Son şarkısı ve videosuyla beraber Aleyna, Lost dizisi karakterlerinin sezonlar boyu aramaktan helak olduğu adadaki meşhur ‘kaynak’ gibi kendi topraklarına iniş yapmış:
Arabesk kaynağına...
Malum, bu kaynak bitmez tükenmez.
Son dönem yapılan rap ve R&B alt yapılı tüm şarkıların da efendisi esasen arabesk. Aleyna’nın şarkısı zaten öyle bir damarla başlıyor ki, tutmayın beni oluyorsunuz saniyesinde.
Şarkının nakaratına kapılmamak elde değil.
Keza en güzel nakarat numarasıdır:
Şarkı bir tiz notadan bir de pes seviyelerden seslendirilip o iki ses aynı anda verilir.
İşte o iki ses, aslında o ses Türkiye’dir.
Sultan Abdülaziz’in talimatıyla Sarkis Balyan tarafından inşa ediliyor Akaretler.
O dönem bu evler Dolmabahçe Sarayı’nın önemli görevlileri tarafından kullanılıyor.
HER ŞEY W OTEL’LE BAŞLADI
Akaretler’in günümüz şehir hayatı rotasında popülerleşmesi ise W Otel’in açılmasıyla beraber gerçekleşti.
W Otel açılmadan önce Bilgili Holding tarafından tüm evler restore edilmeye başlanmıştı.
Restoran menüleri de hayatlarımız gibi, her şey bir arada:
Karmaşık ve “ne kadar uyarsa o kadar ister”.
Aynı menü içinde bazen hem “anne köftesi”ni görüyorum hem de “dana ragu pappardelle”yi.
Ama galiba “anne patates kızartması”nın izini birkaç klasik yer haricinde kaybettik gibi görünüyor, çünkü çoğu popüler mekân ve hatta popüler olmayanlar bile trüflü patates kızartmasına terfi etmiş durumda. Trüflü patates bir tür statü sembolü sanki.
Tıpkı son dönem menülerinin bir başka gözdesi “king crab (kral yengeç)” gibi.
Yazıya trüflü patatesle dalmamın nedeni Etiler-Bebek turu izleniminin tam da öyle başlamasından dolayı.
İlk durak Lucca. Trüf patatesli akşamüstü masasında Zeynep Soylu ve Mina Ceran’layım. Bana ‘influencer’ dünyasını anlatıyorlar.
“Friends”in ünlü oyuncusu Matthew Perry yakında çıkacak olan kitabı “Friends, Lovers and the Big Terrible Thing”le gündemde.
Hem Variety hem de The New York Post kitaptan birkaç alıntı yayınladı ve özellikle Keanu Reeves’li bölümler çok konuşuldu.
53 yaşındaki Perry kitabının bir bölümünde 23 yaşında ölen River Phoenix ile olan arkadaşlığından bahsediyor ve şöyle yazıyor:
“River güzel adamdı. Bu dünya için fazla güzeldi. Neden River Phoenix ve Heath Ledger gibi orijinal insanlar ölüyor da, Keanu Reeves hâlâ aramızda?”
Her iki eylemin de amacı iklim krizine dikkat çekmekti.
Doğruya doğru, çektiler de!
Ne yapmak istiyorlar diye konuştuk, amaçlarını anlamaya çalışıp tartıştık, “Yine mi bir tabloya fırlatmışlar” diye çemkirip “Ama sanat da önemli” diye yorumda bulunduk.
Kısacası iklim aktivistlerinin eylemleri gayet farkındalık yarattı.
Ayrıca “Sanat eserlerine neden zarar veriyorlar” tartışması anlamsız.
Çünkü bu konuda bilinçliler. Tabloların önünde zaten cam koruyucu var.
Aktivistler de bunu biliyor.
Ve bu listenin sıralaması yayınlandı zaman yeme-içme sektöründe en az restoranlar kadar yankı uyandırıyor.
Çünkü artık şefler kadar barmenlerin de güçlü olması mekanlar için önemli.
Bu yüzden göçebe şefler gibi göçebe barmenler de var, dünyayı meslekleri sayesinde dolaşıyorlar.
İlk kez 2009’da yayınlanan Dünyanın En İyi 50 Barı listesi de dünya çapındaki 650 içecek uzmanı tarafından oylanıyor.
Bu yılın listesi ise bu ayın ilk günlerinde Barselona’da açıklandı ve bir numarada yine Barselona’dan bir kokteyl bar vardı, Paradiso.
Mekânın yaratıcısı Giacomo Giannotti’nin hayal gücüyle oluşan bir menüsü var Paradiso’nun. Geçmiş yıllarda menünün teması büyü ve uzaydı.
Bu yıl ise insanlığın evriminden ilhamla kokteyller hazırlamışlar!
Listenin ilk 10’u ise şöyle sıralanıyor:
Yola çıkarken üç galericinin hedefi şuydu: Yeni gelişmeye başlayan tüketim toplumunda sanata meraklı zengin yeni koleksiyoncuları fuarlarına çekmek.
Kısa sürede Art Basel büyük ilgi gördü.
Dahası, ilgi görmekle kalmayıp aynı zamanda her daim en yüksek satışların yapıldığı sanat fuarı haline geldi.
Sadece satış anlamında değil, büyük tartışmaların çıktığı bir fuar da oldu.
Hatırlayın: Maurizio Cattelan’ın duvara siyah bantla yapıştırılmış muzdan ibaret “Komedyen” isimli eseri “Bu nasıl sanat?” tartışması yaratmıştı 2019 yılındaki fuarda.
‘SİDİKLİ KASABASI’NDA YEMEK
Malum, Bomonti son yıllarda bir ‘residence’ cumhuriyeti oldu.
Buraya pekala beyaz yakalı orta ve üst düzey çalışanlarla yöneticilerin Brooklyn edalı şehir ortası topluluğu da denebilir.
Brooklyn edası elbette göğe doğru uzanan binaları dolayısıyla değil (keza artık orada da binalar yükselmeye başladı), daha çok mekânları ve kitlesi dolayısıyla.
Say say bitmiyor Bomonti mekânları:
Batard, Isola, Wu, Kozmonot, Turk, Ordinary, Cross Fingers ve bir de Bomontiada içine toplanmış olanlar...
İşte bu kendine has cumhuriyetin şık binalarından birinde, The House Residence’ın en alt katında bir yemek daveti vardı hafta içi.