7 Haziran 2004
<B>60 yıllık iş hayatının 40 yılını yüzde 11.2 hisseye sahip olduğu Coca-Cola’da geçiren Erdoğan Özgörkey, hisselerinin Coca-Cola’nın halka açılmasıyla yarıya inecek olmasından dolayı rotasını başka alanlara çevirdi. Özgörkey iki oğluyla dondurulmuş gıda ve turizm sektöründe büyümeyi hedefliyor.</B> İZMİR’in eski vergi rekortmenlerinden Erdoğan Özgörkey, 60 yıllık iş hayatının yaklaşık 40 yılını geçirdiği Coca-Cola’nın günlük yönetiminden çekildiği 1997’den bu yana iki oğlu ile birlikte iş hayatını sürdürüyor. Coca-Cola ile 1966 yılında işbirliğine giden ve birlikte 8 şişeleme tesisine ulaşan Özgörkey Ailesi, bugün Coca-Cola’da yüzde 11.2 hisseye sahip. Bu oran, Haziran sonunda Coca-Cola’nın halka açılmasının ardından yarıya inecek.
Artık yola Coca-Cola’sız devam eden Erdoğan Özgörkey, bu işbirliğini 40 yıl süren bir evliliğin sona ermesine benzetiyor. Özgörkey, bu konudaki duygularını ‘35-40 yıllık bir evlilikten sonra ayrılık noktasına gelinse neler hissedilebilir? Biz de aynı şeyleri hissediyoruz. Kolay bir ayrılık değil’ diye dile getiriyor.
Erdoğan Özgörkey, oğulları Murat ve Selim Özgörkey’le birlikte çizdiği yeni rotada büyüme planları yapıyor. Özgörkeyler’in öncelikli hedefi, dondurulmuş gıda ve turizm sektöründe büyümek... E. Özgörkey Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Özgörkey ile Coca-Cola ile tanışmalarından başlayıp yolların ayrılmasına, yeni yatırımlarına ve hedeflerine uzanan bir sohbet yaptık.
Coca-Cola ile tanışıklığınız nasıl başlamıştı?
- 1965’de İstanbul’da Coca-Cola açılmıştı. Bir dostumun aracılığıyla Coca-Cola ile tanıştım. Randevu aldım ve 2005’te Türkiye’de 40’ıncı yılını dolduracak olan Coca-Cola ile tanışıklığımız başladı.1966’da İzmir bölgesi franchise hakkını aldık. 1967’de Torbalı’daki tesisin temelini attık. 1968’de üretime başladık. Böylece Coca-Cola ile işhayatımızı birleştirdik.
Bu işbirliğinde ne gibi zorluklar yaşadınız?
- Başlangıçta zorlu ve krizli dönemler geçirdik. 80’li yıllardan sonra Coca-Cola Türkiye’de daha çok yaygınlaşmaya ve güçlenmeye başladı. Ege ve Akdeniz bölgesinde dört fabrika kurduk, bölgenin pazarlama ve dağıtım ağını üstlendik. Kişi başına yıllık tüketim başlangıçta 4 şişeyken, günlük yönetimden çekildiğimiz 1997 sonunda bölgemizde 100 şişeye ulaşmıştı.
Coca-Cola’da günlük yönetimden neden çekilmiştiniz?
- Dünyadaki stratejisi gereği Coca-Cola Türkiye’de de bir ortaklık kurdu. Bu yeni oluşumun yüzde 11.2 oranında ortağı olduk. Bu ortaklığımızı sürdürüyoruz, ama üretimimiz yok. Coca-Cola yine tüm dünyada stratejisi gereği bu ay sonunda Türkiye’de de halka açılıyor. Halka açılma sonunda ortaklığımız yarıya inecek.
Halka açılma, sizin ortaklığınızı nasıl etkileyecek?
- Biz halka arz kapsamında mevcut ortaklığımızı yarıya indiriyoruz. Bu arzdan sonra kendi kurduğumuz düzenin içinde mevcut ve devam etmekte olan yatırımlarımızı daha hızlandıracağımıza inanıyoruz. 1997 yılı sonunda günlük yönetim dışına çıktığımız için kendi yatırımlarımıza yöneldik. Aile olarak gıda ve turizm sektöründe büyümeye, yatırımlarımızı yönlendirmeye çalıştık.
Neredeyse 40 yıldır Coca-Cola ile işbirliği yaptıktan sonra bir dönem kapanıyor. Neler hissediyorsunuz?
- 35-40 yıllık bir evlilikten sonra ayrılık noktasına gelinse neler hissedilebilir? Biz de aynı şeyleri hissediyoruz. Bu evlilikten çocuklar oldu, müşterek varlıklar ortaya çıktı. Bunların ayrımı, yeni düzene uydurulması mutlaka bir takım zorluklardan geçiyor. Biz de bunları yaşıyoruz. Kolay bir ayrılık değil. Şu da var ki, dünyada herşey oluyor. Gerçekleri kabul edip, o gerçeklere göre hareket etmek mecburiyetindesiniz. Oturup da arkasından sadece gözyaşı dökmek yeterli değil.
Coca-Cola ‘evet’ dedi oğlumun adı Murat oldu
1966’da Coca-Cola’ya Ege ve Akdeniz bölgesinde işbirliği için başvuran Erdoğan Özgörkey, büyük oğlu Murat’ın doğumunun 2.5 saat ardından franchise başvurusuna ‘evet’ yanıtı almış. Özgörkey, bu ilginç tesadüfü ‘Aylardır beklediğimiz oğlumuz 1 Temmuz 1966’oda saat 12.30’da doğdu. Aylardır beklediğimiz Coca-Cola da başvurumuzu aynı gün saat 3’te kabul etti. ‘Muradımıza erdik’ diyerek oğlumuza Murat adını verdik’ diye anlatıyor.
Coca-Cola çok şeyler kazandırdı
Bu işbirliğinin size katkıları olduğunu düşünüyor musunuz?
- Coca-Cola sayesinde çok şeyler kazandık. Coca-Cola, gerek kendi sektöründe, gerekse sanayi ve ticaret alanında bir okul görevini gördü. Biz de Coca-Cola’nın kültürünü yaşantımızın parçası saydığımız için gıdada kalmayı ve tecrübelerimizi kullanmayı uygun gördük.
Dondurulmuş gıdaya 50 milyon dolar
Gıda sektöründeki yatırımlarınız hangi noktada?
- 1997 yılında Torbalı’da entegre üretim tesisi kurduk. Dondurulmuş gıda sektörüne girdik. Şimdi kendi tohumlarımızı üretmek için çalışıyoruz. Dondurulmuş gıdada lojistik hizmeti de veriyoruz. Eksi 25 derecede saklama yapabilen soğuk hava depolarına sahibiz.
Bu sektöre şu ana kadar ne kadarlık yatırım yaptınız?
- Torbalı’daki tesislere 50 milyon dolar yatırım yaptık. 2005-2006 arasında gıdada 5 milyon dolarlık daha yatırım düşünüyoruz. Turizm ve otomotivde de iki yılda 15-20 milyon dolarlık yeni yatırım hedefimiz var.
8 tesisimiz vardı hiçbir şeyimiz kalmadı
1997’den önce de gıdada yatırımınız vardı.
- Mersin’de meyve konsantre ve meyve suyu tesisimiz vardı. Coca-Cola ile birleşme döneminde mevcut aile bölünmesiyle o tesisimiz bizden ayrıldı. Romanya’daki 2 fabrikayı da Coca-Cola’ya bıraktık. 8 tesisimiz vardı. Tesis olarak hiçbir şeyimiz kalmadı.
2004 ciro hedefi 110 milyon dolar
Gıdada ne kadarlık cironuz var?
- Bu yıl 25 milyon dolar olur. 10 milyon doları ihracattan sağlanır.
Özgörkey Grubu olarak hedefiniz nedir?
- Bu yıl 45 milyon dolar ciro bekliyoruz. Coca-Cola’dan payımıza düşen 65-70 milyon doları katarsak, toplamda 110 milyon doları buluruz. Ancak, 7 yıl evvel malum son noktaya gelmeden evvelki dönemde grubumuzun 200 milyon dolar cirosu vardı. Benim ilk hedefim bu rakamı tekrar yakalayabilmek.
ERDOĞAN ÖZGÖRKEY
E. Özgörkey Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Özgörkey, 1933 İzmir doğumlu. İzmir Yüksek Ticaret Okulu mezunu Özgörkey, 1956 yılında ev ve ofis mobilyaları üreten Modern Mobilya’yı kurdu. 1966 yılında Coca-Cola’nın Ege ve Akdeniz bölgelerinde şişeleme hakkını aldı ve bu faaliyetler için 1967’de İmbat Merşubat kuruldu. 1998’de Coca-Cola’nın Türkiye’de yeniden yapılanmasında E. Özgörkey Grubu olarak yer aldı. 1998’de İzmir Torbalı’da dondurulmuş meyve-sebze ve patates üreten Özgü-Özgörkey Gıda Ürünleri’ni kurdu.
Yazının Devamını Oku 31 Mayıs 2004
<B>SAKIP Sabancı’nın kızı Dilek Sabancı, babasının hayal ettiği sosyal sorumluluk projelerini tamamlamak üzere kolları sıvıyor. Sakıp Sabancı’nın sağlığında yapmak istediği ama yapamadıklarını gerçekleştirmek için öncelikle ‘Sakıp Sabancı Komitesi’ kuruluyor. </B> GEÇEN nisan ayında vefat eden Sakıp Sabancı’nın büyük kızı Dilek Sabancı, babasının hayal ettiği sosyal sorumluluk projelerini tamamlamak üzere ailenin diğer fertleriyle birlikte kolları sıvıyor. Sakıp Sabancı’nın sağlığında yapmak istediği ama yapamadıklarını gerçekleştirmek için öncelikle ‘Sakıp Sabancı Komitesi’ kuruluyor. Dilek Sabancı, Sevil Sabancı, Güler Sabancı ve Mehmet Civelek’ten oluşacak bu komite, Sakıp Ağa’nın hayallerini hayata geçirmek için çalışacak.
