuyanlar, ‘Gelişim ve Değişim’ adı altında çeşitli kurslara katılanlar kendilerini yaşam koçu ilan etmeye başladı. Gerçekten ‘Yaşam Koçlarının’ artmasının ve insanlığa hizmet etmesinin önemi büyük, ancak bu işin doğru yapılması esas. Bilmenizi isterim ki koçluk ancak bilmek ve yapmakla olur. Bireylerde değişim sağlamak için, koçluk yapabilmek için sadece söylemler yetmez. Kişinin ‘Düşünce ? Duygu ve Davranış boyutunda’ değişimini sağlamak gerekir. Yaşam koçlarının teori yerine ‘Bilinçaltı Düzeyde’ değişim yaratıp yaratamadığına, hikaye dinlemek ve hikaye anlatmak yerine çözüm sunup sunamayacaklarına bakılması gerekiyor.

5 bin dolara CD ile eğitim

Ben NLP Uzmanları Dernek Başkanı olarak son bir yıldır yeterli ve gerçek NLP uzmanı olmayan kişilerle ilgili çok sayıda şikayet aldım. NLP uzmanlığı kurslarına katılmaya zaman bulamayan insanlara uzaktan CD ile NLP uzmanı yetiştirmeyi vaat eden kuruluşlar var. Bu kuruluşlara da dikkatli olunmalıdır. CD ile NLP uzmanlığı eğitiminin söz konusu olamaz. Bu tamamen çıkar amaçlıdır.

CD ile tedavi olmaz

Son dönemde CD ile ‘Panik Atak, Depresyon ve Takıntılara’ bile son veren uzmanlar(!) oluştu. Lütfen Dikkat Depresyon, panik atağa CD ile çözüm arayan, derdine çare arayan insanları uyarıyorum. Böyle bir şey yok. Her birey farklı, Her bireyin represyona girmesini sağlayan bilinçaltı düzeydeki barkoduda farklı. Öyle CD’lerle panik atak, represyon vb. hastalıklara CD’lerin çözüm olmadığını bilin. Yoksa iyi niyetle yaptığınız davranışlar sizi cennet yerine cehenneme götürebilir.

Sitemizden ulaşın

Hizmet alacağınız kişinin gerçekten NLP Uzmanı olup olmadığını www.nlpuzmanlaridernegi.org.tr sitesinden ulaşabilirsiniz. Yaşam yolculuğunuzda 21.yy. teknolojisi bilim ve sanatı olan NLP biliminden istediğiniz sonuçları almak için uzmanınızı doğru seçin. İçinizdeki gücü ve potansiyelinizi fark edin. Unutmayın, NLP uzmanları tıbbi meslekler grubunda değillerdir. Tedavi etmek, hekimlik yapmak, hipnoz ve terapi yapmak NLP Uzmanlarının işi de değildir. NLP Uzmanı bireyin gelişim ve değişimi noktasında bir dizi teknikleri uygular.


NLP ile yenebilecekleriniz ve kazanabilecekleriniz şöyle:
“Öğrencilerde başarı koçluğu, tembellik, sınav kaygıları, sosyal fobikler, çekimserlik, özgüven, stres, konsantrasyon, bakarkörlük, etkin iletişim, aşırı heyecan, korku, isteksizlik, cinsel sorunlar, hedef belirleme, fobi, öğrenme sorunları, karşı cinsle iletişim, güç, başarı, aile içi iletişimsizlik.”
Yazının Devamını Oku

