11 Ekim 2004
<B>ALMAN çimento devi HeidelbergCement Group’un Akdeniz, Ortadoğu ve Orta Asya Bölgesi Başkanlığı’na getirilen Emir Adıgüzel, yeni organizasyonla birlikte bölgede daha aktif politika izleyeceklerini söyledi. Adıgüzel, Türkiye’nin de grubun önem verdiği ülkelerin başında geldiğini kaydetti.</B> HALEN yıllık 88 milyon ton üretimiyle dünyanın en büyük dört çimento grubundan biri olan Alman HeidelbergCement Group, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz, Orta Doğu ve Orta Asya Bölgesi Başkanlığı’na Emir Adıgüzel’i getirdi. 1996’dan bu yana HeidelbergCement (HC) Group’un İstanbul merkezli global ticaret şirketi HC Trading’in Genel Müdürlüğü’nü de sürdüren Adıgüzel, bu iki görevi birlikte yürütecek.
Adıgüzel ayrıca, bölgenin ticari koordinasyonunu, danışma ve karar merciini oluşturan İcra Komitesi’nde de üye olarak yeraldı. Böylece, Avrupa, Asya, Afrika, Akdeniz Havzası ve Ortadoğu Bölgesi’nin (TEAM) CEO’sundan sonra ikinci adam oldu.
1873’te Almanya’da kurulan HeidelbergCement Group, 50’den fazla ülkede faaliyet gösteriyor. Grupta 42 bin 500 kişi çalışıyor, yıllık cirosu 6.5 milyar Euro’yu buluyor.
Adıgüzel, 8 yıl önce başına geldiği grubun uluslararası şirketi HC Trading’in cirosunu 30 milyon dolardan, 400 milyon dolarlara taşıdı. 47 ülkeden, 80 ayrı noktaya yılda 11.8 milyon ton çimento satışıyla şirketi kendi sektöründe dünyanın en büyük üç şirketinden biri haline getirdi. Bu başarı da Adıgüzel’i aradan geçen 8 yılda Alman HeidelbergCement’in zirvesine taşıdı. Emir Adıgüzel ile yeni görevini, Türk ve dünya çimento sektörünü konuştuk.
Alman HeidelbergCement, Türkiye pazarına nasıl girmişti?
- HeidelbergCement, 1996’da Çanakkale Çimento’yu satın aldı. Daha sonra Sabancı Grubu’yla ortaklığa giderek bugün Türkiye’nin en kıymetli şirketlerinden biri olan Akçansa’yı kurduk. HC Trading kurulunca da beni ve 6 arkadaşımı transfer etti.
HC Trading 8 yılda nereye geldi?
- 8 yılda HC Trading ile grubun çimento satışlarını 10 misli artırdık. 1996’da 1.5 milyon ton olan uluslararası ticaretimizi bugün 11.8 milyon tona yükselttik. Şirkette şu anda 12 ayrı milletten insan çalışıyor. 6 kişiyle yola çıkmıştık, bugün 50 kişi olduk dış ticaret grubunda. Şirketi 8 yılda kendi konusunda lider konuma getirdik. Rakiplerimizden önemli bir pazar payı aldık. Bir tek İstanbul ile başlamıştık. Bugün Singapur, Amerika, Norveç, Brüksel, Dubai, Cezayir’de bana bağlı 6 ofis var.
Grup Türkiye’ye yatırım yapmaktan memnun mu?
- 1998 yılından bu yana Türkiye’de inşaat sektörü krizde, bir türlü belimizi doğrultamadık. 2004 yılına kadar böyle bir soruyu sorsanız memnun değiller derdik. Ama 2004’den itibaren güçlü bir hükümet var. İzlenen ekonomik politika ki bu politika bizim lehimize değil, ama biz inşaat sektörünün bir parçası olarak biraz daha beklemeye ve sağlıklı bir büyümeye doğru gitmeye razıyız. Akılcı politikalar devam ettiği takdirde HC Group’un Türkiye’ye bakışı çok olumlu. Türkiye’ye 8 yıl önce 300 milyon dolar yabancı sermaye getiren HC Group, bugüne kadar istediği verimi alamadı maalesef.
Peki gruptaki yeni göreviniz hangi ülkeleri kapsıyor?
- Grupta geçen ay yeni bir organizasyona gidildi. Yönetim Kurulu üyelerinin bazıları emekli oldu. Bu organizasyon içinde bana da grubun çok faal gözükmediği, ama çok büyük bir potansiyele sahip olan bölgenin başına geçmem önerildi. Ayrıca grubun uluslararası ticaret şirketi HC Trading’deki görevimi de sürdürmem istendi. Türkiye merkezli oluşturulan ve sorumluluğunu üstlendiğim yeni bölge güneyde Somali sınırı, Doğu’da Çin sınırına kadar Türk Cumhuriyetleri dahil Akdeniz’in etrafındaki bütün ülkeleri kapsıyor.
Bundan sonra neler yapmayı planlıyorsunuz?
- HC’nin bu bölgede çok fazla faaliyeti yok, en büyük faaliyetinin olduğu ülke Türkiye. Akçansa ile çok büyük ihracat potansiyeline sahibiz bölgede. Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir ünitemiz, İtalya’da bir terminalimiz, Cezayir’de bir operasyonumuz var. Ama bölge gelişmeye çok müsait. Yeni organizasyonla birlikte bölgede daha aktif politika izleyeceğiz. HC Group’un güçlü olduğu bölgelerden başlayacağız, Türkiye bunların başında geliyor.
Sabancı’yla ortaklıktan memnunuz
Sorumluluğunuzdaki ülkelerde Sabancı Grubu ile yeni işbirlikleri gündeme gelebilir mi?
- Akçansa’da Sabancı Grubu ile yüzde 50 eşit paya sahibiz. HC, bu ortaklıktan çok memnun, bir sorun yok. Hatta iki tarafın arzusu, bu ortaklığı daha da ileriye götürmek. Akçansa bugün yılda 50 milyon dolara yakın döviz kazandıran bir şirket. Yıllık 4 milyon ton üretiminin 1.5 milyon tonunun ihrac ediyor. Yıl sonunda pazar payımız yüzde 10’u bulur. Türkiye’den başlayarak Ortadoğu ve Türk Cumhuriyet’lerine doğru uzanmayı planlıyoruz. Sabancı Grubu da arzu ederse neden yeni işbirlikleri olmasın. Şu anda çok erken ama.
Uzanlar’ın çimentosuna Sabancı’yla bakarız
Türkiye’de yeni çimento yatrımları gündeme gelebilir mi?
- Türkiye’de yeterli çimento kapasitesi var, fazlasını da ihrac ediyoruz. Türkiye bu yüzden yatırım öncelikli bir bölge değil HC Group için. Uzan Grubu fabrikaları burada bir istisna olabilir.
Uzan Grubu’nun çimento fabrikalarıyla ilgileniyor musunuz?
- Fabrikaların satışıyla ilgili henüz çok net bir görüntü yok. Ne zaman, nasıl satılacağı henüz belli değil. Uzan Grubu fabrikaları içinde bize uygun olanlar varsa onların satın alınmasıyla ilgili olarak Sabancı Grubu ile ortak bir çalışma yapılabilir, ama henüz daha çok erken. Akılcı bir noktada buluşulursa Türkiye çimento sanayiine katkıda olacak her çabanın içindeyiz.
HeidelbergCement Akdeniz, Ortadoğu ve Orta Asya Bölgesi Başkanı ve HC Trading Genel Müdürü Emir Adıgüzel, 1960 İzmir doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu. Harvard Business School’da işletme masteri yaptı. Suudi Arabistan’da üç yıl çalıştıktan sonra Çanakkale Çimento’ya girdi, 1990’da İhracat Müdürü, 1991’de Ticaret Grup Müdürü, 1994’te Genel Müdür vekilliği yaptı. 1994-96 yıllarında Türkiye Orta Anadolu Çimento ve Toprak Ürünleri İhracatçıları Birliği ve Orta Anadolu İhracatçıları Birliği Başkanlığı’na seçildi. 1996’da HeidelbergCement Grubu fabrikalarının dış ticaret şirketi olan HC Trading Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Eylül ayı itibarıyla bu görevin yanı sıra HC Akdeniz, Ortadoğu ve Orta Asya Bölgesi Başkanlığı’nı da yürütüyor.