Sakıp Ağa’nın Vaksa’ya bıraktığı yüklü miktardaki fonun da, bu komitenin yönlendirmeleri doğrultusunda, öncelikli olarak bir sağlık merkezi kurulması ve mevcut müzelerin ihtiyaçlarına harcanması planlanıyor.
Yıllardır babası Sakıp Sabancı ile sosyal projelere imza atan Dilek Sabancı, ‘Babamın sosyal sorumluluk işlerini ben yürüteceğim, kardeşim Sevil de holdingin yönetimine girdi. Farkında olmadan babamdan ve ekibinden çok şey öğrenmişiz. O yüzden işlere uyum sağlamakta zorlanmıyoruz’ diyor.
Dilek Sabancı ile Sakıp Sabancı’nın hayallerinden, Vista’nın yeni projelerine uzanan bir sohbet yaptık.
Sabancı Holding’de yeni yönetimin oluşmasında neler etkili oldu?
- Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı’na Güler Sabancı, Yönetim Kurulu üyeliklerine de Şevket Sabancı, Erol Sabancı, Sevil Sabancı, Ömer Sabancı, Serra Sabancı, Celal Metin, Hasan Güleşçi ve Oğuz Karahan getirildi. Niye böyle bir liste? Bu bir geçiş dönemi. Sakıp Bey’in ölümünden sonra daha çok ailenin dışında, ama bizim yakından tanıdığımız profesyonellerin yönetiminde olmasını daha uygun gördük. Babam sağken dışardan yönetim kurulu üyelerimiz de vardı. Şu dönem böyle bir değişikliği yaparken yumuşak bir geçiş yapalım istedik. Ailemizi tanıyan, daha önce holdingde üst düzey yöneticilik yapmış insanların bu dönemde uygun olacağını düşündük.
Siz neden Yönetim Kurulu’nda görev almadınız, Sevil Hanım (Sabancı) ile bu konuda nasıl bir paylaşımınız oldu?
- Benim bir seyahat acentam ve turizm şirketim var. Türkiye Zihinsel Engelli Sporcular Federasyonu Asbaşkanı ve Türkiye Özel Olimpiyatlar Yönetim Kurulu Başkanı’yım. Vaksa’nın da yönetimine gireceğim ve aktif çalışacağım bundan sonra. Vakıfla ilgili sorumluluklarım var. Babamın adına yürütülen sosyal pencereyi ben aldım, iş penceresini Sevil’e verdim. Yönetim Kurulu’na da Sevil girdi. Ben hepsini birden götüremezdim.
Yeni yönetimin neler yapmasını bekliyorsunuz?
- Bizim 60 şirketimiz var. 30 bin kişiye iş sağlıyoruz. Bu şirketleri daha performanslı hale getirmek lazım. İkinci aşamada da yeni yatırımlara bakılmalı. Belli bir büyüme hızında olmak gerekiyor.
Sağlık merkezi için bakanlıkla işbirliği
Sağlık merkezi için ne zaman harekete geçeceksiniz?
- Sağlık merkezi konusunda Vaksa Yönetim Kurulu karar alacak. 2004 yılı içinde ilk adımları atarız sanırım. Babam, Amerika’daki gibi bir çok tıp kolunun aynı çatı altında olduğu bir hastane hayal ediyordu. Onkolojiden kalbe her konuyu içeren büyük bir hastane düşlüyordu.
Bu merkezin işletmesi için nasıl bir yol izleyeceksiniz?
- Babam her zaman ihtiyacı olan alanlarda yatırımlar yapıp ilgili bakanlığa devrederdi. Sanayiciydi, bankacıydı ama sosyal sorumluluğu olan biriydi. Bence babamın izlediği yol son derece doğru. işadamının görevi ayrı, hastane işletmeciliği ayrı... Biz de Sağlık Bakanlığı ile işbirliği yapmayı düşünüyoruz.
Özel Olimpiyatlar benim olayım olmaktan çıkmalı
Özel Olimpiyatlar kapsamında neler yapıyorsunuz?
- Türkiye Özel Olimpiyatları, zihinsel engelli bir milyondan fazla çocuk ve yetişkinin yılboyu spor eğitimi ve atletizm yarışmaları için uluslararası bir program olan Özel Olimpiyatlar’ın bir parçası. Bu hassas konudaki yanlış anlamaları gidermek ve konuya dikkat çekmek üzere zamanımın büyük kısmını zihinsel engelli çocuklar adına düzenlenen sosyal faaliyetlere ayırıyorum.
Yabancılarla otel ve oto kiralama işine girebilirim
Vista’nın turizm sektöründe yeni yatırımları olacak mı?
- 1989’da kurduğum Vista Turizm ve Seyahat, müşterilerine kişisel servis, özel tasarlanmış yerli ve uluslararası seyahat düzenlemeleri hizmeti veriyor. 141 ülkede 4 bin 100 ofisi bulunan Carlson Wagonlit Travel Agency’nin (CWT) temsilcisi. Bu zincirin otelleri de var. Önümüzdeki aylarda yabancı ortaklarla güneyde bir otel ve oto kiralama şirketi kurabilirim. Turizmin tamamlayıcısı olarak tanıtım ve halkla ilişkiler şirketi de kurmak istiyorum. tamamlar.
Mutlaka uluslararası ortak olmasını mı istiyorsunuz?
- Evet, bu bana genlerden, babamdan geçmiş. İşi bilenlerle yapmak, işin know-how’unu almak açısından çok önemli. Ortak olduğunuzda onlar da size belli bir potansiyel getiriyor.
DİLEK SABANCI
Vista Turizm ve Seyahat Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dilek Sabancı, 1964 Adana doğumlu. Şişli Terakki Ortaokulu’ndan sonra eğitimine Heathfield School in Ascot-Junior High School’da devam etti. 1983’te International School of Geneva Senior High School’u bitirdi. Fisher Junior College, Boston-Mass-Turizm ve Pazarlama Kursları (1984-1986), Reinhardt College, Atlanta Georgea-Sanat Tarihi ve Psikoloji Kurslarını (1984-1986) tamamladı. 1989’da Vista Turizm ve Seyahat’i kurdu. Değişik dönemlerde sosyal sorumluluk üzerine uluslararası kurslara katılan ve sertifikalar aldı. Aynı zamanda Türkiye Zihinsel Engelli Sporcular Federasyonu Asbaşkanı ve Türkiye Özel Olimpiyatlar Yönetim Kurulu Başkanı.
Yazının Devamını Oku 24 Mayıs 2004
DOĞUŞ Grubu’nun patronu Ferit Şahenk, Türkiye’nin zor günleri geride bıraktığını, irtifa kazanarak yönünü çizdiğini söyledi. Şahenk, ‘İş ortaklıkları yapıp, kurumların birbirinin gücünü kullanarak daha büyük değerler yaratması gerekiyor. Bunları yapamazsak, döve döve yaptırırlar’ dedi. GARANTİ Bankası’nın yüzde 40 hissesini İtalyan Intesa’ya satmak üzere 800 milyon dolarlık ön anlaşmaya imza atan Doğuş Grubu’nun patronu Ferit Şahenk, Türkiye’nin zor günleri geride bıraktığını, irtifa kazanarak yönünü çizdiğini ve bu yönde de ilerlediğini belirtiyor.
Şahenk, İtalyan Intesa Grubu ile ortaklıklarının sadece Doğuş Grubu için değil, Türkiye için de güzel sonuçlar doğuracağına inanıyor ve ekliyor:
‘Bu ortaklık nedeniyle Garanti çok büyük değişimlere gebe değil. Önemli olan böyle bir ortakla Garanti’nin Ortadoğu’ya ve komşu ülkelere gitmesini sağlamak. Intesa, Türkiye’ye geldiğinde, arkasından finans sektörüne onunla rekabet eden bir çok kurumun da gelmesini sağlayacak.’
Şahenk ile Garanti-Intesa ortaklığı, grubun yeni yatırımları, yabancıların Türkiye’ye bakışından 2005’e ilişkin beklentilerine uzanan sohbet yaptık.
Intesa ile ortaklığınızın finans sektörüne katkıları neler olur?
- Bu bankacılık sektörüne değil, Türkiye’nin menfaatine önemli bir gelişme. Sadece Doğuş Grubu’nun değil, Türk işaleminin başarısı. Bu ortaklık nedeniyle Garanti Bankası çok büyük değişimlere gebe değil. Önemli olan böyle bir ortakla Garanti’nin Ortadoğu’ya ve komşu ülkelere gitmesini sağlamak. Kaldı ki Intesa Türkiye’ye geldiğinde, finans sektörüne onunla rekabet eden bir çok kurumun da gelmesini sağlayacak. Bu grubun Türkiye’ye gelmesi, İtalya ile Türkiye arasındaki ticaretin de gelişmesinde rol oynayacak.
Türkiye’de yaşananlar İtalyan Intesa ile görüşmenizi nasıl etkiledi?
- Bu kurumla neden, niye, niçin ortak olmamız konusundaki şartlar aynen devam ediyor. Bu adamlar küresel oyuncu. Dünyanın değişimlerini anlıyorlar. Ama 11 Eylül’ün etkisiyle herkes geri çekildi bir anda. Bütün bunlar zamanla yerine oturmaya başladı. Konuştuğumuz kurum Latin Amerika’da bazı yanlış ve hatalı girişimler yapmış, şimdi lokal partnerle olmak istiyor.
