YER Alaşehir, yıl 2008. 11 yaşındaki küçük kızın cinsel istismara uğradığı iddiasıyla dava açıldı. Yaşı küçük olduğu için CMK gereği baro tarafından zorunlu avukat tayin edildi.
ANNESİ ŞİKÂYETÇİ OLMADI, SANIK BERAAT ETTİ
Küçük kızın anne-babasının resmi nikâhı yoktu. Alaşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki davaya baba hiç gelmedi. Küçük kız hâkime, şikâyetçi olduğunu ve davaya “katılmak” istediğini söyledi. Duruşmaya gelen annesi ise “Şikâyetçi değilim” dedi. Sanık beraat etti.
DAİRE: AVUKAT KÜÇÜK KIZ ADINA TEMYİZ EDEMEZ
CMK avukatı, küçük kızın haklarını korumak için beraat kararını Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nde temyiz etti. Daire, 20 Kasım 2013’te, velayet hakkını elinde bulunduran annesinin duruşma sırasında sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan etmesi nedeniyle baro tarafından tayin edilen küçük kızın avukatının temyiz hakkı bulunmadığına karar verdi.
İKİ ÜYEDEN KARŞI OY
İki üye ise CMK avukatının temyiz hakkı olduğunu savunarak sert bir karşı oy yazdılar. Karşı oyda bakın ne dediler:
“Yasa gereği CMK’ya göre atanan zorunlu vekiller ana-babanın değil, korunmaya muhtaç çocukların zorunlu vekilleridir. Mağdureler için atanan zorunlu vekiller de yasa yollarına başvurmayı temin edecek kadar ve bununla sınırlı olmak üzere davaya katılma ve çıkan kararı temyiz hakkını kullanabilirler. Çocukları korumak için atanan zorunlu vekillerin çocuklar aleyhine çıkacak kararları onların menfaatine olarak temyiz merciinin önüne getiremeyecekleri kabul edilirse atanmalarının pratik bir faydası olmayacaktır. Nitekim olayımızda 11 yaşındaki mağdurenin cinsel istismara maruz kaldığı iddialarıyla ilgili sanık beraat etmiş ancak zorunlu vekilin temyizi kabul edilmediği için kararın doğru olup olmadığı, üst yargı mercii önüne getirilememektedir. Yasanın zorunlu vekilliği getirmesindeki amaç bu olmasa gerekir.”
SAKARYA’da dört patisi ve kuyruğu kesilen yavru köpeğin o çaresiz bakışlarının arkasından ölümü, vicdan sahibi tüm vatandaşlarımızı bayramda hüzne boğdu ve vicdanları kanattı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan devreye girdi ve olayın aydınlatılması için talimat verdi. Soruşturmada dün sürpriz bir gelişme yaşandı. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, ormanda yol çalışması yapan kepçe operatörü İ.M. gözaltına alındı. Hukukumuza göre “sahipsiz” sokak hayvanlarına işkence edip öldürmek “suç” değil. Ama İ.M.’nin sevk edildiği Sakarya’daki nöbetçi mahkeme ezber bozdu. Mahkeme TCK 151/2’ye göre sadece “sahipli” hayvanlar için uygulanan maddeyi, dört patisi ve kuyruğu kesik o siyah yavru köpek için uyguladı; o “mal” değil “can” dedi. Kepçe operatörü İ.M. yavru köpeğin ölümüne neden olduğu iddiasıyla dün tutuklandı. Savcılık soruşturma sonrasında İ.M.’ye, yavru köpeğin ölümüne neden olmaktan 4 aydan 3 yıla kadar hapisle dava açabilecek. İyi ki mahkemeler var.
GÖZLER AYM’DE
Geçen yıl Erzincan Orduevi’nde kediye yaptığı işkenceyle Türkiye’yi ayağa kaldıran er T.H.’ye, 2 bin 252 lira idari para cezası kesilmişti. T.H.’nin kediye işkence davasına bakan Erzincan Sulh Ceza Hâkimliği de sonunda, TCK’daki bu “sahipli-sahipsiz” ayrımını Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşımıştı. AYM, başvuruyu kabul etti ve görüşülmeyi bekliyor. TBMM’den önce AYM Genel Kurulu başvuruyu karar bağlar ve TCK’daki “sahipli” ibaresini iptal ederse bu madde yargı kararıyla tümden kaldırılacak.
ONLAR ‘MAL’ DEĞİL ‘CAN’
Hayvanları istisnasız “taşınır mal” değil “can” sayan ve hayvana işkenceyi 4.5 yıl hapisle cezalandıran tasarı ise Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılmış ancak seçim yüzünden kalmıştı. Kamuoyu daha fazla gecikmeden yeni Meclis’in o yasayı çıkarmasını, AYM’nin de bir an önce adaletli bir karar vermesini bekliyor.
APARTMANDA KÖPEK BESLEMEK YASAK MI?
Okurum Ö.G. ise apartmanda beslediği köpeği Safran’ın evden uzaklaştırılıp uzaklaştırılamayacağını soruyor. Önce soruları:
ÖNCE özetle okurum B.U.’nun sorusu: “Annem ve babam 29 yıldır evliler. Bu evliliklerinden doğan tek çocuk benim. Babamın ilk evliliğinden üç çocuğu daha var. Babamın 3 ev ve 1 yazlığı var. Kışı İzmir’de, yazı Özdere’deki yazlıkta geçiriyorlar. Resmi ikametleri İzmir’de. Allah gecinden versin, babamın vefatı halinde annemin ve benim gerekirse üzerine yetmeyen tutarı nakit ödemek kaydıyla yazlık ve kışlık evi satın alabilmemiz mümkün mü? Diğer kardeşlerimin bize satmama hakları var mı? Annemin 29 yıllık yaşantısının devamı için ne yapabiliriz?”
AİLE KONUTU SAĞ KALAN EŞİN
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi eski üyesi avukat Mustafa Ateş’e B.U.’nun sorusunu yönelttim. Ateş, “aile konutu”nun mülkiyeti konusunda bakın ne dedi:
“Türk Medeni Kanunu’nun, 652. maddesinde ayrıntılı düzenleme yapılmıştır. Madde, ‘Eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir’ şeklinde.
KIZI OLARAK TALEP EDEMEZSİNİZ
Kanunda açıkça belirtildiği gibi bu hak sadece sağ kalan eşe tanınmıştır. Sağ kalan eş dışındaki mirasçılar, miras bırakanla birlikte yaşadıkları konut ve ev eşyalarının mülkiyetinin kendisine verilmesini veya intifa (yararlanma) hakkı tanınmasını isteyemez. Kızı olarak siz ve diğer kardeşleriniz bu talepte bulunamazsınız.
YAZLIK İÇİN BU HAK KULLANILAMAZ
Bu hakkın kullanılabilmesi için öncelikle çiftin birlikte oturdukları bir ortak konut olması ve vefat eden eş adına tapuda kayıtlı olması gerekir. Sağ kalan eş sadece ‘aile konutu’ olarak özgülenen konut ve içindeki eşyalar için bu talepte bulunabilir. Yazlık tabir edilen konut için bu hakkını kullanamaz.
İLK kez giydiğiniz ayakkabı ayağınızı vurduysa, bir kez kullandığınız çantanın sapı koptuysa kaldırıp çöpe mi atıyorsunuz? Kim uğraşacak hakem heyetiyle mi diyorsunuz? Demeyin. Tek sayfalık bir form doldurup ücretsiz hakem heyetine başvurun. Bilinçli bir tüketici olarak hakkınızı arayın. Hem paranızı boşuna harcamayın hem de dürüst olmayan satıcılar için “caydırıcı” olun. Bunu da bir vatandaşlık görevi olarak görün.
‘GİT NEREYE ŞİKÂYET EDERSEN ET’
Hürriyet Ankara Bürosu’ndan parlamento muhabirimiz Rifat Başaran, üç ay önce 110 liraya aldığı ayakkabı ilk kez giydiğinde dikiş yerlerinden vurup ayağını yara yapınca mağazaya geri gitti. Ayakkabının, “ayıplı mal” olduğu gerekçesiyle “değiştirilmesini” talep etti. Satıcıdan aldığı yanıt ise “Git nereye istersen oraya şikâyet et” oldu. O da öyle yaptı. Çankaya İlçe Tüketici Hakem Heyeti’ne 19 Mart’ta, “bedel iadesi” için başvurdu. Hakem heyeti de iki ay gibi kısa bir süre içinde vuran ayakkabıyı inceledi ve “ek yerlerinden vuran ayakkabıda üretim/malzeme kaynaklı ayıp olduğunu” belirledi. Hakem Heyeti, 22 Mayıs tarihli kararıyla satıcının ayakkabının bedeli olan 110 lirayı tüketiciye iadesine oybirliği ile karar verdi. Rifat gibi “ayıplı mal” satılan her tüketici hakkını arasa, bazı satıcılar da hala Tüketici Kanunu’na rağmen bu kadar kolay “Git nereye istersen oraya şikâyet et” diyemez kanımca.
PARASAL SINIRA GÖRE BAŞVURU
“Ayıplı mal” mağduru çok sayıda okurumun bu konudaki soruları üzerine il ve ilçe tüketici hakem heyetlerine en doğru nasıl başvuru yapabileceğinizi aktarmak istiyorum. Öncelikle parasal sınıra dikkat etmek gerekiyor. Çünkü il ya da ilçe hakem heyetlerinden hangisine başvurulacağı bu parasal sınırlara göre belirleniyor. Tüketici Hakem Heyetlerine yapılacak başvurularda uygulanan parasal sınırlar her yıl 1 Ocak’tan itibaren geçerli olmak üzere “yeniden değerleme oranında” tebliğle belirleniyor. Bu yıl da 2017 yılı için belirlenen yüzde 14,47’lik “yeniden değerleme oranına” göre hakem heyetlerine başvurulara ilişkin parasal sınırlar arttırıldı.
Buna göre, değeri 4 bin 570 Türk Lirası’nın altında bulunan uyuşmazlıklarda İlçe Tüketici Hakem Heyetleri, büyükşehir belediyesi statüsünde olan illerde 4 bin 570 Türk Lirası ile 6 bin 860 Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri, büyükşehir belediyesi statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 6 bin 860 Türk Lirası’nın altında bulunan uyuşmazlıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri, büyükşehir belediyesi statüsünde olmayan illere bağlı ilçelerde 4 bin 570 Türk Lirası ile 6 bin 860 Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri görevli olacak. Üzerine çıkan uyuşmazlıklar için ise hakem heyetleri değil Tüketici Mahkemeleri görevli olacak.
TEK TIKLA FORM DOLDURABİLİRSİNİZ
“Başvuru formunu nereden bulabiliriz” diye soran okurlarıma da Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın resmi internet sitesini kullanmalarını öneriyorum. Bakanlığın sitesinden, Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü’ne girerek, “Tüketici şikâyetleri” bölümüne tıkladığınızda, tüketici olarak ayıplı mal ve hizmetlere ilişkin haklarınızın neler olduğunu “bilgi bankasından” ayrıntılı şekilde öğrenebilirsiniz. Başvuruyu nasıl yapacağınız da detaylı açıklanıyor. Bu açıklamalar ışığında, tek sayfalık formu tıklayarak “Bedel iadesi”, “Değişim” ya da “Onarım” şeklindeki talebinizi mutlaka belirterek doldurun. Hakem heyetine şikâyetinizi bu formla “ücretsiz” yapın. Dikkat edeceğiniz son nokta “Uyuşmazlık bedelinin TL cinsinden belirtilmesi”.
OLAĞANÜSTÜ Hal (OHAL) İşlemleri İnceleme Komisyonu, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisak ve üyelik gerekçesiyle ihraç edilenlerin yaptığı 17 bin başvurudan 14 bin 350’sini reddederken, 660’ını kabul etti.
