Çok sayıda okurum, “Cam balkon için komşularımdan izin almam gerekir mi” diye sormuş. Bazı okurlarım da apartman tadilatları için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini öğrenmek istiyor. Bu soruları Kat Mülkiyeti Kanunu’ndan (KMK) kaynaklı davaların temyiz incelemesini yapan Yargıtay 18. Hukuk Dairesi emekli üyesi Avukat Mahmut Kamacı’ya sordum. Kamacı, bakın nasıl yanıtladı:
APARTMANDA 4/5 TADİLAT
“KMK’nın 19. maddesine göre kat malikleri ana taşınmazın bakımına ve mimari durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecburlar. İkinci fıkraya göre kat maliklerinden biri, kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça ana taşınmazın ortak yerlerinde, inşaat, onarım ve tesisler, değişik renkte dış badana veya boya yaptıramaz. Kendi bağımsız bölümünde ana yapıya zarar verecek nitelikte onarım, tesis ve değişiklik de yapamaz. Tavan, taban veya duvar ile birbirine bağlantılı bulunan bağımsız bölümlerin bağlantı yerlerinde, bu bölüm maliklerinin ancak ‘ortak rızası’ ile ana yapıya zarar vermeyecek onarım, tesis ve değişiklik yapılabilir.
Planlı Alanlarda İmar Yönetmeliği’ne göre balkon, ‘tüm katlarda çıkma koşullarını taşımak kaydıyla bina cephe hattı dışında ve/veya içinde (gömme), en az bir dış cephesi açık, bağlı oldukları oda ve/veya mutfak piyesinin kullanımını tamamlayan ve bu mekândan bölme elemanları ile ayrılmış, üstü açık veya kapalı alanları’ ifade eder.
BASİT TAMİR VE TADİL NE DEMEK
Aynı yönetmelikte ‘basit tamir ve tadil’; yapılarda ‘esaslı tadilat’ kapsamında olmayan, ‘taşıyıcı sistemi, bağımsız bölüm dış cephesini, ıslak hacimlerin yerini ve sayısını değiştirmeyen; derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile bahçe duvarı, duvar kaplamaları, baca, saçak, çatı onarımı ve kiremit aktarılması gibi her türlü tamir ve tadilat işlemleri’ olarak tanımlanmıştır.
BALKON TADİLATINDA DA YAZILI RIZA GEREKİR
Yargıtay uygulamasına göre; bağımsız bölüme ait gibi görünen, ana yapının dış cephesinde bulunan kapı, pencere ve balkonlar ile ortak koridor ve sahanlıklara veya merdiven boşluklarına bakan kapı, pencere ve balkonlar dış görünümleri açısından ‘ortak yerlerden’ sayılmaktadır. Bunun sonucu bir bağımsız bölüme ait balkonun birden çok parçadan oluşan cam ile kapatılması; camların sabit ray üzerinde kayarak açılıp kapanır olması ya da saydam veya ışık geçirmeyen özellikte olmasının bir önemi bulunmamaktadır, kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızasıyla mümkündür. Kanun, ‘kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızasının’ varlığını aramıştır. Yoksa bu husustaki ‘değişiklik’ kararının, mutlaka kat malikleri kurulunda alınmış olmasını, başka bir ifadeyle ‘kurul kararı’ şeklinde olmasını aramamıştır.
“ANNE neden benim soyadım farklı” sorusu ile karşılaşan o kadar çok boşanmış anne tanıyorum ki. Bu anneler, çocukla ilgili işlemlerde ‘anneleri’ olduğunu belgelemek için nüfus kayıt örneği ile boşanma ilamını ibraz etmek zorunda kalıyorlar. Çocuklarına bu farklılığı anlatmakta zorlanıp çaresiz kalıyorlar.
Üç yıl önce Anayasa Mahkemesi, 9 Nisan’da da Yargıtay o annelerin sesini duydu ve çare oldu. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, AYM’nin ihlal kararına uydu ve “Boşanmış anne isterse velayeti altındaki çocuğuna kendi soyadını verebilir” dedi. Daire merakla beklenen kararının gerekçesini geçen hafta açıkladı. ‘Çocuğun üstün yararı’ kriter alınan kararda, ‘velayet hakkı’ kapsamında ‘çocuğun soyadını belirleme hakkının’ da bulunduğu vurgulandı. “Erkeğe tanınan hak, kadına tanınmazsa cinsiyete dayalı farklı muamele olur” tespiti yapıldı. Bu örnek kararı isteyen ve nasıl dava açabiliriz diye soran annelere yanıtım şöyle:
Boşanmış bir anneyseniz, çocuğunuza kendi soyadınızın verilmesini, ‘velayet hakkına’ dayanarak bulunduğunuz yerdeki aile mahkemesinde dava açıp isteyebilirsiniz.