Yabancı ortaklarınız son dönemlerde Türkiye’ye nasıl bakıyor?
- 11 Eylül’den sonra Türkiye gerçeği bambaşka hal aldı. Sadece siyasi bakmamak lazım. Ekonomik anlamda da, Avrupa’nın malını satabileceği, şirketlerini Ortadoğu’da konumlandırmak için büyüyebileceği bir ülke. Türk işalemi bu yeni dönemin farkında olmalı. Yeni rekabet kuralları geliyor.
Türk şirketleri bu rekabete hazır mı?
- Bazı sektörlerdeki Türk şirketleri, yapısıyla ve yıllardır yapılan yatırımlarla buna hazır. Ama daha fazla kurumsallaşmamız, ortaklık ve işbirliklerine açık olmamız gerekiyor. İlle de hisse ortaklığı olmayabilir. İş ortaklıkları yapıp, kurumların birbirinin gücünü kullanarak daha büyük değerler yaratması gerekiyor. Bunları yapamazsak, döve döve yaptırırlar.
Ekonomideki olumlu havanın süreceğini düşünüyor musunuz?
- 2004’ün son aylarında arka arkaya iyi haberlerin geleceğini düşünüyorum. Geçen sene bu zamanlar ‘Uçağın burnu kalktı, artık Türkiye havalanıyor’ dediğimiz zaman bıyık altından gülenler vardı. Türkiye belli bir irtifaya geldi, rotasını çizdi, o yönde gidiyor. Artık hepimizin dayak yemiş boksör psikolojisini bırakmamız lazım. Türkiye dünya devleti oldu.
Bulunduğunuz sektörlerde bu olumlu havayı görüyor musunuz?
- Kendi sektörlerimizde büyümeyi görüyoruz. Perakendedeki büyümemiz yüzde 40. İnsanlar alışveriş miktarlarını da artırdı. Sepet başına alışveriş 5-6 dolara düşmüştü, şimdi 10 dolar. 2005’te inşaatta da bir artış olacağını düşünüyorum. 2005’te yabancı yatırımcıların da arttığını göreceğiz. Turizmde müthiş bir patlama olacak.
Doğuş Otomotiv’i halka açacağız
Doğuş’ta operasyonel değişimler tamamlandı mı?
- Değişim bitmez. Fakat sektörlerimiz belli, finans, perakende, otomotiv, medya, turizm ve inşaat. Kalıcı yatırımlarla, uzun vadede rekabet edebileceğimiz seviyeye gelmeyi istiyoruz. Bunu dünya markalarıyla birlikte yapmak istiyoruz. Aile şirketlerindeki başarı ve devamlılık kurumsallaşmadan geçiyor. Bunun için yeni halka açılmalar planlıyoruz. Yakında Doğuş Otomotiv’i halka açacağız. İlerde turizm ve diğer sektörler de olacak.
Doğuş Otomotiv’i ne zaman halka açmayı düşünüyorsunuz?
- Gerekli izinler alındıktan sonra herhalde haziranda gerçekleştiririz. Doğuş Otomotiv’in yüzde 25-30 arasında bir hissesini halka arz edeceğiz. Avrupa borsalarında, özellikle Londra Borsası’nda da halka arz olacak. Bunun için bir hafta önce Avrupa’da roadshow yapacağız. Bu şirketi, 12 yıldır halka arz için el bebek, gül bebek yetiştiriyoruz.
Birleşmelerle daha da güçlendik
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu nasıl görüyorsunuz?
- Grup olarak Türkiye’nin önlenemez bir çıkışta olduğunu düşünüyoruz. Avrupa Birliği’ne uyum için iş aleminin yapması gereken girişimlerin zor olduğunu biliyoruz, ama orta ve uzun vadede Türkiye’de bu değişimleri yapabilenlerin çok başarılı olacağına inanıyoruz. Grupta son 5 yıldır operasyonel değişimler yaptık. Bazı işlerden çıktık. Bazı şirketlerimizi birleştirdik. Amaç dünya ölçülerinde verimliliği yakalayabilmek, çok daha güçlü hale gelmek ve rekabet ortamına çok daha hazırlıklı olabilmek.
Türk dostlarımızla da ortaklığa açığız
Intesa’dan sonra yeni yabancı ortaklıklar gündeme gelecek mi?
- Biz grupta şöyle bakıyoruz. Sermayenin yerlisi yabancısı yok, ortağın da yerlisi, yabancısı yok. Aklın yolu bir.
Bir ara turizmde Koç ve Sabancı işbirliğiniz gündeme gelmişti, gerçekleşmedi. Bundan sonra böyle yerli ortaklıklarınız olur mu?
- O maalesef olmadı, şu anda böyle bir girişim yok. Ama her zaman için yerli bir ortaklık, işbirliği olabilir. Bu tip konuşmalardan gocunmuyoruz. Türkiye’nin değişmesi lazım. Düşünce yapılarının değişmesi lazım. Biz üç bankamızı, iki perakende şirketimizi birleştirdiğimizde bu anlaşılmadı.
Yurtdışında 900 milyon dolarlık işimiz var
Yurtdışında neler yapıyorsunuz?
- Romanya’da ve Moskova’da bankacılıkta büyüyoruz. Esas büyüme inşaatta olacak. Ukrayna’da 300 milyon dolarlık bir köprü inşaatını tek başımıza aldık. Yan yolları da alırsak iş 600 milyon doları bulur. Fas’ta ve Bulgaristan’da otoyol, Kazakistan’da Chevron’un enerji inşaatlarını yapıyoruz. Yurtdışındaki taahhütlerimizin toplamı yaklaşık 900 milyon dolar. Irak’ta değişim başlayınca bence Türkiye’de de çok büyük yatırımlar olacak.
Perakende de yurtdışına çıkacak mısınız?
- Romanya ve Bulgaristan’da Tansaş için çalışmalarımız var.
Turizmde yüzde 35 artış bekliyoruz
Turizm sektöründe büyümeyi düşünüyor musunuz?
- 4 bin 500 yatak kapasiteli turizm yatırımımız ve marinamız var. Burada büyümek istiyoruz. Bu yıl turizm çok büyüyecek, rakamlar şaşırtacak. Biz sadece kendi grubumuzda yüzde 30-35 artış bekliyoruz. Çünkü, bölgedeki durum geçen yılki savaş halinden biraz daha belirli. Türkiye’nin adı da dünyada daha çok duyuluyor.
Maçka Palas Park Hyatt olacak
Turizmde büyürken ne gibi yeni yatırımlar planlıyorsunuz?
- İstanbul’daki Maçka Palas bizim binamız. 8 katlı bu binayı Hyatt Regency ile Park Hyatt’a dönüştürüp butik otel yapma projemiz var. 20-25 milyon dolar arasında bir yatırım olacak.
Ciromuz 5 milyar doları geçecek
2004 ciro hedefiniz 5 milyar doları yakalayabilecek misiniz?
- Ciroda 5 milyar doları geçeriz. Geçen yıl grubun toplam cirosu 3.9 milyar dolardı. Ciroda finansın payı yüzde 56, perakendenin payı yüzde 13, otomotivin payı yüzde 23. 1998’de finansın payı yüzde 80’di. Finansta büyümemize rağmen cirodaki payı azaldı. Diğer sektörlerde de büyüyoruz.
FERİT ŞAHENK
Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, 1964 Ankara doğumlu. 1987 yılında Boston College, Boston, MA ABD’de Pazarlama ve İnsan Kaynakları Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite sonrası mesleki eğitim için Harvard Üniversitesi Owner/President Yönetici Programı’na katıldı. 1989 yılından başlayarak Doğuş Holding Bünyesinde çeşitli kademelerde Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu. 1994’de Garanti Menkul Kıymetler şirketinin yeniden yapılanmasıyla kurulan Garanti Yatırım Bankası’nın Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği’ni üstlendi. 2003 Ekim ayından bu yana Doğuş Holding’in yanısıra Garanti Bankası ve Doğuş Otomotiv Holding’in de Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürütüyor. 2002 yılından beri Amerika’da Massachusetts Institute of Technology Üniversitesi, Sloan School of Management Bölümü Dekan Danışmanlık Komitesi’nde Türkiye’yi temsil ediyor.
Yazının Devamını Oku 17 Mayıs 2004
Fizik öğretmeni İbrahim Arıkan, dershaneyle adım attığı iş hayatında artık yeni kapılar açıyor. Kargodan mermerciliğe değişik sektörlerde faaliyet gösteren Arıkanlı Holding’in patronu Arıkan, Silivri’de 50 milyon dolarlık yatırımla ‘yapay köy’ havasında kuracağı tesisle turizme de giriyor. 2006’da tamamlanması planlanan tesiste dalgıç okulundan AuraVera terapiye kadar bir çok değişik birim yer alacak.
OKULU olmayan bir köyde doğduğu için ilkokula 9 yaşında gidebilen fizik öğretmeni İbrahim Arıkan, bugün 10 bin kişinin yanında çalıştığı, 12 şirketten oluşan Arıkanlı Holding’in patronu... Maddi imkansızlıklar yüzünden çalıştığı dershanenin sahibi ABD’ye yerleşmek isteyince 1972’de dersaneyi borçla devralan Arıkan, yıllar sonra 1996’da MEF Okulları’nı kurdu. Şimdi hayali MEF Üniversitesi...
Eğitimden kargoya, mermerciliğe kadar değişik sektörlerde yatırımlar da yapan Arıkan, önümüzdeki yıllarda Silivri’de 50 milyon dolarlık bir yatırımla kuracağı ‘yapay köy’ ile de turizme girmeye hazırlanıyor. 2006 yılında tamamlanması planlanan bu yatırımla, tipik bir Türk köyü canlandırılacak. Tesiste, dalgıç okulu, bir haranın yanısıra AuraVera Terapi Merkezi de olacak.
