Paylaş
Sosyal medyanın en kötü tarafı, omurgasız kimlikler ortaya çıkarması...
Bu sözler, Sakıp Sabancı Müzesi’nde (SSM) açtığı “Souffleur” isimli sergisi sırasında konuşan Hüseyin Çağlayan’a ait. Şöyle devam ediyor Çağlayan:
“Sosyal medyaya bakıp onun şu kadar takipçisi var, ben de böyle olabilirim diye düşünülüyor.”
Aslında Çağlayan’ın sergisinin bir bölümü tam da bu özenme durumuyla ilgili.
Ama özenme ya da özentilik haline farklı bir bakışı da var Çağlayan’ın.
Onu da serginin ilgili bölümünü gezerken öğreniyoruz:
“Hayatın her alanında rol yapmak, özenmek, olumsuz bir şey olarak görülse de dünyaya daha yaratıcı bir şekilde yaklaşmak için gerekli bir katalizör. Her tür durumda özentilik, hayatın monotonluğuna zenginlik katarak bizi gerçekliğimizden sağlıklı bir şekilde uzaklaştırabilir.”
Çağlayan’ın sergide özenme meselesine yaklaştığı yer ise 80’lerde ortaya çıkmış ‘voguing’ dansı ve kültürü.
Dönemin New York kulüplerinin balolarında yapılan ve alt yapısında bir başkaldırı da bulunan bu ilginç dans türünü sadece özentiliğe indirgemek bana çok da doğru gelmedi.
Meraklısı, konuyla ilgili “Paris is Burning” belgeseline ya da daha popüler bir yapım olan “Pose”a bakabilir.
“ÖĞRENCİYSENİZ FAKİR OLMANIZ LAZIM”
Pilevneli iş birliğiyle açılan sergide Çağlayan’ın küçük bir kalabalığa yaptığı o konuşmadan not aldığım diğer cümleler ise şöyle:
∆ “İşlerim hayatı anlamakla ilgili.”
∆ “Alakası olmadığını sandığımız konuları birbirine bağlıyor, köprü kuruyorum.”
∆ (Saint Martins’de okuduğu dönemle ilgili konuşurken) “O zaman hepimiz fakirdik. Öğrenciyseniz fakir olmanız lazım. Şimdiki öğrencileri müşteri gibi görüyorum.”
∆ “Hiçbir şeye yanıt bulamıyorum. İşlerimde sadece bir yolculuk var.”
∆ (Modayla ilgili konuşurken) “Kadının erkek gibi, erkeğin kadın gibi giyinmesini yanlış bulmadım, ki artık bu tartışılmıyor bile.”
∆ “20 yıl önceki işlerimi hâlâ beğeniyorum.”
∆ “Sahne koreografisi yaparken daha özgür olabiliyorum. Modanın ise sınırları var.”
Herkes nereye dağıldı
Hüseyin Çağlayan’ın SSM’deki sergisi sonrasında gerçekleşen kokteyl, uzun süredir bir araya gelmemiş bir kalabalığı buluşturdu diyebiliriz.
Nitekim aynı kalabalığın bir kısmı daha sonra Pilevneli Galeri’nin organize ettiği parti için Lucca’ya doğru yöneldi.
Kalanlar ise şehrin farklı noktalarındaki davetlere...
Mesela Nef Bebeköy’de 74’ün davetine ya da Raisa-Vanessa Sason’un Backyard’daki lansman partisine...
‘Ne kadar hoş görünüyorsun’
Çağlayan’ın SSM’deki sergisi sırasında sosyalleşirken kendimi bir anda başkalarına ait cümleleri kurarken buldum:
∆ “Ne kadar hoş görünüyorsun.”
∆ “Üzerindeki çok yakışmış.” Gibi gibi...
Tamam, bu cümleler “Kilo mu verdin sen?” ya da “Kilo mu aldın görmeyeli?” türü hainliği su götürmez cümlelerden iyidir.
Ama iltifatın bu kadarı da sahte duruyor esasen.
“Merhaba, n’aber” deyip geçememe durumu olduğunu gözlemlemekteyim cemiyet hayatımızda.
Paylaş