Acun Ilıcalı evliyken başladığı ilişkisi, çocuğu olması, derken “Her şey daha yeni başlıyor” mesajı veren görkemli evliliği...
Acun’la boşanmasından sonra Şeyma artık konuşulmaz, gündemden düşer diyenler de yanıldı.
Şeyma bir şekilde “The Şeyma” olmuştu çünkü.
Bu kez de İtalyan DJ sevgilisiyle olan maceralarını, gittiği yurtdışı partilerini konuştuk.
Şeyma zaten yaşadığı hayata dair ipuçlarını saklamıyor, Instagram hesabından yaşam tarzını sıkça paylaşıyordu. Çok geçmeden DJ sevgili gitti, meşhur Meedo geldi.
Bu kez Meedo hakkında iddialar konuşuldu. Bir ayrılıp bir barışmaları da...
Şeyma, çılgınca takip edilmesinin yanı sıra her daim üzerine nefret kusulan bir popüler figür de oldu.
Bunun en çok kendisi farkındaydı zaten.
Elbette Hadise ve Mehmet Dinçerler çiftinden bahsediyorum.
Hadise’nin avukatının boşanma dilekçesinde söylediğine bakılırsa durum tam da eski Türk filmi klişesi:
Sahnelerin ünlü şarkıcısı sevdiği adamla evlenir ama evlendikten bir süre sonra adam eşinin sahneye çıkmasına gönüllü olmaz.
Bu güncel hadisedeki akış elbette tam olarak böyle cereyan etmemiş.
“Sahneye çıkma” denilmemiş ama mahkeme dilekçesindeki iddiaya göre “sanat hayatını kısıtlamaya yönelik tutum ve davranış” sergilenmiş.
Artık o tutum ve davranışlar nedir, bilinmez. Çünkü örnek verilmemiş.
Lakin örnek de kabak gibi ortada sanki: Sahne kostümleri.
Sosyal medyanın en kötü tarafı, omurgasız kimlikler ortaya çıkarması...
Bu sözler, Sakıp Sabancı Müzesi’nde (SSM) açtığı “Souffleur” isimli sergisi sırasında konuşan Hüseyin Çağlayan’a ait. Şöyle devam ediyor Çağlayan:
“Sosyal medyaya bakıp onun şu kadar takipçisi var, ben de böyle olabilirim diye düşünülüyor.”
Aslında Çağlayan’ın sergisinin bir bölümü tam da bu özenme durumuyla ilgili.
Ama özenme ya da özentilik haline farklı bir bakışı da var Çağlayan’ın.
Onu da serginin ilgili bölümünü gezerken öğreniyoruz:
Çünkü içerde bir sanat galerisi varmış gibi görünmüyordu!
Oldukça bakımsız, kaderine terkedilmiş bir manzaraya sahip olduğu için. Han’ın sürprizi ise şu oldu: İçerde hem hırdavatçı dükkânları vardı hem de sanatçı atölyesi, sanat galerisi ve mimarlık ofisi...
Meğer burası öyle tepeden inme değil, kendiliğinden bir dönüşüm içine girmiş.
Sanatçıların burayı keşfedip kiralama yapmasıyla son iki-üç yılda bu karma haline bürünmüş.
Kurşunlu Han’ın içindeki Arthan da buranın tek galerisi.
O gün “Deka+2: Türkiye’de Tasarımın 10+2 Yılı” başlıklı serginin açılışı vardı galeride.
Ülkenin önde gelen gözde tasarımcı ve mimarları oradaydı.
Hem sohbet eder hem de ekrana bakmaktan geri kalmaz.
İşte cuma gecesi durumumuz tam da öyleydi.
İzmir’in kurtuluşunun 100. yılı vesilesiyle Tarkan’ın verdiği konseri izlemek için telefondan YouTube’u açtık ve merakla beklemeye başladık.
Gördüklerimi şöyle özetleyeyim...
* O ne muazzam bir kalabalıktı öyle! Keza iki milyon kişi varmış alanda.
