Ömür Kurt

Çocukların başını okşayan ‘iyilik melekleri’nden sahne arkasındaki 'canilere'

18 Kasım 2016
Yaptığı belgesellerle ve yazdığı kitaplarla çığır açan, Arap Baharı sürecini önceden gören ve milyonlarca insan tarafından yakından takip edilen gazeteci-yazar Banu Avar, yeni kitabı ile küresel savaşların sahne önündekileri deşifre ediyor. “Zemberek” adlı kitap, savaş bölgelerinde boy gösteren Hollywood yıldızlarından, küresel medya yolu ile dünyaya yayılan ‘küresel yalanlara’ dek uzanan ‘iyilik’ ile maskelenmiş savaş ağını ortaya koyuyor.

Kitabında, Birleşmiş Milletler iyi niyet elçilerinin sahne önündeki ve sahne arkasındaki görevlerinin neler olduğu, son zamanlarda moda olan ‘akvist’lerin nasıl kullanıldığı, küresel ilişki ağında boy gösterenler ile altı zengin üstü fakir ülkelerde cereyan eden devrim/darbe süreçlerine örnekleri ile yer veren Avar, medya yolu ile kullanılan ‘yumuşak güç’ün boyutlarını ele alıyor.

 

 

“Karma savaş” taktiği ve Ortadoğu
Ortadoğu, uzun yıllar boyunca düzelmeyecek bir sürecin içinde yer alıyor. 2003 yılındaki ABD’nin Irak işgalinden sonra iyice semirtilen terör örgütleri, Arap Baharı sürecinde maddi, manevi, silah ve mühimmat açısından desteklenen ‘ılımlı teröristler’, Ortadoğu’da yaşanan toplu göçler, güvenli bölgeler ve her gün isim değiştiren terör yapılanmaları, bölgeyi daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Küresel şirketlerin ve büyük güçlerin doğrudan birbirleri ile değil, Ortadoğu’daki topraklarda terör örgütleri yolu savaştığı ‘karma’ bir süreçten geçiliyor. Bu sürecin itici gücü ise sahne önündekiler! Onlar süreci maskelerken, sahne arkasındakiler savaşı en kanlı ve en acımasız şekilde sürdürüyor.

 

Yazının Devamını Oku

Her çocuk bir potansiyeldir

16 Kasım 2016
Yeni kitabı ‘Geliştiren Anne-Baba’ ile Doğan Cüceloğlu her çocuğun bir potansiyel olduğunu söylüyor: “Bir elinize meşe palamudu bir elinize ise çakıl taşı alın. Her ikisinin de birer nesne olduğu açıktır, fakat sadece meşe palamudunda ulu bir meşe ağacı olacak potansiyel vardır. Çakıl taşında ise o potansiyel yoktur. İşte aradaki bu fark, çocuk yetiştirmedeki müthiş farktır.”

 

 

Biz neyi eksik veya yanlış yapıyoruz?Öncelikle şuna bakmak lazım, biz kucağımızda tuttuğumuz potansiyele güveniyor muyuz? Güvenilen çocuk, güvenen ve güvenilen yetişkin olur; huzurludur, güler yüzlüdür, umut dolu ve mutludur. Zira doğan her bir çocuk potansiyel bir filozof, sanatçı, düşünür, bilim insanıdır. Bazı toplumlara bakıyorsunuz birçok sanatçı, filozof, düşünür çıkmış, bazı toplumlarda ise çöl gibi, yok! “Allah niye vermemiş bunlara?” diye düşünürsünüz, ama mesele “Allah’ın vermesi” meselesi değildir. Mesele toplumun çiftçiliği meselesidir. Bu nedenle her anne baba, kendi çocuğunun çiftçisi olmak zorundadır.

 

Anne-babalar çocuktan ne istiyor?
Onun, gelecekte çok başarılı biri olmasını. Ancak bu isteğin sınırını çizemiyor. Hiçbir anne-baba kötü niyetli değil. Hepsi de çocuğunun bağımsız, özgür, kendi ayakları üzerinde duran kişiler olmasını istiyorlar. Niyet, yola çıkmak için önemli bir adım, ama bunun arkasında hangi bilginin olduğu, o yola devam edebilmek için çok önemli. Oysaki bizde ‘korku kültürü’ hâkim. Ancak ‘sevgi kültürü’ hâkim olduğunda her şey değişecek.

 

Yazının Devamını Oku

Çocuklar trafiği öğreniyor

4 Kasım 2016
Çocukların trafik bilgisini artırmak için hayata geçirilen ‘MobileKids’ adlı projeyle, ilkokul çağındaki çocuklara ortalama altı saat süren trafik eğitimi veriliyor.