Yazının Devamını Oku 4 Ekim 2004
EMEKLİLİK Gözetim Merkezi (EGM) Yönetim Kurulu Başkanı ve Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü Giray Velioğlu, Bireysel Emeklilik Sistemi’nin (BES) daha ilk yılında rüştünü ispatladığını söyledi. Velioğlu, sistemdeki 100 milyon dolarlık fonun üçüncü yılda 1 milyar doları aşacağına inanandığını söyledi. BİREYSEL Emeklilik uygulaması birinci yılını doldururken, sistemde yaratılan fon miktarı 100 milyon doları, sisteme katılanların sayısı da 215 bin kişiyi aştı. Katkı payı ve katılımcı sayısında ise Yapı Kredi Emeklilik lider. Emeklilik Gözetim Merkezi (EGM) Yönetim Kurulu Başkanı ve Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü Giray Velioğlu, Bireysel Emeklilik sisteminin ilk yılında rüştünü ispatladığını söylüyor.
Önümüzdeki on yılda 8 milyon potansiyel katılımcının 4 milyonunun sisteme girmesini öngördüklerini söyleyen Giray Velioğlu, BES’in yaratacağı fon miktarının da üç yılda 1 milyar doları bulacağını tahmin ediyor.
Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü Giray Velioğlu ile Bireysel Emeklilik Sistemi’nin (BES) ilk yılındaki performansını ve geleceğe dönük beklentileri konuştuk.
Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) birinci yılında hangi noktaya geldi?
- BES kesinlikle rüştünü ispat etti ve bu ülke için çok önemli bir uygulama. Kısa vadeli düşünmeye şartlanmış Türk insanının uzun vadeli bir kavrama, kolay adapte olmasını beklemiyoruz. Türkiye’de 1950’lerde 55 olan ortalama ömür kadınlarda 71 erkeklerde 69’a yükseldi. Bugün 1.7 çalışanımız, 1 emekliyi destekliyor. Hem çalışanlardan çok prim kesiliyor, hem de emekliye doğru dürüst maaş verilemiyor. Yaş uzadıkça, havuzun boşalma süreci hızlanır. Doğum oranının düşmesi de, 25 yıl sonra çalışma hayatına atılarak o havuzu dolduracak çalışan sayısının azalması anlamına geliyor.
BES’te şu anda yaratılan fon ne kadar?
- Sistemde 10 yılda rahatlıkla 15-20 milyar dolarlık bir fon oluşacak. İlk yıl için 100 milyon dolar oldu, ama bu kartopu gibi büyüyen bir sistem. Üçüncü yılda çok rahat 1 milyar dolara geleceğini düşünüyorum. İşte gerçekten istihdama katkı sağlayacak bir kapitalden bahsediyor olacağız.
Sisteme katılma yaşı ortalama kaç?
- Sistem giriş yaş ortalaması 35. Emeklilik Gözetim Merkezi’nin yayınlarına göre 30 ve 30’un altı yüzde 58.. Bu oran 25 yıl sonra yüzde 40, 50 yıl sonra yüzde 32’ye düşüyor. Mevcut olan sosyal güvenlik sorunu ileriki dönemlerde bugünkü haliyle bizi perişan eder.
On yıl içinde sistemdeki katılımcı sayısı kaça ulaşır?
- Önümüzdeki on yılda 8 milyon potansiyel katılımcının 4 milyonunun sisteme gireceğini, 3.4 milyon katılımcının da düzenli olarak katkı payı ödeyeceğini öngörüyoruz.
Sisteme kurumsal ve bireysel katılım dengesi nasıl?
- Bireysel satışı toplam satışa oranı en yüksek şirketiz. Satışımızın yüzde 90’ı bireysel, yüzde 10’u grup. Katılımcı aynı şirket içinde bir yılda 4 kez planını değiştirebilir. Yıl sonunda şirketin fon performansından memnun kalmazsa başka bir şirkete geçebilir.
Kurumlar neden BES’e ilgi göstermedi?
- Kurumlar bir parça bekle gör politikası izliyor. Özellikle çok uluslu şirketlerde böyle bir tavır sergileniyor. BES, 27 Ekim’de başladı. Şirketler 2004 bütçelerinde kurumsal emeklilik planlarına yönelik bir kalem koymadı. Bu yıl böyle olmaması gerekiyor. Bir de işverenin çalışanı adına ödeyeceği katkı paylarına ne zaman hak kazanacağı yönünde Hazine ile emeklilik şirketleri arasında görüş ayrılığı var. Hazine’nin görüşü, işveren ödediği anda çalışanın hak kazanması yönünde. Biz de, işverenin çalışan adına ödediği katkı paylarına çalışanın ancak belli bir süre sonra hak kazanmasına yönelik düzenlemenin sistemi iyileştireceğine inanıyoruz.
Yabancılarla ortaklıklar ve birleşmeler olabilir
Sisteme yeni şirket katılmasını bekliyor musunuz?
- 20 trilyon lira sermaye, 100 bin kişiye hizmet verecek bilgi işlem alt yapısı kurarsanız tabii ki mümkün. Ama ben yakın zamanda sisteme yeni bir bir şirket daha katılacağını sanmıyorum. Hele hele yabancılar için mevcut şirketlere ortak olma ya da satın alma çok daha kolay olabilir. Bu yüzden satın almalar ve birleşmeler gündeme gelebilir.
Sisteme erken giren kazanır BES’e en uygun katılma yaşı kaç?
- BES’e ne kadar erken girecek olursanız, birikim süresi de o kadar uzayacağı için çalışma hayatı boyunca ayıracağınız katkı payının maaşınıza oranı o kadar az olur. Örneğin, 22 yaşında çalışma hayatına başlayan biri daha ilk günden gelirinin yüzde 5’ini katkı payı olarak bir kenara koyarsa, 56 yaşında aynı hayat standardını devam ettirecek bir birikime sahip olacaktır. Sisteme girme yaşını 30’a taşırsanız gelirinizin yüzde 12’sini, 40’a taşırsanız daha büyük bir yüzdesini ayırmanız gerekiyor.
DOÇ.DR. GİRAY VELİOĞLU
YAPI Kredi Emeklilik Genel Müdürü Giray Velioğlu, 1949 Malatya doğumlu. Tarsus Amerikan Kolej’inden sonra, 1971 yılında Robert Kolej Yüksek Okulu’ndan İnşaat Mühendisliği diploması aldı. İnşaat Mühendisliği’nde lisans üstü ve Çevre Mühendisliği’nde doktora çalışmalarını sırasıyla Boğaziçi Üniversitesi’nde ve University of Illinois, Champaign-Urbana’da tamamladı. 1976-77’de ODTÜ Çevre Mühendisliği, 1977-82’de Boğaziçi Üniversitesi, 1982-1986’da Ürdün’de Yarmouk University, 1986-1987’de Jordan University of Science and Technology’de, 1987-1989’da Suudi Arabistan’da King Fahd University of Petroleum and Minerals’de inşaat mühendisliği bölümlerinde öğretim üyeliği yaptı. 1989-1997 arasında Halk Sigorta’da yöneticilik yaptıktan sonra, 1997’de Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü oldu. Aynı zamanda Emeklilik Gözetim Merkezi (EGM) Yönetim Kurulu Başkanı.
Yazının Devamını Oku 27 Eylül 2004
22 yaşındayken kendi şirketini kuran Ayşe Öztuna, bugün başta Almanya, Avusturya ve İsviçre olmak üzere birçok ülkedeki danışmanlık şirketine, ‘danışmanlık’ hizmeti veriyor. Öztuna’nın arkadaşı Nilgün Aygen ile birlikte kurduğu Profil International, bugüne kadar 250 firmada 15 binin üzerinde projenin yürütülmesinderol oynadı.
ONÜÇ yıl önce, henüz 22 yaşındayken kendi şirketini kuran Ayşe Öztuna, bugün başta Almanya, Avusturya ve İsviçre olmak üzere birçok ülkedeki danışmanlık şirketine, bu işi en doğru şekilde nasıl yapabilecekleri konusunda ‘danışmanlık’ hizmeti veriyor.
Ayşe Öztuna’nın arkadaşı Nilgün Aygen ile birlikte kurduğu Profil International, bugüne kadar 250 firmada 15 binin üzerinde projenin yürütülmesinde rol oynamış. Ayrıca, yurtiçinin yanısıra ABD, Almanya, İngiltere gibi birçok ülkede değişik seviyelerde 7 bin 500 yöneticinin seçimini ve işe yerleştirmesini sağlamış.
94 krizinin ardından Almanya’da kendi danışmanlık şirketini kuran iki ortak, bugün Alman Hükümeti ile birlikte ülkenin istihdama yönelik sosyal projelerine imza da atıyor. Ayşe Öztuna, ‘Almanya’da istihdam konusunda çözüm üreten ve danışmanlıkla ilgili eğitim veren kuruluşlara danışmanlık hizmeti veriyoruz. 80 kuruluş birebir iş ortağımız. Onları eğitiyoruz’ diyor.
