3 Haziran 2002
<B>KOÇ </B>Holding'e bağlı Beldeyama, Tofaş'ın Doblo, Ford Otosan'ın Connect ile başardığını, Yamaha motosiklet üretimiyle gerçekleştirecek. Türk mühendisleri tarafından geliştirilen Yamaha Galaxy ve Solaris motosikletleri, sadece Türkiye'de üretilerek dünyaya ihraç edilecek. KOÇ Topluluğu şirketlerinden Beldeyama, Türkiye'yi Japon Yamaha motosiklerinin üretim ve ihracat üssü yaptı. Beldeyama'nın Japon ortağı Yamaha'nın da desteğiyle, tamamen Türk mühendisleri tarafından geliştirdiği ‘‘Galaxy’’ ve ‘‘Solaris’’ markalı iki yeni modeli dünya için sadece Türkiye'de üretilecek. Beldeyama Genel Müdürü Hayri Erce, bu modellerin Avrupa ve Afrika ülkeleri başta olmak üzere dünyaya ihrac edileceğini söyledi. Erce, ‘‘Fiat'ın Doblo, Ford'un Connect ile başardığını, biz de Beldeyama olarak Galaxy ve Solaris'le motosiklette yapmayı hedefliyoruz. Artık en ufak motosiklet dediğimiz 50 cc'lik modelde Yamaha'nın bir üretim ve ihracat üssü olacağız’’ dedi. Erce, iki yeni model için ilk yıl 50 bin adet üretim planladıklarını, hedeflerinin ise 100 bine ulaşmak olduğunu söyledi. Beş yıl önce Beldesan'ın Japon Yamaha ile ortak olmasıyla doğan Beldeyama'nın Genel Müdürü Hayri Erce ile Türk mühendislerinin geliştirdiği yeni modellerin doğuşunu, hedeflerini, motosiklet pazarını da konuştuk.
Beldesan'ın Japon Yamaha ile ortaklığı şirkete neler getirdi?
- Dünyadaki otomotiv sektöründeki gelişim ve iki tekerlekli motorlu kara vasıtalarındaki değişimi dikkate alan Koç Grubu daha global bir oyuncu olma ihtiyacı hissetti. Artık tek pazara üretim yapıp pazarlamak yeterli olmuyor. Globalleşen dünyada daha büyük oyuncu olmak için stratejik ortak arandı. 1997'de Japon Yamaha Beldesan'a yüzde 20 ortak oldu. Yeni yapılanmaya gidildi, şirketin vizyonu ve hedefleri belirlendi. 97 sonrasında hemen devreye aldığımız yeni ürünler oldu. Ama bu yenilikler, yurtdışında farklı ülkelerdeki üretim tesislerinde üretilen farklı modellerin Türkiye'ye ithal edilmesi ya da kopyalanmasıyla şeklinde oldu.
Türkiye'de üreteceğiniz yeni model nasıl belirledi?
- Daha global bir oyuncu haline gelmek için Yamaha'nın sadece Türkiye'de üreteceği yeni bir model arayışına girdik. 50 cc. motosiklet sınıfında, Yamaha'nın çevre ülkelerde üretmediği bir ürünü yapmaya koyulduk. Çalışmalar iki yılı aştı. Hem Türkiye, hem Afrika hem de Avrupa motorsiklet pazarını inceledik. Prototip modeller üretildi ve müşterinin beğenisine sunuldu. Önümüzdeki günlerde devreye sokacağımız Galaxy ve Solaris motosikletleri geliştirdik. Bugüne kadar Türkiye motosiklet pazarında yapılmamış bir şey, bizim için çok gurur verici.
Geliştirdiğiniz yeni modellerle hangi pazarları hedefliyorsunuz?
- Daha önce ürettiğimiz modelleri yurt dışına satıyorduk, ama daha kısıtlı ve daha az gelişmiş ülkelere satabiliyorduk. Bu projeyle her ülkeye satabilir hale geldik. İlk defa bizim geliştirdiğimiz motosikletler buradan tüm dünyaya satılacak. İlk etapta Türkiye pazarı ve 50 cc. motosiklette çok önemli bir pazar olan Afrika pazarına giriyoruz. 2003 başında da Avrupa pazarlarında 50 cc. motosiklette önemli pazar olan Fransa'ya gireceğiz.
Üretiminizin ne kadarını ihrac edeceksiniz?
- Üretimin yaklaşık yüzde 40'ını ihrac ediyorduk, bundan sonra bu rakam yüzde 70'e çıkacak. Üretimin yüzde 30'unu iç pazarda satacağız. Türkiye artık, ürünümüzü pazarladığımız ülkelerden biri olacak.
Ne kadarlık bir üretim planlıyorsunuz?
- Bu yılı yarıladığımız için ancak 20 binlik bir rakama ulaşabiliriz. Hedefimiz önümüzdeki yıl 50 bin adete ulaşmak. Bulunduğumuz coğrafyanın dışına çıktığımızda ise hedefimiz 100 bin adetler. Galaxy ve Solaris bizim için itici güç olacak. Hem alım gücü düşük, orta ve dar gelirli motosiklet kullanıcısına ulaşmak açısından, hem de pazar payımızı artırmak açısından. Yeni modeller, anahtar teslim 1.3 milyon lira civarında satılacak.
Galaxy ve Solaris için ne kadarlık bir yatırım yapıldı?
- İki yeni modelimiz yaklaşık 3 milyon dolarlık yatırımla ortaya çıktı.
Müzik aletinden iki tekerleğe
JAPON Yamaha, 1955'de müzik aletleri üretmek üzere kuruldu. Daha sonra bunu motosiklet ve diğer ürünler izledi. Bugün dünyada 8 milyar dolar cirosu 30 bin çalışanı olan Yamaha, 35 ülkede 60 üretim ve satış şirketine sahip bir dev.
Yeni modeller için şimdiden plan yapıyoruz
à Yamaha, Japonya dışında hangi ülkelerde üretim yapıyor?
- Yamaha, Avrupa'da Fransa, İspanya ve İtalya'da yerel ortaklarıyla geliştirdiği farklı modelleri üretiyor. Türkiye, Yamaha'nın Avrupa'daki dört üretim merkezinden biri oldu. Yamaha'nın diğer üretim tesislerinde 50 cc. motosiklet üretimi yok. Bu yüzden yeni modellerimizi, diğer ülkelerdeki Yamaha'lara rakip olmadan her ülkede satma şansına sahibiz.
Yeni modeller geliştirmeye devam edilecek mi?
- Galaxy ve Solaris'i 2003'te farklı modeller de izleyecek. Bununla ilgili çalışmalarımız ve ortağımız Yamaha ile görüşmelerimiz devam ediyor. Model henüz kesinlik kazanmadı. Sanırım 2003 yılı içinde bu kesinleşecek.
Türkiye'de yılda 60 bin motosiklet satılıyor
Türkiye motosiklet pazarının büyüklüğü nedir?
- Türkiye'de yılda 60 bin adet motosiklet satılıyor. Pazarın yüzde 60'ı ise 50 cc'lik motosikletlerden oluşuyor. Yaklaşık 20 marka var ve bunların yüzde 80'i de ithal markalar. Türkiye'de onbinde 5'in altında kişi, bir motosiklet alabiliyor. İtalya'da yılda bin kişiden 15'i, İspanya'da bin kişiden 10'u motosiklet alıyor. Bu ülkelerde trafik sıkışıklığını ve park sorununu çözmek için de iki tekerlekli araç kullanımı teşvik ediliyor. Ancak Türkiye'de en ufak motosiklet dediğimiz 50 cc'lik bir motosikletteki vergi bile yüzde 45. Bunu alan kesim ise sosyo ekonomik açıdan orta gelirli ve onun altındaki kitle. Yaklaşık 700-800 milyon liralık bir aracın fiyatı vergilerle 1.2 milyar - 1.3 milyara kadar çıkıyor.
HAYRİ ERCE
Beldeyama Genel Müdürü Hayri Erce, 1964 Ankara doğumlu. İTÜ Makine Mühendisliği mezunu. Boğaziçi Üniversitesi'nde master yaptıktan sonra, aynı üniversitede iki yıl öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1988 yılında Koç Holding'de çalışmaya başladı. Daha sonra Ford Otosan'a Pazarlama Koordinatörü olarak transfer oldu. Bir yıl Ford Avusturya'da görev yaptı. 1997 yılında Beldeyama Genel Müdür Yardımcısı olarak katıldı, 2000 yılından itibaren de Genel Müdürlük görevini üstlendi.
