18 Temmuz 2005
<B>AKÇANSA</B> Genel Müdürü Mehmet Göçmen, Avrupa’da katı atıkları yakma işinin çimento sektörüne verildiğini hatırlatarak, ‘Türkiye’de de çimento sektörü bu konuda önemli hale gelecek’ dedi. Göçmen, 4 aydır sokak sokak gezerek atılmış lastik topladıklarını söyledi. YILLARDIR çevreyi kirleten sanayi kolu olarak bakılan çimento sektörü, artık hem bu imajını silmek hem de çevreyi korumak için teknolojinin bütün imkanlarını seferber ediyor. Çimento devleri yaptıkları yatırımlarla bugün artık her türlü katı atığı hem hammadde, hem de yakıt olarak kullanabiliyor. Sabancı Holding ve HeidelbergCement ortaklığı olan Akçansa Çimento Sanayi Genel Müdürü Mehmet Göçmen, Avrupa’da katı atıkları yakma işinin kontrollü olarak çimento sektörüne verildiğini hatırlatarak, ‘Türkiye’de de çimento sektörü bu konuda önemli hale gelecek. Çünkü 1400 derecede her türlü atığı çevreye zarar vermeyecek şekilde yakarak üretim yapabiliyoruz’ diyor.
Dört aydır sokak sokak gezerek atılmış lastik topladıklarını söyleyen Göçmen, ‘Hedefimiz yılda 1 milyon 200 bin adet eski lastik yakmak. Şu anda kullandığımız yakıtın yüzde 5’ini bu şekilde sağlıyoruz. İki yıl içinde bu oranı yüzde 25’e çıkaracağız. Böylece yılda 6-7 milyon dolar yakıt tasarrufu sağlayacağız’ diye konuşuyor. Göçmen, Akçansa’nın yaptığı teknolojik yatırımlar sayesinde başka sanayi kuruluşların atıklarını da toplayarak hammadde olarak kullanabilir hale geldiğini belirtiyor.
‘Kolektörlerle arıtma yapılırken ortaya çıkan çamura da yakıt olarak talibiz’ diyen Göçmen, çimento sektörünün artık çevreye zarar vermekten çıktığını, aksine yakıt ve hammadde olarak ‘atık’ kullanması nedeniyle çevreyi koruyan bir yapıya dönüştüğünü söylüyor. Akçansa Genel Müdürü Mehmet Göçmen çimento sektörünün çevreye yönelik teknolojik yatırımlarını ve çimento sektörünü konuştuk.
Çevreye zarar vermeden üretim konusunda yatırım yapıyor musunuz?
- Genelde çimento çevreyi kirletir kanısı hakim. Geçmişte çimento fabrikaları çevreyi çok kirletmiş, bu doğrudur. Ama artık çimento fabrikaları çok büyük yatırımlar yaptı. Akçansa sadece çevre için 80-90 milyon dolar yatırım yaptı. Bugün iki fabrikamızın emisyon değerleri Avrupa’dan daha iyi. Bu fabrikaları Frankfurt’a da Paris’e de götürsek çalışır. Üstelik çimento sektörünün Avrupa’da çok önemli bir işlevi var, ikincil atık yakıtları yakma kabiliyeti. Bu, özellikle karbondioksit emisyonlarının sınırlandırıldığı Avrupa’da çok önemli hale geldi.
Çimentonun Türkiye’de böyle bir işlevi olabilir mi?
- Türkiye’de de çimento sektörünün katı atıkların yakılması önemli hale gelecek. Avrupa’da karbondioksit borsası oluştu. Avrupa’da kotası dolan sektörler öteki sektörlerden karbondioksit alıyor. Kotayı doldurmayanlar da diğerlerine karbondioksit satıyor. Karbondioksitin tonu 16-17 Euro. Katı atıkları yok etmenin en çok kullanılan yolu yakmak. Yakınca da karbondioksit çıkıyor. Bu yüzden yakma işi Avrupa’da kontrollü şekilde çimentoculara veriliyor.
Türkiye’deki üreticiler buna hazır mı?
- Biz Türkiye’de bunun öncüsüyüz. Türkiye’de bir numaralı yakma sertifikasyonu Akçansa’nın. İstanbul’un ve Marmara Bölgesi’nin atık lastiklerini dört aydır Büyükçekmece’deki fabrikamızda topluyoruz. Hedefimiz bir yıllık süreçte 12-15 bin ton arası lastik yakmak. Bu da 1 milyon 200 bin lastik anlamına geliyor. Dağ-taş dere atılan lastiklerle dolu. Herkes bunları sağa sola atıyor. Eski lastikleri kurban derisi toplar gibi sokak aralarında topluyoruz, 1400 derecede yakarak fabrikamızda yakıt olarak kullanıyoruz. Ama bunları toplarken bize getirenlere falan para vermiyoruz. Kuralımız bu. Petder de topladığı atık yağları bize getiriyor iki fabrikamızda da bunları yakıt olarak kullanıyoruz.
Kullandığınız yakıtın ne kadarını bu şekilde sağlıyorsunuz?
- İki fabrikamızda kullanılan yakıtın bu yıl yüzde 5’ini katı atıkları yakarak sağlamayı hedefliyoruz. Bu oranı iki yıl içinde de yüzde 25’e çıkarmayı planlıyoruz. Uzun vadede bu rakamı yüzde 40’a kadar çıkarmak istiyoruz. 2008’in sonuna kadar katı atıkların yakımı için 2.5 milyon dolarlık yatırım planlıyoruz.
Katı atıkları yakarak ne kadar tasarruf ediyorsunuz?
- Kullandığımız yakıtın yüzde 25’ini atıklardan sağlamaya başladığımızda bugünkü fiyatlarla yılda ortalama 6-7 milyon dolarlık tasarruf edebileceğiz.
Atıklara yönelik başka projeleriniz olacak mı?
- Biz bu yıl, doğadan almaya mecbur olduğumuz bazı malzemeleri de diğer sanayi atıklarından karşılamaya başladık. Çimentoya alçı yerine fosfat fabrikasının fosfocips atığını katıyoruz.
Yeni Maden Kanunu ile önümüzü görebileceğiz
Yeni Maden Kanunu sektöre neler getirecek?
