×
Son söyledikleri de bunu doğrular nitelikte:
“Artık küçük işler yapıyorum. Genelde de boş boş dolaşıyorum. Eskisi gibi çalışkan değilim. Sadece ara sıra konser veriyorum. Kendime tembellik kariyeri yapmayı planladım. Çok fazla çalışmak istemiyorum.”
Teoman’ın tembellik kariyeri dediği şey, 1 ay önce Serenay Sarıkaya vesilesiyle yazdığım “radikal dinlenme hakkı”nı anımsatıyor.
Çok çalışarak ‘Amerikan rüyası’na ulaşamayacağını anlayan Amerikalı Z kuşağı bireylerinin çalışmayı reddetmeye başlamasıyla oluşan bu akım oldukça popüler.
Radikal dinlenme aslında fişi tamamen çekmek ve seni tam olarak ne dinlendiriyorsa ona yönelmek demek.
Teoman’ın tembellik kariyerinde ise arada bir iş güç yapmak yine var.
İster Teoman’ın anlayışıyla yapılsın ister
O kural bu sezon da bozulmadı.
Önce Etiler’de Arkestra açıldı, şimdi de Kaya Demirer’in restoranı Frankie yeni yeriyle havalı bir dönüş yapmaya hazırlanıyor.
Havalı, çünkü Frankie’nin yeni lokasyonu Galataport’ta, Roka’nın üstünde.
Nişantaşı’ndaki eski Frankie’ye göre burası hayli farklı:
Bir kere mekân iki katlı.
Üst katı teras, yazlık. Alt katı ise kışlık ve Mahmut Anlar’ın tasarım ekibinin elinden çıkan muazzam şık bir ambiyansa sahip.
Ben de pazar günkü törene ve sonrasında düzenlenen partiye katıldım.
Dile kolay, Boğaz’da düzenlenen ilk yelken yarışı olan Bosphorus Cup başlayalı tam 21 yıl olmuş.
Bosphorus Cup, kendisi de bir yelkenci olan Orhan Gorbon’un kurduğu bir organizasyon. Yıllar içinde bu etkinlik İstanbullulara yelkeni sevdirmede büyük rol üstlendi. Dahası, yurtdışında da tanınan bir spor markası oldu.
Pazar günü Tersane İstanbul’a gittiğimde ise Bosphorus Cup Corporate yelken yarışları yapılıyordu. Sonrasında tüm yelkenciler Rixos ve ALL Accor Live Limitless sponsorluğundaki partiye akın etti.
Yelkencilerin muazzam coşkusunu görünce şehirdeki denizle olan tek ilişkimi, yani Haliç’teki kürek deneyimimi anımsadım ve kendimle yaptığım toplantının sonucunu açıklıyorum:
En kısa zamanda küreğe geri dönüş yapmalıyım...
Bu arada peş peşe etkinliklerin yapıldığı (mesela yarın da Marka Konferansı başlıyor) Tersane’nin en önemli sorunu ise şu: Eğer aracınızla gelmediyseniz buradan taksiyle dönmek hayli problem.
Kubrick etkisine dair en güncel örnek Gucci’nin Adidas’la birlikte hazırladığı 2022 sonbahar/kış kampanyası.
“Exquisite” adını taşıyan kampanyada Kubrick’in filmleri yeniden canlandırıldı ve Mert Alaş & Marcus Piggott ikilisi fotoğrafları çekti.
Canlandırılan filmler arasında “2001: A Space Odyssey”, “The Shining”, “Eyes Wide Shut” gibi ikonik filmlerden tanınan sahneler yer alıyordu.
1 Ekim’den itibaren biz de İstanbul’da Kubrick’i konuşacağız.
Çünkü İstanbul Sinema Müzesi’nde (ISM) Kubrick’in tüm çalışmalarına kronolojik bakış sunan büyük bir sergi açılıyor.
Serginin küratörlüğünü ISM’den Zihni Tümer’le Alman Film Müzesi’nden Hans-Peter Reichmann ve Tim Heptner beraber yapıyor. Peki sergide neler var?
* Özel tasarlanmış efektler, modeller ve etkileşimli alanların yanı sıra Kubrick’in hiç çekilmemiş ya da başka yönetmenler tarafından çekilen projeleri...
* Ve Kubrick’in başyapıtı “2001: Space Odyssey” filminin özgün tasarımından esinlenilen deneyim alanı. Bu alanda orijinal aygıt, giysi ve modeller sunulacak.
O hareketin en önemli iki kaynağı vardı.
Biri İstanbul Bienali, diğeri Contemporary İstanbul.
Açıklanan son verilere göre Akbank ana sponsorluğundaki Contemporary’nin bu son edisyonuna 48 bin 700 kişi katılmış.
İster sadece eser önünde selfie çektirmeye gelmiş olsun, isterse gerçekten sergilenen işleri yakından takip etmeyi seven sanatsever olsun fark etmez; erişilen kişi sayısı muhteşem.
Bu ilgi bir sonraki edisyonlarda da katlanarak devam edecek gibi.
KOLEKSİYONLARA DAHİL OLANLAR
Instagram hesabından da o gösteriden bir dans videosunu takipçileriyle paylaştı.
Buraya kadar her şey hoş.
Sonrası maalesef nahoş.
Çünkü takipçilerinden biri videonun altına (düzeltmeden aktarıyorum) şöyle bir yorum yazdı:
“Kilot şov?”
Demet Akalın Türkçesinden çevirirsek doğrusu “külot” tabii.
Neyse, esas mesele bu değil.
Ve burası iyi ki bir sanat galerisi!
Eğer olmasaydı neye benzerdi, tarihi orijinal halini ne kadar koruyabilirdi, elbette meçhul.
Dolmacı’nın galerisine geliş sebebim ise Amerikalı sanatçı Ross Bleckner’in sergi açılışı.
80’lerin ortasında AIDS temalı çalışmalarıyla dönemin öne çıkan isimleri yer alan, 90’larda ise Guggenheim Müzesi’nin retrospektif sergiye davet ederek 40’lı yaşlarda retrospektif açan ilk sanatçı olarak literatüre giren Bleckner’ın Türkiye’de gerçekleşen ilk kişisel sergisi bu.
“Angels in Your Head” isimli Bleckner sergisinin açılıştan sonra bir de yemeği vardı.
Artık bu işlerin olmazsa olmazı: Tipik bir açılış kokteyli kimseyi asla kesmiyor.
Üzerine mutlaka bir de yemek veriliyor.
∆ VALERON’UN DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ
Ünlü Yunan DJ ve prodüktör Valeron bu yaz Çeşme Dalyan’daki Momo’da peş peşe birkaç kere çıkıp performans yapmıştı.
Önceki gün doğum gününü de İstanbul’daki Momo’da kutladı Valeron.
Yakında İstanbul’a da yerleşebilir diye düşünüyorum.
Valeron’un doğum gününde Sicilya tatilinden yeni dönen İbrahim Kutluay-Edvina Sponza çifti de vardı.
Bu arada taze bir haber: Momo’nun sahibi Burak Beşer bu kış Momo’nun pop-up bir versiyonunu Erzurum’daki Polat Palandöken Oteli’nde açacakmış.
Geçen kış Erciyes’teki Das Otel’e Sail Loft pop-up bir mekân açmıştı.