“Zor ve kötü bir dünyada iki insan ezilebiliyor yüklerin altında, çare bulamıyor tedavi etmeye, ‘bir ve iki birey arasında’ bocalıyor.”
Ardından Ece Dağıstanlı Say:
“Kendime tutmak zorunda olduğum bir söz vardı, o sebeble bize böyle bir son yazmam lazımdı. Çok güzeldi, hepsi hikâyeydi.”
Doğruya doğru, ben en çok Ece Dağıstanlı’nın yazdıklarından etkilendim.
Fazlasıyla dürüst ve şeffaf yazdığı için.
“Hikâyenin içinde ilk görüşte aşk vardı” diyor Ece Dağıstanlı, “Eğlenmek, ağlamak, saçmalamak vardı” diyerek de devam ediyor.
Elbette Ece’nin kendine verdiği sözü merak ettim.
Şunu da takdir ederek:
İLHAMIMIZ DİKEY TARIM
∆ Vertical fikri nasıl ortaya çıktı? Nelerden ilham aldın?
- Vertical’a başlarken şehirdeki yeme-içme odaklı yaşam alanlarında “nasıl sürdürülebilir olunur”un yollarını bulmak istedim. O dönem dikey tarım ilgimi çok çekiyordu. Geleneksel tarıma göre yüzde 98 karbon ayak izi azaltan, 300 kat su tasarrufu yapan bir sistem. Üretilen yerde tüketildiğinde lojistik ayak izi, paketleme gibi sorunları ortadan kaldırıyor. Böylece dikey tarım etrafında projeyi oluşturmaya başladık.
∆ Minimum atık ve minimum karbon ayak izi hedefi için neler yapılıyor?
- Döngüsel bir sistem var. Mesela restoranımız Circle’ın mutfağı neredeyse sıfır atıkla çalışıyor. Menüde malzemelerin neredeyse tamamı kullanılıyor. Kullanılmayan malzeme ya dehidratör ya da ‘freeze dryer’da kurutularak farklı bir ürüne dönüşüyor. Barımızda çıkan kahve posaları evaporatör makinasında kahve likörüne, elma kabukları elma likörüne, sebze ve meyve posaları ise muz kabuğu cipsine dönüşüyor. Dönüşemeyenler komposta gidiyor. Komposttan çıkan gübreyle yeni bir bostan alanımız oluştu.
Ayrıca bahçemizde “Vertical No Waste Pop Up” mutfağımız var. Circle’da tüketemediğimiz malzemeleri değerlendirerek street food tabakları yapıyoruz.
Şehrin en merkezi noktasında, Harbiye’deki Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nın hemen altında, eskiden Borsa’nın olduğu yere konuşlanan Madera.
Şehrin en çok gezip tozanlarını Özlem Avcıoğlu ev sahipliğinde gerçekleştirdiği bir davetle bir araya getiren Madera’nın modern, rahat ve kasmayan kimliğini sevdim.
Ama şu iki noktaya el atılması gerekiyor:
İlki, mekâna girişin nereden olduğunu çözene kadar epey bir dolanmak zorunda kalınması.
Ben üst tarafta dolandım durdum mesela. Eskiden Borsa’ya oradan bir giriş vardı diye.
Meğer İtfaiye’nin oradan, dekk’in yanından girmek gerekiyormuş.
Nihayet günlerce konuşulacak bir skandala kavuşuldu.
Aslında iddia edilen skandalizasyon yeni değil, eski:
Ebru Gündeş, Hadise ve Reza Zarrab üçgeni ve bu üçgenin iç açıları toplamı. Şimdi neden aniden bu üçgen gündeme geldi, orası magazinin derin entrika kuyusu. Ucuz söylentileri, pahalı çantaları, vır vır konuşmaları bir kenara bırakıp bunca zaman markasını gayet iyi yönetmiş Hadise’nin hatasını söylemek isterim.
Geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla konuyu “tehdit ve taciz edilen kadınlar” kategorisinde sunmak istedi. Ya da “Müzikle mutlu olan, işime âşık olan ve aileme bakan bir insanım” gibi dramatik dizi replikleriyle...
Oysa bunlara gerek yoktu.
Kısaca, “Böyle bir şey yok arkadaşlar, yalan söylüyorsunuz” demesi yeterliydi, kafiydi.
Bu tarz afili bir açıklama sadece cadı kazanının daha çok fokurdamasına, “Başka şeylerin ardına sığınıyor” denilmesine neden oldu.
Olmadığı için de tutunduğumuz şarkılar hep böyle oluyor, böyle başlıyor:
“Bazen geceleri oturup ağlıyorum. Yorganın içine girip karalar bağlıyorum...”
Bahsettiğim şarkı henüz yayınlanalı iki hafta olmasına rağmen listelerin yakın dostu olan “Antidepresan”.
Bir Mert Demir ve Mabel Matiz düeti.
Şarkı daha ilk dakikadan insanı kendine çekiyor ve nakaratını mırıldanmaktan vazgeçemiyorsun:
“Gitme burdan, sen olmadan ben asla yaşayamam
Kesmiyor ne ilaç, ne antidepresan
Şimdi de masadaki isimleri sayayım:
Faladdin isimli meşhur kahve falı uygulamasının yaratıcısı Sertaç Taşdelen...
Dijital içerik üretici Mina Ceran...
En son “Hazine” filminde oynayan Boran Kuzum...
Dijital marketing ve moda aleminin cool kadını Zeynep Soylu...
Stilist ve kreatif direktör Oğuz Erel...
Moda tasarımcısı Emre Erdemoğlu, Fashion Film Festival’ın (FFF) yaratıcısı Tuna Yılmaz ve ben.
En son baktığımda beğeni sayısı 2 milyonu aşmıştı.
Peki bu çalışma neden bu kadar ilgi gördü?
Çünkü Banksy, Ukrayna’nın Borodyanka kentinde bombalamadan dolayı yıkık dökük bir hale gelmiş binanın en alt duvarına kondurmuştu yeni işini.
Molozlar arasında dengede durmaya çalışan jimnastikçi kadının duvardaki görüntüsü aslında çok küçük.
Binaya uzaktan bakıldığında ilk bakışta fark edilmesi çok zor.
Nitekim Banksy çalışmanın birkaç görüntüsünü birden yayınlamış.
Çalışmanın etkileyici tavrı da bu nedenle beş kat daha artmış.
Hatta oradan başka bir yere daha.
Şimdi tam tersi. Aynı semt, en fazla iki mekân.
Çünkü trafik var. Ayrıca psikolojiler yerde, “Ne gerek var?” üşengeçliği had safhada.
◊ Eskiden mekânlarda yer içerken ince ince düşünülmezdi.
Şimdi tam tersi.
“Yarın sporum var, az yemeliyim” deniliyor, “Bu ay çok harcadım, bugün ben erken kaçayım” diye hesap kitap yapılıyor ya da “Evde dizi izlemek daha iyi geliyor” deyip erkenden sıvışılıyor.
Cumartesi 18.57
WhatsApp grupları sağ olsun, cumartesi 18.57’yi orada hatırlattılar.