ANNENİN HUKUK ZAFERİ
Örnek karar ise (Yargıtay 2. H.D, 09.04.2018, E. 2018/1306, K. 2018/4719) İzmir’li B.K. adlı annenin davasında verildi. B.K., okula başlayan çocuğu A.E.’nin ‘İ.’ olan soyadının, kendi soyadıyla değiştirilmesini istedi. Davacı anne, soyadı farklılığı yüzünden çocuğuyla ilgili işlemlerde sorun yaşadığını, annesi olduğunu belgelemek için nüfus kayıt örneği ile boşanma ilamını ibraz etmek zorunda kaldığını, babanın ise çocuğa ilgisiz olduğunu, uzun süredir görüşmediği gibi nafaka ödemediğini ileri sürdü. Davayı önce mahkeme sonra istinaf reddetti. Temyizde Yargıtay anneyi haklı buldu ve kararı bozdu. Karar özetle şöyle:
ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI KRİTER
“Tanık beyanlarından çocuğun soyadının, annenin soyadı olarak değiştirilmesinin çocuğun üstün yararına olabileceği anlaşılmaktadır. Velayet hakkı tevdi edilen annenin çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin, velayet hakkı kapsamındaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğu, velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği, evlilik birliği içinde doğan çocuğun taşıdığı ailenin soyadını, evlilik birliğinin sona ermesi ile velayet hakkı tevdi edilen annenin kendi soyadı ile değiştirmesini engelleyici yasal bir düzenlemenin bulunmadığı; somut olayda söz konusu değişikliğin çocuğun üstün yararına da aykırı bulunmadığı ve çocuğun soyadı değişmekle kişisel durumunun değişmeyeceği dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi’nin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”
YARGITAY’IN ETİK İLKELERİ AB RAPORUNDA
Bu tasarıyı geleceğimiz olan çocuklarımızın korunması, cezaların arttırılarak caydırıcılığının sağlanması ve suçun önlenmesi adına çok önemsiyorum. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla küçük yaşta evlenen çocuklardan birinin kucağında bebekle evde kalıp diğerinin hapse girmesini çözecek yeni bir çalışma başlatıldığı notunu da düşüyorum. Uygulamanın içindeki biri olarak Trabzon Hâkimi Murat Aydın’ın, bu konuya paralel şu sorusunu da gündeme taşımak istiyorum: Suçun mağduru gibi sanığı da çocuksa ne olacak?
Hâkim Aydın’a göre cezanın üst sınırını 40 yıla çıkaran ve cezaları önemli ölçüde arttıran tasarıdaki en önemli eksiklik ‘mağdur’ gibi ‘failin’ de başka bir ‘çocuk’ olmasına dönük hiçbir özel düzenleme getirilmemesi. ‘Temel ceza’ ile ‘nitelikli haller’ arasındaki ‘orantısızlığın’ da Anayasa Mahkemesi’ne takılıp iptal edilebileceği uyarısı yapan Aydın’ın o değerlendirmesi şöyle:
15 YAŞINDAKİ ÇOCUK 14 YAŞLA İLİŞKİYE GİRERSE
“Bir örnek vermek gerekirse; 15 yaşındaki bir çocuk 14 yaşındaki bir çocukla, ‘cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen bir başka neden olmadan, cinsel ilişkiye girerse’ ceza önce 16 yıldan 40 yıla kadar hapis olarak belirlenecek, sonra sanık da çocuk olduğu için ceza 12 yıla inecektir. Suçun failinin çocuk olması haline özgü, cezalandırıcı değil onarıcı adalet ilkelerini öne çıkaran, hem mağdur çocuğu hem de fail çocuğu koruyan yeni bir yaklaşım geliştirilmelidir.”