Yabancı yatırımcılara da Türkiye’deki yatırımlarında en uygun ortağı bulma hizmeti veren Profil International Kurucu Ortağı Ayşe Öztuna ile istihdamdan yatırımlara uzanan bir sohbet yaptık.
Yabancıların Türkiye’de yatırım yapmasında nasıl bir rol alıyorsunuz?
- 1998’de danışmanlık firması Ray & Berndtson’un Istanbul ofisini kurduk. Ray & Berndtson’un çalıştığı Corporate Development International’ın (CDI) Türkiye’deki araştırma ofisi olduk. CDI, dünyadaki 28 ülkedeki operasyonlarından Türkiye’ye gelebilecek yatırımcıların hangi şirketlere yatırım yapmasını organizasyonel olarak değerlendiriyor. Biz de birleşmeler, satın almalar, 10-400 milyon dolar arasında kalan yatırımları yönlendirme konusunda danışmanlık veriyoruz. Yabancı yatırımcıların Türkiye’ye gelişinde doğru ortak bulup bulmadığını finansal olmayan boyutta değerlendiriyoruz.
Yatırımlarda bir artış olmasını öngörüyor musunuz?
- Yabancı yatırımcıların önümüzdeki günlerde Türkiye’ye daha fazla geleceğini görüyoruz. Tabii bu ancak yakalanan istikrarın devamıyla mümkün olacak. Almanya’daki ortağımız ve buradaki danışmanlarımız, herbirimiz yabancı sermaye gönüllü elçisi gibi çalışıyoruz.
Yurtdışında şirket kurmanızda neler etkili oldu?
- Profil International Almanya’yı 1994 yılında, kriz döneminde kurduk. Krizlerden etkilenmekte olan Türkiye pazarı ile birlikte daha ilkeli, istikrarlı, derin ve farklı bir rekabet ortamının mevcut olduğu bir pazarda da faaliyet göstermek istedik.
Almanya’da yürüttüğünüz projeler neler?
- 1998’den bu yana Almanya’da başta Hessen Eyaleti’nin iş ve işçi bulma kurumu olmak üzere hükümetle çalışıyoruz. Almanya’da sosyal güvenliğin çok yüksek olması nedeniyle sorunlar yaşanıyor. Bu çerçevede çok önemli projelere imza attık. Almanya’da istihdam konusunda çözüm üreten ve danışmanlıkla ilgili eğitim veren kuruluşlara danışmanlık hizmeti veriyoruz. 80 kadar kuruluş birebir stratejik iş ortağımız. Onları biz eğitiyoruz ki onlar daha iyi danışmanlık versin ve istihdamla ilgili doğru çözümleri oluşturabilsin.
Yaşanan krizin ardından danışmanlık talebinde artış oldu mu?
- Kesinlikle arttı. Krizle birlikte şirketler bilinçlendi, ders alanlar oldu. Biz her zaman şirketlere ‘Ölçmezseniz, yönetemezsiniz’ diyoruz. Elinizdeki varlığın kaynağın adını koymanız gerekiyor. Buna olan ihtiyaç kriz döneminde daha da ortaya çıktı. Çünkü krizde gözden ilk çıkarılan ne yazık ki insan kaynağı.. Şirketlerde maliyetin yüzde 50-80’ini insan kaynağı oluşturuyor. Yanlış bir insanın yerine yenisinin konulabilmesi ise o kişinin bir yıllık brüt maaşının minumum 2.5 katına mal olabiliyor.
İş dünyasında yılgınlık var, heyecanlı lider yok
Size göre iş dünyasında liderler var mı?
- Türkiye’de yöneticiler genelde başkan. Lider dediğimizde farklı bir enerji vermekten söz ediyoruz. Bunu 15 yıl öncesinin Türkiye’sinde daha fazla görüyorduk. Daha heyecanlı bir dönemdi. İş dünyasında Cem Boyner, Bülent Eczacıbaşı gibi liderler vardı. Bugünse iş dünyasında krizlerin getirdiği bir yılgınlık var. Bugünkü konjonktürde iş dünyasında heyecanlı lider yok.
İyi bir lider nasıl olmalı?
- Liderlik göreceli bir kavram. Ama bütününe baktığımızda net bir amacının olması lazım. Ümit vaadetmesi, enerji vermesi, harekete geçirme kabiliyetinin olması, dinamik ve ilkeli olması, söylediklerini yapması, yaptıklarının arkasında durması ve ekibine sahip çıkması gerekiyor.
‘Siz Değersiniz’le bankacıları kazandık
‘Siz Değersiniz’ Projesi amacına ulaşabiliyor mu?
- 2003 yılında Dünya Bankası ve hükümet tarafından finanse edilen, T.İş Kurumu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve KOSGEB’in düzenlediği ‘Özelleştirme Sosyal Destek Projesi Danışmanlık Hizmetleri Sağlama İhalesi’ni kazandık. ‘Siz Değersiniz’ Projesi, ekonomik kriz nedeniyle işini kaybeden 900 bankacıyı kapsıyordu. Projenin misyonu, bu kişilere değişen çalışma koşullarına en uygun ve kolay uyum sağlayacağı ve potansiyellerini kullanabileceği iş bulabilmekti. İşe yerleştirme oranı şu an yüzde 25. Bu rakam birkaç ay içinde yüzde 50’nin üzerine çıkacak.
Hayallerimizden güç alarak yola çıktık
22 yaşında kendi şirketinizi kurarken nasıl yola çıktınız?
- Profil’i, üniversiteden arkadaşım Nilgün Aygen ile kurduk. Bir ofis kiralama merkeziyle şirketin tanıtım ve pazarlamasının yanı sıra, yabancı kurumsal müşterilerine de kuruluş aşamalarında Türkiye’ye adaptasyon süreçlerinde destek olma gibi hizmetler karşılığında anlaştık. Merkezin bir odasını kiraladık. En büyük gücü hayallerimizden, amaçlarımızdan ve inançlarımızdan aldık. Ailelerimiz bunu ‘çılgınlık’ olarak nitelendirdi.
Anadolu’dan talep büyüyor
Anadolu’daki şirketlerden danışmanlık hizmetlerine talep var mı?
- Özellikle istihdam konusunun çözümüne yardımcı olacak projeler üzerinde çalışıyoruz. İstanbul çok önemli, iş dünyasının nabzı burada atıyor ama Anadolu’da da KOBİ’lerin ve sanayi odalarının işbirliği gerekiyor. Son bir yıldır sanayi odalarından çok büyük talepler gelmeye başladı. Konya, Adana, İzmir, Bursa, İzmir gibi illerimizde de istihdama dönük çalışmalar yapıyoruz.
AYŞE ÖZTUNA
Profil International Kurucu Ortağı Ayşe Öztuna, 1969 Londra doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu. 1991 yılında Profil International, 1994’de Profil International Almanya, 1995’de KS-Team Türkiye, 1998’de Ray&Berndtson Turkiye ve Orta Asya Operasyonu ile Corporate Development International, 1999’da Profiles International, 2000’de Tekadres.com şirketlerinde kurucu ortak olarak görev aldı.
Yazının Devamını Oku 20 Eylül 2004
<B>DIŞBANK İcra Kurulu Başkanı Tayfun Bayazıt, Türk mali sektörünün Basel II Kriterleri’nin uygulamaya geçeceği 2007 yılına bugünden itibaren hazırlanması gerektiği uyarısında bulundu. </B> Önümüzdeki 18 ayda yabancı bankaların Türkiye’ye olan ilgisinin artacağını tahmin eden Bayazıt, Dışbank’ın da, çıkabilecek her türlü fırsata hazır bir altyapı oluşturmaya çalıştığnı söyledi.
DIŞBANK İcra Kurulu Başkanı Tayfun Bayazıt, mali sektörün risk yönetimi açısından yapması gereken düzenlemelerin biran önce yapılmsı uyarısında bulunarak, ‘Basel II Kriterleri’nin uyum süreci 2007’de başlayacak. Daha uzun var diyerek rahatlamak yerine, bugünden geleceği planlamalıyız’ dedi. Basel II Kriterleri sonucu hem kredi imkanlarının daha kısıtlı hale geleceğini, hem de bu kısıtlı kredilerin daha pahalı olacağını vurgulayan Bayazıt, Türk mali sektörünün biran önce uyumu sağlayabilmesi halinde bunu bir şok değil, daha yavaş bir geçiş süreci olarak atlatabileceğini söyledi.
