Yeni uygulamalar çıkmış bile.
Bir uygulamada başkasının arabasına yolcu olarak biniyorsun.
Artık flörtler alır yürür bu uygulama sayesinde, şimdiden söyleyeyim.
Bir başkasında ise taksiyi teklif vererek çağırıyorsun, ki çok anlamsız bir şey bu.
Taksi bulamazken bir de taksilere daha çok para verip “Ne olur gel” diye yalvaracak mıyız yani?
Tamam, bu uygulamalar olsun da, esas sorunun çözümü ne olacak?
Böyle devam mı edecek? İşte orası her zamanki gibi muamma.
Aslında olmamalı. Ama oluyor işte.
Mesela önceki gün bir habere rastladım.
Haberin başlığı tam ‘tık avcısı’ kategorisindendi:
“Zeynep Bastık’ın ifşa videosunu milyonlar izledi.”
Oysa habere tıklayınca olayın Zeynep Bastık’la pek ilgisi olmadığı ortaya çıkıyordu.
Bir sosyal medya kullanıcısı kendi hesabında Zeynep Bastık’la mağazada karşılaştığını anlatıyor, olay sadece bu.
Yalçın Gülen’in kurduğu Diseno markasının davetlisi olarak İstanbul’a gelen ünlü İngiliz tasarımcı Tom Dixon.
İkonik hale gelmiş S sandalyesiyle bilinen Dixon sadece mobilya değil, aydınlatma ve aksesuar tasarımlarıyla da yıllardır iç mimarların ve dekorasyon sevenlerin gözdesi.
Hayat hikâyesi de ilginç ve dolu dolu.
Tunus’un Sfax şehrinde doğuyor Dixon.
Çocukluğunun ilk yılları Tunus, Fas ve Mısır arasında geçiyor.
Ailesi İngiltere’ye taşınınca hayatında yeni ve farklı bir sayfa açılıyor.
Gittiği sanat okulunda önce seramikle tanışıyor, kille ürün yaratmak çok hoşuna gidiyor.
Ama geçirdiği motosiklet kazası sonrası sanat okulunu bırakıp müziğe merak salıyor ve Funkapolitan adlı grupta bas çalmaya başlıyor.
Sahnede şarkısını söyleyen sanatçıya bir şey fırlatma geleneği.
Teoman’ın sahnesine ruj fırlatılmıştı, ki belki de en masumu oydu.
Edis’in yazın Adana’da verdiği konserde ise sahneye cep telefonu atılmıştı.
Son olarak da Zeynep Bastık’ın Tarsus konserinde sahneye su şişesi atıldı, Bastık’ın gözüne lazer tutuldu.
Zeynep bu garip tavır karşısında sessiz kalmayıp “Yok lazeri, yok telefonu, yok su şişesi.
Arkadaşlar böyle konser izlenmez” diyerek seyirciye tepki gösterdi ve konseri erken bitirdi.
Hakikaten göze lazer tutmak nedir?
Ama son dönemin yükselen davranış eğilimi belli: Mahallecilik.
Geçtiğimiz günlerde konuştuğum bir beyaz yakalı yönetici itiraf ediyordu:
“Pandemiyle beraber hibrit çalışma düzenine geçmiştik. Bu halen devam ediyor. Sadece iki gün ofise gidiyorum. Onun dışındaki günler mahallemden çıkmıyorum. Hatta mahallemin dışında bir yerde toplantı isteyen olursa binbir bahane üretiyor ve sonunda onları kendi alanıma yönlendiriyorum”.
Dahası var. Konuştuğum bir başka “mahalleci” şöyle diyor:
“Görmek istediğim çok etkinlik oluyor. Mesela Contemporary İstanbul. Ama trafikte geçireceğim saatleri düşünüyor ve hemen vazgeçiyorum. Mahallemde kalmak daha huzurlu geliyor.”
Bu “mahallecilik” halinden sıkılan, bunalan da var.
“Hep aynı yerlere gitmekten sıkıldım. Bu yüzden mahalleden çıkmak, yeni yerlere gitmek istiyorum. Ama bence bu pandemi etkisi. Eskiden şehrin her yerine trafik bile olsa üşenmez, giderdim. Şimdi üşeniyorum, tembelleştim.” Bu yükselen “mahalleci” tavrın bir etkeni de şu söylemde saklı:
Kilomuz, ne giydiğimiz, saçımız, makyajımız yeteneğimizin önüne geçiyor.
Ne kadar güzel olursanız olun, yetenek yoksa gerisi boş.”
Güzel laflar, katılmamak elde değil. Gel gör ki “ama”sı var.
O da şu: Bu noktaya gelinmesine neden olan yine kişinin kendisi değil mi Hande?
Rol alınan birbirinin tekrarı diziler, Instagram profilinde verilen şık pozlar ya da über stil dergi çekimleri.
Hepsini toplayınca elbette baskın olan görüntü.
Tüm bu “görüntü” algısını bastırabilmek için de sıkı bir rolle gündeme gelmek gerekiyor.
Son dönemin en şık erkeği
NİŞANTAŞI’NDA YENİ AÇILIMLAR
Taksi şoförü diyor ki: “Abi ancak metro durağına bırakabilirim.”
Hiç itiraz etmiyorum, zar zor taksi bulmuşum zaten.
Metro durağındaki fikir birliğimizin nedeni belli:
Levent-Şişli arasındaki cehennem trafiğe girmek istemiyor, ben de öyle.
Metroya indiğimde fark ettiğim bir şey var:
Ortam bir stil geçit töreni.
Olmadığını ben de ‘archdaily’deki nefis bir yazıdan öğrendim.
Şöyle ki:
Z kuşağı, yani 1990 ile 2010 yılları arasında doğanlar şu anda dünya nüfusunun yüzde 32’sini oluşturuyor ve yüksek satın alma gücüne sahip.
Bunu da TikTok ve Z kuşağı hakkında yeni bir rapor hazırlayan Google söylüyor.
Google diyor ki, “Çoğu Z kuşağı insanı artık Google araçlarını kullanmak yerine TikTok aramaları yapmayı tercih ediyor.”
Z kuşağı kullanıcıları arama yapmak için anahtar kelime girme eğiliminde değil.
Onun yerine içeriği daha sürükleyici yollarla keşfetmeye çalışıyor.