- Bizim ana işimiz madencilik. Türkiye’deki Maden Kanunu, Osmanlı’dan devraldığımız Taşocakları Nizamnamesi’ydi. 1800’lü yılların tarihini taşıyan kanunla yakın zamana kadar çimento hammaddesi yaptık. Nihayet 2004 yılında yeni Maden Kanunu çıktı. Çimento hammaddesi ilk kez maden sayıldı. Eskiden alınan izinler çok kısa vadeliydi, artık 30 yıl önümüzü görebileceğimiz bir yapıya ulaştık. Yaptığımız işin sürdürülebilirliğini görebilecek noktaya geldik. Şimdi kanunun uygulamasına yardımcı olacak yönetmeliklerin en kısa zamanda çıkmasını bekliyoruz.
Rumeli Çimento bize bir değer yaratacaksa talip olabiliriz
Önümüzdeki yıllarda sektörde yeni oluşumlar bekliyor musunuz?
- Çimento sektöründen bazı sermaye sahiplerinin gideceğini düşünüyoruz. Bunun en bariz olanı Rumeli fabrikaları. Daha sonra da başka işleri ön plana çıkan ve artık çimentoyla uğraşmak istemeyen başka firmaların da satışının gündeme geleceği bir 5 yıl yaşacağız. Akçansa hem kendi işini en iyi şekilde yapacak, kapasitesini optimuma getirecek. Hem de önümüze çıkan fırsatlara bakacağız, bize değer yaratıyorsa bunlara talip olacağız. Rumeli fabrikalarına da bu gözle bakıyoruz. Birden fazla fabrikaya talip olmamız doğal. Ayrıca ortaklarımız Sabancı Holding ve HeidelbergCement de ayrı ayrı bu fabrikalara talip olabilir.
Çimentoda merdivenaltı yok
Çimento sektöründe kayıtdışılık nasıl?
- Türkiye’de kayıtdışılık Avrupa normlarının 2.5 misli. Bu da haksız rekabet doğuruyor. Hemen her sektörde merdivenaltı üretim var. Çimento sektörü belki de en şanslı sektör. Kayıtdışılığın en yoğun olduğu inşaat sektöründe yer almasına rağmen merdivenaltı üretim yok. 2004 yılında Türkiye çimento sektörü yüzde 9.2 oranında büyüdü.
Türkiye’nin üretiminin yüzde 10’unu yapıyoruz
Pazardaki konumunuz nedir?
- Türkiye’nin toplam klinker üretim kapasitesi 40 milyon ton civarında. Bunun 4 milyon tonunu, yüzde 10’unu biz üretiyoruz. Üretimimizin yüzde 30’unu yaklaşık 1.3 milyon tonunu ihraç ediyoruz. Ana pazarımız yüzde 60’la ABD. Her yıl sadece bakım, yenileme ve çevre için de ortalama 15-20 milyon dolar yatırım yapıyoruz.
Sektör 2005’te yüzde 5-6 büyür
2005 beklentileriniz nasıl?
- Sektör 2004’te yüzde 9.2 büyüdü. Bu yıl da yüzde 5-6 büyümeyi yakalayacağız. 2005 sonuna kadarki beklentilerimiz de şu ana kadar olumlu. Bizi tek tedirgin eden büyümenin sadece konutla olması. Bunun yanına sanayi ve altyapı yatırımlarını da koymamız gerekiyor.
AB süreci en az 15 yılımızı alır
Türkiye’nin AB yolunda şansı var mı?
- Her şeyimizi Avrupa Birliği’ne endekslemiş vaziyetteyiz. AB’ye üye olacağız, ertesi gün cebimiz pazar dolacak sanılıyor. AB bugün iş yapma biçimimizden düşünce biçimimize kadar her şeyi değiştiren bir proje. Yel baktığımızda nüfusunun yüzde 50’den fazlası kırsal kesimde yaşayan bir ülkede en az 20-30 yıllık geçiş süreci planlamak gerekiyor. Uygulamaya geçirilmesi ise en az 15 yıl alır.
MEHMET GÖÇMEN
Akçansa Çimento Sanayi Genel Müdürü Mehmet Göçmen, 1957 Bursa doğumlu. 1981’de Ortadoğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nden mezun oldu. 1982-1983 arasında New York’ta Syracuse University’de eğitim asistanlığı yaptı. 1983-1996’da Çelik Halat’ta sırasıyla etüt araştırma şefi, proje müdürü, ticaret direktörü ve yönetim kurulu üyesi olarak görev aldı. 1996-2000’de Lafarge Ekmel Beton Genel Müdürlüğü, Lafarge Türkiye İcra Kurulu Üyeliği, Lafarge Beton Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. 2000-2002’de Lafarge Türkiye İş Geliştirme ve Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı ve Lafarge Türkiye İcra Komitesi üyesi olarak çalıştı. 2003’te Lafarge Türkiye Strateji, Pazarlama ve Bilgi Teknolojileri Başkan Yardımcısı oldu. Haziran 2003’ten beri Akçansa Genel Müdürü. Ayrıca Karçimsa Yönetim Kurulu Başkanı, Enerjisa. Arpaş, Atlaş ve İmsad Yönetim Kurulu Üyesi.
Yazının Devamını Oku 11 Temmuz 2005
<B>ALMAN</B> Vaillant, 98 şirketi için Türkiye’yi laboratuVar olarak kullanmaya başladı. Vaillant Isı Sanayi ve Ticaret Genel Müdürü Christoph Grosser, ‘Türkiye için yarattığımız tüketiciye odaklı özel pazarlama ve satış sistemini artık dünyadaki Vaillant şirketlerine de öğretiyoruz. Onlar da toptancı ve ara toptancının olmadığı, doğrudan tüketiciye odaklı satış ve pazarlamayı öğreniyor’ dedi.