Türkiye’de bulunmayı düşünen ya da Türkiye’de olup da Avrupa’da büyüme stratejisi olan yabancı bankaların artık Türkiye’ye daha ciddi bakacağını tahmin eden Bayazıt, önümüzdeki 18 ayda yabancı bankaların Türk mali sektörüne ilgisinin artacağını düşünüyor. Yabancı bankaların Türk bankalarına ortaklığının yanısıra içerde bankalar arası birleşmelerin de gündeme gelebileceğini belirten Bayazıt, organik büyümesini sürdüren Dışbank’ın bu tür fırsatlara da sıcak baktığını ve altyapısını buna göre oluşturduğunu söyledi. Dışbank İcra Başkanı Tayfun Bayazıt ile Türk bankacılık sektörünün yanısıra Dışbank’ın hedeflerini de konuştuk.
Mali sektörün önünün açılması için daha neler yapılması gerekiyor?
- Yapısal reformların yerine getirilmesi son derece önemli. Aynı zamanda Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde yapılması gereken bir takım düzenlemeler de var. 2007 yılı itibariyle hem Avrupa ülkeleri, hem ABD Basel II prensiplerine uyum sürecine başlayacaklar. Mali sektörün risk yönetimi becerileri açısından hem teknoloji, hem iç yapıları açısından yapması gerekenler var.
Basel II Kriterleri’ne uyum hazırlıkları hangi aşamada?
- Reel sektör hem daha şeffaf, hem daha inandırıcı mali tablolara ve yönetim planlarına ihtiyaç duyuyor. Bankaların reel sektördeki firmaların risk ölçümünü doğru yapabilecek bir takım çalışmalar yapılmalı. 2007’ye daha uzun zaman var diye rahatlamak yerine, bugünden geleceği planlamalıyız. Basel II Kriterleri’ni kendi içimizde de özümsemiş olalım ki, o uyum süreci içinde herhangi bir aksaklık olmasın. Basel II Kriterleri sonucu hem kredi imkanları daha kısıtlı, hem de bu kısıtlı kredilerin daha pahalı olma ihtimali yüksek. Bu şartları yerine getirip, uyumu sağlayabilirsek bunu bir şok olarak değil, daha yavaş bir geçiş süreci olarak atlatabiliriz.
Türk mali sektöründe yabancıların pazar payı nasıl?
- Mali sektörde yabancı bankaların toplam pazar payı yüzde 5. Türkiye’nin potansiyeli konusunda endişesi olmayan bankalar, Türkiye’ye çok büyük miktarda sermaye ayırmıyor. Bunun nedeni, hem makro ekonomik belirsizlikler, hem de mali sektördeki kırılganlıklar. İstikrar, tek haneli kalıcı enflasyon ve tek haneli reel faizin sağlandığı ve orada kaldığı, dalgalanmaların azaldığı bir ortamda daha fazla yabancı sermaye yatırımı olur.
Yabancı bankaların Türkiye’ye ilgisinde artış gözleniyor mu?
- Hem Avrupa Birliği’ne uyum süreci, hem orta vadeli istikrar programı içinde yapısal reformların çok ciddi ele alındığı Türkiye’de bulunan veya bulunmayı düşünen, ajandasında Avrupa’da büyüme stratejisi ve perakendecilik vizyonu olan yabancı bankalar artık Türkiye’ye daha ciddi bakacaktır. Bunun da ötesinde orta vadeli planlarını harekete geçirecektir. Bu da hem Türk bankalarına ortak olma, hem de satın alma şeklinde olabilir. Önümüzdeki aylarda yabancı bankaların yönetim kurullarında bu konuların daha çok konuşulacağına inanıyorum.
Geçtiğimiz aylarda satışa hazırlık için yabancı bir danışmanlık firmasıyla anlaştınız. Bu çalışmalarda hangi noktadasınız?
- Önümüzdeki 5-10 yıllık sürede mali sektörün büyümek için daha fazla sermayeye ihtiyacı var. İçerde bankalar arası birleşmeler ve yabancı bankaların daha fazla sayıda Türk bankasına ortak olması gündeme gelebilir. Biz bunların hepsine açığız. Kendi stratejimize ve vizyonumuza uygun neler yapabilirize bakıyoruz. Altyapıyı oluşturuyoruz. Şu anda Türk mali sektörüyle ilgilenen az sayıda banka var. Bu sayının artacağını ve kısa zamanda aksiyona dönüşeceğini, önümüzdeki 18 ay içinde bu konuda ciddi gelişmeler olacağını düşünüyorum.
Biz iyi şeyler ürettikçe hükümet olumlu adım atıyor
Bankacılık sektörü bugün hangi noktada?
- Enflasyonla savaşın başarısı, hedeflerin tutması, kamu borçlanma gereksiniminin her ne kadar yüksekse de azalmaya devam etmesi olumlu yansıyor. Sektörün kronik sorunu olan aracılık maliyetlerinin yüksekliği konusunda adım atıldı. Biz ne kadar bütçe performansı açısından olumlu neticeler üretebilirsek, hükümet de o ölçüde olumlu adımlar atmaya devam edecek görünüyor. Bürokrasi aracılık maliyetlerini azaltma konusunda gerçekten hassas ve duyarlı. Bunun devamlılığının olması lazım.
BDDK sorumlu ve yapıcı davranıyor
Bankalar Yasası ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
- BDDK burada son derece sorumlu ve yapıcı davranıyor. Bankalar Birliği aracılığıyla görüşlerimizi BDDK ile paylaşıyoruz. Yasal düzenlemelerin bir kısmı, geçmiş hatalara reaksiyon şeklinde oldu. Reaksiyondan öte, ileriye dönük ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir çalışma var şu anda. Kalıcı ve sektörün ihtiyaçlarına cevap veren bir yapının ortaya çıkacağına inanıyorum.
Bankalar kredi kartı değil başvuru formu pazarlıyor
Kredi kartı kullanıma ilişkin yaşanan son tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Kredi kartı kullanımında yanlışlıklar olabilir. Ama bu konuda acı tecrübeleri olan bankalar daha değişik yaklaşımlara girecektir. Kişilere verilecek kredi kartı sayısını ve limitini sınırlamak dünyanın hiçbir yerinde yok. Bankalar kredi kartını yoldan geçene dağıtmıyor, başvuru formunu pazarlıyor. Bunlar inceledikten sonra uygun gördüklerine kart veriyor.
Basel II neleri kapsıyor?
SON şeklini 26 Haziran 2004’de ve 2007 yılında yürürlüğe girecek olan Basel II, bankaların özellikle kredi risklerinin nasıl yönetileceğini kurallara bağlıyor. Operasyonel risk kavramına geniş yer veren Basel II’ye geçiş döneminde yapılması gerekenler ise özetle şunlar:
Operasyonel risk, kredi riski ve piyasa riskine ilişkin ayrıntılı yasal düzenlemeler yürürlüğe konulmalı.
Risklerin etkin ölçülmesinde önemli olan veri bankaları ile alt yapı ve beşeri sermaye yatırımları tamamlanmalı.
Derecelendirme kuruluşlarının faaliyete geçmelerini sağlayacak gerekli düzenlemeler ve altyapı hazırlanmalı.
Risk algılayışı geliştirilmeli ve risk kültürünün oluşturulması için adımlar atılmalı.
Hedefimiz 5 yılda ilk 5’e girmek
Dışbank yılın ilk yarısını nasıl geçirdi?
- Türkiye’nin 10’uncu büyük bankası, özel bankalar arasında 7’nci büyük bankasıyız. 168 şubemiz ve bütün alternatif dağıtım kanallarıyla piyasada toplam kredilerde yüzde 3.3 pazar payına geldik. Önümüzdeki 5 yıllık planımız içinde ilk 5 içinde yer almayı hedefliyoruz. Organik büyümeyi devam ettireceğiz.
Tasarruf sahibi artık dövizden TL’ye döndü
Kriz sonrasında tasarruf araçlarındaki eğilim nasıl değişti?
- Çok ciddi gözle görülür bir değişim var. Artık tasarruf sahibi ekonomide istikrar sağlandığı ve enflasyon düştüğü müddetçe faizlerin düşmeye devam edeceğini biliyor.