Yankesici güzel kızlara dikkat

21 Temmuz 2010
SEVGİLİ kadın okuyucularım bu uyarım özellikle size. Ankara’da hırsızlardan sonra yankesiciler fazla mesaiye başladı. Bahçeli ve Tunalıhilmi’deki mağazalarda güzel giyimli “yankesici” kızların cirit attığını biliyor musunuz?
Siz mağazadaki kıyafetleri dener ya da incelerken, bazen çantanızı bazen de içindekileri çalıyorlar. Ruhunuz bile duymuyor. Benim başıma da geldi. Çantamdam, gözlüğüm, telefon numaralarımın kayıtlı olduğu databank, bozuk para cüzdanım çalındı. Nasıl oldu hala bilmiyorum. Bir iki tanıdığımın cep telefonu, bizim sokaktaki adını sayamayacağım kadar çok kadın, yankesici kurbanı oldu. Önce kendi başıma geleni anlatayım:
Cumartesi akşamı iş çıkış Bahçeli 7. Cadde’de bir arkadaşımla buluştum. Vitrinlere baktık, alışveriş yaptık. Çantamın içinin boşaldığını ise birkaç saat sonra fark ettim. Soluğu içeriye girdiğimiz ve ürünlerini incelediğimiz tek mağaza olan 7. Cadde’deki Mango’da aldım. İçerisi tıklım tıklım. Adım atmak, nefes almak imkansız. Sırada bekleyenlerin kötü bakışları arasında uzun kuyruğu aşıp, kasaya ulaştım. Görevlilere çantamdaki eşyalarımın çalındığını kimseyi suçlamak istemediğimi belki de mağazada kaybolmuş olabileceklerini söyledim. Hiç şaşırmadılar ve gayet normal karşıladılar. Güneş gözlüğü ya da başka bir eşyanın teslim edilmediği yanıtı verip işlerine döndüler. Ben de çaresiz mağazadan çıktım.
Bir Yargıtay üyesi arkadaşımı arayıp, “Ne yapayım” diye danıştım. Kendi evinin de soyulduğunu, Yargıtay savcılarının evlerine kapıda polis bekleyen lojmanlara bile hırsız girdiğini, boşuna uğraşmamamı tavsiye etti. Polis arkadaşımın yaklaşımı aynıydı. Ama yine de sizin için yankesici kurbanı olmanız halinde yapmanız gerekenleri sıralıyorum. Bakın şöyle:
Alışveriş sigortanızı kullanın
Suç mahaline en yakın karakola gitmek ve tutanak tutturmak. (Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün internet sayfasından karakolun adresini ve haritadaki yerini bulabilirsiniz.)
Çantanız ya da içindekileri gözlük vb. nakit değil kredi kartıyla aldıysanız şanslısınız. Alışveriş sigortasından yararlanmanız mümkün. Ancak, çalınan eşyanın faturası, kart satış silibi, 36 saat içinde alınmış polis raporu ile birlikte talep formu doldursanız sigorta size ödeme yapıyor. Mesela benim memnuniyetle yıllardır kullandığım Worldcard çalınan her parça ürün için 500 Euro ödeme yapıyor. Gözlüğümü taksitle ve kartla aldığım halde, slibini bulamadığım için ben bankaya başvuramadım. En iyisi siz kartla aldığınız değerli eşyaların fişi gibi silibini de atmayın. Ben de artık atmayacağım.
Cep telefonunuz çalınırsa ne yapacaksınız
Cep telefonunuz kaybolur ya da çalınırsa ne yapacağınızı biliyor musunuz?
Sakın “Canım sağolsun, yenisini alırım” demeyin. Çalan ya da bulan kişi kendi kullanabileceği gibi, başka birine verebilir. Sahte bir kimlikle sim-kart alıp telefonuzu “hırsızlık, tehdit, şantaj, terör veya yasa dışı başka bir olayda” kullanabilir. IMEI denilen elektronik kimlik bilgisinden hareketle de suçlu olarak polis size ulaşılabilir. Haksız bir suçlama ya da tutuklama tehlikesi bile doğabilir. Bu risklerden kurtulmak için şöyle hareket edin:
1- Cep telefonunuzun IMEI numarasını, uygun bir yere kaydedin.
2- Cep telefonunuz kaybolduğunda veya çalındığında, Telekomünikasyon Kurumu Bilgi İhbar Merkezi’ni 444 97 77 veya 0312 232 23 23 numaralardan arayarak, kimlik bilgilerinizi doğrulatmak suretiyle, cep telefonunuzu geçici olarak kullanıma kapattırın.
3- Cep telefonunuzun IMEI numarasını bilmiyorsanız “* # 06 #” tuşlarına basın. Elektronik kimlik belgenizi ekranda göreceksiniz. O numarayı uygun bir yere kaydedin.
4-Çalınınca ya da kaybolunca Bilgi İhbar Merkezi’ne bildirip, olası tehlikelerden kurtulun.
5-Cep telefonunuzun arka kasasındaki IMEI numarasını bulun. İkisinin de aynı olması gerekir. Aksi halde, elinizdeki telefonun IMEI numarası klonlanmış (elektronik kimlik bilgisi değiştirilmiş) olabilir.
Son olarak, beni çarpan yankesiciden rica ediyorum. Güneş gözlüğüm, paralar kalsın ama databankımı ödemeli postala. Peşine düşmeyeceğime söz veriyorum.Polisin bile çanta hırsızlarının peşini düşecek hali yok zaten...
Yazının Devamını Oku

Güzellik derdi-1

14 Temmuz 2010
YAZ geldi, deniz mevsimi açıldı. Kadınlar hiç olmazsa, tatil öncesi bir iki kilo zayıflayıp incelme derdine düştü. Aynı derde ben de düştüm. Bu kez hukuk değil, Ankara’da son derece moda olan kavitasyon yöntemiyle zayıflamayı araştırdım.

