Geçen haftalarda ünlü dizinin Samantha’sız yeni bir sezonunun çekileceği duyuruldu.
Keşke tadında bırakılsaydı.
Geriye kalan üçlünün maceraları gerçekten meraktan ediliyor mu?
Samantha’sız o dizinin tadı çıkar mı?
Hiç sanmam. İmza: Samantha-Der.
◊ KOLEKSİYON TANITIMI DEĞİL, SANAT FİLMİ
Louis Vuitton erkek koleksiyonları kreatif direktörü Virgil Abloh hafta içi bir video yayınladı.
Aslında video
Kimisi şubat başı diyor.
Kimisi Şubat’ın 15’i.
Kimisi de “Yok yok, martta açılır ancak.”
Gördüğüm o ki...
◊ Bu konuları konuşmak herkesi yormuş durumda.
◊ Sadece maddi değil, psikolojik olarak da tükenmişlik söz konusu.
◊ “Açılsak da yemek fiyatlarına zam yapmak zorundayız, bu kez de müşteri isyan edecek” diyen de var.
Sosyal medya karşıtı, kruvasan felsefecisi Okan Bayülgen’le “Unutmayın ki...” diye başlayan vecizeyi güneş sistemine armağan etmiş popüler simagil Gülben Ergen’in atışmasından bahsediyorum.
Önce Bayülgen Türk sanat alemindeki kamplaşmadan bahsetti.
Özetle, herkes kendi dengi olduğuna inandıklarıyla görüşür dedi.
Sonra da, “Aslında sen de Zuhal Olcay gibi, Leman Sam gibi olmak istiyorsun” diyerek oyun oynayacağı mahallesini seçmesini söyledi Gülben Ergen’e.
O atışmadan Okan’ın “Senin gibi bir tipi aramıza almayız” lafı cımbızlandı ama sohbetin özü böyle değildi işte, başka bir şeydi.
Keza Gülben de o tatlı atışmada pası gole güzel çevirdi:
“Beni aranıza almak için ne taklalar atarsınız?”
Zirai tarım ilaçlarında kullanılan pestisit, zararlı organizmaları engellemek ve kontrol altına almak için kullanılan bir kimyasal madde.
İnsanlar için uzun vadede zararlı. Ayrıca biyolojik çeşitliliği de öldürüyor.
Şimdi Hollanda’ya uzanalım.
Studio Roosegaarde adlı tasarım stüdyosu, 20 bin metrekarelik bir tarım alanının farklı noktalarına yerleştirilmiş LED’lerle bir ışık enstalasyonu yarattı.
Bu enstalasyona da “Grow” (Büyüme) ismini verdiler.
İş bitince ortaya çıkan manzara şahaneydi.
Çünkü ışıklar tarlada eşit olarak dağılıyor ve yukarı-aşağı hareket ediyordu.
Haliyle görüntü
“Sıfır aşk, uzun süredir hayatımda kimse yok. İçimdeki ışığa odaklanmam gerekiyor ve onu söndürmemem gerekiyor. Çünkü sönerse onu yakması çok zor.
Geçenlerde Aleyna’yla (Tilki) da konuştuk. O benden daha tecrübeli çünkü bu hayata daha erken girdi. O da ‘Aşk kariyeri öldürür’ diyor. Ben de öyle düşünüyorum.”
Bu tarz cümleleri yıllar öncesinin pazar magazin dergilerine (Gala, Şamdan) erotik dozu yüksek pozlarıyla konuk olan ünlüler, ünlü adayları filan söylerdi:
“Aşka vaktim yok”
“Aşka kapılarım kapalı”
“Önce kariyer, aşkı unuttum”
“Aşk mı? Benden uzak dursun”
Saymadım, sayamadım.
Bu kaçıncı hafta sonu oldu, artık farkında bile değilim.
Sanırım hepimizde durum aynı.
Sanki yıllardır cumartesi-pazar dışarı çıkmıyormuşuz gibi gelmeye başladı.
Zihin bir önceki eski normali flulaştırdı resmen.
Çok değil, kasım başındaki halimizi üstelik...
Bu yeni sürümle beraber yeni alışkanlıklar da doğdu tabii:
Ünlü figürlerin bu yola girmelerine biraz da Beren Saat yol açtı.
Onunki en cesuruydu.
Hatırlayın; Saat’in dalgalandım da duruldum hallerini uzun metinler eşliğinde paylaştığı, takipçisinin “Ne demek istedi şimdi” şeklindeki insta dedektifliğini...
Önceki gün Ceyda Düvenci de benzer bir iç şelalenmesi yaşayarak şöyle yazmış paylaşımına:
“2021 bambaşka başladı benim için. Yepyeni bir ben oldum.
Yıllardır kendimle ilgili bir yolculuk yapıyor olmam bir anda yaptı bu değişikliği.
Çok garipti.
Yılın ilk üç günü odama kapandım.
O çocuksu ve “Oh! Susuz kalmayacağız” heyecanına tezat meteorologlar, “sarı alarm”, “aman dikkat, geliyor” tadında felaket filmi açıklamaları yapmayı da ihmal etmedi.
Eskilerden kalma bir alışkanlıkla.
Sonuçta yağdı yağacak derken, bugün nihayet İstanbul’a bir tutam kar düşmüş olabilir.
Lakin biz böyle gündelik, kısa vadeli heyecanlarla avunurken dünyanın başka başka yerlerinde yeni bir dünya için fikir tohumları patır patır saçılıyor etrafa.
Mesela seçkin mimarlar arasında bugünlerde kapışma var.
Metropollerdeki büyük projelerde imzası olan BIG’nin kurucusu Bjarke Ingels’in ilk kez Time’a açıkladığı Masterplanet projesiyle başladı olaylar.
Daha önceki yazılarda aktarmıştım.
Ingels özetle, “Bir şehri planlayan mimar gibi dünyaya yaklaşmalı, çevre sorunlarını o şekilde çözmeliyiz” diyor.