Silivri’deki üzüm bağlarında Fransızlar’la ortak şarap üretmek için de görüşmelerini sürdüren Arıkanlı Holding’in patronu İbrahim Arıkan ile eğitimden yeni yatırımlarına uzanan bir yelpazede konuştuk.
MEF okullarını nasıl kurdunuz?
- Dershaneyi işletirken hep hayalimdi. Eğitim sistemini eleştiriyor, ama doğrusu nedir kimse ortaya koymuyordu. Farklı bir okul yapmalıydık. 1988’den başlayarak 8 yıl araştırma yaptık. Gitmediğimiz ülke kalmadı. Bu ülkelerin eğitim uzmanlarına sorular sorduk ve değişik cevaplar aldık. 40 kişilik bir bilim kurulu kurduk ve Türkiye’nin gerçeklerini de gözönüne alarak yeni bir okul oluşturduk. Hedefim artık MEF Üniversitesi’ni kurmak.
Farklılığınız nedir?
- Özel proje okuluyuz. 50 komisyon kurararak, ders programlarımızı kendimiz yaptık. Sınıflarımız da iki öğretmen var. Cumartesi günleri de eğitim yapıyoruz. Okulumuz diğer okullardan bağımsız her yıl 1 Eylül’de açılır, 1 Temmuz’da kapanır. Kıyafet serbest. Dersler tam gün. Ders saatleri 08.30 ile 17.00 arası. Sistemimiz farklı. Ayrıca üç öğrenciye bir okul personeli düşüyor. Öğrencilerin katıldığı 80 ayrı etkinlik var.
Kargo ve lojistik işine nasıl girdiniz?
- Bir dönem Almanya’da arkadaşımın evinde kalıyordum. Bir kargo şirketiyle ilk kez o dönemde tanıştım. Döndüğümde Yurtiçi Kargo’yu hayata geçirdim. Fransız Postanesi ile ortak Geopost-Yurtiçi Kargo A.Ş.’yi kurduk. Yönetimi bize bıraktılar. Balkanlar’ın organizasyonu tamamlandı. Rusya, Türk Cumhuriyetleri ve Çin tamamlandıktan sonra Ortadoğu’ya geçeceğiz. İngilizler’in Tibbett&Britten Lojistik şirketi ile de ortak şirket kurduk.
Girmeyi düşündüğünüz yeni bir sektör var mı?
- Silivri’de turizm yatırımına başladık. Şarap üretimine de bu güz geçeceğiz. Tesis 560 dönüm arazi üzerinde gerçekleşiyor. 2006’da devreye alacağız. Ancak bu turizm tesisi otelden çok büyük bir köy havasında olacak. 50 milyon dolarlık bir yatırım düşünüyoruz. Tesisin içinde otelden bağımsız bir AuraVera terapi merkezi, yarış atlarının yetiştirileceği hara ve benzeri Türkiye’de Deniz Kuvvetleri’nde ve Fransa’da olan dalgıç okulu olacak. Tesisteki 9 restoran değişik yöresel yemekleri yapacak.
Köy havasındaki yatırımın içinde başka neler olacak?
- 400 yataklı bir otel, çevresinde değişik konseptlerde 30 bina yer alacak. Atatürk’ün doğduğu evin benzeri, köy fırını, süt mandırası, seralar, köy evleri... İsteyen bahçeli köy evlerinde kalacak. Kümesinden taze günlük yumurtasını alacak, bahçesinden domatesini, biberini sağlayacak. Ayrıca otelden bağımsız köy meydanı, 130 atın barınacağı bir hara yer alacak. Köy meydanında kahve, bakkalı, manavı, kasabı ne gerekiyorsa hepsi bulunacak.
Öğrenemeyen öğrenci yoktur öğretemeyen öğretmen vardır
Siz de öğretmensiniz. İyi bir öğretmen nasıl olmalı?
- Dersleri iyi öğretebilmek için, öğrenci psikolojisini çok iyi bilmek gerek. Her çocuk öğrenir. Öğrenemeyen öğrenci yoktur, öğretemeyen öğretmen vardır. Önemli olan bir konuyu anlatmak değil, öğretmektir. Çocuğa bağıran çağıran, azarlayan öğretmen değildir.
8 bin çalışanımıza krizle başa çıkma eğitimi verdik
Geçmişteki krizler sizi nasıl etkiledi? Krizde neler yaptınız?
- 94 krizinde 8 bin çalışanımızın tamamını gruplar kriz eğitiminden geçirdik. Krizle nasıl başa çıkılır konusunda onları eğittik. 2001 krizinden etkilenmedik. Kriz geliyor diye krize girmeyeceksin. Herkes işçi çıkarırkan biz 100 kişi daha aldık krizde. Bu da eskilerin moralini artırdı. Motivasyon düşerse, verim de düser. Bugün 10 bin çalışana ulaştık.
Kitap okurken önemli cümlelerin altını çizerim
Ne tür kitapları okursunuz?
- İki tür kitap okurum. İnsan psikolojisine ve yönetime yönelik.. Okurken önemli yerlerini çizerim, sonra da ciltlettiririm. Şu anda MU Medeniyetleri adlı kitabı okuyorum. Yöneticilere de okuduğum özellikle iki kitabı, Villiam Ouchi’nin ‘Teorize’ ve
John J.McCarthey’in ‘Başarısız Yöneticiler’ini mutlaka okumalarını önerebilirim.
Çiftliğim hayvanat bahçesi gibi
İş dışındaki zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?
- Her fırsatta satranç oynuyorum. Bu konuda iddialıyım. Bir de Silivri’de bir çiftliğim var. Atlarım, kuşlarım, devekuşlarım, geyiklerim kuzularım, koyunlarım var, tam bir hayvanat bahçesi gibi... Onlarla vakit geçiriyorum. Çiftlikte 6 odalı, yüzme havuzlu, restoranlı ve oyun salonu olan bir misafirhanemiz var, burada da konuklarımızı ağırlıyoruz.
Hintli doktorlar Silivri’ye AuraVera terapiyi getirecek
AuraVera merkezi fikri nasıl girdi bu projenin içine?
- Üç kez Hindistan’a gittim. Hindistan hem Avrupa’ya çok uzak hem de çok temiz bir ülke değil. Ama buna rağmen Avrupalılar buralardaki AuraVera merkezlerine gidiyor. Biz de bu merkezi otelden bağımsız, 22 odası olan ve dışardan gelip kür almak isteyenler için düşündük. Hintli bir doktorla anlaştık. Başlangıçta tüm ekip Hintli olacak.
Fransızlar’la ortak 200 bin şişe şarap
Şarap üretimine ilişkin planlarınız nedir?
- Organik tarımda Türkiye’nin çok büyük şansı var. Avrupa’yı doğal olarak besleyebiliriz. Biz Silivri’ye 6 kilometre uzaklıkta, 200 dönüm arazi üzerinde organik üzüm ve diğer meyveleri yetiştiriyoruz. Organik şarap üretimi için Fransızlar’la görüşüyoruz. Yılda 200 bin şişe organik şarap üreteceğiz. Fransızlar bizimle ayrıca inorganik şarap da üretmek istiyor. Bu güz üretime geçeceğiz. Üzüm bağlarına şarap turları da yapacağız.
İBRAHİM ARIKAN
Arıkanlı Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Arıkan, 1941 yılında Yozgat’ta doğdu. Mimar Sinan Öğretmen Okulu’ndan sonra Ankara Yüksek Öğretmen Okulu ve Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Matematik Bölümü’nü bitirdi. 1968-1971 arasında Yıldız Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü’nde asistanlık yaptı. 1972’de MEF (Modern Eğitim Fen) Dershanesi’ni, 1996’da Okul öncesi, MEF Okulları’nı kurdu. 1998’de şirketlerini, Arıkanlı Holding şemsiyesi altında topladı. Özel Dershaneler Birliği Derneği’nin de 1981’de kuruluşundan bugüne Yönetim Kurulu Başkanı.
Yazının Devamını Oku 1 Ocak 2004
YENİ yılın ilk gününe sanatçı penceresinden bakalım istedik ve Mehmet Aslantuğ'la konuştuk.İşletme eğitimini tiyatro için yarıda bırakan Mehmet Aslantuğ, 4 milyon dolarlık bir plato yatırımına hazırlanıyor. Aslantuğ, ‘‘Artık Türkiye'de yan gelip yatmak bitti, cesur girişimci kazanır’’ diyor.
SANATÇI Mehmet Aslantuğ, sanatçıların da artık geleceğine yatırım yapmayı bilmesi gerektiğini vurgulayarak, ‘‘Sağlıklı dönemlerinde çalışan insanları, 20 yıl sonra bir odada tek başına görüyoruz. Bu sektörün insanları ağlak bir tavırda olmamalı’’ dedi. İşletme eğitimini tiyatro oyunculuğu için yarıda bırakan Mehmet Aslantuğ, ekonomik koşulların düzelmesi halinde 4 milyon dolarlık bir yatırımla bir yapım platosu kurmayı hedefliyor. 2004 yılını Türkiye açısından iyi gördüğünü söyleyen Aslantuğ, ‘‘Halkımız artık yan gelip yatmak yerine, üretmenin gereğini görecek’’ diye konuştu. 20 yılını sanat camiasında geçiren Mehmet Aslantuğ ile ekonomiden geleceğe dönük planlarına uzanan bir konuşma yaptık.
2004 yılında Türkiye'nin ekonomisini nasıl görüyorsunuz?