KOMBİ, şofben ve kat kaloriferi üreticisi Alman Vaillant, Türkiye Vaillant’ın başarısı üzerine, 98 şirketi için Türkiye’yi laboratuar olarak kullanmaya başladı. Vaillant Isı Sanayi ve Ticaret Genel Müdürü Christoph Grosser, ‘Türkiye için yarattığımız tüketiciye odaklı özel pazarlama ve satış sistemini artık dünyadaki Vaillant şirketlerine de öğretiyoruz. Onlar da toptancı ve ara toptancının olmadığı, doğrudan tüketiciye odaklı satış ve pazarlamayı öğreniyor’ diye konuşuyor. Rusya ve Polonya’da Türkiye modelinin uygulanması için danışmanlık veren Grosser, şimdi de Çin’de giderek artan servis organizasyonlarında Türkiye modelini oturtmaya çalışıyor.
Bugün Almanya merkezli Vaillant’ın hedeflerinin büyük bölümünün artık Türkiye’den çıktığını söyleyen Grosser, ‘ Vaillant için Türkiye artık laboratuar. Burada gelişen ürünleri, hizmetleri, fikirleri daha sonra başka ülkelere sunuyoruz. Türkiye’nin gücü farklı bir şekilde ortaya çıkıyor’ diyor. Grosser, İsviçre’deki Universitat St. Gallen’de Vaillant’ın Türkiye’de oluşturduğu pazarlama ve satış modelinin ders olarak okutulduğunun altını çiziyor. 26 yıldır Türkiye’de yaşayan . Vaillant Isı Sanayi ve Ticaret Genel Müdürü Christoph Grosser ile Vaillant’ın başarısını, Türkiye’ye bakışını, yatırımlarını, hedeflerini ve yeni ürünlerini konuştuk.
Türkiye’de ne kadar zamandır yabancı firmalara danışmanlık hizmeti veriyorsunuz?
- Türkiye’ye ilk kez 1979’da geldim. Daha sonra sık sık gelip gittim. Potansiyeli gördüm ve Türkiye’de çalışmayı düşündüm. 1983’de eşimle birlikte kendi danışmanlık firmamızı Grosser & Grosser’ı kurduk. Özellikle Alman, Avusturya ve Hollanda firmalarının Türkiye’deki işlerinde danışmanlık yapıyoruz. Değişik sektörlerde anahtar teslim şirketler kuruyor, belli bir noktaya gelince müşterimize teslim ediyoruz. Böyle birçok yabancı firmayı Türkiye’ye getirdik.
Vaillant’ı da bu şekilde siz mi Türkiye’ye getirdiniz?
- Danışmanlık firmamıza Almanya Vaillant’tan faks geldi. Türk ortak arıyordu. Sonra pazara girdi ve 1992’de Türk ortağından ayrıldı. Türkiye’de kalıcı olmak istiyordu. Onlar için çalışmamızı istedi. Ama onların Avrupa’daki satış ve pazarlama sistemini Türkiye’de uygulamak mümkün değildi. Farklı ve sadece Türkiye pazarına özel bir satış ve pazarlama yöntemi yarattık. O günlerde vizyonumuz Vaillant’ı ısıtma sektörünün Mercedes’i yapmaktı. Bunu başardık.
Almanya merkez için Türkiye Vaillant’ın bugün yeri neresi?
- Dünyada 98 şirketi bulunan Almanya merkezli Vaillant’ın hedeflerinin büyük bölümü artık Türkiye’den çıkıyor. Vaillant için Türkiye artık laboratuar. Buradan gelişen ürünleri, hizmetleri, fikirleri daha sonra başka ülkelere sunuyoruz. Başka ülkelerde bu sistemler kullanıldığında da Türkiye’nin gücü farklı bir şekilde ortaya çıkıyor. Türkiye’nin yeri farklı.
Türkiye için yarattığınız pazarlama modelinin özelliği ne?
- Pazarlama hattında üretici toptancıya, toptancı ara toptancıya ya da bayilere mal verir. Bayiler de tüketiciye satar. Biz de toptancı ve ara toptancı yok. Bayilerimizin belli bir standart içinde cihazlarımızı monte etme zorunluluğu var. Böyle bir satış ve pazarlama sistemi Avrupa’nın hiçbir yerinde yok. Bütün aktivitelerimiz tüketiciye odaklı.
Bu sistem başka ülkelerde de uygulanıyor mu?
- Vaillant’ın bu sistemle çalıştığı başka hiçbir ülke yok. Tüketici şikayetleri bölümünün amacı sadece tüketicinin sorununu giderilmesi değil, bizi tavsiye edecek kadar memnun kalması. Bu sistemi oturttuk. Avrupa’da üretici tüketiciden çok uzak. Ama bizim başarımız üzerine Vaillant Group’ta bütün ülkelerde tüketicilere dönük program başladı. İsviçre’deki Universitat St. Gallen’de Vaillant’ın Türkiye’de oluşturduğu pazarlama ve satış modeli ders olarak okutuluyor.
Türkiye modeli başka ülkelere de taşınıyor
Türkiye modeli ileride yaygınlaştırılacak mı?
- Model çok başarılı olunca, ‘Türkiye dışında da yayınlaştıralım’ denildi. Üç yıl önce Bulgaristan ve Romanya bize dahil edildi. Doğu Avrupa’da Rusya ve Polonya’nın servis organizasyonlarını oluşturuyoruz. Dünyadaki Vaillant servis organizasyonlarını kapsayan projede de danışmanım. Şu anda Çin’de projeler yürütüyoruz. Tüketici odaklı sistemi orada da uygulamaya çalışıyorum.
Satışı tüketicinin evinde yapacağız
Dünyaya örnek olacak yeni projeleriniz var mı?
- 1998’de başlanan bayilere yönelik bir projemiz sonuçlanmak üzere. Bayilerimiz bizim elemanlarımız olacak. Türkiye çapında tüketiciye aynı standart hizmet verilecek. Satışlar tüketicinin evinde yapılacak. Tüketici artık ne alacağına karar vermek için interneti kullanıyor. Kararını veren tüketiciye fazla zaman kaybettirmeden sistemi evine kuracağız. Cihaz değil sistem satacağız. Tüketici gaz açılması, malzeme temini,usta bulunması vs gibi detaylarla uğraşmayacak.
Avrupa yenileniyor Isıtma pazarı büyüyor
Kombide gelişen pazarlar nereleri?
