Toplu uzay aracımız “vapur”, gezegen limanına yanaşmadan evvel -yaklaşık 20 dakika filan- iki sokak müzisyeninin mini konserini dinledim içeride.
Böylece ilk kez vapurda yapılan konserlere de denk gelmiş oldum.
Uzun süredir duymadığım bir şarkıyı söyledi iki amatör müzisyen: Bana bir masal anlat baba...
Vapurdan iner inmez dosdoğru yukarıya, Kadıköy gezegeninin en meşhur burgercisine doğru yürümeye başladım: Basta’ya.
Çünkü Gaye Su Akyol’un “Hologram İmparatorluğu Kuruluyor” adlı belgeselinin gösterimine henüz iki saat vardı ve tabii bir dünyalı olarak acilen karnımı doyurmam gerekiyordu.
Ama heyhat, Basta ağzına kadar doluydu, oturmak pek mümkün değildi.
Cem Yılmaz, “Dışarıda atı bekliyor” diye inceden dalgasını geçti.
Salondaki seyirciler uzaktan gördükleri Hadise’yi tanımayıp “Bu şapkalı kadın kim?” diye merak etti.
Sosyal medya kullanıcıları Hadise’nin şapkasına bir anlam veremedi.
Dior’dan alınmış bile olsa bu kostümün ödül törenine hiç uygun olmadığı söylendi.
Yani aslında Hadise amacına ulaştı!
Amacı konuşulmaktı ve bu fazlasıyla oldu.
Tüm hafta sonunu tiyatroya ayırmışlar.
Cuma ve cumartesi peş peşe iki oyun sahnelendi.
Toy İstanbul’un “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin” ve “Yalnızlar Kulübü” adlı oyunları.
Ben sadece cuma gecesi sahnelenen oyunu izledim.
Oyun ilginçti, çünkü:
Üç kadın oyuncu yan yana sıralanmış sandalyelere oturdular sahnede.
Oyunda biri anne, diğeri anneanne, sonuncusu ise torun rolünde...
Oyun boyunca
Çünkü konu şahaneydi: “Seyahat tercihlerimiz nasıl şekilleniyor?”
Hakikaten yola koyulmadan önce bizi motive eden şeyler neler?
Bir ülkeyi, şehri görme kararını neye göre veriyoruz?
Ben gözlemlediklerimi orada söyledim, buraya da yazayım:
Bir kere artık herkes “deneyim” peşinde.
Deneyim dediğimiz elbette çok geniş bir kavram.
◊ İSTANBUL’DAN ÇOK ÜNLÜ BİR GECE
Çarşamba gecesi Chicki Boom adlı barda durumum şöyleydi:
Bir yandan Engin Öztürk’le laflıyoruz. Barış Arduç’la beraber ortak olduğu mekan projesi Müştemilat’a dair son gelişmeleri anlatıyor.
Bir yandan Kıvanç Tatlıtuğ karşımda. “Şampiyon” filminin galasından gelmiş, filmi izlerken gözlerinin nasıl dolu dolu olduğundan bahsediyor.
“Mutlaka izle” diyor, “Çok güzel iş çıkartmışlar.”
Kıvanç’ın yanında Çağatay Ulusoy var. Muhafız’ın galasında giydiği smokini çıkarmış, gayet spor ve salaş bir kıyafetle rahatlığın doruğunda.
Çağatay’ın karşısında sevgilisi Duygu Sarışın var.
Çünkü uzun süredir beklenen ve 14 Aralık’ta yayına girecek ilk Türk orijinal Netflix dizisi “Hakan: Muhafız” özel bir gösterimle nihayet gün yüzüne çıktı.
Davete gelen hemen herkesin torpilli duygularla dizinin ilk bölümünü izlediğini söylemem gerek.
Nitekim diziye dair duygularını sorduğum oyuncu, yönetmen, senarist kim varsa ilk önce şu cümleyi kurdu:
“Ne olursa olsun desteklenmesi gereken bir iş. Çünkü bize başka bir kapı açıyor.”
Peki ama dizi nasıldı? Söyleyeyim:
◊ İlk beş dakikası İstanbul tanıtım filmi gibiydi. Öyle ki eski ve yeni İstanbul’u havadan karadan tüm detaylarıyla (çay, simit, kedi, gökdelen, Kapalıçarşı) gördük.
Bizim için gurur okşayıcı ama alışık olduğumuz görüntüler.. Ama Netflix’in başka ülkelerdeki abonelerine ilginç geleceği muhakkak.
Gerçekten de yoklar.
Hakimiyet kayıtsız şartsız çoktan Türkçe rap’in olmuş.
Bir kere hem en çok dinlenen sanatçılarda hem de en çok dinlenen albümler sıralamasında Ezhel bir numara.
Herkesi ezip geçmiş Ezhel.
Elbette hapse girip çıkması Ezhel’e olan ilgiyi daha çok katladı.
Ama yine de dinleyicisinin hayli sadık olduğunu gösteriyor bu veriler.
Gazapizm ve Sagopa Kajmer de Spotify verilerinde en üst sıralarda.
Okan’ın böyle bir cümle sarf etmesine şaşırdık mı? Tabii ki hayır!
Okan bu; sivri laflar etmeyi, kafaları karıştırmayı, zihin haylazlığını sever.
Onu yıllardır böyle kabul ettik, alıştık, benimsedik.
Dolayısıyla Okan ister “Seksi bıraktım” desin ister “Deli gibi seks yapmaya başladım”, fark etmez.
Her ikisinde de cümleleri dikkat çeker, konuşulur.
Ama kimse onu yargılayıp çöpe atmaz.
Sadece “Ya Okan” der, gülümseyip geçer.