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de çocukların kazalara karışma oranı oldukça fazla. Bunun temel nedeniyse çocukların trafikle ilgili bilgi ve becerilerinin yetersiz olması. Çocukların trafikte daha güvenli olabilmeleri  için Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı tarafından hayata geçirilen ‘MobileKids’ adlı projeyle, çocuklar trafik kurallarını kendi güvenliklerini sağlayabilecek bir şekilde, daha detaylı olarak öğreniyor.

 

 

ALTI SAATLİK EĞİTİM YETERLİ

 

Projenin amacı, 7-14 yaşları arasındaki ilköğretim çağı çocuklarının trafik bilgisini ve farkındalığını arttırmak. Buna ek olarak çocukların trafikle ilgili kavram, beceri ve tutumları kazanmaları da amaçlanıyor. Çünkü Türkiye’de her yıl ortalama 1.5 milyon kaza meydana geliyor ve bunların 3 bini ölümle sonuçlanıyor. Dolayısıyla trafik eğitimine çocuklardan başlanmalı. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde verilen bu eğitimler sayesinde trafikte çocukların güvenliğinin arttığı gözlemlenmiş.

 

Eğitim etkinlikleri, ilköğretim okullarının bahçelerine yerleştirilen gezici eğitim merkezinde gerçekleştiriliyor. ‘Trafik Ateşböceği’ adı verilen bu merkezde sadece çocuklar değil, yetişkinler de eğitim alabiliyor. Her hafta bir okulu ziyaret eden ‘Trafik Ateşböceği’ merkezinde her çocuğa ortalama altı saat süren trafik eğitimi veriliyor. 2013 yılında başlanan eğitimlerle şimdiye dek 12 bin çocuğa ulaşılmış durumda. Daha çok çocuğun bu eğitimleri alabilmesi için ‘www.tr.mobilekids.net’ adlı internet sitesi de yayına girdi. 

Yazının Devamını Oku

‘Çocuğumun ünlü olmasını istiyorum!’

28 Ekim 2016
Son yıllarda birçok anne-baba, çocuklarının ünlü olmasını istiyor. Sosyal medyada art arda fotoğraflarını paylaşmakla kalmıyor, dizilerde ve reklam filmlerinde oynamaları için de onları çeşitli ajanslara yazdırıyor. Peki, bu ne kadar doğru? Çocuklara oyunculuk, yazarlık ve drama eğitimleri veren Erbulak Evi’nin kurucusu, tiyatrocu Ayşe Erbulak ile konuştuk.

Aileler çocuklarının neden ünlü olmasını istiyor?

 

- Bunun birçok sebebi olabilir. Ancak her istek, bunun doğru olduğu anlamına gelmez. Birçok anne baba kendi arzuları için çocuklarının hayatlarını kısıtlıyor. Bir çocuğun ünlü olması o çocuğu diğer çocuklardan daha farklı ve özel kılmaz. Biz çocuklara kendilerini doğru ifade etmeyi, saygılı olmayı ve gerçekten çok okumayı ve araştırmayı öğretmeliyiz, ünlü olmayı değil.

 

Peki, bir çocuğun dizide veya reklam filminde olması neden önemli?

 

- Bizim toplumumuzda televizyona gereğinden fazla önem veriliyor. Bu durum çocukların psikolojisi kadar, tavırlarını ve çevreye yaklaşımını da olumsuz etkiliyor. Bazı anne-babalar da çocuğunu ajansa yazdırıp, çocuğu üzerinden para kazanmak istiyor. İşte bu da çok yanlış. Çünkü bu, çocukları öğrenmekten çok ‘çocuk işçi’ yapmaya itiyor. Bize, “Çocuğum Kıvanç Tatlıtuğ’a benziyor” diye gelenler var. Biz de onlara “Kıvanç Tatlıtuğ bir tane, sizin çocuğunuzun da tek olması lazım” diyoruz. İşte bunu anlamıyor anne-baba.

 

Yazının Devamını Oku

Çocuğunuz okuldan üzgün geliyorsa...

21 Ekim 2016
Birçoğumuz çocukların okuldan geldikten sonra üzgün olduğuna veya ağladığına tanık oluyoruz. Azıcık kurcaladığımızda altından çocuğun saçının rengi, boyu, kilosu, diş teli veya konuşması ile dalga geçildiği gibi sebepler çıkıyor. Oyuna alınmayan, gruptan dışlanan veya çeşitli sebeplerle hırpalanan çocuklar arkadaşlarının şiddetine maruz kalabiliyor. Peki, ne yapmalı? Psikolog Kunter Kurt ile konuştuk.