Yazının Devamını Oku 27 Mayıs 2002
<B>ANKARA </B>Kurumlar Vergisi rekortmeni Nuri Özaltın... Antalya Belek'teki 1.3 milyon metrekare alan üzerine kurulu Gloria Golf Resort zincirinin patronu. Bu yatırım öncesi sadece bir hoca eşliğinde 50 golf topu atmış. 100 metrelik bir tünelle bağlı iki otelden oluşan Gloria Golf Resort zinciri Avrupa'nın en iyi ikinci golf sahası gösterilmiş.
KRİZ yılı 2001'de Ankara Kurumlar Vergisi rekortmenliği koltuğuna oturan Özaltın İnşaat'ın kurucusu ve ANAP'lı eski bakan, belediye başkanı Ali Talip Özdemir'in kayınpederi Nuri Özaltın, inşaatın yanısıra turizm ve seracılıkta da söz sahibi olmayı hedefliyor. Özaltın Ailesi'nin, Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde Antalya Belek'te 49 yıllığına kiraladığı 1 milyon 300 bin metrekarelik arazide kurduğu iki turistik tesis, dünya golfçülerini Türkiye'ye çekiyor. Özaltın Ailesi'nin birbirine 100 metrelik bir tünelle bağlı iki otelden oluşan Gloria zinciri, geçen yıl İrlanda'da golfçüler tarafından Avrupa'nın en iyi ikinci golf sahası olarak gösterildi. İnşaat sektöründe 1 milyar dolarlık taahhüt işi üstlenen Nuri Özaltın ve oğlu Nurettin Özaltın ile inşaattan turizme, golften seracılığa uzanan bir sohbet yaptık.
Krizden nasıl etkilendiniz?
- Kriz herkes gibi bizi de etkiledi, ama bizdeki etkisi fazla ağır olmadı. Yatırımlarımızı ertelemedik, durdurmadık. Yatırımlarımızı özsermayemizle yaptığımız için kredi sıkıntımız olmadı. Kurumlar Vergisi'nde 2001 Ankara vergi rekortmeni olduk. Şirketlerimizde sezona göre ortalama 4 bin kişi çalışıyor, zaman zaman 5 bin kişiye ulaşıyor.
Yurt içinde neler inşa ediyorsunuz? Yurt dışında işiniz var mı?
- 1960'lardan bu yana hastaneler, fabrikalar, kanalizasyonlar, arıtma tesisleri, içme suyu inşaatları, sulama kanalı ve barajlar inşa ettik. Halen üç barajın inşaatı ve çeşitli kanalizasyon işlerimiz sürüyor. Elimizdeki taahhütlerin tutarı 1 milyar dolar civarında. Yurt dışında bir projemiz yok, ama düşünüyoruz. Girmek istediğimiz pazarlar arasında Hindistan, Ürdün, Irak ve Suriye var. Buralarda baraj, yol ve konut inşaatlarıyla ilgileniyoruz. Afganistan'ın geleceği henüz belli değil.
Turizm sektörüne neden girdiniz? Golf oteli fikri nasıl doğdu?
- İnşaattaki birikimlerimizi turizmde de kullanmak istedik. Bizimle birlikte 80'lerin sonunda arazi tahsisi alanlar iade etti. Kimse yatırım yapmak istemiyordu. Turizme girme fikri oluşunca, araştırdık. İspanya, Portekiz, İtalya'daki tesisleri inceledik. Yurt dışında bir yerde golf hocasıyla 50 tane top attım, golfü hiç bilmezdim, ama çok sevdim. Belek'teki arazi üzerine önce Gloria Golf Resort'u, sonra da 94 krizinde Gloria Verdi'yi yaptık. Özsermaye ile yaptığımız için riski az oldu.
Golf tesislerine ne kadar yatırım yaptınız? Zinciri büyütecek misiniz?
- Toplam 70 milyon dolarlık bir yatırım yaptık. Gloria'yı artık bir zincir halinde büyütmeyi düşünüyoruz. Türkiye golf sahasına çok uygun bir ülke. Yeni golf sahalarına ihtiyacı var. Karadeniz Bölgesi'nde de golf otelleri kurmayı düşünüyoruz. Önümüzdeki yıllarda uluslararası golf turnuvalarını da Türkiye'ye çekmek için çalışıyoruz. Çünkü, golf oynamaya gelenler kaliteli zengin turistler. Şu anda günde ortalama 250 kişi tesislerimizde golf oynuyor. Gloria dışında Bodrum'da da otellerimiz var. Yatak kapasitemiz 1800. Kısa süre içinde 10 bin yatak hedefliyoruz.
Antalya'ya 15 bin kişilik kongre merkezi kuracak
Turizm sektöründe yeni projeleriniz var mı?
- 15 bin kişilik bir kongre merkezi kurmayı istiyoruz. Ama ilk etapta 5 bin kişilik bir merkez oluşturup, daha sonra kademeli olarak 15 bine ulaşmayı düşünüyoruz. İstanbul bir kongre merkezi olamıyor, çünkü yer sıkıntısı çekiliyor. Kongre merkezinin etrafında o kadar insanı ağırlayacak kapasitede otelin de olması lazım. Belek'de 30'un üzerinde otel var. Antalya'da bir kongre merkezi için 40-50 milyon dolar civarında yatırım planımız var.
Antalya dışında otel yatırımınız olacak mı?
- İstanbul ve Ankara'da 5 yıldızlı birer otel inşa edeceğiz. İstanbul'daki 750 ile bin yatak kapasiteli, Ankara'daki daha az yataklı olacak. Bunları ne kısa zamanda yapmak istiyoruz, arazi arıyoruz.
Avrupa'ya hormonsuz domates
İnşaat ve turizm dışında neler yapıyorsunuz?
- Antalya'da topraksız ve bilgisayarların kontrolünde üretim yapan modern bir sera kurduk. 100 bin metrekarelik arazi üzerine kurulan Özaltın Sera'da, hormonsuz domates ve biber üretiyoruz. Seranın havalandırması, ısıtması, soğutması, sulaması, gübreleme ve ilaçlama gibi faktörleri bilgisayar ile kontrol ediliyor. Serada üretilen domates ve biberleri kendi tesislerimizde paketleyerek 'Özaltın' markasıyla Hollanda'ya gönderiyoruz. Bu yıl ihracatımız 1.5 milyon dolar, gelecek 2 milyon dolarlık domates ve biberi Hollanda'ya göndereceğiz. Şimdilik 2 bin ton domates, 250 ton biber üretiyoruz.
Seracılık nereden aklınıza geldi?
- Sera yatırımına dört yıl önce
başladık. Bu yıl ilave yatırım yaptık. Yaklaşık 10 milyon dolara mal oldu. Otel yatırımını yaparken o civarda 150 dönüme yakın arazi de satın almıştık. Burada ne yapabiliriz diye düşünürken, Ali Talip Özdemir (Nuri Özaltın'ın kızı Öznur Özdemir'in eşi) serayı önerdi. Bunun üzerine araştırma yaptık ve tamamen ihracat amaçlı üretim için ‘‘Özaltın Greenhouses’’ adıyla serayı kurduk. Hollanda teknolojisinden yararlandık, İsrail'in tohumlarını kullanıyoruz. Serada yetiştirilen ürünler bir ay dayanabiliyor.
Baba-oğul golf oynamayı oteli kurunca öğrendi
HEM baba Nuri Özaltın, hem de oğul Nurettin Özaltın, her ikisi de golf sporuna oteli kurduktan sonra merak salmış. Baba-oğul, Gloria Golf Resort'u kurduktan sonra golf oynamayı öğrenmiş. Nuri Özaltın, ‘‘Golfe başladığınızda hiçbir şeyi düsünmüyorsunuz. Tüm stresinizi atıyorsunuz. 18 delikli bir sahada 4 saatte, 7 kilometre yürüyorsunuz. Yorgunluk hissetmiyorsunuz, ama sonrasında spor yaptığınızı anlıyorsunuz’’ diyor.
Golf reklamımız İtalya'da
TÜRKİYE, golf sporu için reklam çalışmalarına ilk olarak İtalya'da başladı. İstanbul ve Antalya'daki golf sahaları olan 5 yıldızlı otellerin tanıtımı ile golf meraklısı İtalyanlar'ı çekmek için yapılan ilanlar golf dergilerinde yerini alıyor. Yılın 365 günü golf oynamanın elverişli olduğu belirtilen ilanlarda ‘‘Ritmi izle Türkiye'nin tadını çıkar’’ sloganı kullanılıyor. Reklamlarda Toros dağının eteklerine golf oynamanın keyif vereceği anlatılırken ‘‘Türkiye'de Tee (golf topunun yerleştirildiği çubuk) başkadır’’ sözleri yer alıyor.