- Artık iyi görüyorum. Devlet borçlanarak ülkesine bakamaz. Devletin borçlanması üzerine hevesli olanlar varsa bu çok kolay bir bankacılık. Önümüzdeki 10 yılda bölge bizi ipotek altına almazsa ve bölgede gereksiz siyasi maceralar yaşamazsak Türkiye şu son 30 yılın borç ipoteğinden kademe kademe çıkacak diye düşünüyorum. Tarımda sübvansiyonların yerinde kullanılamadığını düşünüyorum. Bıçak kemiğe dayandı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bundan sonrasının daha farklı olacağına inanıyorum. Halkımız yan gelip yatmak yerine, üretmenin gereğini görecek.
Türkiye'de sanatçıların sosyal güvenliği konusunda atılan adımları yeterli buluyor musunuz?
- Ülkenin sosyal güvenlik konusundaki zaaflarından bizim camiamız da payını aldı. Ama yakın zamanda birtakım düzenlemeler sözkonusu, gecikmişlikler de var tabii. Ancak sanatçılar geleceğine de yatırım yapmayı bilmeli. Sağlıklı dönemlerinde çalışan insanları, 20 yıl sonra bir odada tek başına görüyoruz. Bu sektörün insanları ağlak bir tavırda olmamalı. Geri dönüp geçmiş 20 yılda ürettiğin ve tükettiğin nedir diye sorarlar adama. Cahide Sonku örneğinden bir tek ders çıkar: Biraz daha dikkatli olmak ve hayatı biraz daha farklı yaklaşımla karşılamak.
Siz geleceğinizi nasıl güvence altına alıyorsunuz?
- Ailem ve kendim için sağlık poliçesi, çocuğum için eğitim sigortasını ihmal etmiyorum. Bireysel emeklilik sistemine de katıldım. Bunu kendi adıma yapmıyorum, aile olduysam bunun gereklerini yerine getirmem gerekiyor. Ben buraya ayıracağım bütçeyle hovardalık yapamam.
Yapımcılığa da gelecek endişesiyle mi adım attınız?
- 1992'li yıllarda başladım. Sinemaya başlangıcım sadece oyuncu olarak olmadı. Sinemayı tanırken iki yıl da sektörün alt yapısını parayı temsil eden insanların birikimini, niteliğini de tanıdım. Yapımcılığa yönelmem de ikinci asıl neden şu, bu ülkede sadece oyuncu olmak, yaratıcı çabanızın beslenmesi için yeterli değil.
Peki geçmişte yaşanan kriz dönemlerini nasıl geçirdiniz?
- 1998'deki ilk krize yakalandık. Kendi ölçeğimizde biraz malzeme satın aldığımız ve atölye ortamına geçiş yaptığımız bir dönemdi. Mesleki birikimimizi kullanmaya hazırlandığımız, orta ölçekli bir platoda üretim yapmayı planladığımız bir dönemdi. Yatırımlarıma devam edemedim. 4 miyon dolarlık bir yatırımla, 8-10 dönüm arazi üzerine çok şık ve fonksiyonel bir plato kurmak istiyordum. Bu hedefim hálá geçerli ama proje biraz soğudu.
Ekonomiye ilginiz ne zaman başladı?
- İşletme okudum, okulu bitirmedim ama ekonomiyi kısmen biliyorum. Bu eğitimim oyunculuk nedeniyle yarım kalsa da, bugün çok işime yarıyor. İş hayatında ve hayatın bütününü algılamada yardımcı oluyor. Öğrenciyken tiyatroyla tanıştım, oyunculuk 20 yıldır aralıksız yaptığım bir iş. İkinci on yılda işin yapımcılık yönünü, bunların kaynak yaratma yanını da tanıdım ve hayata geçirdim. Ekonominin dengelerini biraz bilirim.
Türkiye'deki işadamlarına bakınca neler görüyorsunuz?
- Büyük grupların ilk jenerasyonları yüksek teknolojiden uzaktı. Bu tür yatırımlarda tereddüt ettiklerine tanıklık ettik. Onların çocukları öyle davranmıyor. GSM pazarında büyük gruplar yatırımda korktu ve gecikti, ama ikinci jenerasyon bu konuda daha cesur. Babalarına ve dedelerine göre çok daha iyiler, bugünün ihtiyaçlarını daha kolay deşifre ediyorlar.
Türkiye'deki işadamı portresini nasıl çizebilirsiniz?
- Geçmişte, gümrük duvarlarının arkasına saklanarak iç pazara yönelik ürün geliştirmek ve onun sanayiciliğini yapmak çok matrah birşey değildi. Ama son 30 yılda Türkiye ürettiği ürünün kalitesini, çapını, ihracat yaptığı ülkeleri planlamak zorunda. Bugün Türkiye'de farklı bir işadamı formasyonu sözkonusu. Sadece içerde herhangi bir ürün satan değil, dışarıyla rekabet eden bir işadamı... Umarız bundan sonra, rantiyelerin ve rantçıların ortalarda cirit atmadığı, kredi faizlerinin olağanüstü düştüğü bir dönemde daha farklı, daha cesur, daha orta ve uzun vadeli plan yapabilen girişimci anlayışı oturacaktır. Rantçıların değil, girişimcilerin kazanacağı bir dönem başlıyor.
Bu ülkede patron olmak kolay değil
Büyük bir şirketi yönetmek zorunda olsaydınız nasıl davranırdınız?
- Ülkemiz arka arkaya krizler geçirdi. Ondan önceki süreçte de önünü görememe sözkonusuydu. Paranın rantıyla meşgul olanlar için herşey daha kolaydı, fabrika kurmak, istihdam etmek önünü görmeyi elzem hale getiriyor. Gerçek hayatta esprili, rahat, kendinden emin bir yönetici olamazdım. Türkiye'de 40'lı yaşlarda büyük şirketin başında olmak her babayiğidin harcı değil diye düşünüyorum. Bu ülkede patron olmak kolay değil.
Borsaya ilgim var dövizi hiç sevmedim
Şahsi yatırımlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Borsa enstrümanlarımdan biri oldu. Ama spekülatif tavırların rüzgarıyla hareket etmedim. 1988'lerden beri iyi şirketlerin hisseleriyle ilgilendim. Dövizle hiç işim olmadı. Psikolojik olarak sevmem, hep ihtiyacım ölçüsünde aldım.
MEHMET ASLANTUĞ
Sanatçı ve yapımcı Mehmet Aslantuğ, 1961 yılında Samsun'da doğdu. Kafkasya göçmeni çiftçi bir ailenin 5'inci çocuğu olan Aslantuğ, öğrencilik yıllarında amatörce tiyatro ile uğraştı. 1986 yılında İzmir 9 Eylül Üniversitesi'nde işletme eğitimini yarım bırakarak, profesyonel oyunculuğa geçti. 1992 yılında kendi yapım şirketini kurdu. Son sekiz yıl özel televizyon kanalları için seri dramalar hazırladı, yapımcı ve oyuncu olarak çalıştı.
Yazının Devamını Oku 23 Aralık 2003
TÜRKİYE'nin dev holdingleri, Irak krizi ve terör olaylarına rağmen, 2003'ün pozitif bir yıl olduğu görüşünde birleşiyor.2003 yılını genelde kurların stabilize olduğu, enflasyonun düştüğü ve politik istikrarın yerine geldiği bir yıl olarak değerlendiren holdingler, 2004'ün daha iyi geçeceği görüşünde.
TÜRKİYE'nin ekonomisinde önemli ağırlığa sahip iş dünyasının dev holdingleri, ilk çeyrekte yaşanan Irak krizine ve son aylarda yaşanan terör olaylarına rağmen, 2003'ün pozitif bir yıl olduğu görüşünde birleşiyor. 2003 yılının genelde kurların stabilize olduğu, enflasyonun düştüğü ve politik istikrarın yerine geldiği bir yıl olarak değerlendiren iş dünyasının devleri, 2004 yılı hedeflerini de genellikle hükümetin hedeflerine paralel olarak belirledi.
2003 yılında yakalanan pozitifliğin 2004 yılında da devam edeceğine inanan holdinglerin tepe yöneticileri, ‘‘Ekonomi iyi yönde ilerliyor, ancak kalıcı iyileşme için yapısal reform ve kararlı uygulama şart. Rehavete kapılmamak gerekiyor’’ uyarısında bulunuyor.
2003'ün son aylarına damgasını vuran terör saldırılarına ve Irak Savaşı'nın yılın ilk aylarında yarattığı tedirginliğe rağmen bu yıl ekonomik hedeflerin tutması, holdinglerin 2004 yılına ümitle bakmasında önemli rol oynuyor. 2004 yılının ekonomik alanda 2003'den daha iyi geçeceğine inanan işdünyası, politik alanda ise Avrupa Birliği'nin üyelik tarihi vereceği, bununla birlikte Kıbrıs konusunda da gelişmeler katedileceği umudunu taşıyor.
Hürriyet'in araştırmasına göre, Türkiye'deki 12 büyük grubun 2004 yılına yönelik olarak dolar, Ero, büyüme ve enflasyon hedefleri , önümüzdeki yıla ilişkin beklentilerin çok olumlu olduğunu ortaya koyuyor. Bu yazı dizisinde, Anadolu Grubu, Boyner Holding, Doğan Holding, Doğuş Holding, Profilo Holding, Zorlu Holding, Yaşar Holding, Eczacıbaşı Holding, Ülker Grubu, Borusan Holding, Fiba Holding ve Tepe Grubu'nun, 2003 yılını nasıl geçirdiklerini ve 2004 yılına ilişkin hedef ve beklentilerini bulacaksınız. Tabii bu tahminler, Türkiye'de ya da dünyada beklenmedik gelişmeler yaşanmaması halinde geçerli... Herhangi bir siyasi ya da mali krizin ortaya çıkması halinde hedeflerin her an yeniden gözden geçirilebileceğine de işaret ediliyor.