Kavitasyon özetle şu:
Bel, karın ve basen gibi kadınların kabusu olan bölgelerindeki yağlanma, ses dalgaları ve RF (kavitasyon sistemi) yardımıyla gideriliyor. Cihaz yardımıyla hareket ettirilen lokalize yağ, selülit, kan ve lenf yoluyla vücuttan atılıyor ve enerji olarak yakılması sağlanıyor. 
Haftada bir gün 40 dakika ayırıp, bol bol su içip, yağsız diyet ve biraz hareketle bir seansta 2-10 santim arası incelme vaat ediliyor. Bu da kulağa çok hoş geliyor gerçekten. Ama işin bir başka yönü var. Bu konuyu yazma nedenim de zaten bu. Beni korkutan iddia şu:
“Kullanılan zayıflama cihazlarının çoğu Çin malı. C.E (Avrupa standartlarına uygunluk) belgeleri sahte. En önemlisi de insan sağlığını tehdit ediyorlar.”
Bu iddia Ankara’da kozmetik cihazlar üretimi yapan Yücel İzgin’e ait. 16 yıllık Ankaralı bir firma olan ve 1994’ten bu yana sadece kozmetik cihaza yönelen İzgin 50’ye yakın kozmetik ve medikal cihazın üretimini yapıyor. İzgin’in kamu sağlığını düşünerek, savaş açtığı konu ise Çin’den gelen kavitasyon cihazları. Bakın, bu cihazlarla ilgili ne dedi:
Yağlanma derdine çare
“Kavitasyon cihazları zayıflama konusunda en yeni ve son sistem. Kadınların korkulu rüyası bölgesel yağlanma ve selülit çile olmaktan çıkıyor. Ama doğru ellerden temin edilmesi çok önemli. Köklü firmalardan ithal edilen ve yerli üretilenlerden uluslararası standartlarda olanların tercih edilmesi şart.

Yazının Devamını Oku

Yalçınkaya kızının diploma töreninde

7 Temmuz 2010
TÜRKİYE’nin en başarılı okullarından biri olarak öne çıkan ve yıllardır Ankara’da ODTÜ’ye en çok öğrenci gönderen okul olan Yenimahalle Atatürk Anadolu Lisesi’nde geçen hafta mezuniyet töreni vardı.

Öğrenciler diplomalarını alıp keplerini sevinçle havaya fırlattılar. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya ile eşi Oya Yalçınkaya da bu diploma törenindeydi. Yalçınkaya çifti 18 yaşındaki kızları Özge için oradaydılar. Kızlarının, Atatürk Anadolu Lisesi’nden mezuniyet sevincini paylaştılar.
Kızım hukukçu olmak istemiyor
İkisi de hukukçu olan Yalçınkaya çiftinin kızları Özge hukukçu olmak istemiyor. Başsavcı ve eşinin gönlü de kızlarının Ankara’da üniversite eğitimi almasından yana. Törenden önce Başsavcı Yalçınkaya’nın yanına gidip erken kutlama yaptım. Sonra da “Kızınızın tercihleri arasında hukuk fakültesi olacak mı?” diye sordum. Bakın ne yanıt verdi:
“Benden çok gördüler. Kızım hukuk okumak istemiyor. Bilgisayar ya da elektrik mühendisliği istiyor. Kızın gibi tüm öğrencilere başarılar diliyorum.”
Kolbastı izlediler
Diploma töreninden önce kısa bir dans gösterisi vardı. Yalçınkaya çifti öğrencilerin kolbastı gösterisini zevkle izledi. Daha sonra Yalçınkaya kısa bir konuşma yaparak, tüm mezunları kutlayıp başarılar diledi.
İlk üç dereceyi paylaşan öğrencilere diplomaları verildi. Ardından öğrenciler sınıf sınıf tören alanına davet edilip teker teker diplomaları sunuldu. Başsavcı Yalçınkaya da kızı Özge ve sınıf arkadaşlarının diplomalarını verdikten sonra hepsini tek tek kutladı.