NURİ ÖZALTIN
Özaltın İnşaat Şirketi'nin kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı. 1939 Artvin Arhavi doğumlu. 1960'lı yıllardan itibaren inşaat sektörüne giren Nuri Özaltın, bugüne kadar hastaneden baraja, konuttan sulama tesisine birçok projeye imza attı.
NURETTİN ÖZALTIN
1963 Batman doğumlu. Ankara'da Yükseliş Koleji'ni bitirdikten sonra ABD'de işletme eğitimi yapan Nurettin Özaltın, halen Özaltın İnşaat'ın Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği'ni sürdürüyor.
Yazının Devamını Oku 20 Mayıs 2002
Avrupa'nın En İyi Basımevi yarışmasında ilk kez bir kadın matbaacı, Dilara Vefa, Avrupa birincisi oldu. 32 ülkeden 882 basımevinin, 2 binin üzerinde basılı ürünle katıldığı yarışmada, Güzel Sanatlar Matbaası'nın tanıtım kataloğu ‘‘Vizyon’’ genel kategoride Avrupa birincisi seçildi.AVRUPA'da matbaacılık sektörünün Oscar'ı olarak nitelendirilen ‘‘Avrupa'nın En İyi Basımevi’’ yarışmasında ilk kez bir kadın matbaacı, Dilara Vefa, Avrupa birincisi oldu. 32 ülkeden 882 basımevinin, 2 binin üzerinde basılı ürünle katıldığı yarışmada, Güzel Sanatlar Matbaası'nın tanıtım kataloğu ‘‘Vizyon’’ genel kategoride Avrupa birincisi seçildi.
Matbaacılık sektöründe altın madalya kazanan ilk kadın olan Dilara Vefa, 6 Ekim'de Berlin'de diğer kıtalardan gelen rakipleriyle dünya birinciliği için yarışacak. Dünyanın en önde gelen kuşe baskı kağıdı üreticilerinden Sappi'nin 1992'den bu yana Avrupa'da altı ayrı dalda verdiği yılın basımevi ödülleri, matbaacılık sektörünün oscarı olarak adlandırılıyor.
Dilara Vefa, Viyana'da matbaacılık tahsili yapan ilk Türk olarak tanınan ve daha sonra Merkez Bankası Banknot Matbaası'nın kuruluşunda danışmanlık yapan Ali Rıza Başkan'ın torunu. Güzel Sanatlar Matbaası Yönetim Kurulu Başkanı Dilara Vefa, ‘‘Üçüncü kuşak olarak benim işim dedemden ve babamdan daha zor, onların döneminde sektörde bu kadar yoğun rekabet yoktu’’ diyor. Üçüncü kuşak yönetici olarak farklılık yaratması gerektiğine inandığını ve ödül kazanan katalog için buradan yola çıktığını söyleyen Dilara Vefa ile matbaacılık sektörünü ve hedeflerini konuştuk.
Aileniz matbaacılık sektörüne nasıl girmiş?
- Dedem Ali Rıza Baskan, Viyana'da matbaacılık yapan ilk Türk. Eğitimini tamamlayıp yurda döndükten sonra Devlet Matbaası'nda fen müdürü olarak görevlendirilmiş. Daha sonra banknot basım teknikleri eğitimi için yeniden Viyana'ya gönderilmiş. Merkez Bankası Banknot Matbaası'nın kuruluşunda danışmanlık yapmış. 1942'de ise Güzel Sanatlar Matbaası adıyla Ankara'da kendi şirketini kurmuş. Devletin ilk pul baskılarını, ilk Milli Piyango biletini dedem basmış. 1967'de dedem şirketi İstanbul'da Cağaloğlu'na, 1978'de de babam Ergun Baskan, Yenibosna'ya taşımış. Ben de liseyi bitirdiğim yaz, 6 ay santralde çalıştım. Daha sonra İngiltere'ye gittim. Evlenince Almanya'ya yerleştim. 1984'de tekrar Türkiye'ye döndüğümde şirkette muhasebe, işletme, pazarlama gibi değişik bölümlerde bir süre çalıştım. Üç yıl önce de Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı babamdan devraldım.
Üçüncü kuşak olarak sektörde zorluklar yaşıyor musunuz?
- Matbaacılık sektöründe artık teknolojik yatırımlar doyum noktasına ulaştı. Leasing şirketleriyle birlikte birçok yeni matbaa kuruldu. Artık işler babamın ve dedemin zamanındaki gibi değil, rekabet çok yoğun. Bizdeki makineler, diğerlerinde de var. Dolayısıyla ben üçüncü kuşak olarak farklılık arayışı içine girmek zorunda kaldım. Bu gerekliydi.
Peki bu farklılığı yakalayabildiniz mi?
- Avrupa'da ödül kazanan tanıtım kataloğumuz bu farklılık arayışından doğdu. Farklı birşeyler yapmak ve öne çıkmak için hayal etmemiz gerektiğini düşündük. Fuarlara gittik, seminerlere katıldık. Sonra kafamızda hayallerimiz oluştu. İşte o zaman bunları bunları yapalım da, nasıl ve hangi ekipmanla yapalım dedik. Sonra buna uygun makine yatırımlarını yaptık. İnsan bazen hayal ettiğine ulaşamayabiliyor ama biz uzun süren çabalar sonunda ödül alan kataloğumuzu ortaya çıkardık. Krizden biz de etkilendik ama durmadık, devam ettik.
Bu kataloğun amacı sadece tanıtım mı?
- Tasarım dünyasında bazı şeyleri tasarlarsınız, ama matbaaya gittiğinizde teknik olarak bazı şeylerin mümkün olmadığı size söylenir. Ben işte bu zorlukları ortadan kaldırdığımıza inanıyorum. Çok değişik tasarımların kapısını açtık. Biz bu katalogda neleri hangi teknolojilerle yapabileceğimizi gösterdik. Bunları yapabiliyoruz dedik. Tasarımcının ufkunu açtık.
Piyasada olumlu gelişmeler görüyor musunuz?
- Evet bana göre işler açılmaya başladı. Çünkü telefonlar çalışıyor, yeni siparişler alıyoruz.
Yurtdışına dönük çalışmalarınız var mı?
- Krizle birlikte ihracata odaklandık. Daha önce sadece iç piyasaya dönük çalışıyorduk. Son 1.5 yıldır ABD'deki bazı firmalar için kitap ve katalog basıyoruz.
Kıymetli evrak bölümü patrona da yasak
Güzel Sanatlar'da ne tür baskı işleri yapıyorsunuz?
- İki departmanımız var, biri katalog, kitap, poster, afiş gibi genel baskı işleriyle ilgileniyor. İTO'nun, İSO'nun, TÜGİAD'ın dergilerini de biz basıyoruz. Bir de kıymetli evrak baskıları var. Hisse senedi, bankalara çek koçanı, firmalara hediye çekleri basıyoruz. Kıymetli evrak vasfındaki evrakları basıyoruz. Borsaya kote hisselerin sanırım yüzde 65'i hálá bizde basılıyor. Şu anda işlerimizin yarısı genel baskı işleri, yarısı kıymetli evrak.
Kıymetli evrak basımının, diğer evrak basımından farkı nedir?
- Evet, daha emniyetli ve daha dikkatli olmak zorundasınız. Çünkü, bir hisse senedi basılırken, eğer imza da üzerinde basılıyorsa, o makinadan düştüğü anda bir değerdir. Normal bir broşür gibi değildir, çelik kasalarda saklanır. Kıymetli evrakın basıldığı yer ve personeli de ayrı. Kıymetli evrak basımında benim bile giremediğim bölümler var. Bu bölümlere sadece kartı olanlar girer. Benim bile giriş kartım yok. Bunu yapmak zorundayız, ben de çat kapı bu bölümlere girememeliyim.
DİLARA VEFA
Güzel Sanatlar Matbaası Yönetim Kurulu Başkanı Dilara Vefa, 1960 İstanbul doğumlu. Vefa, liseyi İstanbul'da bitirdikten sonra İngiltere'de işletme ve pazarlama eğitimi aldı. İngilizce ve Almanca bilen Vefa, 1984 yılında Türkiye'ye döndükten sonra aile şirketi Güzel Sanatlar Matbaası'nda çeşitli bölümlerde çalıştı. 1999 yılından bu yana da şirketin Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı yürütüyor.