PROF ŞEN: SUÇ VE CEZA DENGESİNE AYKIRI
Ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen ise 12 yaşından küçük çocuğa cinsel istismarı, iki nitelikli halin varlığı halinde ‘ağırlaştırılmış müebbet’ hapisle cezalandıran ve 50 yıl hapiste yatma şartıyla tahliye öngören tasarının TCK’nın sistematiğine aykırı olduğu ve anlam karışıklığına yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Tasarının ‘umut hakkı’na aykırı olduğunu savunan Şen’in eleştirisi de şu şekilde:
“Sen aile, toplum ve devlet olarak çocuğu koruma ve gözetme ondan sonra ‘cinsel istismara uğradı’ diye 40-50 yıl hapis yatma cezası koy. Bu suç ve ceza dengesine aykırıdır. Bir kişiyi kasten öldürmenin cezası 24 yıl; haksız tahrikle eylem gerçekleştirilirse, sanık on yıl yatıp çıkıyor. Bu konu sadece cezaların arttırılması ile çözülemez. Bu tasarının hiçbir yerinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın adı yok. Bu suçları önlemek için önce annelerin, sonra çocukların eğitilmesi şart. Bu eğitimi ve önleyici tedbirleri tasarıda göremiyoruz.
50 YIL HAPİS UMUT HAKKINA AYKIRI
Küfürlü konuşarak annemi tehdit ediyor. Merdivende karşılaştığında omuz atıyor. Diğer komşular görmezden geliyor. Annemin, babam ve benden başka şahidi yok. Bu durumda nasıl dava açabiliriz?” diye sormuş.
APARTMANDA GÜRÜLTÜ YASAK
Komşu gürültüsüne dönük çok sayıda soru geldiği için önce hukuki durumu bir kez daha anımsatmakta yarar var. Kat Mülkiyeti Kanunu’na (KMK) göre komşuların birbirlerini karşılıklı olarak rahatsız etmeme yükümlülükleri bulunuyor.
Apartmanlarda, “çekilmez hal” alacak şekilde belirlenen sınırın üzerinde ve tatil günlerinde gürültü yasak. Aynı şekilde yüksek sesle müzik dinlemek, televizyon seyretmek, telefonla konuşmak da yasak. Komşuyu rahatsız etmemek kanuni bir yükümlülük özetle. KMK’nın 18. maddesindeki ‘genel kuralı’ anımsatmak istiyorum: “Kat malikleri, gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kaidelerine uymak, özellikle birbirini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla, karşılıklı olarak yükümlüdürler.”
ŞİKÂYET EDİN
Gürültücü komşulara karşı başvurulacak en kısa yol zabıtaya ve karakola şikâyetçi olup idari para cezası kesilmesini sağlamak. 1 Ocak’tan itibaren geçerli tarifeye göre apartmanlar için gürültü cezası 1450 liraya yükseltildi. Şikâyetiniz üzerine, gürültü yapan komşunuza Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesine göre 124, Çevre Kanunu uyarınca verilecek idari para cezalarına ilişkin 2018 tebliğine göre ise 1450 lira idari para cezası kesilebilir. 2018 yılında işyerleri ve atölyeler için gürültü cezasının 9 bin 719 liraya, eğlence yerleri içinse 29 bin 173 liraya yükseltildiğini de anımsatalım.
DAVA AÇIN
Komşunuz idari para cezasına rağmen gürültü yapmayı sürdürürse sulh hukuk mahkemesinde bizzat veya avukatınız kanalıyla davacı olun. “Çekilmez hal” aldığı tespitiyle bu gürültüyü hâkime tedbiren yasaklatabilirsiniz.
TELEFONUN ucundaki kadının sesinden kızgınlığı hemen fark ediliyordu.
Kadınca bir sezgiyle, bir o kadar da intikam alma hırsıyla dolu, kırgın ve çok üzgün olduğunu hissettim.
İzmir’den arayan 27 yaşında genç bir kadın olan S.T., eşinin haftanın en az 5 gecesi eve “İş toplantım var” diye sabaha karşı geldiğini, çok sık yurtdışı seyahatine gittiğini, telefonuyla saatlerce mesajlaştığını söyledi. Biraz da kıskançlıkla şu soruları sordu:
“Biz üç yıl önce birbirimize çılgınca âşık olarak evlendik. Kravatını değiştirmeye üşenen kocam, sabah başka takım elbise ile çıkıp akşam başka elbiseyle dönüyor. Aldattığına eminim. Telefonuna casus yazılım yükleyip beni aldattığını kanıtlamayı ve boşanma davası açmayı düşünüyorum. Bu kayıtlar mahkemede kocamın kusurlu olduğunu kanıtlamaya yeter mi?”