2004 HEDEFLERİ
Türkiye'nin önde gelen 12 büyük grubunun 2004 yıl sonu dolar kuru tahmini 1 milyon 600 bin lira ile 1 milyon 790 bin lira arasında değişiyor. Doların 2004 yıl sonuna ilişkin en düşük kur tahmini 1 milyon 600 bin lirayla Ülker Grubu'ndan, en yüksek beklenti ise 1 milyon 790 bin lirayla Eczacıbaşı Holding'ten geliyor.
2004 yıl sonuna ilişkin Euro kuru tahminleri ise 1 milyon 790 bin lirayla 2 milyon 150 bin lira arasında. Euro'da en düşük tahmin Yaşar Holding'in, en yüksek tahmin ise dolar kurunda olduğu gibi Eczacıbaşı Holding'in.
Holdinglerin büyüme tahminleri ise büyük çoğunlukla hükümetin yüzde 5'lik büyüme hedefine paralel hatta aynı. Zorlu Holding 2004'e ilişkin büyümeyi yüzde 3.5 olarak tahmin ederken, en yüksek büyüme beklentisi yüzde 10 ile Doğan Holding'ten geliyor. Yaşar Holding büyüme tahminini yüzde 5.9 olarak açıklarken, geriye kalan 9 holding yüzde 5 büyüme rakamında birleşiyor.
Türkiye'nin dev gruplarının enflasyon beklentileri de birbirine oldukça yakın görünüyor. 12 holdingin 2004 yıl sonuna ilişkin Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) tahmini yüzde 11.5 ile yüzde 16 arasında. Holdinglerin Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE) tahminleri ise yüzde 11 ile yüzde 14 arasında değişiyor. Enflasyon en yüksek tahmin TÜFE'de yüzde 16 ile Eczacıbaşı Holding'ten, en düşük beklenti ise yüzde 11.5 ile Doğan Holding'ten geliyor. TEFE'de ise en düşük tahmin yüzde 11 ile Yaşar Holding, yüzde 14.5 ile Doğuş Holding'e ait.
AB'ye yüklenelim Irak'ta güçlenelim
2004 yılında Türkiye'nin en önemli gündem maddelerinin Avrupa Birliği üyeliği çerçevesinde gelişeceğini belirten holdinglerin patron ve yöneticileri, müzakere tarihi alınması konusunda hükümetin ve sivil toplum kuruluşlarının çabalarını yerinde buluyor ve destekliyorlar. Irak'ın da Türkiye için önemli bir pazar olduğu görüşünde birleşen iş dünyası, ülkede istikrarın sağlanmasıyla birlikte ekonomik ilişkilerin büyüyeceğine ve güçleneceğine inanıyor.
Rehavete kapılmayalım reformları yapalım
2003 yılının ilk çeyreğinde yaşanan Irak krizine rağmen, bu yılın olumlu bir yıl olduğu görüşünde birleşen holdingler, her ne kadar hedeflerini hükümetle aynı paralelde belirlese de, hükümete 2004 yılına ilişkin uyarılarda da bulunuyor.
Öncelikle 2003'teki bu olumlu gidişin etkisiyle rehavete kapılmamak gerektiğini vurgulayan holdingler, kalıcı bir iyileşme için yapısal reformlar ve kararlı uygulamaların şart olduğunun altını çiziyorlar. Vergi politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine işaret eden holdingler, 2004 yılının gündemindeki en önemli konulardan birinin de özelleştirmenin hızla tamamlanması olduğuna işaret ediyorlar.
Kıbrıs konusunun çözümünün gerek Türkiye'nin gerekse KKTC'nin menfaatleri açısından önemli bir konu olduğunda birleşen holdingler, son gelişmelerin çözüm umudunu artırdığını belirtiyorlar. Türkiye'nin bölgesel güç olma yolunda ilerlediğine dikkat çekerek, Ortadoğu'da gittikçe karmaşıklaşan tablonun Türkiye'ye olumsuz yansımalarının da çok dikkatle izlenmesi, kararlı ve tutarlı tavırların benimsenmesinin 2004'te daha fazla önem kazanacağını vurguluyorlar.
2001 krizinden bu yana Türkiye'de önemli sermaye erozyonu yaşandığı ve yatırım ruhunun yaralandığını hatırlatarak, 2004 yılında yatırım açığının Türkiye'nin önündeki ciddi sorunlarından biri olarak gösteriyorlar.
YARIN: ANADOLU GRUBU
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2003
<B>HYUNDAI Assan Otomotiv Sanayi ve Ticaret Yönetim Kurulu Başkanı ve Kibar Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Kibar, 2003'te otomotivin iyi bir yıl geçirdiğini ve hiç kimsenin şikayet etmeye hakkı olmadığını söyledi. Kibar, ‘‘Şikayet eden varsa, ihanet ediyor demektir’’ dedi. </B> HYUNDAI Assan Otomotiv Sanayi ve Ticaret Yönetim Kurulu Başkanı ve Kibar Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Kibar, otomotivin iyi bir yıl geçirdiğini ve hiçbir markanın şikayet etmeye hakkı olmadığını söyledi. 2001 krizinin açtığı büyük yaraların 2004 yılında kapanacağını tahmin eden Ali Kibar, 2004'ten itibaren otomotiv sektöründe daha dinamik bir dönemin açılacağına inandığını belirtti. Hyundai markalı binek araçları üreten ve ihrac eden Kibar, 2005 yılında yeni bir model üretiminin gündeme geleceği mesajını verdi.
Ali Kibar, otomotivin yanısıra demir çelik, alüminyum, gıda, finans, gemi taşımacılığı gibi değişik sektörlerde faaliyet gösteren Kibar Holding'in bulunduğu alanlardaki yatırımlarının süreceğini söyledi.
Kendi markasıyla veya yerli-yabancı markalar için salça, konserve, mayonez, ketçap gibi gıdaları da üreten Ali Kibar, ‘‘Irak, Sudan başta olmak üzere Kuzay Afrika ülkeleriyle, Amerika'da kendi markalarımızla tanınıyoruz’’ dedi.
Aynı zamanda Türk - Kore İş Konseyi Başkanı, Türkiye Alüminyum Sanayicileri Derneği (TALSAD) Başkanı da olan Ali Kibar ile grubun faaliyetlerinin yanısıra 2004 beklentilerine uzanan bir sohbet yaptık.
Otomotiv sektörü 2003'ü nasıl tamamlıyor?
- 2003 yılından kimse şikayet etmesin. Otmobilde 2003'ten şikayet eden varsa, ihanet ediyor demektir. Otomotiv sektöründeki hiçbir firmanın, hiçbir markanın, yerli-yabancı, şikayet etmeye haklı yok. Otomotiv iyi bir yıl geçiriyor. 2001 yılının verdiği büyük yaralar var. Yaraların kısmen kapatılmaya başlandığını görüyoruz. Zannederim 2004 yılında da geçmiş yılların yaraları kapanmış olur. 2004'ten sonra otomotivde daha dinamik bir dönemin başlangıcını görebiliriz.
Otomobildeki vergi değişikliklerini doğru buluyor musunuz?
- Vergilerle ilgili haksız eleştiriler yapıldı. Otomobilciler, 20 yaşın üzerindeki araçların hurdaya çıkarılmasına müteşekkir olmalı. Bunun otomobil satışının artışında çok büyük katkısı var. 1.6 litrenin altındaki araçlara 3.5 milyar lira artı KDV kadar avantaj var. 1.6 - 2.0 litre arasındaki araçların vergisinde yükselme oldu. 2 litreden daha büyüklerin vergisinde de yüzde 52'den yüzde 75'e varan bir artış oldu. O segmentte bu bir devlet kararıdır. Tüketimin yaygın olduğu kesime uygulamıyor, lüks tüketime uyguluyor. En büyük rahatsızlık hissettiğimiz konu bazı firmaların ticari araç vergisinden binek araç satması. Bundan devletin 210 milyon dolar zararı var.
Otomobil sektöründe 2003 yılını nasıl geçirdiniz?
- Bu yılı 18 bini ihracat olmak üzere, 42 bin araç satışıyla kapatacağız. Kore'de son üç ayda yaşanan bir grev, geçmişteki üretimimizi bir hayli aksattı. Tedarikle ilgili sorunları çözmüş durumdayız, önümüzdeki yıl hem ihracat, hem iç piyasada artış öngörüyoruz. Otomotiv yan sanayiinde üretim yapan Kore ortaklı Assan Hanil şirketimiz de krizden itibaren Hyundai'den başka Honda, Isuzu, Ford gibi bazı markalara da parça üretiyor.
Hyundai'de gündemde yeni modeller olacak mı?
- Önümüzdeki yılın ikinci yarısında apayrı bir modelle ilgili bir çalışmamız olacak. 2005 yılında yeni bir modeli daha devreye alacağız. Apayrı bir segmente binek araç düşünüyoruz. Otomotivde belli bir hacme ulaştık. Önümüzdeki yıl binek araçlarda üretim frenkansımızı biraz daha artıracağız. Yatırımları krizden bu yana biraz yavaşlattık, ama otomotivde devam etmek gerek. Biz de yapmamız gerekenleri zamanı geldikçe yapıyoruz.
Kibar'ın gıdadaki dört markası dışarda büyüyor
Gıda sektöründe neler yapıyorsunuz
- 1986'dan beri 200-300 kilogramlık sanayi torbalarında domates ve salça ihracatı yapıyoruz. Arap ülkeleri, özellikle Libya ve Irak yoğun bir alım yapıyordu. Ama başka tesislerin ürünlerini pazarlıyorduk. Kaliteyi kontrol altında tutmak için mecburiyetten 1998'de gıda üretim işine girdik. Artık ketçap, mayonez, reçel, konserve gibi değişik ürünleri de üretiyor ve yüzde 75'ini ihrac ediyoruz. Gıda ihracatımız yaklaşık 25 milyon dolar.
İhracatta kendi markalarınız var mı?