Yazının Devamını Oku 13 Mayıs 2002
<B>MARET</B> Genel Müdürü Ali Güler, ‘‘Türkiye'de hijyenik koşullarda modern et üreten Maret gibi 40 tesis daha olması gerekiyor’’ dedi. Türkiye'de kişi başına kırmızı et tüketiminin yılda ortalama 12 kilogram olduğunu söyleyen Ali Güler, bu rakamın Avrupa ülkelerinde 36 kilogram civarında bulunduğuna dikkat çekti.
TÜRKİYE'de kişi başına et tüketiminin gelişmiş ülkeler ortamasının çok altında olduğunu hatırlatan Maret Genel Müdürü Ali Güler, ‘‘Türkiye'de hijyenik koşullarda modern et üreten Maret gibi 40 tesis daha olması gerekiyor’’ dedi. Türkiye'de kişi başına yılda ortalama 12 kilogram kırmızı et tüketildiğini belirten Ali Güler, bu rakamın Avrupa ülkelerinde 36 kilogram civarında olduğuna işaret etti.
Aynı zamanda Süt ve Et Sanayicileri Birliği (SETBİR) Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de sürdüren Ali Güler, Türkiye'deki tarım ve hayvancılık politikalarını da eleştirdi. ‘‘Türkiye'de bir tarım politikasızlığı var’’ diyen Ali Güler ile hayvancılığın sorunlarından, et üretiminde hijyenin önemine uzanan bir konuşma yaptık.
Tarım politikalarında nerede yanlış yapılıyor?
- Türkiye'de tarımın GSMH içindeki payı çok düşük, Türkiye bana göre sanayi ülkesi. Hava, su, toprak iklim hepsi var ama bu kaynakları dengeleyici ve doğru bir şekilde tarımda kullanamıyoruz. Türkiye'de tarım politikasızlığı var. Sadece kırsal kesimde oturan nüfus çok büyük, fakat çalışan yok. Bitkisel üretim yapan bir toplumuz. Pazarlama örgütsüz bir tarımdan sözediyoruz. Şimdiye kadar bu örgütlemeleri çiftçiler yerine devlet bir şekilde yapmış. Çiftçiyi örgütleme kısmını boş bırakmış. Hayvancılığı sistem içinde yıllardır ihmal ediyoruz. Hayvancılık 365 gün emek isteyen bir iş, bitkisel üretim öyle değil. Türkiye doğru bir biçimde yem bitkileri üretebilse, çevre ülkelerin bile protein deposu haline gelebilir. İyi bir organizasyon ve altyapı ile bunu yapmak mümkün.
Türkiye'deki tarım işletmelerinin ne kadarı haşvancılıkla uğraşıyor?
- Tarım Bakanlığı rakamlarına göre Türkiye'de 4 milyon tarım işletmesi var. Köylü Mehmet Ağa da bir tarım işletmesi, Urfa'da büyük bir yatırımla kurulan Koç-Ata da bir tarım işletmesi... Bunun sadece yüzde 2.5'i hayvancılıkla doğrudan uğraşıyor. Tarım işletmelerinin yüzde 70'i ise hayvan bulunduruyor. Yani ortalamada hayvan varlığımızı tarım işletmelerine bölersek işletme başına 3-5 hayvan düşüyor. Böyle bir ortamda hayvancılıkta verimlilikten hiç bahsedilemez. 1000-1500, 3 bin hayvanı olan modern besi tesisleri de var ama bunların sayısı Türkiye'yi doyuracak yeterlilikte değil. Buralarda bir karkas 350 kilolara varırken, 3-5 hayvanla uğraşan besicinin hayvanı ise 180-200 kiloda kalıyor. Aradaki bu 150 kilo etin bedelini kim ödüyor, biz ödüyoruz, yemeyerek, yiyemeyerek... Pahalı olduğu için yiyemiyoruz gibi görünüyor ama zaten yemek istesek de o kadar eti bulamayız. Bugün 10-12 kilogram olan yıllık tüketim 20 kiloya çıksa üretimimiz yetmez.
Hayvancılıktaki yetersiz üretim neden kaynaklanıyor?
- Tarımın dengesizliği, dengeli beslenmeyi dengesizleştiriyor. Kıt, istikrarsız, verimsiz bir hammaddeden başlıyor hayvancılıktaki sorun. Hayvanın ete dönüştürüleecği bir transformasyondan geçmesi gerek. Türkiye, 2 milyon ton hayvan kesebilecek kapasiteye sahip. Ama Türkiye'nin yıllık üretimi 800 bin ton civarında. Hayvan kesimi yapan 900 mezbahanın 800'ü belediye mezbahaları. 96 civarında özel sektör tesisi, 9 da EBK kesimhanesi var. Peki piyasada tüketilen diğer etler nerede kesiliyor? Çok büyük bir kısmı hijyenden uzak bir ortamda kesiliyor. Sırt, gövde vs. kasaplara naklediliyor. Son derece faydalı bir ürünü kirletme politikasıyla son derece zararlı hale getiriyoruz.
8.5 MİLYON HAYVAN
Peki Türkiye'de modern et tesislerinin sayısı niçin artmıyor?
- 2 milyon ton üretim kapasiteli Türkiye'nin hijyen ortamda kesim yapan, işleyen, saklayan ve satışa sunan Maret gibi en az 40 entegre ve modern üretim tesisine ihtiyacı var. Ama önce hammadde sağlanmalı. Her yıl 8.5 milyon kesimlik hayvan gerekiyor. 15 milyon dişi hayvanımızın olması lazım. olmayan hammadde için tesis kurulmaz. Üstelik, tüketici beni haksız rekabete karşı yıkılmaya mahkum bırakıyor. Çünkü bizim gibi tesislerin her aşamasında veteriner kontrolünde ve hijyenik ortamda üretip, paketleyip satışa sunduğu ürünleri, rastgele kesilmiş, parçalanmıs ve hijyenik olmayan ortamda satılan ürüne tercih ediyor. Bu kısır döngü, genel tarım ve sanayi politikasının, devletin denetimsizliğinin ayrı bir parçası. Bir malı alırken sadece fiyatın önemli olmadığı, fiyat kadar o ürünün fiyatını etkileyen üretim koşullarının da olduğu konusunda halkı bilinçlendirmek gerek. Biz bir iki üretici bütün tüketicileri bilinçlendiremeyiz. Et pazarında sistemin yüzde 85'i orman kanunu içinde çalışıyor. Yüzde 15'lik kesim olarak elimizden birşey gelmiyor.
Modern besi çiftlikleri, hayvancılığın geliştirilmesi için umut olabilecek mi?
- Türkiye'nin hayvan varlığı son on yıldır azaldığı gibi, verimlilik de artmadı. Bizim gibi modern ve entegre tesisler için hammadde ihtiyacının düzenli karşılanabileceği yeterli modern besiciler yok. Çünkü bu hayvanları besleyecek yem bitkisi de yok. Buğdaya dünya fiyatının iki mislini verirseniz, kimse yem bitkisi üretmez. Koç-Ata'nın fizibilitesi yapılırken ortalama karkas fiyatı 3.5-4 dolardı. Tesis üretime başladığında 1.5 dolardan mal satmak zorunda kaldı. Önemli yatırımlarla kurulan modern besi tesislerinin önünü görebilmesi lazım.
Kişi başına yıllık et tüketimi 12 kilo
Türkiye'de et tüketimi hangi seviyede?
- Genelde kırmızı etin Türk toplumu için ne ifade ettiği ya da etmediği önemli. Aslında Türkler kırmızı eti sever gibi görünüyor. Ama rakamlar böyle demiyor. Türkiye'de kişi başına yıllık kırmızı et tüketimi 10-12 kilogram civarında. Kişibaşına yıllık 8-9 kilogram da beyaz et tüketiliyor. Minimum olması gereken ise 36 kilogram. Gelişme çağındaki bir insanın günde ortalama 80 gram et yemesi gerekiyor. Nüfusun yüzde 60'ını 25 yaşın altındakiler oluşturuyor. Gelişmekte olan bir fizik ve beyin yapısı için protein alınması son derece önemli. Ama rakamlara baktığınızda ot yiyen bir toplum haline dönüştüğümüzü görüyoruz. Çağdaş ülkeler düzeyine ulaşma göstergeleri sadece otomobil, konut sayısı değildir. İnsanların ne yiyip ne içtikleri, nasıl beslendikleri de çok önemli. Ancak Türkiye'de hayvan sayısı da, hayvanı beslemek için gereken yem bitkisi üretimi de yetersiz.