 

 

Çocuklar neden birbirine baskı uyguluyor?

Biz bu duruma ‘akran zorbalığı’ diyoruz. Bir ya da birkaç öğrencinin, kendinden güçsüz başka bir öğrenciyi kasıtlı ve sürekli olarak rahatsız etmesidir. Şiddeti uygulayan öğrenci ‘zorba’, maruz kalan öğrenci ise ‘kurban’ rolündedir. Zorbalık genellikle başka insanlar üzerinde baskı kurmak isteme psikolojisinden ileri gelir. ‘Zorba’ rolündeki çocuklar genellikle çocuğu yaşamdan soyutlayan ailelerde büyürler. ‘Kurban’ rolündeki çocuklar ise aşırı cezalandırıcı, güvensiz, şüpheci ve az denetleyici ailelerde büyürler.


Peki, ne sıklıkta görülür?

Yaşıt çocukların birbirine karşı zorlamada bulunması ve şiddet uygulaması son 30 yıldır git gide artmaktadır. Her zorbalık olayına tanık olan çocukların %85’i bu olaylara sessiz kalmaktalar. Ülkemizde daha çok kız çocukları kurban rolünde ve fiziksel şiddete de maruz kalabiliyorlar. Zorba öğrencilerin çoğunda empati, problem çözme gibi beceriler yok ve suç işleme olasılıkları da oldukça yüksektir.

Yazının Devamını Oku

PKK ve IŞİD’in elindeki ‘çocuk savaşçılar’

17 Ekim 2016
Geçtiğimiz günlerde Özel Harpçi Abdullah Ağar PKK ve IŞİD’in elindeki çocuk savaşçıları yazdı. Onlar, terörizm için ‘yararlı’, hiç dikkat çekmedikleri için de oldukça ‘zararlı’lar… Terörizmin hedefinde hep onlar var.

 

Peki, önümüzdeki günlerde bizi ne bekliyor? Özel Harpçi Abdullah Ağar, teröristlerin elindeki çocuk savaşçıları anlatıyor: “Başta IŞİD, YPG ve PKK olmak üzere terör örgütlerinin çocuk ve genç kızları keskin nişancı olarak kullandıkları biliniyor. Hem de oldukça etkin ve fazlaca. Nedeni onlar için çok basit! Zira çocuk ve genç kızların parmak hassasiyetleri yetişkin erkeklere göre çok daha yüksek. Bu özellikleriyle genç kız ve çocuklar, ağlarına düştükleri terör örgütlerinin elinde birer ölüm makinesine dönüşüyorlar. Aynı zamanda birer istismar aracına! Özellikle bunların bir kısmını meskun mahal çatışmalarında gördük. Başlarına nelerin geldiğini de. PKK’lı dağ kadrosu erkeklerin YPS’li genç kızları nasıl istismar ettiklerini bizzat kendileri anlattılar. Aynı zamanda genç kızlar, çocuklar ve kadınlar ‘dikkat çekmeme ve sızma etkinlikleri nedeniyle’ PKK-YPG-DAAŞ başta olmak üzere pek çok terör örgütü tarafından intihar bombacısı olarak kullanılıyorlar. Bunların PKK safında olan genç kızları, başta Ankara ve Bursa olmak üzere Türkiye’deki canlı bomba eylemlerinde, keskin nişancı olarak çatışma alanlarındalar... IŞİD safında ise çocuk intihar bombacılarını Suriye ve Irak’taki bütün mücadele alanları başta olmak üzere Gaziantep saldırısında gördük.”

 

 

Bu çocuklar, geleceği elinden alınmış çocuklar. Kanlı ölüm makineleriyle çoktan tanıştırıldılar. Onlar ‘ölümle oyun oynayan’ çocuklar. Toplumda çocukların oyuncak silahla bile oynaması büyük tartışmalara sebep olurken, onlar gerçek silahların ‘tüm inceliklerini’ daha çok yaşta öğreniyorlar. Yetişkinlerin savaşında birer kurban oluyorlar. Eğer bu konu ihmal edilirse, çocukların kullanıldığı daha birçok kanlı eyleme tanık olacağız demektir.

 

Yazının Devamını Oku

Hayatınızın ilk 1000 gününde yedikleriniz bütün hayatınızı etkiler

1 Ekim 2016
Üstelik bu 1000 güne ana rahmine düştüğünüz gün de dahildir!

Biz pek farkında değiliz ama yediklerimizin hayatımınızın seyrini belirlemede çok büyük etkisi var. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de anne sütüyle beslenen bebeklerin sayısı hızla düşerken, ek gıdayla beslenenlerin sayısı yükseliyor. Bu durum, sağlığımızı tehlikeye atıyor. Konuyu, anne-bebek beslenme uzmanı Dr. Yalım Üner’le konuştuk.