- Kingtom kendi markamız. 45'in üzerinde ülkeye ihracatımız var. Gelişmiş pazarlarda ürünlerimiz büyük markalar tarafından tercih ediliyor. Yurt dışındaki birçok firmaya onların markasıyla üretip satıyoruz. Kibar, Merve ve Defne markasıyla da ihracat yapıyoruz. Irak'ta Kibar, Sudan ve Yemen'de diğer markalarımız biliyor. Kingtom, Amerika'da yaygın.
2004 cirosu 1.4 milyar dolar
2003 cironuz ne olacak, 2004 beklentileriniz neler?
- 2003'ü 1.4 milyar dolar ciroyla ve toplam 450 milyon dolar ihracatla kapatacağız. İhracatın 200 milyon dolarlık bölümü otomotivden. 2004'de ciroda yüzde 20 artış hedefliyoruz. Ekonomideki gidişi çok olumlu görüyorum. 2003, krizin etkilerinin atlatıldığı bir yıl.
İskenderun Limanı 100 milyon dolar
İskenderun'daki liman yatırımınız hangi aşamaya geldi?
- Bürokratik sıkıntıları aştıkça, kendi özkaynaklarımızla yatırıma devam ediyoruz. Yaklaşık 100 milyon dolarlık bu liman tamamlandığında, 240 bin tonluk gemilerin yanaşabileceği Doğu Akdeniz'in en büyük indirme bindirme limanı olacak. 2.5 yıl içinde tamamlanmasını planlıyoruz.
Bankalar iyi ve kötü günde müşterisinin yanında olmalı
2001 yılındaki finans krizinde bankalarla sorun yaşadınız mı?
- Krizin yaşandığı 2001 yılında bir takım bankalar anlaşmalarının dışına hareket etti. Bu da ister istemez sanayicileri finansman olarak zora soktu. Bankacıların olaylara her dönem istikrarlı ve uzun vadeli yaklaşması gerektiğine inanıyorum. Sanayiciler olarak, bankacıların iyi günde olduğu kadar, kötü günde de müşterisinin yanında olmasını bekliyoruz.
Borsaya açılmayı düşünüyor musunuz?
- Belki ileride alüminyum ya da demirçelik şirketimizi halka açabiliriz. Borsadaki dar kapsamlı, spekülatif hareketlerden endişe ediyorum. Bugüne kadar halka açılmamamızın da en temel nedeni bu. Borsanın derinliği olmalı.
Her gün kitap kadar resmi yazışma okuyor
YOĞUN temposu yüzünden kitap okumaya fazla zaman ayıramamaktan yakınan Kibar, işle ilgili günlük resmi yazışmaları mutlaka okuduğunu belirterek, ‘‘Her gün neredeyse bir kitap kadar resmi yazışma okumak zorundayım’’ diyor. Geçmişte uçmaya meraklı olan Kibar, fırsat buldukça kayak yapıyor.
‘‘Akşamları iş konuşmam’’
HOLDİNG bünyesindeki 20 şirketin yönetiminde yer alan Ali Kibar, geçen iş stresini zaman zaman akşamları arkadaşlarıyla bir araya gelerek atmaya çalışıyor. Ali Kibar, ‘‘Arkadaşlarımla birlikte olduğum ortamlar, iş stresini atmamda çok faydalı oluyor. Akşamları kesinlikle iş konuşmam, soran olursa da geçiştiririm’’ diyor. Kibar, kendisine ayırabildiği zamanın büyük bölümünü ise ailesiyle geçiriyor.
ALİ KİBAR
Hyundai Assan Otomotiv Sanayi ve Ticaret Yönetim Kurulu Başkanı ve Kibar Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Kibar, 1958 Kayseri doğumlu. İstanbul Saint Michel Lisesi'nin ardından Marmara Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi'nden mezun oldu. İngiltere'deki eğitiminin ardından, Almanya Röchling'de iş hayatına atıldı. Türkiye'ye dönüp askerliğini tamamladıktan sonra, 1983'te aile şirketindeki aktif görevine başladı. Holding bünyesindeki 20 şirkette sorumluluk taşıyan Ali Kibar, aynı zamanda Kore Cumhuriyeti Istanbul Fahri Başkonsolosu. Kore-Türk Dostluk Cemiyeti Başkanı, Türk - Kore İş Konseyi Başkanı, Türkiye Alüminyum Sanayicileri Derneği (TALSAD) Başkanı da olan Ali Kibar, Avrupa Alüminyum Birliği'nde Türkiye'yi temsil ediyor.
Yazının Devamını Oku 15 Aralık 2003
<B>YASED Başkanı ve Pfizer İlaçları Genel Müdürü Ahmet Esen, çok uluslu firmaların yatırımlarını fikri mülkiyet haklarının yüksek olduğu ülkelere kaydırdığı uyarısında bulundu. Esen, tüm dünyada ilaç sektöründe araştırma geliştirme çalışmaları için yılda 50 milyar dolar harcandığını, bunun da 35 milyar dolarının klinik araştırma olduğunu belirterek, ‘‘Bunun 350 milyon dolarını getirebilsek yeter’’dedi.
TÜRKİYE'ye yabancı sermaye açısından cazip bir hale getirilmesi ve ilaç sektörünün önünün açılabilmesi için ‘‘Fikri Mülkiyet Hakları’’na ihtiyacı olduğuna dikkat çekildi. Yabancı Sermaye Derneği İlaç Komitesi (YASED) Başkanı ve Pfizer İlaçları Genel Müdürü Ahmet Esen, çok uluslu firmaların yatırımlarını fikri mülkiyet haklarının yüksek olduğu ülkelere kaydırdığı uyarısında bulundu.
Esen, ‘‘Türkiye'de dünya standartlarında üretim yapan birçok ilaç firması var. Oysa Türkiye'nin toplam ilaç ihracatı 150 milyon dolar. Türkiye'nin fikri ve sınai mülkiyet haklarına ihtiyacı var. Bu, hem Türkiye'ye gelecek yatırımların, hem de ihracatın önünü açacak’’ dedi. Esen, tüm dünyada ilaç sektöründe araştırma geliştirme çalışmaları için yılda 50 milyar dolar harcandığını, bunun da 35 milyar dolarının klinik araştırma olduğunu belirterek, ‘‘Bu rakamın yüzde 1'ini, 350 milyon dolarını Türkiye'ye getirebilsek bile yeter’’ diye konuştu.
Uzun yılar yurt dışında Pfizer'in üst düzey yöneticiliğini yaptıktan sonra Türkiye Pfizer'in başına geçen Ahmet Esen ile dünyadaki ve Türkiye'deki ilaç sektörünü konuştuk.
İlaç araştırma-geliştirmesine kadar yatırım yapılıyor?
- Dünyada ilaç sektöründe 50 milyar dolarlık araştırma ve geliştirme yapılıyor. Yeni molekül bulunması için yılda 15 milyar dolar, bunların klinik araştırmasına 35 milyar dolar harcanıyor. Türkiye'de satılan ilaç miktarı dünyadaki satışın yüzde 1'ini oluşturuyor. Dünyadaki klinik araştırmanın sadece yüzde 1'i Türkiye'de yapılsa 350 milyon dolar gelir. Fikri haklara saygı düzeyimiz ve hukuk yapımız yetersiz kaldığı için bu rakam 10 milyon doları bile bulmuyor.
Yeni bir ilacın keşfedilmesinin maliyeti nedir?
- Pfizer, araştırma yaparak yeni molekküler keşfediyor, geliştirmeyle bunların deneysel fazlarını tamamlıyor ve gerekli onayları aldıktan sonra tıp dünyasının hizmetine sunuyor. Bugün yeni bir ilacın keşfedilmesi için gereken yatırım aşağı yukarı 880 milyon dolar. Ama bir jenerik Araştırma ve geliştirme şirketlerinin görevi, yeni ilaçları keşfetmek ve insanların daha sağlıklı, daha kaliteli yaşamasını sağlamak.
Araştırmacı firmalarla ve jenerik ilaç üretenler arasında sorun var mı?
- İlaç sektöründe tedavisi olmayan hastalıklar için molekül araştıran ve geliştiren, sonra da bunu tıp dünyasının lizmetine sunan araştırma-geliştirme şirketleri var. Bir de, ilacı, patent sahibi olan orjinal üründen farklı bir isim altında piyasaya sunan şirketler var. Bu iki şirket de önemli. Biri yeni hastalıkların tedavisi için, diğeri de ilaçların daha yaygın ve daha uzun yıllar toplumun ihtiyacını karşılaması için gerekli. Bu ikisi birarada olmalı. Ancak burada fikri ve sınai mülkiyetler çok önemli.
Devletin tasarruf uygulamaları ilaç sektörünü nasıl etkiliyor?
- Kişi başına Türkiye'de 40 dolar olan ilaç tüketimi, Yunanistan'da 140 dolar,Avrupa ülkelerinde 400 dolar civarında, Amerika'da 550 dolar. Ancak devlet tasarruf amacıyla ilaç tüketiminde yeni önlemler alıyor. Fikri mülkiyet haklarının henüz uygulanmadığı ortamlarda 'Aynı molekülün en ucuzunu verelim'' derseniz, bu, ilacı yüksek maliyetlerle keşfedip ortaya koyan araştırma şirketlerini sistem dışına atıyor. Yeni ilaçların Türkiye'ye getirilmesini motive etmiyor. Aynı zamanda yüksek kaliteyle yüksek maliyetli üretim yapan ciddi jenerik şirketleri de bundan etkileniyor. Üstelik Türkiye'de 600 kadar ilacın henüz eşdeğerliliği ispatlanamadı. Devlet tasarrauf için ilaç satışında iskonto isteyebilir ama doktor reçetesine müdahale edilmez. En ucuz ilaç, en iyi tedavi değildir. Mühim olan tedavinin ekonomik olmasıdır.