ALDATMA NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI AÇABİLİRSİNİZ
S.T.’nin bu sorusunu Medeni Kanun ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi yeni örnek kararları ışığında yanıtlamak istiyorum. S.T. bir avukata da başvurarak, eşine ‘aldatma nedeniyle boşanma’ davası tabii ki açabilir. Ancak, aldatıldığını ispat yükümlülüğü var. İspat boşanma davasını açan kadının ya da erkeğin öne sürdüğü hukuki boşanma nedeninin (terk, aldatılma, şiddetli geçimsizlik, aile içi şiddet gibi) mahkeme önünde kanıtlanması anlamına geliyor. Bu ispat yapılamazsa boşanma davası mahkemece reddediliyor. Aynı nedenle 3 yıl içerisinde tekrar boşanma davası da açılamıyor.
BOŞANMADA NELER DELİL OLABİLİR
Delil konusuna gelirsek; fotoğraf, kredi kartı harcamaları, faturalar, otel giriş ve çıkış kayıtları, mektup, cep telefonu mesajları, video, sosyal medya paylaşımları hepsi delil diye kullanılabilir. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken, bu delilin hukuka uygun şekilde elde edilmiş olmasıdır. Örneğin eşinizin Facebook şifresini kırarak Facebook mesajlarına ya da fotoğraflarına ulaşırsanız, bunlar ‘hukuka aykırı delil’ sayılıyor. Hatta bu konu cezai işlem konusu olabiliyor.
BORÇLAR Kanunu’nun yeni hükümlerine göre eşinizin rızasını gerektiren hukuki işlemler şöyle:
1- Aile konutu olarak kullanılmak üzere kiralanan taşınmazlarda kiracı, eşinin açık rızası olmadıkça kira sözleşmesini feshedemez. (Borçlar Kanunu 349. madde)
2- Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir. (Borçlar Kanunu 584. madde)
RIZASIZ KİRA SÖZLEŞMESİ FESHEDİLEMEZ
İlk maddeye göre, eşlerin aile konutu olarak birlikte seçtikleri ev kiralanmışsa kiracı sıfatına sahip eş, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça kira sözleşmesini feshedemiyor. Bu madde aslında Medeni Kanun’un bir uzantısı.
BANKALAR EŞ İZNİ İSTEDİ
İkinci madde ise uygulamada sorun yarattı. Neden mi? Bakın şöyle:
Borçlar Kanunu’nun 584. maddesiyle ‘kefil’ olacak kişi evliyse; bono, çek, kambiyo imzalarken de eşinin rızasını alması zorunlu hale getirildi. Bu düzenleme ışığında, bankalardan kredi kullanmak isteyen şirket ortakları eşlerinin yazılı iznini bankaya vermek zorunda kaldı. Bono ve çeklerin yanı sıra kambiyo senetlerinde eş rızası aranıyor. Bu durum ticaretle uğraşan eşi, ev hanımlarını ya da başka sektörde çalışan milyonlarca kişiyi olumsuz etkiliyor. Bu konuda çok sayıda dava açıldı ve açılıyor.
Adli Tıp, ‘kızlık zarı esnek’ ve ‘bakire’ raporu verdi. Küçük kız daha sonra “Babam yapmadı” diyerek ifadesini değiştirdi. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi, A.A.’nın yeni ifadesini inandırıcı bulmayıp babaya 12.5 yıl ceza verdi. Ancak Yargıtay, ‘bakire’ raporuna dayanarak mahkûmiyeti bozdu.