Bebekler kaç aya kadar anne sütüyle beslenmeli?

Dünya Sağlık Örgütü’nün önerilerine göre anne sütü bebeğin doğumundan itibaren iki yıl boyunca verilmeli. Bebekler ikinci yılın sonunda bile aldıkları toplam enerjinin hâlâ yüzde 40’ını anne sütünden almalılar. İlk altı ay bu oran yüzde 100 olmalı. Ancak bu oran azalırken bebeğin alması gereken süt miktarı azalmamalı.

Nasıl?Türkiye’de ilk altı ayda doğru beslenen bebeklerin sayısı azalıyor. Bebek büyüdükçe midesi de büyüyor ama alması gereken süt miktarını alamıyor. İlk altı ayda doğru beslenen bebeklerin sayısı sadece yüzde 10. Dünya ortalamasıysa yüzde 38. Çok gerilerdeyiz. Biz, bebeğe anne sütünü az veriyoruz, yerineyse doğru besini değil, katı besini koyuyoruz. 6-12 aylık bebeklerin midesinin yüzde 70’ini ek besinle dolduruyoruz. Bu çok yanlış! Ek besin miktarı 12’nci aya doğru en fazla yüzde 40-50 olmalı!

İLK İKİ YIL ANNE SÜTÜNDEN ASLA VAZGEÇİLMEMELİ

Ek gıdadan kastınız nedir?

Pekmez, şeker, bal, pirinç unu, nişasta, bisküvi, çorba ve erişkinler için diğer gıdalar... Ama çocuklar ilk yıl kesinlikle şekerle tanıştırılmamalı. Özellikle altıncı aydan sonra anneler, bebeğe ek besin başlayabileceklerini bildikleri için genellikle bebeği ‘olduğu kadar’ emzirip sonrasında yanlış ve gereğinden fazla veriyor. Bebeği sadece o acıktıkça emziriyor. Bu çok yanlış! Çünkü verilen süt azalınca bebek doymuyor. Bebek doyana kadar da ek besin veriliyor. Bu ek besin -özellikle de şekerli gıdalar- obeziteye davetiye çıkarıyor. Bunun yerine altıncı aydan itibaren hekim denetiminde bebeğe verilebilecek devam mamaları ve süt ikamesi daha yararlı olacaktır.

Bebeğin sağlıklı gelişimi için ne önerirsiniz?

Yazının Devamını Oku

Bebek bezinin bile teknolojik olanı makbul

23 Eylül 2016
Günümüzde her şey teknolojik. Bebek bezleri bile... “Altı üstü bir bez, ne olabilir ki” diye düşünmeyin. Önemsiz gibi görünen bir bez, bebeğin psikolojisi üzerinde büyük bir etkiye sahip. Prima Ar-Ge bilim insanları Dr. Ute Froehlich ve Dr. Frank Wiesemann ile konuştuk.

 

Bebek bezi, onun psikolojisini nasıl etkiliyor?

- Annelerin en büyük isteği bebeklerinin rahat bir gün geçirmesi. Bebeklerin en büyük isteği ise rahat hareket etmek. Bunun yolu da iyi geliştirilmiş bebek bezinden geçiyor. İyi bir bez, bebeği mutlu eder, kötü bir bez ise mutsuz. Bu durum bebeğin fiziksel gelişimini etkilediği kadar duygusal gelişimini de etkiliyor.vOnların da tıpkı biz yetişkinler gibi rahat hareket etmeye ihtiyacı var. Bir bebeğin ilk yıllarında yaşadığı hisler, bütün yaşamını etkileyecek anılarla doludur. Biz, binlerce bebekle araştırmalar yapıyoruz. Bezli iken nasıl hareket ettikleri, nasıl oturdukları, kalktıkları çok önemli. Altları ıslakken çok mutsuz, huzursuz ve tedirgin hissediyorlar. Altları kuruyken ise oldukça mutlu ve huzurlu. Bebeklerin mutlu ve huzurlu oldukları süre ne kadar uzunsa, psikolojik olarak da o kadar iyi ve güvende hissediyorlar. Bu nedenle anne babaları bu konuda uyarıyoruz. Bebeğinizin sağlığı ve rahatı çok önemli. Üstelik iyi bir bebek bezi sadece bebekleri rahatlatmakla kalmıyor, anne-babaları da rahatlatıyor. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak.

 


 

 Peki, nasıl olması gerekir?

Yazının Devamını Oku