Bu kamu görevlilerinin geri dönüş öyküleri ilginç, bir o kadar da yürek burkuyor. Bilgisayarına “Truva” (Trojan) gibi zararlı virüsler yüklenerek FETÖ ile iltisaklı sitelere erişim sağlananlar da var, çifte ID kurbanı olanlar da, bir kez “çay içmeye” giden de. Komisyonun bu konudaki örnek bazı kararlarını paylaşmak istiyorum:
TRUVA KURBANI
Samsun’da Y.D., “Faturayı paylaşalım interneti beraber kullanalım” diyen komşusu S.E. ile üç yıl internetini paylaştı. 15 Temmuz sonrası Y.D. ihraç edildi ve hakkında soruşturma açıldı. Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılan soruşturmada, Y.D.’nin bilgisayarında “Trojan” adlı zararlı yazılıma rastlandığı ve muhtemelen komşusu S.E. ile ortak kullandığı wi-fi üzerinden Y.D.’nin bilgisayarına erişim sağlanarak FETÖ/PDY ile iltisaklı sitelere girildiği gerekçesiyle “takipsizlik” verildi. Y.D. Komisyon’a başvurdu. Başvurusunda, “Bu yapı ile zerre kadar ilgim olmadığı halde terör üyesi olarak addedilmek ve ihraç olmak benim gibi vatan, millet, devlet, bayrak sevdalısı birini manevi olarak rencide etmiştir” diye savunma yaptı. 22 Şubat’ta, Y.D.’yi haklı bulan Komisyon ihraç kararını kaldırdı ve kamu görevine iade etti.
ÇAY SOHBETİ KURBANI
İzmir’de M.U.’ya FETÖ üyeliğinden soruşturma başlatıldı. “Takipsizlik” kararı verilince M.U., Komisyon’a itiraz etti. Başvurusunda, FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmadığını, 2010’da bir kez “Akşam arkadaşlarla oturup çay içeceğiz, muhabbet edeceğiz” şeklindeki davet üzerine bir sohbete katıldığını, ancak konuşulanlar düşüncelerine ters gelince bir daha gitmediğini belirtti. Komisyon, takipsizlik kararı ve Adalet Bakanlığı’nın M.U. hakkında “olumlu kanaat” bildirmesini dikkate alarak kamu görevine iadesine karar verdi.
ÇİFTE ID KURBANI
Osmaniye’de V.A.’ya “kırmızı kategoride ByLock kullanıcısı” olduğu iddiasıyla soruşturma açıldı. “Takipsizlik” kararı alan V.A. da Komisyon’a başvurdu. Kamu görevine iadesine karar verildi. Kararda, “Başvuran V.A. adına kayıtlı ID numarası ile oluşturulan ByLock hesabının yine aynı ID ile hesap açan K.T. tarafından kullanıldığının anlaşıldığı, üzerine atılı suçtan kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği tespit edilmiştir. Kamu görevine iade talebi yerinde görülmüştür” denildi.
En önemli görevi içtihadı birleştirmek olan bu kurul önce yeter sayısı olan üçte iki üye sayısına ulaşılamadığı için toplanamadı. Geçen cuma günü ise karar yeter sayısı sağlanamadığı için bu kez de içtihadı birleştirme kararı alınamadı.
YARGITAY Büyük Genel Kurulu, Yargıtay Başkanı, Başkanvekilleri, Daire Başkanları, üyeler ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili’nden oluşuyor. Büyük Genel Kurul’un en önemli görevi “içtihadı birleştirmek”. Bu nedenle bu Kurul’a “İçtihadı Birleştirme Kurulu” da deniyor. Yargıtay Genel Kurulu ile dairelerinin benzer olaylarda birbirine aykırı biçimde verdiği kararlar arasındaki çelişkileri gidermek üzere toplanıyor. Büyük Genel Kurul’un önünde şöyle ilginç bir konu var: Aldatılan eş, aldatan eşin, evliliğin bitmesine neden olan üçüncü kişi konumundaki “sevgilisinden” maddi-manevi tazminat isteyebilir mi?