Fiyatlar nasıl seyrediyor?
- Son beş yılda Türkiye'de karkas et (işlenmemiş) 6 dolarla 1.5 dolar arasında değişen fiyatlar gördü. Tarım ülkesi olsaydık böyle bir dengesizlik olmazdı. Üretimdeki belirsizlik yüzünden Türkiye'de zaman zaman nisbi bir pahalılık oluyor. Ama bu her zaman etin tüketimini azaltan bir neden değil. 2001'de nisbi bir ucuzluk vardı ama tüketim artmadı. Etin fiyatı düştü bari bu dönemde protein alayım demiyoruz.
ALİ GÜLER
Maret Genel Müdürü Ali Güler, 1948 yılında Erdek'te doğdu. Galatasaray Lisesi'nden sonra A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve Ekonomi Bölümü'nden mezun oldu. Maliye Bakanlığı Hazine Genel Müdürlüğü ve Milletlerarası İktisadi İşbirliği Genel Sekreterliği'nde çeşitli kademelerde çalıştı. 1977-1980 yılları arasında OECD nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği Maliye ve Ekonomi Müşaviri olarak görev yaptı. 1983 yılında kamudaki görevlerinden ayrılarak Koç Topluluğu'na geçti. 1984'ten itibaren Koç Topluluğu bünyesindeki Maret Marmara Besicilik ve Et Sanayi'nde görev aldı. 1997'den beri Maret'in Genel Müdürlüğü'nü yürüten Ali Güler, aynı zamanda Süt ve Et Sanayicileri Birliği (SETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı.
Yazının Devamını Oku 6 Mayıs 2002
<B>MAGIC</B> Life'ın kurucularından Cem Kınay, 11 Eylül'ün de etkisiyle dünyadaki turistlerin bu yıl nereye gideceği konusunda geç karar verdiğini belirterek, turizimcilere ‘‘paniğe kapılıp, fiyatları indirmeyin’’ uyarısında bulundu.YAKLAŞIK 12 yıl önce Cem Kınay ve Oğuz Serim tarafından kurulan Magic Life, bugün 6 ülkede faaliyet gösteren 20 bin yatak kapasiteli bir turizm zinciri haline dönüştü. Magic Life'ın kurucularından Cem Kınay, 11 Eylül'ün de etkisiyle dünyadaki turistlerin bu yıl nereye gideceği konusunda geç karar verdiğine dikkat çekerek, paniğe kapılarak fiyatlarını kırmamaları konusunda turizmcileri uyardı.
Cem Kınay, ‘‘Turist geç karar verince, bazı otelci arkadaşlar dolulukları yakalayamayacağını düşünerek fiyat indirimine giderek, sektöre zarar veriyor. Turist gelecek, geç de olsa gelecek. Fiyatları aşağı çekmeyelim’’ dedi. Magic Life'ın patronu Cem Kınay ile turizm sektörünü ve yeni projelerini konuştuk.
Kriz iç turizmi nasıl etkiledi?
- Türkiye'de geçen yıl yaşanan ekonomik krizden Türk tüketicisi de çok etkilendi. Ancak bu yıl Türk tüketicisinin de tatile ihtiyacı var. Geçen yaz krizin şokundaki Türk tüketicisinin tatili düşünecek hali yoktu. Ancak bu yıl onların da gerçekten tatile ihtiyacı var. Geçen yılki gibi olmayacak, en azından daha iyiye bir gidiş görünüyor. İnsanlar da bu iyi gidişten olumlu etkileniyor. Tatil insanların eninde sonunda muhakkak yapması gereken, en azından 3-5 gün zaman ve para ayırdığı bir dönem. Krizden mutlaka etkileniyor, ama inanın başka tüketim malzemeleri krizden daha çok etkilendi.
Kriz nedeniyle geleceğe dönük planlarınızda değişiklik oldu mu?
- Krizin etkilerini azaltmak mümkün değil, ama orta ve uzun vadedeki konularımıza odaklanmaya devam ettik. Bir taraftan günlük sorunlarla başederken, diğer taraftan orta ve uzun vadedeki hedeflerden vazgeçmemek lazımdı. Ancak bazı ülkelerde turistlerin geç karar vermesi, planlarımızda sıkıntı yaratıyor.
Turist çekmek için başvurulan fiyat indirimlerini nasıl karşılıyorsunuz?
- Yaşanan son olayların etkisiyle turist hangi ülkeye gideceğine, nasıl gideceğine karar vermekte gecikiyor. Böyle olunca bazı otelci arkadaşlar dolulukları yakalayamayacaklarını düşünerek fiyat indirimine gidiyor. Bu da sektöre zarar veriyor. Bu yıl bizim paniğe kapılmadan sakin beklememiz ve ne olursa olsun 'Fiyatlarımızı indirelim' demememiz gerekiyor. Son yıllarda zaten fiyat istikrarını sağlayamadık. 2000-2001 yıllarında fiyat istikrarını biraz yakalamaya başlamıştık, bunu devam ettirmemiz gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar gelecek, geç de olsa gelecek, fiyatları aşağı çekmeyelim. Fiyat kırmanın Türkiye'ye ve Türk turizmine artı birşey getirmediğini de sektör olarak gördük.
2002 nasıl geçiyor? 2003'ten neler bekliyorsunuz?
- 2002 yılında sektörde yüzde 15'lik bir artış bekleniyor. Bu planları yakalamız için belki de normalden daha çok çalışmamız gerekiyor. Ama 2002'yi kaybedilmiş bir yıl olarak görmüyorum. İnsanlar geç rezervasyon yapıyor, ama İspanya, Yunanistan ve Türkiye kıyaslamasında Türkiye'nin daha çok şansı olduğunu düşünüyorum. Fiyatlarımız onlara göre daha avantajlı zaten.
Türkiye'de turizm konusunda gerekenler yapılıyor mu?
- Kısa süreli sıkıntılarla orta ve uzun vadeli hedeflerden uzaklaşmamak lazım. Türkiye'de bir master plan çıkarmak gerek. Hangi bölgeler yatırıma açılmalı, hangi tür teşvikler verilmeli, hangi yatırımlar desteklenmeli bunlar belirlenmeli. Turizm istisnasız her ülkede teşvik edilen bir sektör. Türkiye'nin de bunu yapması gerekiyor. Turizmin Türkiye için önemi son yıllarda anlaşıldı. Türkiye'nin ileri dönük büyümesi ve gelişebilmesi için turizmin de çok önemli bir sektör olduğunun farkına varıldı.
Magic Life, 2001'i nasıl tamamladı, 2002'deki hedefleriniz neler?
- 2001'de Magic Life olarak yüzde 25-26'lık bir büyümeyi yakaladık. Bu yıl da bütün Magic Life'larda yüzde 15'lik bir büyüme planlıyoruz. Şu ana kadar planlarımızda bir değişiklik yapmadık. Zor olacağını biliyoruz ama ona rağmen büyüme hedefimizi değiştirmiyoruz. Müşterilerimizin yüzde 95'i Avrupa ülkelerinden geliyor. O nedenle, Türkiye'deki ekonomiden çok Avrupa'daki genel ekonomik gidişattan etkileniyoruz.
Gündeminizde yeni ülkeler, yeni tesisler var mı?
- Bu yıl Mısır'da ilk kulübümüzü açtık. Magic Life Rodos'u mayıs başında hizmete soktuk. 45 metrelik yatımız mayıs sonunda seferlerine başlayacak. Bu dördüncü yatımız en büyüğü olacak.
Türkiye'ye kaç turist getiriyorsunuz?
- Geçen yıl Magic Life olarak 230 bin turist getirdik Türkiye'ye. Yılboyunca bütün tesislerimize gelen turist sayısı ise 420 bin.
Ortağımız TUI sayesinde yüzde 100 büyüdük
TUI ile ortaklığınızda beklediğinizi bulabildiniz mi?