- İngiltere’nin büyüme trendi çok iyi. Yılda 1.5 milyon adet cihaz değiştirilmek zorunda. Avrupa’nın en büyük pazarı haline geliyor. İtalya da 1960’tan beri doğal gaz kullandığı için değişimin yoğun olduğu ülkelerden biri. Doğu Avrupa’da da satışların yüzde 80’i yeni cihaz. Türkiye ve Rusya da büyüyor.
Vaillant Akademi dünyaya tesisatçı yetiştiriyor
Vaillant Akademi’de sadece kendi elemanlarınızı mı eğitiyorsunuz?
- Ankara’da kurduğumuz Vaillant Akademi’de hem kendi elemanlarımızı eğitiyoruz, hem de sektöre eleman yetiştiriyoruz. Türkiye dışında Polonya, Rusya, Almanya, Romanya, Bulgaristan ve Macaristan Vaillant Akademi’den yararlandı. Bu eğitimlerden gelir de sağlıyoruz. Bazen de bizim ekiplerimiz gidip yerinde eğitim veriyor.
2005 yılı sonunda yüzde 20 büyüyeceğiz
2004 cironuz ne olmuştu, 2005 hedefiniz nedir?
- Geçen yılı 60 milyon Euro ile kapattık. 2005 yılında bu rakamı yüzde 20 artırmayı hedefliyoruz. Vaillant Grubu ise 2004’de 1.7 milyar Euro ciro yaptı, yüzde 7 büyüdü. 2005 ciro hedefi de 2 milyar Euro.
30 milyon dolarlık yatırım yapacağız 80 ile gireceğiz
Türkiye’de yeni yatırımlar olacak mı?
- Türkiye’nin beş büyük şehrinde temsilciliğimiz var. 80 ile yaygınlaşmayı hedefliyoruz. Önümüzdeki 5 yılda servislerimizde çalışan sayısını 180’den 450’ye çıkaracağız. Yaklaşık 30 milyon dolarlık yatırım yapacağız. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlık olursa yatırımlarımız biraz gecikir ama devam ederiz.
Sadece Çin’e özel büyük bir fabrika kurulabilir
Vaillant Çin’de neler yapıyor?
- Çin’de Alman Vaillant’ın üretim tesisi var. Dört yıldır kombi cihazları ve kazanları üretiyor. Daha fazla üretim kapasitesine sahip büyük bir fabrika kurulması sadece Çin için gündeme gelecek. Kuzey Çin’de Şanghay gibi yerlerde mağazalar açtı. Kendi servis organizasyonlarını kurmaya çalışıyor. Servis organizasyonlarının teknolojisini bizden aldılar.
Hücre teknolojili kombi hem ısıtacak, hem elektrik üretecek
Yeni ürünler gelecek mi?
- 15-20 yıl içinde enerji tasarrufu sağlayan cihazların kullanımı yaygınlaşacak. Değişik enerji türlerinin kullanımı öne çıkacak. Bizim de böyle yeni ürünlerimiz var. Hücre teknolojili cihazımızın Avrupa’da testleri bitti. İki yıl içinde seri üretime geçilecek. Cihaz hem evi ısıtacak, hem de ısı belli bir noktaya ulaştığında artan ısıyı depolayarak, elektriğe dönüştürecek. Bu cihazı Türkiye’de de satmak istiyoruz.
CHRISTOPH M. GROSSER
Vaillant Isı Sanayi Genel Müdürü Christoph M. Grosser, 1953 Almanya doğumlu. İktisat eğitimi alan Grosser, mezun olduktan sonra müşavirlik yapmaya başladı. 1979 yılında Türkiye’ye gelip yerleşen Grosser, 1983’ten beri kendi firması Grosser & Grosser ile Türkiye’de yatırımı düşünen yabancı şirketlere danışmanlık yapıyor. 1992’den bu yana da Vaillant Isı Sanayi ve Ticaret Genel Müdürlüğü görevini sürdürüyor.
Yazının Devamını Oku 4 Temmuz 2005
<B>11</B> yılda Türkiye ve yurtdışında toplam 4.4 milyar dolarlık yatırım yaptıklarını söyleyen Turkcell Genel Müdürü Muzaffer Akpınar, ‘Artık üçüncü jenerasyon iş modellerinin oluştuğunu düşünüyoruz. Bir an önce sahayı kurun, biz top oynayacağız. Formamızı, ayakkabımızı giydik, top oynayacağız. Yeter ki oyunu kursunlar’ dedi. SON iki yıldır üst üste Business Week Dergisi’nin ‘INFO Tech 100’ listesine giren Turkcell, 2005 yılında listede 14’üncü sırada yer aldı. Listedeki tek Türk şirketi olan Turkcell aynı değerlendirmede, dünyada hissedarlarına en fazla kazandıran 8’inci teknoloji şirketi oldu. Avrupa’nın 5’inci büyük GSM operatörü olan Turkcell, bu kategoride Apple, Google gibi devlerle beraber ilk 10’da yer aldı.
Turkcell Genel Müdürü Muzaffer Akpınar, ‘Kuruluşumuzdan bugüne kadar geçen 11 yılda, 4.1 milyar doları Türkiye’de olmak üzere toplam 4.4 milyar dolarlık yatırım yaptık. Şirket olarak her zaman teknolojik önderlik rolünü önemsedik’ diyor. Ses değil veri üzerine kurulu üçüncü jenerasyon iletişim sistemleri için lisans zamanının geldiğini düşünen Akpınar, ‘Artık üçüncü jenerasyon iş modellerinin oluştuğunu düşünüyoruz. Bir an önce sahayı kurun biz top oynayacağız. Formamızı ayakkabımızı giydik, top oynayacağız. Yeter ki oyunu kursunlar’ diye konuşuyor.
2003 yılından bu yana Dünya GSM Birliği (GSMA) Yönetim Kurulu’nda Turkcell’i temsil eden Muzaffer Akpınar ile Turkcell’in hedeflerini ve GSM sektörünü konuştuk.
Business Week’in sıralamasında 97’incilikten 14’üncülüğe çıktınız. Bu nasıl oldu?