DAİRE: SEVGİLİDEN TAZMİNAT İSTENEMEZ
Önce bu uyuşmazlığın nereden çıktığına göz atalım: İzmir’den temyize gelen bir dosyada Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, üçüncü kişi konumundaki ‘sevgililerin’, “evlilik birliğinin tarafı olmadığından, fiilinin haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğine ve ortada tazminatı gerektirir bir durum olmadığına” karar verdi. Daire, mahkemenin aldatılan kadın eşe, “öteki kadının” ödemeye mahkûm edildiği tazminata ilişkin hükmü bozdu. Daire, özetle “sevgiliden tazminat istenemez” dedi.
YHGK: SEVGİLİ DE TAZMİNAT ÖDER
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise Daire’nin görüşünü benimsemedi. YHGK’nın aksi yöndeki kararı ana hatlarıyla şöyleydi: “Evlilikte sadakatsizlik, haksız eylem niteliğindedir. Evli eşle ilişki kuran üçüncü kişi de haksız eyleme iştirak eden konumunda bulunduğu, aldatılan eşin kişilik haklarının zedelendiği, aldatan eşle, ilişki kurduğu için üçüncü kişinin (sevgili, öteki kadın) bu zarardan müteselsilen sorumlu olduğu ve manevi tazminat verilmesi gerektiği...”
Daire kararları ile YHGK’nın bu kararı çelişince de Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun toplanarak içtihadı birleştirme yoluna gidilmesi benimsendi. Ancak en önemli görevi içtihadı birleştirmek olan Büyük Genel Kurul iki hafta önce toplantıya çağrılmasına rağmen üyelerin üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı için toplanamadı. Yargıtay tarihinde belki de ilk kez Büyük Genel Kurul üyeler gelmediği için toplanamadı. Yargıtay Kanunu’nda üyelerin içtihadı birleştirme toplantılarına katılımını sağlamak amacıyla toplantının olduğu günlerde dairelerin heyet halinde çalışamayacağına ilişkin hüküm bulunduğu halde. Yani üyeler o gün dairelerde toplantı da olmadığı halde toplantıya katılmadı.
Kurul geçen cuma günü aynı gündemle ikinci kez toplantıya çağrıldı. Yargıtay Büyük Genel Kurul’u, geçen cuma toplanabildi ama bu kez de yeterli oy sağlanamadığı için içtihadı birleştirme yönünde karar çıkmadı. Gözler ise bu cumaya çevrildi.
TÜRK Medeni Kanunu’nun (TMK) 175. maddesine göre boşanan kadına “ömür boyu” verilen “yoksulluk nafakasına” beş yıl sınırı getirilmesine dönük tartışma sürerken, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK) “tedbir nafakası” ve çocuğa bağlanan nafaka konusunda iki önemli içtihat kararı verdi.
Satır arasında kalan bu örnek kararlardan ilkinde Yargıtay, “Aile hâkimi, boşanma davasında tedbir nafakası istemediğini açıklayan eşe (kadın) kendiliğinden tedbir nafakası veremez” dedi. İkinci kararda ise, “Velayetin değiştirilmesi davasında” davanın kabulü halinde; çocuk yararına “dava tarihinden” değil “hükmün kesinleşme tarihinden” itibaren nafaka verilmesi istendi.
KOCA BOŞANMA DAVASI AÇTI
Bartın’da tedbir nafakası davası açıp daha sonra feragat eden S.Ü. adlı kadının davası üzerinden uygulamaya ışık tutan ilk karar verildi. Önce bu davadaki yargılama sürecine bakalım: Serkan Ü. adlı koca, 9 Ağustos 2011’de karısının psikolojik sorunları olduğunu, bunu daha sonra öğrendiğini, balkonda kendi kendine konuşup eve hiç kimsenin gelmesini istemediğini, çocukla ilgilenmediğini, evdeki eşyaları sattığını ve ailesinin yanına gittiğini iddia ederek Ankara 11. Aile Mahkemesi’nde boşanma davası açtı. Davalı karısı S.Ü. ise 5 Ağustos 2011 Bartın Aile Mahkemesi’nde ayrıca açtığı “tedbir nafakası” davasından, Ankara’daki boşanma davaları sürerken 4 Ekim 2011’de feragat etti. Davalı kadın kocasının fiziksel ve ekonomik şiddet uyguladığını ve daha kusurlu olduğunu savunarak, tazminat ve “yoksulluk nafakası” talep etti.