- 2001 yılının sonunda dünya turizm devi TUI'yle işbirliğine gittik. Bu işbirliğiyle Magic Life'ların Avrupa ülkelerindeki pazarlamasını TUI üstlendi. Bu çerçeve içerisinde bugün Magıc Life kulüpleri Avusturya, Almanya, İngiltere, Belçika, İsviçre, Hollanda, Polonya'da pazarlanarak, bu ülkelerin çoğunda özel Magic Life kataloğu pazara sunulmaya başladı. Alman TUI ile işbirliğimiz çok iyi gidiyor. Magic Life olarak 2000-2001 yılında, 1999'a göre toplam yüzde 100 büyüdük. 2001'den itibaren öncelikle kuvvetli olduğumuz pazarlarda daha kuvvetli olmaya çalıştık. Bunun dışında Avusturya, Almanya, İngiltere, Belçika, İsviçre, Hollanda gibi pazarlarda da iki yıldır daha aktif olmaya başladık. Bunu da bize TUI sağlıyor. TUI'nin 7 Avrupa ülkesinde özel kataloğu çıkıyor. Üç yıl önce aldığımız bu stratejik kararımızın bugün doğru olduğunu görüyoruz. Aldığımız bu işbirliğini daha sağlamlaştırmaya ve derinleştirmeye odaklandık.
CEM KINAY
Merkezi Avusturya'da bulunan Gulet Holding'in patronu Dr. Cem Kınay, 1958 İstanbul doğumlu. 1977 yılında Avusturya Lisesi'nden mezun olduktan sonra tıp eğitimi için Viyana'ya gitti. 1984 yılında Viyana Üniversitesi'nden mezun oldu ve aynı üniversitede doktorluk yapmaya başladı. 1987 yılında bir yandan doktorluk yaparken, diğer yandan arkadaşı Oğuz Serim ile birlikte Gulet şirketini kurarak turizme sektörüne girdi. 1990'da Magic Life Club zincirinin ilk halkası kuruldu. Cem Kınay, merkezi Viyana'da bulunan Magic Life Club'ın kurulmasından sonra doktorluğu bırakarak turizme ağırlık verdi. Magic Life Der Club International, iki yıl önce de merkezi Almanya'da bulunan dünyanın en büyük tur operatörlerinden TUI ile ortak oldu. Magic Life'ın bugün 6 ülkede, 20 bin yatak kapasiteli 23 kulübü ve 5 bin 500 çalışanı bulunuyor.
Yazının Devamını Oku 29 Nisan 2002
<B>BUGÜNE</B> kadar kurduğu bütün fabrikaların ekipmanının tamamını ülkesinden taşıyan Alman Ytong firması, artık diğer ülkelerde kuracağı tesislerde Türkiye ile işbirliği yapacak. BUGÜNE kadar kurduğu bütün fabrikaların makine ve ekipmanın tamamını Almanya'dan taşıyan Alman Ytong firması, bundan sonra diğer ülkelerde kuracağı yeni tesislerde Türkiye ile işbirliği yapma kararı aldı. Türk Ytong'un kurduğu fabrikalardaki makine ve ekipmanı Türkiye'de aynı kalitede ve daha ucuza mal ettiğini gören Almanlar, diğer ülkelerdeki yatırımlarının teknolojisini artık Türk Ytong'dan almaya karar verdi.
Tür Ytong Sanayi Genel Müdürü Fethi Hinginar, son yıllarda yapılan yatırımlar sayesinde dünyada en büyük ikinci Ytong üreticisi haline geldiklerini söyledi. Alman Ytong'un Birleşik Arap Emirlikleri'nde kuracağı fabrikanın tüm makine ve ekipman ihtiyacını Türkiye'den göndereceklerini belirten Hinginar, bunu daha sonra Kazakistan ve başka ülkelerin izleyeceğini bildirdi. Ekonomide 2003 yılından itibaren taşların yerine oturabileceğine inanan Fethi Hinginar ile Türk Ytong'un Almanlar'la yeni yatırımlarını ve projelerini konuştuk.
2001 yılında neler yaşadınız?
- 2001 yılı tüm Türkiye gibi sektörümüz için de kötü bir yıl oldu. Fırtınada batmamak için tedbirlerimizi alıp ayakta kalma mücadelesi verdik. Ekonomik kriz başladığında inşaat sektörü zaten bir krizin içindeydi. 1997-2000 arasında yeni yatırımlar yapmıştık, 2001'de ise küçülmek zorunda kaldık. Bazı fabrikalarımızda üretimi durdurduk, bazılarında yavaşlattık. Krizle karşı karşıya kaldığımız dönemde yatırımlarımızı tamamlamıştık, kredi geri ödemelerinin de çoğunluğu yapılmıştı. Mali açıdan krize daha olumlu bir ortamda yakalandık. Zamanında aldığımız tedbirlerle krizi daha rahat geçiriyoruz.
Krizde küçüldünüz, peki taşlar yerine oturunca yeni fabrikalar gündeme gelecek mi?
- Türk Ytong'un Marmara, Akdeniz ve Günedoğu Anadolu bölgelerinde fabrikaları var. Doğu Anadolu'da da yeni bir fabrika için Erzurum ve Erzincan yöresinde fizibilite çalışmalarımız sürüyor. Doğu Anadolu'da 100 bin metrekarelik bir alan üzerinde yeni bir fabrika kuracağız. Burada kuracağımız fabrika aynı zamanda Doğu Karadeniz'in de Ytong ihtiyacını karşılayacak. Doğu Anadolu'daki fabrikamızı da iki yıl içinde tamamlayıp devreye almayı planlıyoruz. Ekonomide taşlar yerine oturunca gelen talebe hazır olmamız gerekiyor.
Yeni fabrikalarınızı Almanlar mı kuruyor?
- Fabrikalarımızı artık kendimiz Türkiye'den sağladığımız makine ve ekipmanlarla kuruyoruz. Lisans sahibi Almanlar'la işbirliği yaparak makina ve ekipmanları Türkiye'den sağladık. Almanya'dan hiçbir malzeme ithal etmedik. Başlangıçta Almanlar makine ve ekipmanın tamamını Almanya'dan göndermek istedi. Ama biz Türkiye'de daha uygun fiyata ve aynı standartta bu makine ve ekipmanları yaptırdık. Almanlar bunu görünce bundan sonra kuracakları yeni fabrikaların makine ve ekipman ihtiyacının sağlanmasında Türk Ytong'la işbirliğine karar verdi. Almanlar artık diğer ülkelerde kurulacak Ytong fabrikalarında kullanılacak makina ve ekipmanları da Türkiye'de yapacağız.
Bu konuda atılmış somut bir adım var mı?
- Evet, Alman Ytong, Birleşik Arap Emirlikleri'nde kuracağı fabrika için bizimle işbirliği yapıyor. Fabrika Almanlar'ın olacak, ama fabrikada kullanılacak bütün makine ve ekipmanları biz Türkiye'den onların standardında temin edip göndeceğiz. BAE'deki fabrika Abu Dabi'de kurulacak. Bu ülkeden sonra da Kazakistan'da yeni bir fabrika kurulması planlanıyor.
Alman Ytong daha önce böyle bir işbirliğine gitmiş miydi?
- Alman Ytong dünyanın her yerinde fabrikalarını anahtar teslim kuruyor. Almanlar daha önce başka hiçbir ülkeyle teknolojik işbirliğine gitmemişti. Ytong fabrikalarını komple Almanya'dan taşıyorlardı. Ancak artık diğer ülkelerde kuracakları fabrikaların makine ve ekipmanları Türkiye'den sağlamak onları daha rekabetçi hale getiriyor. Teknoloji ve makine ekipmanları ihracatında artık Türkiye önemli bir yere geliyor. Avrupa Gaz Beton Üreticileri Birliği'ne de Türkiye üye ve orada da bu konuda üye ülkeleri yönlendiriyoruz.
Depremde Ytong'lu binalar hasar görmedi
TÜRK Ytong Sanayi Genel Müdürü Fethi Hinginar, Türkiye'de depreme dayanıklı konut sistemlerinin olduğuna işaret ederek, yaşanan tüm acı ve kayıplara rağmen bu konuda gerekli dikkatin gösterilmemesinden yakınıyor. Hinginar, şöyle konuşuyor: ‘‘Türkiye'de depreme dayanıklı konut sistemleri var ama bunları anlatamıyoruz. Bu sistemlerin kullanıldığı bütün binalar depremde sağlam kaldı. Ytong depremde riski azaltan bir sistem. Geçtiğimiz yıllardaki depremler sonrasında Ytong konut sistemiyle inşa edilen okul ve binalar, son yaşanan depremi hasarsız atlattı. Bayındırlık Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü eksperleri, deprem sonrasında yaptıkları inceleme sonucunda Ytong konut sisteminin depreme dayanıklılığını onayladı.’’