TAYFUN BAYAZIT
Dışbank İcra Başkanı Tayfun Bayazıt, 1957’de Diyarbakır’da doğdu. ABD’de Makine Mühendisliği lisans öğrenimi sonrası, Columbia Üniversitesi’nde finans ve uluslararası ilişkiler alanlarında yüksek lisans yaptı. Bankacılık kariyerine Citibank’ta adım attı. 13 yıl Çukurova Grubu bünyesinde Yapı Kredi’de Genel Müdür Başyardımcısı, İnterbank’ta Genel Müdür ve Banque de Commerce et de Placements SA’da İsviçre Genel Müdürü olarak çalıştı. 1999’da Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği’ne getirildi. Nisan 2001’de bu görevini bırakarak Dışbank İcra Başkanlığı’nı üstlendi. 2003’te Dışbank Yönetim Kurulu Başkanlığı’na da seçildi. Dışbank’ın iştirakleri olan Ray Sigorta, Doğan Emeklilik, Dış Yatırım, Dış Portföy Yönetimi, Dış Faktoring, Dış Leasing, ve Dışbank Malta’nın da Yönetim Kurulu Başkanı. TÜSİAD Bankacılık Çalışma Grubu Başkanı, T. Kurumsal Yönetim Derneği ve Özel Sektör Gönüllüleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi.
Yazının Devamını Oku 13 Eylül 2004
YILLIK cirosu 4 milyar dolara ulaşan lojistik sektöründe kalifiye ve eğitimli eleman sıkıntısı çekilirken, sektörün duayenlerinden Nurettin Horoz, bu sıkıntının meslek okulları ile aşılacağına inanıyor. Aynı zamanda Horoz Yatırım Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı olan Nurettin Horoz, ‘Bu iş artık alaylı insanlarla yürümüyor’ derken, eğitim konusuna da destek veriyor.
İŞSİZLİĞİN en büyük sorunlardan biri haline geldiği Türkiye’de, lojistik sektörü kalifiye ve eğitimli eleman bulamıyor. Yaklaşık yıllık cirosu 4 milyar dolar olduğu tahmin edilen lojistik sektörünün 50 bin ara elemana ihtiyacı olduğu belirtiliyor. Sektörün üst düzey yönetici açığının kapatılması için İstanbul Üniversitesi bünyesinde kurulan Ulaştırma ve Lojistik Meslek Yüksek Okulu ilk mezunlarını bu yıl verdi. Temeli geçtiğimiz ay atılan ve 2.2 trilyon liraya harcanarak kurulacak Mehmet Emin Horoz Anadolu Lojistik Meslek Lisesi ise yılda 700 öğrenci mezun edecek.
Türk lojistik sektörünün duayen isimlerinden Horoz Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Horoz, ‘Herkes lojistikçi oluyor, oysa ki sektörün eğitimli elemena ihtiyacı var. Bu iş artık alaylı insanlarla yürümüyor’ diyor. Sektörde hizmeti daha kaliteli hale getirmek ve teknolojiyi izlemek gerektiğine dikkat çeken Horoz, İstanbul’daki okulun aynısını memleketi Gaziantep’te de kurmak istediğini söylüyor. Bu konuda da hazırlıklarını sürdüren Nurettin Horoz, lojistik sektörünün Irak pazarından vazgeçmesinin mümkün olmadığını belirtiliyor. Horoz, Rusya’da Fransız ortağı SDV firması ile kurduğu yeni şirketle bölgede büyümek istiyor. Önümüzdeki günlerde Polonya ve İspanya’da da kuracağı yeni şirketlerle Avrupa Birliği’nde de söz sahibi olmayı hedefleyen Nurettin Horoz ile sektörün sorunlarından Horoz’un yeni projelerine uzanan bir sohbet yaptık.
Türk lojistik sektörünün büyüklüğü ne kadara ulaştı?
- Sektörün yıllık cirosu 4 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Lojistik işi yaklaşık 2 milyon kişiyi istihdam ediyor. Ama ne yazık ki bu işin mekteplisi henüz yok. Haritacısı, makinacısı, herkes lojistikçi oluyor. Oysa ki sektörde hizmeti daha kaliteli hale getirmek, teknolojiyi izlemek gerekiyor.
Sektörün eğitimli eleman ihtiyacı ne kadar?
- Asgari 50 bin ara elemana ihtiyaç var.
Bu ihtiyacın karşılanması için neler yapılıyor?
- Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Üniversitesi ve devlet yetkilileriyle konuştuk. Sektörün ihtiyacı olan elemanların yetiştirilmesi için 5 yıl eğitim veren İstanbul Üniversitesi bünyesinde Ulaştırma ve Lojistik Meslek Yüksek Okulu açıldı. Okul ilk mezunlarını bu yıl verdi. Bunlar sektörde üst düzey yöneticiler olacak. Ama ara eleman ihtiyacı hálá şiddetle var. Ara eleman yetiştirmek için geçtiğimiz ay Anadolu Lojistik Meslek Lisesi’nin temelini attık.
Lojistik Lisesi ne zaman devreye alınacak ve kaç kişi mezun edecek?
- Mehmet Emin Horoz Eğitim Vakfı HOREV) tarafından kurulacak bu okulun Balkanlar’da Ortadoğu’da, Rusya’da eşi benzeri yok. 2005-2006 döneminde açılacak olan okula 700 öğrenci alınacak. Lisan ağırlıklı okulda eğitim süresi de5 yıl olacak.
Peki bu okulun maliyeti ne olacak olacak?
- Mehmet Emin Horoz Anadolu Lojistik Meslek Lisesi 2 trilyon 250 milyar liraya mal olacak.
Başka bir okul düşünüyor musunuz?
- Evet, Anadolu Meslek Lisesi’nin aynısını en kısa zamanda memleketim Gaziantep’te de yapmak istiyorum. Bunun için de görüşmelerimiz sürüyor. Bu liseler sektörün en büyük ihtiyacını karşılayacak. Alaylı insanlarla bu iş yürümüyor. Artık sektörün okullu elemanlara ihtiyacı var.
Irak’taki gelişmeler sektörü nasıl etkiliyor?
- Irak’a ihracat sürüyor. Kimse işlerin aksamasını istemiyor. Bir ülkede tehlike var diye ticareti ve o ülkenin ihtiyaçlarını karşılamayı durdurmak mümkün değil. Şartlar ne olursa olsun Güney Doğu’nun kalbi Irak. Nakliyeciler için olmazsa olmaz bir pazar. Ancak işin içinde ciddi bir sigorta yok ne yazık ki. Sağlıklı ve güvenli bir ticaret için Irak’ta suların durulması gerekiyor. Irak pazarına ilişkin beklentimiz böyle değildi. 2004’de ortalık sakinleşir, düzen, güven sağlanır diye ümit ediyorduk, olmadı. İşler daha da karıştı.
Rusya’ya yerleştik gözümüz 12 devlette
Hangi ülkelerle yoğun olarak iş yapıyorsunuz?
- Avrupa ile yoğun olarak çalışıyoruz. Fransız ortağımız SDV ile Türkiye’den ihracat ve ithalatı, hava ve deniz yoluyla yapıyoruz. Karayolu hizmetlerini Horoz olarak yürütüyoruz. Dünyanın 98 ülkesinde 550 ofisi olan SDV ile Rusya’da ortak bir şirket kurduk. Rusya merkezli bu ortaklığımız bölgedeki 12 devleti içeriyor. Rusya’da kara, hava ve deniz lojistiğini birlikte yapıyoruz. Şu anda ağırlıklı olarak Türk yatırımcıların lojistik ihtiyaçlarını karşılıyoruz.
Bölgede ne kadarlık bir iş hacmine ulaşmayı planlıyorsunuz?
- Rusya’da ilk yıl 10 milyon dolar bir ciro bekliyoruz. Rusya’da yeni işler alacağımızı düşünüyorum. Diğer ülkelerin de yavaş yavaş açılmasıyla bu rakam 4-5 yılda ciddi cirolara ulaşır.
25 AB ülkesini de kontrol edeceğiz
Girmeyi düşündüğünüz yeni ülkeler var mı?
- Avrupa Birliği’nin yeni üyeleri arasında en büyüğü olan Polonya’ya Horoz Lojistik olarak giriyoruz. Hazırlıklarımız sürüyor, önümüzdeki haftalarda bu ülkede faaliyetlerimize başlayacağız. Polonya’daki şirketimiz Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’ni de kontrol edecek. Daha sonra da İspanya’yı düşünüyoruz. İspanya’daki şirket Portekiz’i de kapsayacak. Böylece Avrupa Birliği ülkelerinin tümüne girmiş olacağız. AB’nin 25 ülkesini de kontrol altında tutacağız. 2005’te bu hedefimizi yakalamış olmayı umuyoruz.