- Business Week’in Standard and Poors ile birlikte gelir, gelir artışı, karlılık gibi verilere dayanarak oluşturduğu ‘INFO Tech 100’de son iki yıldır 97’inci sıradan giriyorduk. Bu yıl 14’üncü sırayız. Sıralamanın en önemli kriterlerinden biri hissedarlarına maksimum kazancı getirmesi. Burada da biz en çok kazandıran 8’inci şirket olduk. Sanırım bu da etkiledi.
İleride bu sıralamada daha yukarıya çıkabilir misiniz?
- 14’üncülükten daha yukarı çıkmamız artık aşırı beklenti olur. Şirket için ulaşılabilecek en üst nokta. Bu listelerde sürekli bu noktalarda kalabilmek için aynı hızlı büyümeyi, zıplamayı her yıl gerçekleştirmek lazım. O da çok aşırı ve ütopik olur. Bu listede kalırız, ama bu sırada olmayız.
2004 yılı cironuz ne olmuştu, 2005 hedefleriniz neler?
- 2004 ciromuz 3.2 milyar dolardı. 2005 yılında da abone büyümesini geçen yılın üzerinde görebiliyoruz. Ciromuz ve karlılığımız da geçen yılın üzerinde olur.
Bugüne kadar toplam ne kadar yatırım yaptınız?
- 2004 sonu itibariyle kuruluşumuzdan bu yana geçen 11 yılda yurtiçi ve yurtdışında yapılan yatırım toplam 4.4 milyar doları buldu. 2004’de 486.7 milyon dolar yatırım yapıldı.
Türkiye nüfusunun yüzde 96’sını, coğrafyasının yüzde 75’ini kapsadık.
İletişim teknolojisinde bundan sonraki aşama neresi?
- Teknolojik olarak veri hızında gelinebilecek en iyi noktaya geldik. Bunun bir ötesi, ses üzerine değil servis üzerine kurulu üçüncü jenerasyon. Geçmişte Türkiye’nin Avrupa ile eş zamanlı üçüncü jenerasyon lisans ortamına girmemesini doğru bulduk. Ama artık zamanının geldiğini düşünüyoruz.
5 yılda 8 bin 300 kızımıza ulaştık
Sosyal sorumluluk projeleriniz nasıl gidiyor?
- Biz ihtiyaçları hissedebilen bir kurum kültürü yaşatmaya çalışıyoruz. Plaza çocukları olmamaya çalışıyoruz. 25 milyon nüfusa dokunabilen başka bir alt yapı olmadığını düşünüyorum, bu önemli bir sorumluluk. Özellikle eğitimi çok önemsiyoruz ve kızların eğitimine ağırlık veriyoruz. Beş yılda 8 bin 300 kızımıza ulaştık. 640 bine yakın okula gitmeyen kız çocuğu olan ülkemizde bu soruna ağırlık verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Cep telefonunda Türkiye 36.7 milyon aboneyi buldu
GSM operatörlerinin bugün kaç abonesi var?
- 2004 yıl sonu itibariyle Telekomünikasyon Kurumu’nun rakamlarına göre abone sayımız 23.4 milyon. Telsim yılı 6.5 milyon, Avea 4.8 milyon aboneyle tamamladı. Toplam abone sayısı 34.7 milyon. 2005’in ilk üç ayının sonunda ise abone sayısı Turkcell’de 24.3 milyona, Telsim’de 7.2 milyona, Avea’da 5.2 milyona, toplam sayı 36.7 milyona çıktı.
Cepten mesajla yiyecek içecek bile alınabiliyor
GSM pazarının daha ne kadar büyüyebileceğini tahmin ediyorsunuz?
- Türkiye’nin önü daha çok açık. Önümüzdeki üç yıl içinde daha hızlı bir büyüme yaşanmasını bekliyoruz. Sonra da büyüme devam eder, ama Türkiye’nin makro ekonomisi, sektörün üzerindeki vergi gibi sorunlar iyileştikçe sektörün önü açılır. Abonelik artık sadece insanın cebindeki sim kart değil.
Abonelik günümüzde sim kart dışında neleri içeriyor?
- Bugün barajların su seviyesini ölçmek için kullanılan makineler veya ‘çalındığı zaman yerini bulalım, istersek motorunu durduralım’ dediğimiz araçların içine de sim kart veriyoruz.
Vergi yükü azalırsa cepten konuşma süreleri artar
Sektörün üzerindeki vergi yükü nedir?
- Operatörlerin üzerindeki vergi yükü, KDV, lisanstan gelen hazine payı, Özel İletişim Vergisi, eğitime katkı payı gibi kalemlerle yüzde 60’ın üzerine çıkıyor. Avrupa’da yüzde 18 KDV’nin dışında sektör üzerinde başka vergi yok.
Verginin azaltılması için neler yapıyorsunuz?
- Bunun çok önemli bir alt yapı olduğunu, mobil iletişimin lüks ya da gereksiz olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Vergiler arttığında konuşma dakikaları üzerinde çok büyük baskı yaratır. Kütle büyüyor gibi görünse de tüketim miktarı aynı derecede büyümez.
Konuşma süresi 103 dakikadan 67 dakikaya indi
Türkiye’de ortalama konuşma süresi nasıl?
- 2000 yılında 103 dakika/ay olan abone tüketim miktarı bugün 67 dakika. Abone miktarı arttı ama vergiler yüzünden ortalama tüketim miktarı aşağı indi. Ortalama konuşma süresi Avrupa’da 150-200 dakika, ABD’de 200-300 dakika arasında.
Eğlence, haber paketleri ciddi iş hacmi yaratacak
Ses dışı diğer hizmetlerde gelecek nasıl?
- Ses iletişimi dışında sunduğumuz diğer hizmetlerin de yüzde 15’in üzerinde bir kitle tarafından belli dönemlerde en az bir kez kullandığını biliyoruz. Bir süre sonra artık ses üretilemez hale gelebilir. Ama eğlence paketleri, haber paketleri, bilgilendirme paketleri gibi katma değerli hizmetlerde hiç ortadan olmayan talebi yaratabiliriz ve o hizmetin devamlı kullanımını sağlayarak, ciddi bir iş hacmi üretebiliriz.