FERAGATE RAĞMEN TEDBİR NAFAKASI
Ankara 11. Aile Mahkemesi, 19 Eylül 2012 tarihli kararında, kadının feragatine rağmen çocuk için 100 lira, anne için 150 lira olmak üzere 250 lira “tedbir nafakasının”, boşanma davasının açıldığı 9 Ağustos 2011’den itibaren ödenmesine hükmetti. 11. Aile Mahkemesi, davalı kadınının “tam kusurlu” olduğu gerekçesiyle maddi-manevi tazminat ve “yoksulluk nafakası” taleplerini reddetti.
MAHKEME DİRENDİ KURUL BOZDU
Temyizde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Ankara 11. Aile’nin kararını; kadın yönünden hatalı “kusur” belirlendiği, kadına maddi, manevi tazminat ve tedbir ve “yoksulluk nafakası” yönlerinden bozdu. Ankara 11. Aile, ilk kararında direnince dosya YHGK’ya taşındı. Kurul, 17 Ocak’ta mahkemenin direnme kararını bozdu. YHGK’nın 2017/2-3102 esas sayılı kararı özetle şöyle:
“Rahatsızlık” kişiden kişiye değişen “soyut” bir kavram olmakla birlikte Yargıtay uygulamaları ile bu konuda bazı kriterler öngörülmüş durumda. Örneğin, belli bir seviyenin üzerine çıkan ses ve gürültü, ısı, soğuk veya kokunun yanı sıra kat maliklerinin can ve mal güvenliğini tehdit eden veya örf, adet ve ahlak kurallarına aykırı tutum ve davranışların “rahatsızlık verici” olduğu kabul ediliyor.
ÖNCE okurum S.Ç.’nin sorusu:“Karşı binaya yeni taşınan yabancı uyruklu bekârlar, akşamları perdeleri açık vaziyette yataklarında yatıyorlar. Bu beni ve ailemi çok rahatsız ediyor. Bir kez ikaz ettim ama yine aynı. Bununla ilgili neler yapabilirim? Bana yol gösterebilir misiniz?”
RAHATSIZLIK KAVRAMI
Yanıtıma gelince, ‘kat mülkiyeti kanununun’ 18. maddesine göre kat malikleri, gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kaidelerine uymak, özellikle birbirlerini “rahatsız” etmemek, birbirlerinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla, karşılıklı olarak yükümlüler.
“Rahatsızlık” ise kişiden kişiye değişen “soyut” bir kavram olmakla birlikte Yargıtay uygulamaları ile bu konuda bazı kriterler öngörülmüş durumda. Örneğin, belli bir seviyenin üzerine çıkan ses ve gürültü, ısı, soğuk veya kokunun yanı sıra kat maliklerinin can ve mal güvenliğini tehdit eden veya örf, adet ve ahlak kurallarına aykırı tutum ve davranışların “rahatsızlık verici” olduğu kabul ediliyor.
Apartman sakinlerinin bu ölçütler ışığında birbirlerini “rahatsız” ettikleri saptandığında, mahkemece, rahatsızlık veren tutum ve davranışın önlenmesi, rahatsız edici seviyede olan ses, gürültü, koku, ısı ve benzeri olguların birlikte yaşamanın gerektirdiği “tahammül sınırlarına çekilmesi” yönünde bilirkişi incelemesi yapılarak karar alınabiliyor.
Okurum S.Ç.’nin sorusundaki olay ise kat mülkiyetinden kaynaklanmıyor. “Karşı komşuluk” hukuku çerçevesinde, uyarınızı yapıp sonuç alamadığınız için genel hükümlere göre konu çözümlenmeli. Savcılığa şikâyet etmekten başka bir yol görünmüyor. Size rahatsızlık veren bu duruma karşı bir avukat kanalıyla ya da bizzat TCK’nın 225. maddesindeki “genel ahlaka karşı suçlar” ve benzeri suçlar çerçevesinde savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz.
ALENİYET ŞARTI