NURETTİN HOROZ
Horoz Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Horoz, 1941 Gaziantep doğumlu. 1952 yılında babası Mehmet Emin Horoz’un rahatsızlanması üzerine çocuk yaşta aile şirketi Horoz Nakliyat’da çalışmaya başladı. 1957’de babasını kaybeden Nurettin Horoz, henüz 17 yaşındayken işlerin başına geçti. Bugün taşımacılık, ticaret ve hizmet sektörlerinde 12 şirketten oluşan Horoz Yatırım Holding’de 1300 kişi çalışıyor. Nurettin Horoz, Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) ile UND üyelerinin kurduğu UND Ro-Ro İşletmeleri’nde Yönetim Kurulu Üyesi.
Yazının Devamını Oku 30 Ağustos 2004
<B>DÜŞÜK enflasyon ortamında risk yönetiminin önemini vurgulayan TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Bankacılık ve Sanayi İşleri Komisyon Başkanı Dr. Ömer Aras, ‘Düşük enflasyon ortamında yapılan hataları, batırdığınız kredileri enflasyona yedirme gibi bir lüksünüz yok’ diye konuştu. </B> TÜRK Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Üyesi ve Bankacılık ve Sanayi İşleri Komisyon Başkanı Dr. Ömer Aras, düşük enflasyon ortamında bankacılık sektöründe yapılan hataların üzerinin eskisi gibi örtülemeyeceği uyarısında bulundu. Faaliyetlerinin önemli bölümü finans sektöründe olan Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Ömer Aras, bankaların gündemine artık risk yönetiminin gireceğini belirterek, ‘Riskleri kontrol altına alabilmek için bankamız bünyesinde Kredi Komitesi dışında Piyasa Komitesi ve Operasyonel Komite de kurduk’ dedi.
Bankacılık sektörünün önümüzdeki dönemde müşteriye daha yakın olacağına dikkat çeken Ömer Aras, bankaların da artık sabun, deterjan, televizyon pazarlayan şirketler gibi pazarlama tekniklerini geliştirmek zorunda olduğunu belirtti. Aras, Türk bankacılık sektörüne yabancı bankaların heves ve iştahla baktığını belirterek, ‘Sektörün insan kaynağı, teknoloji ve yeni üründe yabancılara ihtiyacı yok, ancak sermayesi yetersiz’ dedi.
Aras, Finansbank’ın yurtdışında büyümeye devam edeceğini, yurtiçinde de kurumsal bankacılığın yanı sıra bireysel bankacılıkta da ağırlık kazanmayı planladığını söyledi. Fiba Grubu’nun perakende sektöründeki cirosunun da yıl sonunda 600 milyon doları bulacağını kaydeden Ömer Aras, ile finans sektöründen perakendeye uzanan bir sohbet yaptık.
Düşük enflasyon ortamının bankacılık sektörüne etkileri ne olacak?
- Bankacılıkta risk faktörü çok önem kazanmaya başladı. Düşük enflasyon ortamında risklerin yönetimi daha da önemli. Geçmişte yapılan bankacılık hataları, sorunlu krediler enflasyonla zaten eriyordu, enflasyon bir nevi bunun üzerine örtüyordu. Oysa bugün düşük enflasyon ortamında yapılan hataları, batırdığınız kredileri enflasyona yedirme gibi bir lüksünüz yok. Bankaların gündemine artık çok daha etkin risk yönetimi girdi. Düşük enflasyon ortamında riskin yönetimi daha büyük önem kazanıyor.
Siz riski nasıl yönetiyorsunuz?
- Kredi Komitesi dışında piyasa riskine karşı Piyasa Komitesi uygulaması başlattık. 2000-2001’de yaşanan krizde bankaların zora düşmelerinin nedeni piyasalardaki dalgalanmalardı. Bankalar kredi portföylerindeki sorunlardan daha çok, piyasadaki dalgalanmalardan, devalüasyondan, faizlerin yükselmesinden, piyasaya karşı olan risklerinin artmasından dolayı sıkıntıya girdi. Bu riskin yönetilmesi için Piyasa Komitesi oluşturduk. Tahmin ediyorum önümüzdeki dönemde bütün bankalar bunu yapacak.
Bankacılıkta 2005 yılındaki stratejiniz ne olacak?
- Tabana yayılmış ve müşteri sayısını artıran bir banka olmayı hedefliyoruz. Sadece fiyat bazında değil ürün bazında da rekabet olacak. Bankacılık önümüzdeki dönemde müşteriye daha yakın olacak. Banka-sanayi, banka-küçük işletme, banka-birey, bütün bu ilişkiler, devletin iç borçlanma gereğinin aşağı çekilmesiyle gelişecek. Müşterilere daha uygun hizmet verebilme ve onların isteklerine göre ürün geliştirme ön plana çıkacak. Bankalar artık sabun, deterjan, televizyon pazarlayan şirketler gibi pazarlama tekniklerini geliştirmek zorunda, biz de bunu uyguluyoruz.
2004 Finansbank için değişim yılı oldu
Fiba Grubu, finans sektöründe nasıl bir 2004 geçiriyor?
- Grubun amiral gemisi olan Finansbank, 2004 yılını oldukça iyi geçiriyor. 2004’ü büyük bir değişim yılı olarak gördük. İşlem hacmi ve müşteri sayısını, piyasadaki kritik rakam denebilecek rakamların üzerine taşıyarak, orta ölçekli banka konumundan, büyük banka olma yolunda ciddi adımlar attık. Daha çok müşteri odaklı bir banka haline geldik. Kurumsal bir banka olarak sektöre girmemize karşın, hedefimiz bankacılık hizmetlerini tabana yaymaktı. Bu anlamda 2004 bizim için dönüm yılıydı. Bunu gerçekleştirdik. 2005 yılında da bunun meyvelerini toplayacağız.
Faaliyetlerinizde bireysel bankacılığın payı hangi düzeyde?
- Kurumsal bankacılık rakamları hálá bireysel bankacılıktan daha büyük. Büyüme hızı olarak bireysel bankacılık ve küçük işletmelere yönelik bankacılık çok daha hızlı büyüyor. 2005-2006’da bireysel ve yaygın küçük işletme bankacılığının kurumsal bankacılığın önüne geçmesini bekliyoruz.
Sepet harcamaları yüzde 12-15 arttı
Perakende de sepet başına harcamalarda bir artış var mı?
- Müşterilerin ortalama alışveriş tutarı 2004 yılının ilk altı aylık döneminde 2003’ün aynı dönemine oranla artış gösterdi. Ocak - Haziran 2004 döneminde ortalama sepet harcaması Gima’da yüzde 15, Marks & Spencer’da yüzde 12 oranında arttı.
FİBA Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Ömer Aras, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde İktisat Lisansı, Syracuse Üniversitesi, Syracuse New York’ta İş İdaresi Lisans üstü master ve iş idaresi doktorası yaptı. Üç yıl Ohio State Üniversitesi işletme bölümünde asistan profesör olarak öğretim üyeliği ve çeşitli kuruluşlara danışmanlık hizmeti yaptı. 1984’de Türkiye’ye döndü. 1984-1987 arasında Citibank’ta, 1987’de Yapı Kredi Bankası’nda çalıştı. 1987 sonunda kuruluş döneminde Finansbank’a katıldı. İki yıl krediler, dış işlemler ve fon yönetiminden sorumlu genel müdür yardımcılığı, 6 yıl genel müdürlük yaptı. Fiba Holding’in tüm yurtdışı ve yurtiçi grup şirketlerinde yönetim kurulu üyesi olan Aras, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Bankacılık ve Sanayi İşleri Komisyon Başkanı.
Yurtdışında yerel banka gibi hareket ediyoruz
Yurt dışı faaliyetlerinizde ne kadarlık büyüklüğe ulaştınız?
- İsviçre, Hollanda, Almanya, Belçika, Romanya ve Rusya’da faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Her ülkede değişik stratejiler uyguluyoruz, ama yerel banka gibi hareket ediyoruz. Hollanda’daki bilançomuz 2.7 milyar dolar. Yurtdışındaki en büyük Türk bankalarından biriyiz.
Yurtdışında olmanın avantajlarını yaşıyor musunuz?
- Finansbank’ın toplam aktifleri 5.1 milyon dolar, yurtdışındaki tüm iştiraklerimizin toplam aktifleri de 3.9 milyon dolar. Bu da riskin dağılımı anlamında son derece önemli.