Türkiye'nin Ytong üretiminde dünyadaki yeri nedir?
- Türk Ytong olarak 1997-2001 arasında, 40 milyon dolarlık bir yatırımla üretim kapasitemizi üçe katladık. Üretimi 40 milyon dolarlık yeni yatırımla 400 bin metrekareden 1 milyon 260 bin metrekareye çıkarttık. Ulaştığımız bu kapasite sayesinde Türkiye, Ytong'da dünyada ikinci büyük üretici konumuna geldi.
FETHİ HİNGİNAR
Türk Ytong Sanayi A.Ş. Genel Müdürü Fethi Hinginar, 1946 İstanbul doğumlu. 1968 yılında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nden mezun oldu. İtalya, Hollanda ve ABD'de bankacılık ve ticari konularda çeşitli kurs ve stajlara katıldıktan sonra 1970'de Türk Philips Ticaret'de çalışmaya başladı. 1979'da Mali İşler Müdürü olarak Türk Ytong'a katıldı. 1990 yılında ise Türk Ytong Sanayi Genel Müdürlüğü'ne getirildi. Halen Gazbeton Üreticileri Birliği Başkanlığı da yapan Hinginar, aynı zamanda Finans Kulüp Yönetim Kurulu Üyesi, Türkiye Toprak Seramik, Çimento ve Cam Sanayii İşverenler Sendikası Yönetim ve Yürütme Kurulu Üyesi.
Yazının Devamını Oku 22 Nisan 2002
<B>TÜRKİYE'</B>de tüketimi hızla artan 'özel markalı ürünler' pazarı, Avrupa'da da büyüyor. Başer Holding Tüketim Grubu Başkanı Mehmet Başer, ‘‘Hedefimiz Avrupa'nın ikinci büyük private label deterjan üreticisi olmak’’ dedi. TÜRKİYE'de kriz sonrasında tüketimi önemli ölçüde artan 'zincir marketlere özel markalı ürünler' (private label) pazarı, Avrupa'da da hızla büyüyor. Türkiye'deki hemen hemen bütün zincir marketlere özel markalı deterjan ve şampuan üreten Başer Kimya, artık gözünü Avrupa'daki zincir marketlere dikti. Yerli ve yabancı zincir marketler için 300 özel marka üreten Başer Kimya, son olarak Polonya'da bir zincir marketle anlaştı. Başer Holding Tüketim Grubu Başkanı Mehmet Başer, ‘‘Hedefimiz Avrupa'nın ikinci büyük private label deterjan üreticisi olmak, o hedefe doğru da gidiyoruz’’ dedi. Başer Holding, üç yıldır da kendi markasıyla ambalajlı zeytinyağı üretiyor ve ABD başta olmak üzere 22 ülkeye ihrac ediyor. Ege İhracatçı Birlikleri Yönetim Kurulu Üyesi de olan Mehmet Başer ile deterjandan zeytinyağına uzanan bir sohbet yaptık.
Başer Kimya'nın zincir marketlere özel kaç markası var?
- Türkiye'de ve dünyada zincir marketlere özel 300 ayrı marka üretiyoruz. Bütün Avrupa'da zincir marketlerin özel markaları çok önemli hale geldi. Marketlerin kendi markaları artık çok ön plana çıktı. Türkiye'de bir market dışında özel markalı ürün üretmediğimiz zincir market yok, onunla da görüşüyoruz. Avrupa'da ise en son Polonya'lı bir zincir marketle anlaştık. Hedefimiz Avrupa'nın ikinci büyük private label üreticisi olmak.
Ürettiğiniz özel markalı deterjan ve şampuanların pazardaki konumları nedir?
- Türkiye'deki bazı zincir marketler için özel deterjan ve şampuan markaları yaratıyoruz. Başer Kimya'nın markası, ama sadece bir market zincirinde satılan özel markalı bir ürün oluyor. Türkiye'deki marketler için ürettiğimiz özel markalar genellikle zincirde satılan ilk üç marka arasında yer alıyor. Bazı özel market markalarımız ise bir numara. Her market zincirine özel marka üretiyoruz. Kendi markamız olan Gala'yı da üretmeye devam ediyoruz.
Avrupa'ya neden kendi markanızla girmiyorsunuz?
- Gelişmiş pazarlarda çok uluslu firmalar hakim. Bu pazarlara kendi markamızla girmek çok riskli. Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelere uluslararası markalar zaten yerleşmiş, tesislerini kurmuş. Ama daha az gelişmiş ülkelere kendi markamızla giriyoruz. Belki ilerde marketlere özel markalı ürünlerde ekonomik boyuta ulaşabilirsek, batıda küçük dolum tesisleri kurabiliriz.
Tariş, özel sektöre rakip olmamalı
Zeytinyağı sektöründe hedeflerinize ulaşabildiniz mi?
- Muğla'daki tesislerimizde Cavallo D'oro markasıyla ürettiğimiz ambalajlı zeytinyağını öncelikle ABD'nin New York başta olmak üzere birçok eyaletinde satışa sunduk. ABD'li ortağımız Colgate'in de desteğiyle ABD'de üç yıldır 4 bin mağazanın raflarında yer alıyoruz. Başer olarak yılda 12-13 milyon dolarlık bir ihracat rakamına ulaştık. Türkiye yılda ortalama 100 milyon dolarlık zeytinyağı ihraç ediyor. Akıllı bir politikayla bu rakamı çok kısa sürede 200, sonra 300, hatta 500 milyon dolarlara kadar çıkartabilir.
Neler yapılmalı?
- Tariş'e büyük görev düşüyor. Özel sektör ve Tariş elele vermek zorunda. Ancak Tariş, zeytinyağı üreticisinin sorunlarını çözmek, zeytinyağı kalitesini artırmaya çalışmak, üreticiyi eğitmek, Avrupa Topluluğu'ndaki fonları Türkiye'ye çekmek yerine, özel sektöre yurtdışında düşük fiyatlarla rakip oluyor.
Gala Ukraynalı oldu
Türkiye dışında hangi ülkelerde üretim yapıyorsunuz?
- Deterjanda girebileceğimiz bütün pazarlara giriyoruz. Ukrayna'da Gala markamızı yerel bir üreticiye devrettik, Gala bu ülkede çok kuvvetli. Onların üretemediği markaları da halen Türkiye'den gönderiyoruz. Cezayir ve Orta Asya ülkelerine de kendi markamızla giriyoruz. Cezayir'de tesis kuruyoruz. Çünkü bu ülkelerde rekabet koşulları hálá bir imkan veriyor.
Cezayir'deki yatırımın boyutu nedir?
- Bu ülkedeki yatırımın boyutu çok büyük değil, ama önemli olan pazarda yer almak. Yerli bir yatırımcıya teknoloji ve makineleri verdik, montajını da biz yapıyoruz. Cezayirli firmaya hammaddeleri de yarı mamül olarak Türkiye'den göndereceğiz, orada paketleme yapılacak ve kendi markamız Gala etiketiyle satılacak. Daha sonra Rusya ve Orta Asya ülkelerinin bazılarında da aynı çalışmayı yapacağız.
MEHMET BAŞER
Başer Holding Tüketim Grubu Başkanı Mehmet Başer, 1959 Adana doğumlu. Adana Koleji ve İngiltere'de Park Lane Colloge'ı bitirdi. 1983 yılında Bradford Üniversitesi İdari Bilimler Bölümü'nden mezun oldu. İngiltere'de W.J. Furse Co. ihracat bölümünde çalıştıktan sonra ABD, İtalya, Portekiz, Yunanistan, Tayland ve Malezya Colgate Palmolive şirketlerinde yönetici eğitim programlarına katıldı. Başer Colgate Pazarlama ve Satış Direktörlüğü'nden sonra Başer Holding Tüketim Grubu Başkanlığı'nı üstlendi.
Yazının Devamını Oku 15 Nisan 2002
<B>CARREFOURSA</B> ve DiaSA Yönetim Kurulu Murahhas Azası Atıl Saryal 1993'ten bu yana Carrefour ortaklığının Türkiye'de yaptığı yatırımların 600 milyon doları bulduğuna dikkat çekerek, ‘‘Bir otomobil fabrikasının yatırım tutarı 300-350 milyon dolar. CarrefourSA'nın Türkiye'deki bu yatırımı, iki otomobil fabrikasıdır. 2002 yılında da her şeye rağmen 70 milyon dolarlık yeni yatırım yapılacak’’ dedi.SABANCI Holding Gıda ve Perakendecilik Grup Başkanlığı'nın ikiye ayrılmasıyla birlikte görevini gençlere devreden Atıl Saryal, grubun ileriki yıllarda gıda ve perakende sektöründe daha da büyüyeceği mesajını verdi. 1993'ten bu yana Carrefour ortaklığının Türkiye'de yaptığı yatırımların 600 milyon doları bulduğuna dikkat çeken Atıl Saryal, ‘‘Bu yatırım, iki otomobil fabrikasıdır. 2002'de de 70 milyon dolarlık yeni yatırım yapılacak her şeye rağmen’’ dedi.