Bu rakamla dünyanın en kalabalık ilk beş konserinden biri olarak tarihe geçmiş oldu Tarkan konseri. İlk sırada Jean-Michel Jarre’ın 3.5 milyonluk Moskova konseri yer alıyor.
* Kalabalığın coşkusunu gördükçe “Keşke İzmir’e gitseydim” diye hayıflandım.
* Telif haklarından dolayı Tarkan’ın sadece ilk üç şarkısını tam olarak izleyebildik.
“Ailesiyle yaşayan, tek bir işini satamamış, beş kuruşa beş takla atan, aynı anda yüz tane iş yapan, bin tane ders veren bir adamdım. Zor koşullardan geçtim. Varlıklı olmasına rağmen benim iyiliğim için bir ara desteğini kesen bir aile...
Herkes, hayatım boyunca kendi doğrusunu empoze etmeye çalıştı bana.
Reddettim. Aksine kendi gerçeğimi anlatmaya çalıştım. Zor oldu, ama başardım.
Şu an cennette gibiyim. Ailem, sevdiklerim ve sanatımla hiç olmadığı kadar mutluyum. Travmatik günlerim de oldu. Sevgililerim, eşlerim dostlarım gitti. Bittim sandım.
Her sabah uyandığımda tek bir şey vardı yanımda: Resim”
Ceylan, 15 yıl aradan sonra Türkiye’de açtığı “Aheste Çek Kürekleri Mehtap Uyanmasın” isimli yeni kişisel sergisini perşembe akşamı Kanlıca’daki Mehmet Emin Ağa Yalısı’nda küçük bir gruba gezdirirken bir ara şöyle dedi:
“Temmuz ve ağustosta çok zorlandığım anlar oldu. Ama beni yine çalışmak kurtardı.”
◊ ETİLER’DE HAREKET
Etiler sadece Orta Doğulu turistin yoğun ilgi gösterip kapısında kuyruk olduğu ve kırmızı etin kral olduğu Nusr-et Caddesi’nden (namıdiğer Nispetiye) ibaret değil.
Semtin ara sokakları da yavaş yavaş hareketlenmeye başladı.
İlk hareket geçtiğimiz kış Beca’nın açılmasıyla oldu.
Girişinin önündeki devasa inşaat kapısını kaldırmadan açılışını yapan ve kısa sürede bu doğaçlama gizemi dolayısıyla popüler olan Beca’yı bu yaz bir Nişantaşı markası takip etti: Delicatessen.
Tıpkı Beca gibi pek gidilmeyen bir Etiler noktasında, yeni yapılmış bir villaya konuşlanan Delicatessen şimdilerde özellikle bahçesi dolayısıyla hayli revaçta.
Son Etiler bereketlenmesinin adı ise 15 Eylül’de kapılarını açmaya hazırlanan Arkestra.
Bugünlerde şehirdeki herkesin telefonuna yakın bir tanıdığından Arkestra’nın üyelik formu düşüyor.
Çünkü ünlü oyuncu Harry’den günler önce dar kırmızı pantolonu ve yine kırmızı, kolsuz, askılı bir ‘üst’le kırmızı halıda boy göstermişti.
Chalamet’nin daha önce de birlikte çalıştığı arkadaşı Haider Ackermann tarafından tasarlanan bu kostüm sırt dekoltesiyle de dikkat çekti.
Yeni neslin giyim konusundaki “akışkan” tavrı ve bilinen tüm kodları altüst edip kendilerine yeni alan açmaktaki ustalıkları malum.
Timothée bu konuda ilk kez bu kadar cesur davrandı ve her yerde kostümüyle haber olduğuna göre Harry üzüntüden pekala kahrolabilir.
Havuz problemi gibi: Sipariş limiti
Solo yaşayan insanların bugünlerde bir sipariş problemi var.
Keza bazen benim de öyle. Çünkü yeme-içme aplikasyonlarındaki restoranların bazıları olayı şuna dönüştürdü: