Haliyle hayatına dair kaçırdığım şeyleri hızlı hızlı özetliyor.
Tam “Kocan nasıl?” diye sormuştum ki, şu cümleyi söyledi:
“Ohoo! Ben ondan check out ettim bile”.
Normalde İngilizce kelimeyle karışık cümle kuranı sevmem ama bu, bu gerçekten eğlenceli ve komikti!
Otelden ‘check out’ edip gitmek gibi ilişkiden ‘check out’ edip ayrılmak.
Biraz soğuk, acımasız ama çok da gerçekçi.
Sonradan masadaki diğer kadınlar da bu cümleyi bilmeyişime şaşırdı.
Ve insanlar artık oraları görmeye filan değil, sadece fotoğraf çektirmeye gidiyor.
Hele o fotoğraf köşesi çok acayip çok tuhaf bir şeyse bayağı koştura koştura gidiliyor.
Mesela Brezilya’daki Pedra Da Gavea dağının kayalıklarında çekilen o meşhur poz.
Kimi atlarmış gibi yapıyor o kayalıktan kimisi de başka türlü zıpırlık...
Oysa herkes biliyor: Kayalığın altı göründüğü gibi uçurum değil.
Matt Damon’ın oynadığı Marslı (The Martian) filmi sonrası daha da popüler hale gelmiş Wadi Rum’a.
Kum vadisi anlamına gelen Wadi Rum, Ürdün’ün güneyinde, Akabe’ye 40 kilometre uzaklıkta bir doğa harikası çöl.
Wadi Rum’un şöhretinin nedeni Mars yüzeyini andıran kızıl kumları, kayalıkları elbette. Buranın Marslı filminde neden set olarak kullanıldığını oraya gidince daha iyi anlıyorsunuz.
Gerçekten de vadinin iç taraflarına doğru ilerledikçe Mars yüzeyinde geziniyormuş gibi hissediyor insan.
Çok çok acayip!
Artık ya filmin yoğun etkisi ya da Mars’a karşı son dönemde gelişen popüler ilginin engellenemez izdüşümü:
O kızıl kumların üzerinde gezinirken başka türlü bir havaya giriyorsun.
Matt Damon’ın oynadığı Marslı (The Martian) filmi sonrası daha da popüler hale gelmiş Wadi Rum’a.
Kum vadisi anlamına gelen Wadi Rum, Ürdün’ün güneyinde, Akabe’ye 40 kilometre uzaklıkta bir doğa harikası çöl.
Wadi Rum’un şöhretinin nedeni Mars yüzeyini andıran kızıl kumları, kayalıkları elbette. Buranın Marslı filminde neden set olarak kullanıldığını oraya gidince daha iyi anlıyorsunuz.
Gerçekten de vadinin iç taraflarına doğru ilerledikçe Mars yüzeyinde geziniyormuş gibi hissediyor insan.
Çok çok acayip!
Artık ya filmin yoğun etkisi ya da Mars’a karşı son dönemde gelişen popüler ilginin engellenemez izdüşümü:
“Nihayet” diyorum, çünkü projenin hem hazırlık hem de çekim aşaması hayli uzun sürdü. Hatta bir ara bazı bölümlerin yeniden çekildiği haberi geldi.
“Olmayacak bu iş” denildi.
Ama o esnada bir baktık ki ikinci sezonu çekip bitirmişler...
Dizinin birkaç gün önce yayınlanan fragmanına bakınca aslında ana başrolün net bir şekilde İstanbul olduğu anlaşılıyor.
Üstelik İstanbul gizemli yanıyla ele alınıyor.
Bu yanıyla hoş, çünkü eğer dizi tutar ve sevilirse bir süre sonra İstanbul’a ‘gizem’ turları bile başlayabilir.
Öyle de yaptım, bir süre sonra eve ışınlanıp peşine takıldığım o dizinin kalan bölümlerini izlemeye başladım.
O dizi bitince de yeni bir dizi aramaya koyuldum!
Neyse ki yalnız değilim.
Uzun bir süredir herkes böyle. Bir diziye takılıp bütün bölümlerini, hatta sezonlarını peş peşe izleme deliliği, namıdiğer binge-watching, karşı konulamaz bir bağımlılık halini almış durumda.
Çünkü...
Bir diziye takılıp saatlerce onu izlemek insanı dış dünyadan gerçek anlamda koparıyor.
Bana kalırsa herkes bunun peşinde. Sorunlarından uzaklaşmak, kopmak istiyor.
Bu yüzden de sosyal medya ahalisi onu çok eleştirmiş, “Ne bu hal?” diye.
“Pijama” denilen aslında eşofman gibi bir şey. İlk bakışta pijama demezsin yani.
En azından pijama diyerek haksızlık etmezsin.
Altındaki siyah botlarla filan ilginç olmuş üstelik.
Milano sonuçta, Aleyna da kafasına göre takılmış işte.
Ama “Hehe bak pijama giymiş!” diyenleri/ergen cumhuriyetini sonradan öyle ciddiye almış ki Aleyna, bin beşyüz kere pes!
Şöyle diyor upuzun felsefi açıklamasında Aleyna:
“Siz yataktan kalkmış en doğal halinizi inkar edip olmadığınız ama içerisinde -mış gibi yaptığınız kişiliğinizi caddelerde sergilerken ayıp değil! Ama benim bazen ne giydiğimi düşünmeden de pijamayla sokağa çıkabilme rahatlığım ayıp! Öyleyse ben her an ayıp olmaya hazırım bu konuda.”
Sıla ve Ahmet Kural mevzusuyla ilgili şöyle bir ayaküstü demeci vermiş ya Ajda, aynen seslendiriyorum, buyurunuz:
“Benim umudum vardı. Zamanla insanlar bilinçlenecek, bu tür şiddet olayları azalacak diye düşünüyordum. Tabii öyle olmadı”. O pek ‘eklektik’ Ajda, kelimelerini soslamayı unutmamış elbet bu cümlenin üstüne:
“Çok analitik bakmak lazım, bıkkın ve sıkkın durumlar var olayın içinde”.
Ah Ajda!
Analitik galaktik, artık orasını bilemem, ama gerçekten durumlar bıkkın ve sıkkın dediğin gibi.
Yakışmamış
Vasat bir klişe.