ÇOCUĞA yönelik cinsel istismar olaylarının, hele aile içi cinsel istismarın (ensest) büyük bir bölümünün yargıya intikal ettirilmediği ‘kol kırılır yen içinde kalır’ mantığı ile saklandığı bilinen acı bir gerçek. Yargıya intikal ettirilenler ise, “Sorun yasalardan ziyade uygulamada mı?” dedirtiyor. Bir örnek daha:
BABAM BENİ ÖLÜMLE TEHDİT ETTİ
İstanbul Bakırköy’de yaşayan 13 yaşındaki A.A. babasının cinsel istismarına uğradığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Baba tutuklandı. A.A. savcılık ifadesinde, anne-babasının ayrı olduğunu, babasının eve geç saatte alkollü geldiğini ve zorla kendini yatağına aldığını, itiraz ettiği zaman da ölümle tehdit edildiğini söyledi. Bu yüzden evden kaçıp boşanma davaları süren annesinin yanına yerleştiğini belirtti. Gördüğü şiddet ve babasının tehditleri yüzünden üç yıl önce başlayan cinsel saldırı olaylarına ilişkin hiç kimseye bir şey anlatmadığını aktardı.
İFADE DEĞİŞTİRMESİNE RAĞMEN MAHKÛMİYET
Soruşturma sırasında A.A. muayene için Adli Tıp’a sevk edildi. Raporda, A.A.’nın, ‘bakire’ ve ‘kızlık zarının esnek’ olduğu belirtildi. Savcılık dava açtı. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamada A.A. ifadesini değiştirdi. ‘Babasının cinsel saldırıda bulunmadığını, bir arkadaşının başına gelenleri kendi başına gelmiş gibi anlattığını’ söyledi.
A.A.’nın ifadesini değiştirmesine rağmen mahkeme babaya 12.5 yıl hapis cezası verdi. Mahkeme, A.A.’nın iddia edildiği gibi sadece babadan kurtulmak için toplumda çok fazla tepkiye neden olabilecek böyle bir iftirayı atmasının mümkün olmadığını, aile içinde yaşanan taciz ve tecavüz olaylarının çoğu zaman kimseye anlatılmadığını gerekçe gösterdi.
‘ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR’ BERAATI
YER İzmir Alsancak. Tarih 10 Ağustos 2017 ve saat 01.24.
Ayağı alçılı D.K adlı kadın, kız arkadaşı S.G’nin yardımıyla kaldırımda yürüyor. Plakasız motosikletin sürücüsü O.G., etek giyen D.K.’nın kalçasını elleyip kaçıyor. D.K.’nın şikâyeti üzerine polis MOBESE kayıtlarından, O.G. ile motosikletin arkasında yolcu olarak oturan arkadaşı S.Ç.’nin kimliklerini tespit ediyor. Olayla ilgisi görülmeyen S.Ç.’ye ‘takipsizlik’ veriliyor. O.G.’ye ise ‘sarkıntılık düzeyinde kalan cinsel saldırıdan’ 2-5 yıl hapisle dava açılıyor. İzmir 36. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, sanık G.G. ile tanık sıfatıyla dinlenen arkadaşı S.Ç.’nin ‘trajikomik’ savunmaları ibretlik. Bakın özetle şöyle:
AMACIM ŞAKA YAPIP İTEKLEMEKTİ
Sanık O.G.: Suçlamayı kabul ediyorum. Olay tarihinde S.Ç. isimli arkadaşımla bir miktar alkol aldık ve kullanımımdaki motorla geziyorduk. Travestilerin gezdiği Alsancak’taki caddede motorla seyir halindeyken mağdurun arkasına yaklaştığımda poposuna dokundum. Amacım şaka yapmaktı. O’nu iteklemekti. Ben kendisini travesti zannettim. Yaptığımdan pişmanım kendisinden de özür diliyorum.
KISA ETEK GİYMİŞLERDİ
Tanık S.Ç.: O.G. çocukluk arkadaşım. Travestilerin yoğun olduğu sokakta ilerlerken iki tane kısa etek giymiş bayan vardı. Çekilmediler, kornaya bastı. O.G. sağ eli ile sol tarafta yürüyen bayanın poposuna dokundu. Niye böyle yaptığını sorduğumda, “Onlar travesti, hoşlarına gidiyor, bu tip hareketler” dedi. Kendisi alkollüydü. Alkollü olmasaydı bu şekilde davranmazdı.
Tanık S.G.: Arkadaşım müşteki D.K.’nın parmağı, kırık olması sebebiyle ayağı alçıya alınmıştı. Birbirimizin beline sarılarak cadde kenarında yürüyorduk. Arkamızdan gelen motorlu şahıs, D.K.’nın poposunu avuçlayıp ve hızlıca vurarak olay yerinden geçti. D.K. şikâyette bulundu.
MAHKEMEDEN