Cep telefonunda dünyanın hedefi 2 milyar abone
Yönetiminde yer aldığınız Dünya GSM Birliği’nin hedefi nedir?
- Dünya GSM Birliği (GSMA) Yönetim Kurulu’na ilk kez üç yıl önce seçildim. Geçen yıl seçim yenilendiğinde yeniden seçildim. Dünyada 700 GSM operatörü ve 1.4 milyar abone var. Hedefimiz 2 milyar aboneyi geçmek. Kapsama alanındaki nüfus ise 3.5-4 milyar. Burada çok büyük yapılar ve potansiyelden söz ediyoruz.
Yurtdışında 167 milyon dolar ciro 4.2 milyon abone
Yurt dışındaki abone sayınız ve geliriniz ne?
- Kuzey Kıbrıs ile birlikte altı ülkede varız. Kazakistan, Azerbaycan, Gürcistan, Moldova ve Ukrayna. Yeni girdiğimiz Ukrayna dışındaki ülkelerde lider operatörüz. 2005’in ilk üç ayında yurt dışı gelirimiz 167 milyon dolar oldu. Altı ülkede 4.2 milyon aboneye ulaştık. Kıbrıs ve Ukrayna henüz buna dahil değil.
Turkcell Genel Müdürü Muzaffer Akpınar, 1962 doğumlu. Saint Michel Fransız Lisesi’nden sonra, 1985’te Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi/İşletme Bölümü’nü bitirdi. Çalışma hayatına 1984’de Penta Dış Ticaret’te başladı. 1986’da Penta Tekstil’in kurucu ortaklarından biri olarak şirketin yönetiminde yer aldı. 1993’de KVK’nın Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Haziran 2001’de Fintur Holding’in Genel Müdürü oldu. Ocak 2002’den beri Turkcell İletişim Hizmetleri’nin Genel Müdürü. Aynı zamanda, Fintur Holding ve Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) Yönetim Kurulu üyesi, Mapco ve Corbuss Yönetim Kurulu Başkanı, Global Bilgi ve Çağrı Hizmetleri’nin Başkan Yardımcısı.
Yazının Devamını Oku 27 Haziran 2005
<B>DİVAN</B>, Anadolu şehirlerinin en az 15’inde yer almak istiyor. Divan Genel Müdürü Kamil Berk, ‘Bu yıldan başlayarak Anadolu’da her yıl bir otel açmayı planlıyoruz’ dedi. Berk, ekonominin canlı olduğu Anadolu şehirlerinde mutlaka yer almak istediklerini belirtti. KOÇ Holding bünyesindeki Divan, Türkiye’de özellikle ekonominin geliştiği Anadolu şehirlerinin en az 15’inde yer almak istiyor. Halen 6 olan otel sayısını üç yıl sonra 9’a çıkaracaklarını söyleyen Divan Genel Müdürü Kamil Berk, ‘Bu yıldan başlayarak Anadolu’da her yıl bir otel açmayı planlıyoruz’ dedi. Berk, ekonominin canlı olduğu Anadolu şehirlerinde mutlaka yer almak istediklerini belirtti.
Berk, yeni girdikleri endüstriyel yemek sektöründe de ilk üç arasında yer alan ve günde 63 bin kişiye hizmet verdiklerini söyledi. Tatil otelciliği yerine şehir otelciliğinde büyümek istediklerini vurgulayan Kamil Berk, Türkler’in yoğun olarak gittiği Londra, Paris gibi şehirlerde de bir Divan Oteli olmasını arzu ettiğini sözlerine ekledi. 2005 yılında 100 milyon Euro ciroya ulaşmayı hedefleyen Divan’ın Genel Müdürü Kamil Berk ile Türk turizmi ve otel yatırımcılığından endüstriyel yemek sektörüne uzanan bir sohbet yaptık.
Gündeminizde yeni oteller var mı?
- Tatil otelciliği yerine, şehir otelciliğinde büyümek istiyoruz. Özellikle Türkiye’de şehir otelciliğinin bir takım avantajları var. Daha istikrarlı bir iş. 12 ay sezona bağlı. Ekonominin çok canlı olduğu Denizli, İzmir, Gaziantep, Konya gibi Anadolu’da dinamik şehirler var. Buralarda da kaliteli otel ihtiyacı var. Önemli olan uygun yatırımcıyla bizim bir araya gelip her iki tarafında memnun olacağı, karşılıklı memnuniyet duyacağı bir ilişkiye girmek. Biz bunu bu işte otelde gerçekleştirdik ve operasyona başladık. Ankara’da bir anlaşma imzaladık.
Ankara’daki oteliniz ne zaman açılacak? Yatırım tutarı nedir?
2006’nın ilk yarısının sonunda. Yatırımı biz yapmadığımız için net bir rakam söyleyemem, ama arsa hariç 140-150 odalı bir otel 600 milyon dolara çıkabilir. Önemli olan işletme. Biz hem bilgi birikimimiz, hem tecrübemiz, hem de rezervasyon sistemimizle, pazarlama gücümüzle, değer kattığımıza inanıyoruz. Denizli, Konya, Gaziantep’te görüşmelerimiz devam ediyor.
Peki siz kaç şehir oteli açmayı düşünüyorsunuz?
Biz bu yıldan başlayarak her yıl bir otel açmayı düşünüyoruz. Şu anda 6 olan otel sayımızı 3 yıl sonra 9’a çıkartmayı düşünüyoruz. Ama Türkiye’de ekonominin çok canlı olduğu şehirlerin sayısı 15-20’yi geçmez. Türkiye’de ulaşılacak nokta budur. Sadece Anadolu şehirleri değil, İstanbul’un Anadolu yakasında çok ciddi bir boşluk var. Şu anda arayışlarımız sürüyor.
Divan Otelleri’ni yurt dışına taşımayı düşünüyor musunuz?
Şu anda somut bir düşüncemiz yok, ama Türkler’in yoğun gittiği Londra, Paris, Moskova gibi şehirlerde Türk markalı bir otelin çok yoğun iş yapacağını düşünüyoruz. Bence orada çok ciddi bir boşluk var. Bu benim kişisel düşüncem. Şirketin çok somut bir düşüncesi bu konuda. Yurt dışında özellikle Moskova’da Ramstore’lar içindeki ünitelerimiz açılmaya devam edecek. Bu yıl bir cafe ve lokanta da açacağız Moskova’da. Ama otelcilikle ilgili somut bir projemiz yok.