Türk ilaç sektörünün ihracatının önü nasıl açılabilir?
- Türkiye'nin toplam ilaç ihracatı 150 milyon dolar civarında. Ilaç üretimini dünya standartlarında yapabilen tesislerimiz var. Gerek Türkiye'de faaliyet gösteren arge kökenli sirketler, gerekse yerli jenerik şirketlerinin çoğu bu seviyeyi yakalamış durumda. Türkiye'nin fikri ve sınai mülkiyet haklarına ihtiyacı var. Bu, hem Türkiye'ye gelecek yatırımların, hem de ihracatın önünü açacak. Çok uluslu firmaların üretim yapacağı yerlerle fikri mülkiyet haklarının bağlantısı son derece önemli. Bu tip yatırımlar fikri mülkiyet haklarının yüksek olduğu yerlere kayıyor. Türkiye burada bir fırsat kaçırıyor.
PFIZER İlaçları Genel Müdürü Ahmet Esen, 1952 İstanbul doğumlu. 1977'de Boğaziçi Üniversitesi İş İdaresi'nden mezun olduktan sonra, Londra'da Yüksek Kimya Mühendisliği ve Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği'nde BSc yaptı. 1977'de Koç Holding'de yönetici adayı olarak işe başladı. 1979'da Bozkurt Mensucat'da kısım şefi oldu. 1983-1989'da Pfizer Personel ve Dış İlişkiler Koordinatörü, 1989'da Pfizer Finans Direktörü Yardımcısı, 1989-1993'de Pfizer Türkiye Satış Müdürü, 1993-1995'de Pfizer Pakistan Genel Müdürü, 1995-1996'da Pfizer Inc. ABD'de Kuzey Asya, Avustralya, Kanada Bölgeleri Personel Direktörü 1996-1999'da Pfizer Güney Afrika'da Güney ve Orta Afrika Ülkeleri Bölge Direktörü olarak çalıştı. Mayıs 1999'da Pfizer İlaçları Genel Müdürü olarak Türkiye'ye döndü. Esen, ayrıca Yabancı Sermaye Derneği (YASED) İlaç Komitesi Başkanı.
Pfizer 89 ülkede üretiyor, 8 ülkede araştırma yapıyor
Pfizer'in Türkiye'deki arge harcaması ne kadar?
- Pfizer, tüm dünyada 2002'de 5.3 milyar dolarlık arge yatırım yaptı. Bu rakam 2003'te 7 milyar doları aşıyor. Ancak Türkiye'deki arge harcamamız 2-3 milyon doları aşamıyor. 2003 ciromuz yaklaşık 200 milyon dolar, ihracatımız da 16 milyon dolar civarında olacak. Pfizer 89 ülkede üretim, 8 yerde araştırma yapıyor. Geliştirip ürettiği ilaçları da 150 ülkede satıyor. 1958'den beri Türkiye'de faaliyet gösteriyoruz. Türkiye'de satılan ilaçların yüzde 90'ının yine Türkiye'de imal ediyoruz. İhracat yaptığımız ülkeler arasında Avrupa, Doğu Avrupa, Latin Amerika ve Afrika ülkeleri var.
İş stresini yürüyüşle atıyor
İŞ dünyasındaki yoğunluğun stresini, hafta sonlarında yürüyüş yaparak atan Ahmet Esen, tatilde ise ailesiyle birlikte mavi yolculuk ve kayaktan vazgeçmiyor. Esen, TV seyretmeye pek vakit ayıramadığını, ancak ana haber kanallarını, tarih ve belgesel programları takip etmeye çalıştığını söylüyor. Futbol maçlarını ve Galatasaray'ın maçlarını ise hiç kaçırmadığını belirtiyor. Esen, ayrıca gençlerin gelişimine katkıda bulunmak için de Boğaziçi Üniversitesi'nde master programında gönüllü olarak ders veriyor.
Irak pazarı için beklemek gerek
Irak pazarına nasıl bakıyorsunuz?
- İlaç sektörünün mutlaka yeni pazarlara çok büyük ilgisi var. Irak büyük bir pazar. Ama Irak'ta belli organizasyonların kurulması lazım. İlaç dağıtımı çok önemli bir olay. 1999'da Rusya'ya küçük miktarlı bir ihracat yapmıştık. Ancak dağıtım kanalları tam olarak işlemediği için ilaçların bir depoda 3 yıl bekletildiğini öğrendik. İlaçların süresi çoktan dolmuştu.
Atatürk'ün Liderlik Sırları'nı okuyor
Ahmet Esen, yoğun çalışma temposundan kendine ayırabildiği zamanlarda da kitap okumayı seviyor. Son olarak liseden sınıf arkadaşı olan Orhan Pamuk'un ‘‘Kar’’ ve çalışma arkadaşı Zeliha Midilli'nin ‘‘Saranda’’ adlı romanlarını okumuş. Bugünlerde elinden düşürmediği iki kitap ise Adnan Nur Baykal'ın ‘‘Yöneticiler İçin Yeni Bir Bakış: Atatürk'ün Liderlik Sırları’’ ile ortaokuldan itibaren tüm okul yıllarında aynı sınıfta okuduğu Cüneyt Ülsever'in ‘‘Hacı’’ romanı...
İlaç firmaları neden yeni bir dernek kurdu?
Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) neden kuruldu?
- Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği, sektörün yüzde 50'sinden fazlasını elinde tutan 19 ilaç firmasından oluşuyor. Türkiye'de araştırma, geliştirmenin artırılması, Türkiye'ye yabancı sermayenin getirilebilmesi, daha fazla Türk insanının hakettiği tedavileri bulabilmesi ve Türkiye'nin Avrupa yolunun açılması amaıyla bu dernek kuruldu. Geçmişte çok büyük faydalar yaptığına inandığımız, saygın jenerik firmalarıyla birlikte aynı çatı altında çalıştığımız İlaç Endüstrisi İşveren Sendikası'ndan ayrılma durumunda kaldık. Çünkü açıkça gördük ki fikri hakların gerçeklesmesinin ertelenmesi, İlaç işverenleri Sendikası'nın resmi görüşü haline geldi. Bunun engellenmesi için o bünyede çok çalıştık, ama gerçekleştiremeyince yeni bir bünyede bunu gerçekleştirmeye karar verdik.
Nesrin Nas kırtasiye şirketi kurdu
ANAP'ın büyük kongresinde Genel Başkanlığa seçilen İstanbul eski milletvekili Nesrin Nas, bilgisayar ve kırtasiye malzemeleriyle ofis gereçleri ticareti yapmak için şirket kurdu.
İstanbul'da kurulan 'Partner Ofis Gereçleri Ticaret ve Sanayi A.Ş.'de Nesrin Nas'ın yanı sıra, Mustafa Kemal Peker, Mehmet Akif Kazmaz, Hakan Zincirkıran ve Ali Gökhan Karaç ortak olarak yer aldı. Şirketin 50 milyar liralık sermayesinde Mustafa Kemal Peker 15, Mehmet Akif Kazmaz, Ali Gökhan Karaç ve Hakan Zincirkıran 10'ar, Nesrin Nas da 5 milyar liralık pay edindi.
Nesrin Nas ve Ali Gökhan Karaç dışındaki ortaklar aynı zamanda şirketin yönetim kurulunda görev aldı. Şirketin, bilgisayar, yazıcı, kartuş, toner ve kırtasiye malzemelerinin alım, satımı, ithalat ve ihracatını yapacağı belirtildi. Şirketin, bu konularda ve telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren kuruluşların bayiliklerini alacağı bildirildi.
Nesrin Nas, geçen dönem parlamentoda ANAP İstanbul Milletvekili olarak görev yapmıştı. Geçen dönemde Genel Başkan Mesut Yılmaz'a en yakın isimler arasında bulunan ve danışmanlığını da yapan Nas, ANAP'ın 3 Kasım seçim yenilgisiyle birlikte parlamento dışında kalmıştı. Mesut Yılmaz'ın ayrılmasıyla Ali Talip Özdemir genel başkanlığa getirilirken Nesrin Nas da kongrede en çok oyu alarak MKYK üyeliğine seçilmiş ancak daha sonra Özdemir'le anlaşmazlığa düştüğü gerekçesiyle genel başkanvekilliği görevi ile MKYK üyeliğinden istifa etmişti. Nas ANAP kongresinde Cumartesi günü büyük farkla partinin yeni Genel Başkanı seçildi.
İhracatın koşan atını mahmuzlayalım
DEVLET Bakanı Kürşad Tüzmen, Türkiye'nin İhracatta önemli bir şans yakaladığını ve böyle bir şansın her ülkeye gelmeyeceğini belirterek, 'İhracatçının koşan atını mahmuzlamak gerektiğini' kaydetti.
Tüzmen, Türk Lirasının değer kazanması nedeniyle İhracatta 3-3.5 milyon dolar civarında kayıp yaşandığını belirterek Türkiye'nin İhracatta önemli bir şans yakaladığını ve böyle bir şansın her ülkeye gelmeyeceğini söyledi. Tüzmen, 'Koşan atı mahmuzlamak gerekir. Koşan atın başı çekilmez. İhracat şu anda koşuyor. İhracatın koşan atını mahmuzlamamız gerikiyor' dedi. İhracatçının çalışma azminin azaltılmasına ve küstürülmesine kimsenin hakkı bulunmadığını belirten Tüzmen, 'Çünkü İhracat daima Türkiye'nin morali olmuştur. En kötü yönetildiği dönemlerde bile kaldı ki böylesine bir istikrarlı bir dönemi yaşadığımız günlerde bence İhracatçının koşan atını mahmuzlamız gerekir' diye konuştu.
Yazının Devamını Oku