Paylaş
Kitabında, Birleşmiş Milletler iyi niyet elçilerinin sahne önündeki ve sahne arkasındaki görevlerinin neler olduğu, son zamanlarda moda olan ‘akvist’lerin nasıl kullanıldığı, küresel ilişki ağında boy gösterenler ile altı zengin üstü fakir ülkelerde cereyan eden devrim/darbe süreçlerine örnekleri ile yer veren Avar, medya yolu ile kullanılan ‘yumuşak güç’ün boyutlarını ele alıyor.
“Karma savaş” taktiği ve Ortadoğu
Ortadoğu, uzun yıllar boyunca düzelmeyecek bir sürecin içinde yer alıyor. 2003 yılındaki ABD’nin Irak işgalinden sonra iyice semirtilen terör örgütleri, Arap Baharı sürecinde maddi, manevi, silah ve mühimmat açısından desteklenen ‘ılımlı teröristler’, Ortadoğu’da yaşanan toplu göçler, güvenli bölgeler ve her gün isim değiştiren terör yapılanmaları, bölgeyi daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Küresel şirketlerin ve büyük güçlerin doğrudan birbirleri ile değil, Ortadoğu’daki topraklarda terör örgütleri yolu savaştığı ‘karma’ bir süreçten geçiliyor. Bu sürecin itici gücü ise sahne önündekiler! Onlar süreci maskelerken, sahne arkasındakiler savaşı en kanlı ve en acımasız şekilde sürdürüyor.
Ekranlarda çocukların başını okşayan ‘iyilik melekleri’ küresel çarkın dişlileri
Çocuklar, en çok istismar edilen varlıklar. Çünkü masumlar ve kullanılmaya çok müsaitler. Bu nedenle de küresel savaşların en çok istismar edilenleri onlar. ABD’nin Irak işgalinden önceki meşhur yalan “Saddam’ın Kuveytli çocukları kuvözlerden alıp, betonların üzerinde ölüme terk ettiği”ydi. Afganistan işgalinden önce de terör çetelerinin toplu şekilde çocukları öldürdüğü dünyaya aralıksız olarak yayımlanmıştı. Çocuklar söz konusu olduğunda “katliamı durdurmak adına” hedef ülkeye ‘müdahale’ kaçınılmaz hale gelmekteydi. Suriye’de de çocukların kan revan içinde kıvrandığı videolar hazırlanıp, küresel basın yolu ile dünyaya servis edilmişti. Ardından ‘iyi niyet elçileri’ ekranda boy gösterdi, mülteci kampları, göç yolları ve küresel güçlerin ‘ortak beyanatları’ art arda geldi. Sonra da müdahale…
Banu Avar, Zemberek kitabında süreci özetliyor: “Ekranlarda izlediklerimiz, basında gördüklerimiz bir sonuçtur. Yemeğin sofrada sunuluşudur. Yemeği pişirenler Washington’da, Tel Aviv’de, Langley’de, Londra’dadır. Yemeğin pişme süreci mi? Küresel efendiler, hedef belirledikleri ülkelerde önce Birleşmiş Milletler’in masum yüzlü örgütleri, ‘iliştirilmiş’ gazetecileriyle boy gösterirler. İnsan hakları dernekleri, yardım cemiyetleri, sınır tanımayan gazeteciler, sınır tanımayan doktorlar gibi küresel istihbarat ve provokasyon üniteleri devreye girer. Toplumun her kesimine hibeler, yardımlar, hediyelerle yaklaşır; çocuklara eğitim, kadınlara özgürlük, etnik gruplara otonomi vaat ederken ayrılık ateşini yakarlar. Bu çalışmalar, istihbarat servisleriyle el ele yürür. Küresel basın, televizyonlar ve sosyal medya görünmez iplerle bu ünitelerle bağlantılıdır. Emperyalizmin hedefindeki ülkelerde bu iç içe geçmiş yapılarla gerekli çatışma zemini hazırlanır.
Çatışma başlayınca dalgalar halinde toplumun her kesiminde yankı bulmasına uğraşılır. Kiralık ordular yerlerini alır. Ortalık kan gölüne dönünce ‘barış havarisi’ örgütler, Birleşmiş Milletler yetkilileri, NATO, hedef ülkenin teröristleri için ‘demokrasi ve özgürlük' ister. Sahne önündekiler ve arkasındakiler elbirliğiyle hedef ülkenin suyunu çıkarır. Müdahale için gerekli ortamın oluşmasında, dev lobi şirketlerinden medya gruplarına, taşeron katillerden Hollywood yıldızlarına kadar uzanan bir düzeneğin ‘emeği’ vardır. Sahnedeki ve sahne arkasındakilerin adları, yüzleri değişir ama görevleri aynıdır. Bunlar zembereğin çarklarıdır.”
Paylaş