Divan’ın 2005 yılı sonundaki ciro beklentisi ne?
- 2005’te ulaşacağımız ciro aşağı yukarı 100 milyon Euro. Bir önceki yılın cirosuna göre yüzde 27’lik bir büyüme gösteriyoruz. Divan, 1956’da pastane ve lokantasıyla pazara girmiş. Bugün hem yiyecek içecek alanında, hem otelcilik alanında faaliyet gösteriyor. Ancak 1980’lere kadar fazla yayılamamış. Özellikle son beş yılda büyümeye başladı. Bugün ciromuzun yüzde 30’unu otellerden, yüzde 50’sini endüstriyel yemekten, yüzde 20’sini de diğer hizmetlerimizden sağlıyoruz.
Günde 63 bin kişiyi doyuruyoruz
Endüstriyel yemek işinde beklediğinizi buldunuz mu?
- Biz orada marka farklılaşmasına gittik. Divan üst sınıf bir marka. ‘7 Yedi’ diye bir marka oluşturduk. Günde 63 bin kişiye yemek veriyoruz. Daha yolun başındayız. 2005 yılında endüstriyel yemekte biraz durup, hızlı büyümeden kaynaklanan organizasyondan kaynaklanan sorunlarımızı toparlayacağız. 2006’dan sonra tekrar büyümeye devam edeceğiz. Bu pazar çok büyük.
Bu kadar hızlı büyüyeceğinizi tahmin etmediniz mi?
- Bazı işlere girdiğiniz zaman büyümek zorundasınız. Ekonomik ölçüyü yakalamadığınız zaman ufak kalmanın getirdiği çok ciddi sakıncalar var. Ekonomik ölçüyü 63 bin kişide bile yakaladığımızı söyleyemem. Bu rakamı daha da büyütmemiz, 90-100 binlere ulaşmamız gerekiyor. Ama ciddi bir insan gücü planlaması ve maliyetlerinizi kontrol gerekiyor. Bundan sonra büyümeyi yavaşlatmamız gerekiyor. Çünkü çok fazla yetişmiş insan gücü yok.
Haksız rekabet azaldıkça küçükler birleşecek
Endüstriyel yemek sektöründeki hedefiniz nedir?
- Bu sektördeki stratejimiz her ne pahasına olursa olsun büyümek değil. Amacımız sektörde kabul edilen kar normları içinde, kar ederek büyümek. Sektörde irili-ufaklı binlerce firma var. Ama biz şu anda pazardaki büyük oyuncular içinde üçüncüyüz. Biz şu anda askeri yerlere falan girmeyi düşünmüyoruz. Mevcut işlerden pay almak yerine, bizden büyük ya da küçük oyuncuların girmediği alanlara girmeye çalışıyoruz.
Satın alma veya birleşmelerle büyümeye nasıl bakıyorsunuz?
- Şu anda böyle öyle bir stratejimiz yok. Daha çok işbirliği yaparak büyümeyi düşünüyoruz. Sektörde yoğun şekilde haksız rekabet var. Haksız rekabet azaldıkça küçük şirketlerin birleşeceğini düşünüyorum.
Sektöre girerken ne kadar yatırım yaptınız?
- Ümraniye’deki tesisimizi yaparken 8 milyon dolar civarında yatırım yaptık. Sadece endüstriyel yemek değil, pasta, çikolata üretimimizi de orada topladık. Türkiye’de inanıyorum ki şu anda eşi olmayan bir üretim tesisimiz var Ümraniye’de.
KAMİL BERK
Divan A.Ş’nin Genel Müdürü Kamil Berk, Boğaziçi Üniversitesi, Turizm ve Otelcilik bölümü mezunu. 1980 yılında Hilton Oteli’nde Yönetici Yetiştirme Programı ile kariyerine başladı. İnsan Kaynakları ve Yiyecek & İçecek Bölümlerinde değişik pozisyonlarda yöneticilik yaptı. En son görev aldığı Hartum Hilton Sudan’daki Yiyecek & İçecek Müdürlüğü pozisyonundan ayrılarak 1989’da Divan Oteli’nde Otel Müdür Yardımcısı olarak göreve başladı. 1990-1992 arasında Genel Müdür Yardımcısı, 1992 -2004 arasında ise Genel Müdürlük görevini sürdürdü. Yeniden yapılanma sonrasında 2004 Ocak ayından itibaren 189 noktada hizmet veren Divan A.Ş.’nin Genel Müdürü oldu.
Yazının Devamını Oku 20 Haziran 2005
<B>ZORLU </B>Holding Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın, ‘Pamuktan başlayarak kullanılan bütün kimyasallara kadar anti-alerjik yapıya sahip çevre dostu organik ev tekstili ürünlerini kasım ayında Türkiye’de de piyasaya çıkartacağız. Bu ürünlerimiz şu anda Avrupa pazarında satılıyor’ dedi. AVRUPA’nın ve Ortadoğu’nun en büyük ev tekstili üretim tesislerine sahip olan Zorlu Tekstil Grubu, yatak odalarına ‘farklı’ ürünlerle de girmeye hazırlanıyor. Nautica markasının ABD’den sonra Avrupa’daki dağıtım ve pazarlama haklarını satın alan Zorlu Tekstil Grubu, Sisley’i de dünya çapında ev tekstili markası yapacak. Grup, her iki marka için de değişik ülkelerde ev tekstili mağazaları açacak. Sisley için ilk mağazaların açılmasına Londra, Paris, Milano ve Moskova’da ağustos ayında başlanacak. Nautica mağazaları ise eylül ayından itibaren açılacak. Bunların ardından da, Benetton gibi diğer ünlü markaların ev tekstili mağazaları gelecek.