Yazının Devamını Oku 23 Ağustos 2004
OCAK ayında ilk yurtdışı mağazasını Mısır’da açacak olan Beymen’in genç yöneticisi Esel Çekin, çevre ülkelere de yayılacaklarını ve Anadolu’daki mağaza sayılarını da artıracaklarını açıkladı. Kahire’de 4 bin 500 metrekarelik mağazanın ardından İran ve Hindistan’ı programa aldıklarını belirten Çekin, ‘Avrupa yerine rekabetin az, müşterinin yeniliğe aç olduğu ülkelere yöneldik’ dedi.
UZUN süredir sessiz sedasız kendisini ve yönetimini yenileyen Boyner Grubu bünyesindeki Beymen, önümüzdeki aylardan itibaren hem Türkiye hem de yurtdışında atağa kalkma hazırlıkları yapıyor. Bugüne kadar sadece büyük şehirlere odaklanan Beymen, bir yandan Anadolu’daki müşterisinin ayağına gitme kararını uygulamaya koyarken, bir yandan da ilk yurtdışı mağazasını Kahire’de açmaya hazırlanıyor.
Beymen Genel Müdürü Esel Çekin, 2005 yılında Kahire’de açılacak mağazanın ardından İran’ın gündeme geleceğini söyledi. Esel Çekin, yurtdışına yayılmada rekabetin yoğun olduğu Avrupa ülkeleri yerine, potansiyelin çok olduğu ülkeleri tercih ettiklerini, Hindistan’ı da bu kapsamda yatırım için düşündüklerini belirtti. Geçtiğimiz Şubat ayında Beymen Genel Müdürlüğü’ne getirilen Esel Çekin ile Beymen’in geleceğe dönük projelerini konuştuk.
Dünyaya açılma konusundaki hazırlıklarınız hangi aşamada?
- İlk mağazamızı Ocak ayında Kahire’de açmak için düğmeye bastık. Kahire’nin en lüks binası olan Four Season Oteli’nin altındaki 4 bin 500 metrekarelik alışveriş alanını Beymen işletecek. Burada hem ithal markalar, hem Beymen markalarıyla faaliyet göstereceğiz. İran sırada. Yetiştirebilirsek 2005’de onu da açacağız. Daha sonra da çevre ülkelerde yayılacağız. Rekabetin çok az olduğu, müşterilerin de yeniliğe aç olduğu yerleri seçip oralarda bulunmak istiyoruz.
Başka hangi ülkeler gündeme gelebilir?
- Hindistan’a da mağaza açmayı düşünebiliriz. Avrupa’da çok yoğun bir rekabet ve hep aynı mağazalar var. Üstelik Hindistan gibi ülkelere gitmek Avrupalı’yı korkutuyor. Türk insanı ise bu ülkelere çok daha kolay adapte olabiliyor. Benzer kültürler ve de bizim için potansiyeli daha yüksek ülkeler. İnsanlar şık giyinmek istiyor ve ülkelerinde olmayanı almak için yurtdışına çıkıyorlar. Hindistan’da çok sayıda bitmiş bina var ve bunları değerlendirmek istiyorlar. Bizimle ortak olabilecek ve lokal bilgiyi getirebilecek birilerini bulursak bu ülkeye en kısa zamanda gidebiliriz.
2004’ü nasıl geçiriyorsunuz?
- Krizin ardından yaşananlardan sonra, 2004 tüm grubumuz için çok iyi bir yıl oldu. Ama özellikle Beymen’de neredeyse 90’lı yılların neredeyse ortalarından beri yaşadığımız en yüksek seviyelere geldik. Adetlerimizi ve satışlarımız ciddi oranda arttı. Ürünün büyük kısmını indirime girmeden erittik. Kış aylarının daha da iyi geçeceğine inanıyorum. Bu artışlarda 2004 yılında açılan Nişantaşı mağazamız da etkili oldu.
2005 yılından neler bekliyorsunuz?
- Aslında Beymen’de çok büyük değişiklikler var. Büyümenin çok hızlı bir şekilde devam edeceği düşüncesindeyiz. 2004 Şubat-Mart döneminde tasarımcılarımızı değiştirdik. Beymen müşterisi Beymen’de bir değişim olduğunun farkında. Beymen Erkek’te bir İtalyan tasarımcıyla çalışmaya başladığımız son üç sezondur satışlarda adet ve ciro bazında yüzde 40 artış yakaladık. Beymen erkek mağazaları açıyoruz. Beymen Club, 1985-86’daki ilk çıkış dönemine geri döndü. Türkiye’de daha iş kadını, iş erkeği gibi olmuştu. Şimdi tamamen bir hayat tarzına geri dönüş var. Tüm Türkiye’deki mağazaların konseptini 2005 itibari ile değiştirmeye başlıyoruz.
Neden ayrıca Beymen Erkek Mağazaları açma gereği duydunuz?
- Müşterilerimizin bir kısmı, Beymen ürünlerinin ithal mallarla birlikte satılmasından tedirgindi. İthal ürünlerin fiyatları yüksek olduğu için Beymen’in de fiyatları yüksek algılanıyor. Halbuki rakiplerimizden farklı fiyat politikamız yok. Özellikle 2005’te Beymen erkek mağazalarını açtığımızda bu çok net bir şekilde görülecek. Beymen bizim için her zaman birinci planda. Bunu da kanıtlamak istiyoruz.
Kadın mağazası da açılacak
Beymen kadın mağazaları da açacak mısınız?
- Beymen’in yeni kadın koleksiyonu, Beymen kadınını yansıtan ama çok farklı, çok yeni, fresh diyeceğim bir koleksiyon. Özellikle Beymen’in içinde ithal markaların da olması bizim onlarla birebir rekabet etmemizi gerektiriyor. Zannediyorum 2-3 sezon sonra Beymen Kadın mağazaları açmayı da düşüneceğiz. Ancak yeni koleksiyonun iyice oturması, tasarımcı ile müşterinin buluşması gerekiyor.
Gözümüz Beyoğlu’nda ve alışveriş merkezlerinde
İstanbul’da çıktığınız bazı noktalara yeniden dönmeyi düşünüyor musunuz?
- Gelişmelere göre değerlendireceğiz. Mesela İstiklal Caddesi ve Şişli’den çıktığımızda oralardan çıkış vardı. Beyoğlu yeniden canlanıyor, gözümüz üstünde. Çok güzel binalar var, grup olarak ne yapabiliriz diye de düşünüyoruz. Yeni yapılan alışveriş merkezlerini de çok sıkı takip ediyoruz.
Akmerkez mağazanız nasıl gidiyor?
- Akmerkez’den çok memnunuz. Nişantaşı açılırken herkes nefesini tuttu, acaba ne olacak diye bekledi. Müşterilerimizin yüzde 30-40’ı Nişantaşı mağazamızdan, bir o kadarı da sadece Akmerkez’den alışveriş yapıyor. Ama geri kalanı her ikisinden de alışveriş yapıyor. Akmerkez hálá göz bebeğimiz. 2005’de onu da yenileyeceğiz. 2006’da Bağdat Caddesi’ne Nişantaşı çizgisinde mağazacılık anlayışı getirebilir miyiz diye araştırıyoruz. Ama bu çizgiyi küçük mağazalarda da uygulamayı istiyoruz.
Anadolu’daki müşterinin ayağına gitmek akıllıca
Kaç Beymen Erkek Mağazası açacaksınız? Hangi şehirleri düşünüyorsunuz?
- Bayiliklerle büyümeyi düşündüğümüz için yazın 3, önümüzdeki kış da 5 yeni mağaza düşünüyoruz. Özellikle İstanbul ve Ankara gibi şehirlerden başlayacağız. Anadolu şehirlerinde çok Beymen müşterisi çok var. Onların büyük şehirlere gelmesindense özellikle bizim onların ayağına gitmemizin oralarda satış yapmamızın daha akıllıca olduğunu düşündük. Anadolu’da Beymen Club ya da Beymen’in bir etkinliği yoktu. Artık biraz etkin olmak istiyoruz. Beymen Club da Eskişehir, Diyarbakır, Konya, Kayseri, Trabzon, Samsun, Edirne, Denizli gibi şehirlere baktık. Potansiyeli yüksek olan şehirlerde de büyümek istiyoruz.
Cironuzun ne kadarını Anadolu’daki şehirlerden sağlamayı hedefliyorsunuz?
- Mağazalar küçük metrekarelerle açılacağı için başlarda yüzde 10’u geçmeyecek rakamlar olacaktır. Ama zamanla yüzde 30’ları bulmayı planlıyoruz.