CarrefourSA ve DiaSA Yönetim Kurulu'nda Murahhas Aza, Marsa ve Danonesa'da Yönetim Kurulu Üyesi olan Atıl Saryal, Fransa Carrefour'un kriz yılı 2001'de, Türkiye'deki mağazalar için yaptığı alımların yanısıra, 300 milyon dolarlık televizyon ve gıda ürününü de diğer ülkelerdeki Carrefour'lara ihrac ettiğini söyledi. Sabancı Grubu'nun bundan böyle ağırlıklı olarak gıda ve perakende sektöründe büyüyeceğini söyleyen Atıl Saryal ile büyük mağaza zincirlerinden Sabancı'nın yeni projelerine uzanan bir sohbet yaptık.
Türkiye'de zincir mağazacılıkta rekabet ortamı nasıl?
- Perakendecilikte rekabet ortamının ortadan kalkıp kalkmadığına dikkat etmek gerek. Sektörde kıran kıran bir rekabet var. Bunun daha da teşvik edilmesi lazım ki, rekabet tüketicinin yararına artsın. Keşke yeni mağaza zincirleri de Türkiye'de girse, keşke Walmart da Türkiye'ye gelse... Bu Türkiye için, tüketici için çok önemli bir fırsat olur. Carrefour'u biraz zorlar ama olsun rekabet artsın. Küçük üreticiler için de bu bulunmaz bir fırsat olur.
Sabancı Grubu'nda gıda ve perakendenin ağırlığı nedir?
- Gıda ve perakendenin Sabancı'nın toplam cirosu içindeki payı yüzde 15-20'si arasında. Sadece gıda sektörünün cirosunu bu yıl 350 milyon dolar olarak hedefliyoruz. Hem gıda hem de perakendecilik dünyada çok hızlı gelişiyor. Ancak Türkiye'de perakendeciliğin gelişimi kahraman bakkalı koruma gibi anlayışlarla engelleniyor. Bunu üzüntüyle karşılıyorum. Biz çocukken binlerce terzi vardı, hepsi de çok iyi terziydi ama terziler yok olmasın diye konfeksiyon olmasa mıydı? Terziler yine var, sayısı yüzbin değil belki on bin. Bakkallar da yine olacak belki sayısı 160 bin değil 60 bin olacak. Avrupa'da da böyle.
Bu iki sektördeki stratejilerinizde değişiklik olacak mı?
- Gıda ve perakende, Sabancı'nın büyümesi için önem vereceği sektörler, böyle de olacağına eminim. Grubun gıda sanayiciliği ile ilk tanıştığı şirket Marsa'dır. Marsa bundan sonra bir gıda şirketi haline gelecek, yağla kalmayacak onun dışına da taşacaktır. Muhakkak DanoneSA başka gıda işlerine bulaşacaktır. Grup gıda da çok akıllı büyüyecek. Dünya nüfus artışına göre gıdadaki üretim artışı çok geri. Dolayısıyla akıllı gıdalar seçip, iş yapanlar için gıdada çok iş var. Ayrıca ihracat imkanı da büyük.
CarrefourSA, bugüne kadar Türkiye'ye ne kadarlık yatırım yaptı?
- CarrefourSA'nın Türkiye'de açtığı hipermarketlerin her biri ortalama 40 milyon ile 70 milyon dolar arasında mal oluyor. Çok ciddi yatırım bunlar. 1993 yılından bugüne kadar Carrefour ortaklığı olarak 600 milyon dolarlık yatırım yaptık. Bu iki otomobil fabrikasıdır. Bir otomobil fabrikasının yatırım maliyeti 300-350 milyon dolar.
2002 içinde yeni yatırımlarınız olacak mı?
- Perakende sektöründeki bazı olumsuz gelişmelere rağmen 2002 sonunda da 70 milyon dolarlık yeni yatırım var. Bayrampaşa ve Acıbademde iki yeni CarrefourSA, 3-4 ChampionSA açılacak. Yeni mağazalar İstanbul'da yoğunlaşacak. Halen Türkiye genelinde 10 CarrefourSA, üç ChampisonSA var. DiaSA'lar ise şu anda 100 tane. İstanbul'da en az 25-30 CarrefourSA, 50-60 ChampionSA, 300 DiaSA olmalı. Karadeniz'de bu mağazalar çok az, Doğu'da hiç yok. 2005 yılından sonra bana göre Doğu'da da bu mağazalar yaygınlaşacak.
Uluslararası mağaza zincirlerinin üreticilerle ilişkisi hangi düzeyde?
- Bize mal satanlar arasında büyükler olduğu gibi, küçük üreticiler, küçük esnaf da var. Bunların ufku gelişiyor. Ürünlerinin kalitesini yükseltiyorlar. İhracat artık küçükler için de cazip hale geldi. 1.5 yıl içinde ağırlığı televizyon olmak üzere, içinde gıda da var önemli oranda ihracat yaptık. Kriz yılında küçük üreticilerin 300 milyon dolarlık malını Fransa Carrefour aldı ve dünyadaki diğer Carrefour'larda sattı. Türkiye'deki küçük üreticilerin dünyaya bu miktarda mal satması mümkün değil. Doğrudan doğruya çiftçiyle temasa da başlıyoruz.
Nasıl olacak bu temas?
- Bu benim rüyam... Doğrudan doğruya üretici çiftçiyle temasa geçiyoruz. Bize şu aralıkta, şu kalitede patlıcanı getirirsen, şu fiyata alırım diyeceğiz. Bu çiftçiye anormal bir istikrar getirecek. Carrefour, Fransa'da 33 bin çiftçiyle bu şekilde çalışıyor. Türkiye'de niye bunu yapmayalım? Çiftçi karşısında parasını ödeyen, istikrarlı bir alıcı ve malını satmayı garanti görünce daha özenli üretim yapacak. Bu uygulamaya Bursa'da küçük bir grup çiftçiyle başlıyoruz. Şimdilik sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Bu sistemi oturtmak için 2-3 yıl daha lazım.
Özdemir Bey, çok yürekliydi
Sabancı Ailesi'yle bankacılık günlerinde Adana'da tanıştığını söyleyen Atıl Saryal, Erol Sabancı'nın tavsiyesiyle Sabancı Grubu'na katılmış. Sasa'da işe başlayan Saryal, uzun yıllar Özdemir Sabancı ile çalışmış. Saryal, Adana'daki o günleri şöyle anlattı: ‘‘Özdemir Sabancı o zamanlar çok gençti. Sasa da çok küçüktü. Cesaret edilmesi çok güç yatırımları gerçekleştirdik. Yatırımların büyük kısmı borçla yapılıyordu ve tam kapasite çalışması gerekiyordu ki yatırım geri dönebilsin. Özdemir Bey çok yürekliydi. Biz hesaba kitaba bakınca endişeye kapılırdık ama o bütün mesuliyeti üzerine alır ve beraber çalıştığı yardımcılarına bu güveni verirdi. Öyle büyük konular konuşurdu ki, yanından çıktığımızda bulutların üzerinde yürür gibi hisseder, 'Ne kadar büyük işler yapıyoruz' diye düşünürdük.’’
ATIL SARYAL
1938 yılında Ankara'da doğdu. University of Texas'da Petrol Mühendisliği okudu. Sabancı Grubu'ndaki iş yaşamına 1975 yılında Sasa'da başladı. 1986-1993 yılları arasında Marsa'da çalıştıktan sonra tekrar Sasa'ya döndü ve Genel Müdürlük görevini yürütü. 1997 yılında Sabancı Holding Gıda ve Perakendecilik Grup Başkanlığı'na atandı. 1 Nisan 2001 itibariyle bu görevinden ayrılan Saryal, grup şirketlerinden CarrefourSA ve DiaSA Yönetim Kurulu'nda Murahhas Aza, Marsa ve Danonesa'da Yönetim Kurulu Üyesi olarak hizmet veriyor.
Yazının Devamını Oku