Yazının Devamını Oku

Dershane derdi 2

30 Haziran 2010
DERSHANE derdini anlatıp okurlarımın tepkisine tercüman olan jinekolog operatör doktor Aysel Yavuz Şengüler’in mailinden sonra bu tartışmanın başka boyutları da ortaya çıktı. En çarpıcısı da “kaçak dershaneler”. Sadece Ankara’da 500’ü aşkın dershane var. Ama yüzlercesi de Ankara’da İstanbul’da, Milli Eğitim Müdürlüklerinden izinsiz ruhsat almadan yani “kaçak” çalışıyor. Özel Dershaneler Birliği Derneği (ÖZ-DE-BİR) bu dershanelerle ve diğer aksaklıklarla ilgili mücadele için bir avukatlık bürosuyla anlaşma yapıp hukuk savaşı bile başlatmış. Ama bana ulaşan bilgiye göre, şikayet edilseler bile kaçak dershanelerin yaptıkları yanlarına kar kalıyor. Tabela ve adres değiştirip faaliyetlerini aynı şekilde sürdürüyorlar.
Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği(TÖDER), Özel Dershaneler Birliği(ÖZ-DE-BİR) ve Güven Dershane Sahipleri Derneği(Güven-Der), kaçak dershanelere dönük ortak açıklama yapmışlar. Satır arasında kalan açıklamada, “İşi bilmeyenlerin” yalnızca parasal güçle ve ticari amaçla bu işi yapmalarının doğru olmadığı kaydedilip, bu düşünceyle sektöre girenlerin birçoğunun öğretmenleri ve öğrencileri ortada bırakıp kısa sürede sektörden koptuğu uyarısı yapılmış.

Velilere dershane uyarıları

ÖZ-DE-BİR’in internet sitesinde, velilerin dershane seçerken dikkat etmeleri gerekenler de sıralanmış. İşte o uyarılar:

Seçilecek dershanenin yasal olup, olmadığına bakılmalıdır. Çünkü yaşamın pek çok alanında olduğu gibi dershane sektöründe de hiçbir yasal izin alınmadan, “dershane, etüt merkezi, test merkezi” vb. adlar altında faaliyette bulunan ve sayıları hızla artan kaçak kurumlar mevcuttur. Bu nedenle kayıt veya araştırma için gidildiğinde mutlaka açılış izinleri sorulmalıdır.

Alınan yanıt yeterli bulunmadığı takdirde o kurumun varlığı ile ilgili olarak http://ookgm.meb.gov.tr/OkulListe.aspx adresinden sorgulama yapılmalı veya ÖZ-DE-BİR’e ulaşılarak bilgi veya yardım istenmelidir.

Hiçbir yasal sorumluluğu olmadan ve tüm denetimlerden uzak faaliyet gösteren bu tip bürolar en küçük bir olumsuzluk karşısında kapılarına kilit vurarak ortadan kaybolmakta, veli-öğrenciler mağdur edilmektedirler.

Bu kurumlar kayıt dışı oldukları için devlete karşı vergi, sigorta vb. ödemeleri yapmamakta ve ülke gelir kaybına uğramakta, devlete karşı yükümlülüklerini yerine getiren kurumlar da mağdur olmaktadırlar.

Çağdaş, demokratik, cumhuriyet değerlerine saygılı eğitim ve yönetim anlayışına sahip midir? sorusuna bulunacak yanıt da önemlidir. Çünkü eğitim öğretim kurumları siyasal beklentilerden, kimi grup ya da çevrelerin özel amaçlarından arındırılmış olmalıdır. ÖZ-DE-BİR üyeleri ile ilgili bilgilere www.ozdebir.org.tr adresinden ulaşılabilmektedir.

Dershane yaptığı reklamlarda ve tanıtım çalışmalarında dürüst davranıyor mu? Bu çalışmaları yaparken yasalara uyuyor mu? bakılmalıdır. Kesin ve yasaklayıcı hükümlere rağmen “A” ilinden sınava girerek başarı sağlayan bir öğrenci, “B” ilindeki aynı ismi taşıyan ve şube olmadığı halde şube gibi gösterilen bir başka dershanece kendi öğrencisi gibi gösterilerek veli ve öğrenciler yanıltılmaktadırlar. Dershane seçerken, yanıltıcı reklamlar karşısında dikkatli olmalıdırlar.

Yeterli ve profesyonel bir öğretim kadrosuna sahip midir? Eğitim ortamı etkin dinlemeye, derse katılmaya ve tam öğrenmeye elverişli midir? araştırılmalıdır.

Alınan ücret karşılığı yapılacak ders saati sayısı ve ek çalışmalar konusu mutlaka sorulmalıdır.

Rehberlik hizmetleri?ölçme ve değerlendirme hizmetleri de sorgulanmalı. Öğrencinin derse devamı ve başarısı ile ilgili sayısal veriler sürekli tutulmakta mıdır? Velilerle düzenli bir iletişim sistemi oluşturulmuş mudur? Psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri öğrencinin-ailenin, tüm öğrencileri ve aileleri destekleyen geniş bir perspektifle yürütülebilmekte midir? gibi sorulara olumlu yanıt bulunmalıdır.
Yazının Devamını Oku