ESEL ÇEKİN
Beymen Genel Müdürü Esel Çekin, 1969 İstanbul doğumlu. 1993’te Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun oldu. City University of New York’ta ekonomi doktorasını sürdürürken, Hunter College’da Mathematical Economic ve Macroeconomics derslerinde eğitmenlik, National Bureau of Economic Research’de analistlik yaptı. 1997-1999 yıllarında İstanbul’da çeşitli sektörlerden firmalara danışmanlık hizmeti verdi. 1999’da katıldığı Boyner Grubu’nda 2000’e kadar Strateji ve İş Geliştirme direktör yardımcısı, 2000’den itibaren Strateji ve İş Geliştirme’den sorumlu Başkan Yardımcılığı görevini sürdürdü. Şubat 2004’te Beymen Genel Müdürlüğü’ne atandı.
Yazının Devamını Oku 16 Ağustos 2004
SOFRA’nın Genel Müdürü Deniz Gürsoy, kayıtdışı çalışan firmalar nedeniyle toplu yemek sektöründe ciddi bir haksız rekabet yaşandığına dikkat çekti. Büyüklüğü 5 milyar dolara ulaşan sektörde firmaların her ay cirosunun yüzde 12’sini KDV olarak ödemek zorunda olduğunu belirten Gürsoy, ‘Bu durumda merdivenaltı imalat en büyük yaramız’ dedi.
TÜRKİYE’de büyüklüğü yaklaşık 5 milyar dolara ulaşan toplu yemek sektöründe ‘KDV’ sancısı çekiliyor. Toplu yemek sektöründe üst sıralarda faaliyet gösteren ve yüzde 12 KDV’lerini her ay yatıran üretici firmalar, merdiven altı üretim yapan ve hiçbir vergi ödemeyen firmaların haksız rekabete yol açtığından yakınıyor.
Halen 350 ayrı kuruma ve 210 bin kişiye toplu yemek servisi veren Sofra’nın Genel Müdürü Deniz Gürsoy, ‘Biz hizmet kuruluşları olarak devletin KDV toplayıcısıyız. Devlete soruyorum, kimler yüzde 12 KDV’sini ödüyor, KDV resmen çalınıyor’ diyerek, merdiven altı imalat yapanlara karşı önlem alınması uyarısında bulundu.
Toplu yemek sektöründe tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de birleşme ve satın almaların devam edeceğini tahmin eden Sofra Genel Müdürü Deniz Gürsoy ile sektörün sorunlarının yanısıra Sofra’nın hedeflerini konuştu.
Toplu yemek sektörünün büyüklüğü nedir?
- Sektörün büyüklüğünü yaklaşık 5 milyar dolar olarak tahmin ediyoruz. Türkiye’de 12 milyon çalışan var, bunların yarısı devlet memuru. Devlette çalışan 1 milyon kişinin yemeği özel sektöre geçti. Geriye kalan 5 milyon kişi de toplu yemek sektörü için yeni potansiyel.
Sektörün yaşadığı genel sorunlar neler?
- Toplu taşıma sektöründe faaliyet gösteren firmaların cirolarının yüzde 12’sini KDV olarak her ay devlete yatırmaları gerek. Sektörümüzde KDV yüzde 18 ama yüzde 6 mahsup hakkı var. Biz hizmet kuruluşları devletin KDV toplayıcısıyız. Devlete soruyorum? Kimler yüzde 12 KDV ödüyor, KDV resmen çalınıyor. Kurumlar Vergisi’nde de aynı şey yaşanıyor. Merdivenaltı imalat en büyük yaramız. Biz sektörde bütün mükellefiyetlerini yerine getiren firmalar olarak bu zümrelerle haksız bir rekabet içindeyiz. Bizim için fiyat çok önemli. En ucuza ve en kaliteli mal edeceksin ki yiyenler tadını beğenip doyacak ve işyeri de fiyatı makul bulacak. Bizim sektörümüzde bugün fazla kazanırsanız, geleceğinizden olursunuz.
STFA, bu alana ne zaman girdi?
- 1987’de STFA Hizmet İşletmecilik şirketimiz, temizlik, güvenlik, teknik bakım onarım ve toplu yemek hizmetlerini tek çatı altında yürütmek üzere kuruldu. Günde 12 bin yemek çıkarıyorduk. 1991’de Fransa’da 100 yıldır bu işi yapan SHRM şirketiyle Sofra’yı kurduk ve yemek işini bu şirkete devrettik. 1997’de İngiliz Compass Group Plc., Fransız ortağımız SHRM’yi satın aldı. Ardından da, Compass Group’un Türkiye’de faaliyet gösteren şirketi Efthor’un yüzde 50 hissesini de STFA’nın satın almasıyla birleşme yaşandı.
Sektörünüzde yeni şirket satın almaları ve birleşmeler yaşanır mı?
- Biz, 1998 yılında Parıltı’yı, 2002’de Damak’ı satın alarak Sofra bünyesine kattık. Ancak küçük firmalar genellikle şirketlerini bebeği gibi görüyor ve zora düşmedikçe başkasına vermek istemiyor. Türkiye’de de dünyada olduğu gibi önümüzdeki aylarda büyük firmalar arasında başka satın almalar ve birleşmeler gündeme gelebilir. Biz de yeni firmalar satın alarak büyümeyi sürdüreceğiz. Sektördeki her birleşme genel giderleri biraz daha azaltıp fiyatları düşürüyor.
Sektöre yeni firmaların girmesini nasıl karşılıyorsunuz?
- Tek kalsaydık fiyat politikamızı daha iyi anlatma şansımız olmazdı. Yabancıların da yer aldığı 5-6 şirketten oluşan bir üst lig oluştu sektörde. Parasına göre kaliteli hizmet verildiği anlayışı yerleşti. Pazarımız üç yıldır yerinde sayıyordu. Bundan sonra hareketleneceğini ümit ediyorum. Koç gibi büyük grupların da bu sektöre girmesi bence çok olumlu.
Her gün 210 bin kişiyi doyuruyoruz
Sofra’nın bugün geldiği nokta neresi?
- Türkiye’nin 10 ayrı bölgesinde 27 ilde ve 350 kuruluşta toplam 210 bin kişiye 4 bin 500 personelle hizmet veriyoruz. Günde 40 bin öğün yemek çıkarıyoruz.
Her hizmete farklı marka
Toplu yemek sektöründe hangi markalarla hizmet veriyorsunuz?
- Sofra, 1999 yılından bu yana dünyanın 98 ülkesinde kullanılan Eurest markasıyla da hizmet vermeye başladı. Ziyafet ve ikram işlerinde Eurest Party Catering, vending hizmetinde Selecta, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ESS, TCDD trenlerinde Railgourmet gibi yabancı ortağımızın dünyada kullandığı uluslararası markaları kullanıyoruz.
Uçakta yemek hizmetine son girdik, ilk çıktık
Uçakta yemek hizmetine de başlamıştınız, bu alandan neden çekildiniz?
- Trende yemek hizmetlerini oturttuktan sonra uçakta yemek hizmetine başlamıştık. Üç yıl önce 22 milyon dolar yatırım yapmıştık. 6 havaalalında mutfaklarımız vardı. Charter uçaklarının yemeğini biz veriyorduk. Ancak 11 Eylül, bölgesel krizler ardarda geldi. Havacılık sektörü krize girince ikram bütçeleri kısıldı. Uçakta yemek hizmeti işine son giren bizdik, ilk çıkan biz olduk.
Cirosu 150 milyon dolar
Yıllık cironuz ne kadar? Hedefiniz ne?
- 2004 itibariyle yıllık ciromuz 150 milyon dolar civarında gerçekleşiyor. Ancak Fransa’da bizim gibi firmaların yıllık cirosu 1.5 milyar dolar. Daha gidecek çok yolumuz var. Her yıl yüzde 15 büyüme öngörüyoruz.
DENİZ GÜRSOY
Sofra Yemek Üretim ve Hizmet Genel Müdürü Deniz Gürsoy, 1949 İstanbul doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olup askerliğini yaptıktan sonra iş hayatına 1975 yılında atıldı. 1975-1977 yılları arasında Setur Servis ve Lisa Lastik’te toplu satış müdürlüğü yaptı. 1977-1982 arasında Honeywell’in Türkiye Distribütörü Petek Teknik Malzeme’nin genel müdürlüğünü, 1982-1987 arasında Honeywell ve Omron’un Türkiye Distribütörü TMS Teknik Malzeme Satış şirketinin genel müdürlüğünü yürüttü. 1987-1997 arasında STFA Hizmet ve İşletmecilik Genel Müdürü oldu. 1992’den bu yana da yine STFA bünyesindeki Sofra Yemek Üretim ve Hizmet’in Genel Müdürü.
Yazının Devamını Oku