Paylaş
O çocuksu ve “Oh! Susuz kalmayacağız” heyecanına tezat meteorologlar, “sarı alarm”, “aman dikkat, geliyor” tadında felaket filmi açıklamaları yapmayı da ihmal etmedi.
Eskilerden kalma bir alışkanlıkla.
Sonuçta yağdı yağacak derken, bugün nihayet İstanbul’a bir tutam kar düşmüş olabilir.
Lakin biz böyle gündelik, kısa vadeli heyecanlarla avunurken dünyanın başka başka yerlerinde yeni bir dünya için fikir tohumları patır patır saçılıyor etrafa.
Mesela seçkin mimarlar arasında bugünlerde kapışma var.
Metropollerdeki büyük projelerde imzası olan BIG’nin kurucusu Bjarke Ingels’in ilk kez Time’a açıkladığı Masterplanet projesiyle başladı olaylar.
Daha önceki yazılarda aktarmıştım.
Ingels özetle, “Bir şehri planlayan mimar gibi dünyaya yaklaşmalı, çevre sorunlarını o şekilde çözmeliyiz” diyor.
Tek bir elektrik şebekesi öneriyor mesela.
2050’DE HERKES TEK BİR ŞEHİRDE
Ingels’e karşılık bir başka mimar ve aynı zamanda yönetmen Liam Young, geçen haftalarda çıktı ve Planet City’yi sundu.
Bu önermeye göre Young, dünyanın 2050 yılındaki nüfusunun tek bir şehirde yaşayabileceğini savunuyor!
Geriye kalan toprakların ise yeniden yabanileşmesi, yani “vahşi doğa” dediğimiz şeye dönüştürülmesi gerektiğini söylüyor.
Ona göre dünya ancak bu şekilde kurtulabilir.
İyi de 10 milyar insan tek bir şehirde nasıl barınabilir?
Onun için Young’ın hazırladığı kurgusal filmi izlemeniz lazım. YouTube’da var.
Epey ürkütücü bir gelecek tasviri aslında.
Young, ortalama bir ABD eyaleti büyüklüğünde bir şehir tasarlamış.
Herkes alt alta, üst üste...
“THE LINE” ŞAŞIRTTI
Bu polemikler yaşanırken dünyanın bir başka noktasında, hiç ummadığınız bir yerde, Suudi Arabistan’da, yeni bir çılgın proje açıklandı: The Line.
Bir milyon insan barındırması hedeflenen The Line, 170 kilometre uzunluğunda bir şehir olacak.
Üstelik arabasız/caddesiz, yeraltından ulaşımı olan, tamamen yenilenebilir enerjiyle ayakta kalan, kendi kanunlarıyla bağımsız bir ticaret bölgesi olması hedeflenen bir şehir.
Dahası, The Line’ın yapımına bu yıl başlanacak.
Suudi Arabistan “çevre kirliliği” ve “trafik” sorununa yanıt olarak nitelediği projeyi “uygarlık devrimi” olarak duyurdu.
Öte yandan The Line’ı yapan şirketin, yani Neom’un danışman kurulunda yer alan ünlü İngiliz mimar Norman Foster’ın Cemal Kaşıkçı cinayetinden sonra kendini geri çektiğini belirtmekte fayda var.
Buna rağmen Neom’un kurulunda dünyanın önde gelen şirketlerinde çalışmış CEO’lar hâlâ yer alıyor.
Bir tutam Alain de Botton
Felsefeci-yazar Alain de Botton’ın da bu fikir tohumlarından eksik kalmadığını belirteyim.
Son yazılarından birinde şöyle diyor Botton:
“Modern dünya hakkında yapabileceğimiz en büyük genellemelerden biri, olağanüstü çirkin bir dünya olmasıdır.
250 yıl öncesinden birine şehirlerimizi gösterecek olsaydık, teknolojimize ve zenginliğimize hayret ederdi ama inşa etmeyi başardığımız dehşetlere şaşırırlardı”.
Devamı da var.
Botton şöyle diyor:
“1900’den önce inşa edilen güzel mimari ise büyük ölçüde aşırı talep görüyor ve turistlerin ağırlığı altında çöküyor.
Evet konforu demokratikleştirdik ama güzelliği de inanılmaz derecede ayrıcalıklı hale getirdik.”
Karlar düşer, düşer düşer ağlarım...
Tüm bu fikir tohumlarından sonra dünyayı kendi haline bırakmaya ve penceremden olası kar yağışını izlemeye karar verdiğimi de söylemem gerek.
Paylaş