Tam DJ kabininin önünde.
Herkes müzikle salınıyor, güzel bir cuma gecesi sonuçta.
Derken önümüzde dans eden gruptan biri, bizim arkadaşlardan birine gelip şöyle diyor:
“Alanıma giriyorsun, lütfen alanıma girme.”
Arkadaşım şaşkın, anlamıyor. “Ne demek bu?” diye.
Sonra hepimize anlatıyor, gülüyoruz ve bu cümle dilimize düşüyor.
Nilay Örnek imzalı.
Yazıya görüş veren isimlerden biri de Perihan Mağden.
Özetle şuna değiniyor Mağden:
“Eski starların kaybedecek bir şeyi yoktu, alt sınıftan geliyorlardı.
Çoğu ilkokul-ortaokul mezunuydu. Çok vahşi bir şekilde ünlü olmaya çalışıyorlardı...
Mesela Seda Sayan için ünlü olmak o kadar önemliydi ki... Şimdi bir Fahriye Evcen için aynı şey söz konusu olamaz. Boğaziçi Tarih Bölümü mezunu kız.
Şu anki oyuncular ya da televizyon dizisi yıldızlarının çoğu konservatuvarlı, orta sınıf ailelerin çocukları...
Yani oyuncu çocuklar bir sınıf atladı Türkiye’yle birlikte ve bu onlara bir hijyeniklik getirdi.”
Bir yere gitmediler yani.
Her gittiğimde çoğunu görüyorum, sürekli göz önündeler.
Terk etmek gibi bir duyguları da yok gibi.
Aksine Lucca’nın, Papermoon’un masalarına yapışmış durumdalar. Kalksalar da otursak, ayakta kaldık nitekim...
◊ Bir de kendini kötü hissedenler var. “Ben hâlâ ülkemde kaldığıma göre ne yetenekli ne de varlıklıyım, değmeyin feryadıma” diye ciddi ciddi isyan edenler...
◊ Öte yandan tamamen terk etmek değil, oturum izni almak moda. Onun yolu da malum, ev satın almaktan geçiyor. Şöyle cümleler tuhaf bir şekilde olağanlaştı:
İspanya’daki eve bakıp geldim, hemen kiraya verdim.
Bu Jüpiter cümlelere karşı en fazla şu cümleyi kurabilmenin dayanılmaz Plütonluğu da var tabii: Ben ancak evdeki çiçeklere su verdim.
◊ SPORDA: Yeni nesil boks dersi denilen Smash-boxing. Olay şu: Toplu halde boks antrenmanı yapılıyor. Su dolu boks torbalarıyla. Her bir antrenman 10 raunt sürüyor, ona göre!
◊ EĞLENCEDE: Nişantaşı’nın yeni barı Müştemilat.
Gece 12’den sonra kapılarını açıyor.
Sahnesinde hep yeni isimler var.
◊ YEMEKTE: Armutlu’da açılan Steakroom.
Hem burgerleri hem de dizi oyuncularının (misal: Çağatay Ulusoy) sık sık buraya uğraması nedeniyle en hip noktalardan biri son haftalarda.
Trilye İstanbul’a çok havalı geliyor
Ankara’nın meşhur balıkçısı Trilye’nin İstanbul’da bir şube açma planı uzun süredir beri beri vardı.
Hatta Kelebek’te sözleri de yayınlanmıştı bu şarkının.
Ahmet Kural da son röportajında bu detayı (hoyratça) kullanmış, şöyle diyor:
“Yeniden birlikte olma sürecinde araya insanların girdiği, ısrarcı bir şekilde mesajlar atılan, şarkılar yazılan adam bugün yerden yere vuruluyor.”
Bu sözleri okuduktan sonra düşündüm.
Sıla acaba o şarkıyı yazdığına şimdi pişman mıdır?
Kendine kızıyor mudur? “Niye yazdım, değdi mi?” diye.Ya da yeni albümünde mesela, o şarkıyı seslendirmekten vazgeçmiş midir?
Atina’daki sosyal hayatın yıllardır bilinen en belirgin özelliği:
Burada her şey geç başlıyor.
Öğle yemeğini 16.00 gibi yemeye başlıyorlar.
Akşam yemeği 22.30 dolaylarında.
Haliyle gece eğlencesi de geç başlıyor ve sabahı buluyor.
Bu ritme ayak uydurmak ilk başta zor, afallıyorsun.
Ama insan her şeye hızla adapte oluyor.
Bandersnatch, “role playing game” tarzı bilgisayar oyunlarını andırıyor.
Olay kısaca şu:
Dizinin ana karakteri Stefan’ın bazı seçimlerine
izleyici olarak karar verebiliyoruz.
Seçimler ekranın altında belirdiği anda tek yapılması gereken A ya da B seçeneğine basmak.
Haliyle her seçim başka bir finale doğru götürüyor, olayların gidişatı çoğu zaman değişiyor. Bazen de aynı yere varabiliyor.
İşin ilginç taraflarından biri, Stefan adına yaptığımız seçimlerin bizim iç dünyamıza dair ipuçları barındırması.
Mesela önümüze sunulan bazı seçimler şiddet önerisi içeriyor,
EN İYİ CANLI MÜZİK PERFORMANSI: Özellikle “Nereden Bileceksiniz” şarkısını söylerken yaşattığı duyguyla gönül tellerini titreten, People’ın salı sahnesinin starı Deniz Seki.
EN İLGİ ÇEKİCİ KONSEPTLİ KAHVECİ: Hapishane konseptiyle sosyal medya kullanıcılarının favorisi haline gelen Yalova’daki Haft.
EN İYİ GİZLİ BAR: Dekorasyonunda Tuba Büyüküstün’ün katkısı olan, bir gecede aynı anda beş-altı ünlü oyuncu birden ağırlayan Chicki Boom.
EN YENİ ‘PAPERMOON’: Yemekleri, fiyatları, tarzı ve ‘ağır’ kitlesiyle Galvin.
EN İYİ ÇIKIŞ YAPAN YENİ RESTORAN: Şef Pınar Taşdemir’in Yeniköy’deki Araka’sı.
EN İYİ RESTORAN: Yolu bir dönem Rene Redzepi’nin Noma’sından geçmiş şef Sinan Bakkaloğlu’nun Balat’ta açtığı Smelt&Co. Kalamar burgeri, trüf aromalı yoğurtla servis edilen mücveri ve yemeklerin yanında servis edilen kombucha’sıyla meşhur.
EN GÜZEL KUTLAMA: Şef Maksut Aşkar’ın mekanı Neolokal’in dördüncü yaşını 11 yabancı şefin yaptığı özel yemekle kutlaması.
EN GURUR VERİCİ OLAY: