Paylaş
Ünlü figürlerin bu yola girmelerine biraz da Beren Saat yol açtı.
Onunki en cesuruydu.
Hatırlayın; Saat’in dalgalandım da duruldum hallerini uzun metinler eşliğinde paylaştığı, takipçisinin “Ne demek istedi şimdi” şeklindeki insta dedektifliğini...
Önceki gün Ceyda Düvenci de benzer bir iç şelalenmesi yaşayarak şöyle yazmış paylaşımına:
“2021 bambaşka başladı benim için. Yepyeni bir ben oldum.
Yıllardır kendimle ilgili bir yolculuk yapıyor olmam bir anda yaptı bu değişikliği.
Çok garipti.
Yılın ilk üç günü odama kapandım. Ağladım, düşündüm, düşünmeden durdum, film şeridi gibi hayatım geçti gözümün önünden.
Sonra üç gün kapandığım odadan başka biri çıktı sanki.”
CEP TELEFONSUZ İSE BRAVO
Doğrusu, şu devirde üç gün bir odaya kapanmak ve sadece durabilmek bir mesele.
Hele eline cep telefonunu alıp sosyal medyaya da girmediyse, Ceyda Hanım’a büyük tebrik.
Yoksa şu an hepimiz sürekli dört duvar arasındayız, esas mesele cep telefonsuz kalabilmek.
İnsan ancak o şekilde durmayı başarıyor.
Ben duramıyorum, o ayrı.
En durduğum zamanda bile aşağı bakan köpek duruşu yapıyorum. (Yogacılar, anladınız siz onu.)
Açıkçası Ceyda Düvenci gibi üç gün odaya kapanıp da kendimle baş başa kalsam, sonra o anları milyon takipçiyle paylaşır mıydım, emin olamadım.
Sanki paylaşırsam o üç günlük mahremiyete ihanet etmişim gibi gelirdi bana.
Neyse, bu benim naçizane düşünce kuyum, içine düşmek serbest.
Belki de Ceyda Düvenci insanlara ilham veririm kaygısıyla yaptı bu paylaşımı.
“YÜREĞİ GÜZEL, KENDİ GÜZEL KADIN”
Gelin görün ki Ceyda Hanım, o paylaşımınızın ardından gelen şu tarz aşırı klişe yorumları okumak da insanı tekrar üç günlüğüne odaya kapatmaz mı yani:
“Yüreği güzel, kendi güzel kadın.”
Neden herkes birbirinin aynısı cümleleri sarf ediyor, yenisini bulmak için çabalamıyor, takılmamak elde değil.
En iyisi ben bir odaya kapanayım.
Üç gün de değil, üç hafta paklar beni.
İzledim ve dedim ki...
◊ AZİZLER:
Taylan Biraderler’in 2009 yılında yaptıkları “Vavien”den sonraki dönüşleri gayet şık olmuş. Komedi filmi bekleyenleri hayal kırıklığına uğratması kesin olan “Azizler”, özünde nefis bir “büyük yalnızlık” filmi.
◊ GÖRÜNMEZ ADAM:
Elisabeth Moss olmasa bu film o kadar iyi olur muydu, emin değilim. Her mimiğiyle insanı endişeden endişeye sürükleyen Moss, filmin en büyük kozu.
Hikâye az biraz zorlama ama yine de zevkle izleniyor.
◊ BRIDGERTON:
İzlemesi aşırı zevkli, yedinci bölüm itibarıyla “Cinsellik 101” dersine de dönüşen, 1800’ler atmosferli pembe dizi.
◊ WE ARE WHO WE ARE:
“Call Me by Your Name”in yönetmeni Luca Guadagnino’nun dizisi yine İtalya’da geçiyor ama bu kez olay yeri bir Amerikan üssü. Başrolde Z kuşağı var.
Hikaye yer yer “Call Me by Your Name”i andırıyor ama bölümler ilerledikçe farklılaşıyor. Daha doğrusu kuşak farkı var desek daha doğru olur.
Sevim Gözay
Sinema programlarından sonra bir dönem “Cosmopolis” adlı nefis bir kent programına imza atmıştı. İşte o zaman programına konuk olmuştum Sevim’in.
Birkaç kere de aynı ortamlarda bulunmuş, beraber şen şakrak eğlenmiştik.
Ölüm haberini duyunca herkes gibi şoke oldum.
Her daim çalışkan ve disiplinli olan iyi bir televizyoncu ve gazeteciyi, hayata sıkı sıkı tutunmuş donanımlı bir insanı çok erken yaşta kaybettik.
Nurlar içinde yatsın.
Paylaş