Zorlu Holding Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın, 2006 yılı içinde Sisley markalı ev tekstil ürünlerinin satılacağı 50 mağaza açılmasının planlandığını söyledi. Aydın, Zorlu’nun Avrupa’da satışa sunduğu çevre dostu ‘organik ev tekstili’ ürünlerini kasımdan itibaren Türkiye’de de pazara sunacağını bildirdi. Vedat Aydın ile Zorlu’nun tekstil yatırımlarını ve perakendedeki planlarının, yeni ürünlerinin yanı sıra Türk tekstil sektörünü konuştuk.
* Sisley markası için Benetton ile anlaştınız. Sisley ev tekstili mağazalarını ne zaman açmaya başlayacaksınız?
- Benetton Grubu’na ait Sisley markasıyla anlaştık. Bu markanın ev tekstil koleksiyonunu sıfırdan hazırladık. Ağustos ayında kısmet olursa Paris’te, Londra’da, Milano’da, Moskova’da 50 ile 250 metrekare arası mağazalarımız açılıyor. Koleksiyonu biz yaptık, mağazaları biz açıyoruz, pazarlamasını biz yapacağız. Mağaza sayısını birden bire 20’ye 30’a çıkaracağız. 2006 yılında muhtemelen en aşağı 50 Sisley mağazası açacağız. Nautica ile de anlaşma yaptık, onun da ilk mağazaları eylülde açılacak.
* Türkiye’de kaç mağaza olacak?
- Sanırım fazla olmaz. Daha çok yurtdışında Avrupa’da ve Amerika’da ve Uzakdoğu’da olacak. Dünyada gelişmiş 140 mağazası var. Arkadan takip eden markalar var mesela Benetton. Bu markalarla da ön anlaşmalarımız tamam. Bunların da Avrupa’da ve diğer ülkelerde pazarlama hakkını aldık.
* Neden mağazacılığa girdiniz, şu anda hangi noktadasınız?
- 2000 yılında başladığımız bu işte Türkiye’de 100 mağazaya yaklaştık. Yurtdışındaki mağazalarımızla birlikte 115’i bulduk. Ukrayna, Bulgaristan, Romanya, Makedonya ve Kazakistan gibi çevre ülkelerde ev tekstil mağazalarımız var. Böyle dev üretim tesislerine sahip olduktan sonra perakende sistemine de girmeniz gerekiyor. Bizim kapasitemizin ancak dörtte biri şu anda Türkiye’de satılabilir durumda. Kalanını bir şekilde dünyaya pazarlamak zorundayız. İhracata ağırlık vermeye çalışıyoruz.
* Satışlarınızın ne kadarı ihracata yönelik?
- Toplam satışlarımızın yüzde 50’si ihracat. İplik bölümü daha çok iç piyasaya çalışıyor, dış piyasaya da mal veriyor. Ama perde ve çarşaf bölümleri daha çok ihracata çalışıyor.
* Gelecekte ev tekstilinde farklı ürünleriniz olacak mı?
- Halen 3 bin noktada Taç ürünleri satılıyor. 600 noktayı Taç ürünlerinin farklılığını anlatabilecek şekle soktuk. Bin noktaya ulaşırsak farklı ve özellikli ürünlerimizi sunacağız. Tüketici, reklamını yaptığımız farklı ürünlere kolay ulaşabilsin istiyoruz. Bu
alanda ilk çıkaracağımız ürünler çevre dostu ‘organik ürünler’. Pamuktan başlayarak kullanılan bütün kimyasallara kadar anti-alerjik yapıya sahip çevre dostu organik ev tekstili ürünlerini kasım ayında Türkiye’de de piyasaya çıkartacağız. Bu ürünleri zaten üretiyoruz ve Avrupa ülkelerine satıyoruz. Şimdi iç pazara da vereceğiz.
Taç markasına 35 yılda 100 milyon dolar yatırdık
Türk tekstil sektöründe markalaşmayı nasıl görüyorsunuz?
- Kendi koleksiyonunuz, kendi deseniniz, kendi Ar-Ge’niz ve kendi markanız varsa ayakta kalmanız daha kolay. Ama KOBİ’lere marka ve tasarım desteği verilmeye başlanmış. Bunu yanlış buluyorum. Marka geliştirmek bu kadar kolay değil. Bu destekleri denize atılmış birer taş gibi görüyorum. Örneğin bizim 35 yıllık Taç markamız var. Bugüne kadar 100 milyon dolar marka yatırımı yapılmıştır. Türkiye’de tanınıyoruz. Ama dışarıda kim tanıyor? Markalaşmak her ülke için büyük yatırımlar gerektirir.
Tekstile ortalama ne kadar yatırım yapıyorsunuz?
- Yurtiçinde ortalama 40 milyon dolar yenileme yatırımı mutlaka yapılıyor. Diğer ülkelerde de yine yenileme yatırım olarak yaklaşık 20 milyon dolar harcıyoruz. Moskova’da eylül ayında ‘Taç’ adıyla üç mağaza birden açıyoruz. Bu da 15-20 milyon dolara kadar yatırım gerektiriyor.
Tekstilde 8 bin çalışan 850 milyon dolar ciro
Tekstil Grubu olarak yıl sonunda hedeflediğiniz ciro nedir?
- Sadece tekstil grubu şirketlerinde 8 bin çalışanımız var. Üç yıldır bu yapıyı koruyoruz, küçülme politikamız yok şu ana kadar. Ev tekstilinde üretim süresi sekiz hafta, bunu beş haftaya kadar indirmek ve farklı ürünler yapma peşindeyiz. Tekstil Grubu olarak 2004’de yüzde 25 büyüyerek, 720 milyon dolar ciro yapmıştık. Bu yıl 850 milyon dolar ciro bekliyoruz.
Dışarda yerel üretim yerel pazarlama formülü
Yurt dışı yatırımlarınız nasıl gidiyor?
- Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yüzde 60 hissedarı olduğumuz Korteks Afrika, hem üretim hem pazarlama yapıyor. Korteks markasıyla Güney Afrika’da perdede lider. 1998’de Fransa’da satın aldığımız 250 yıllık Fransız şirketi Belair de ülkenin yüzde 50’sini elinde tutuyor. Belair adıyla Fransa’da üç mağaza açtık. Yerel üretim ve yerel pazarlama stratejisi uyguluyoruz. Amerika’da konfeksiyon tesisi ve dağıtım merkezi kurduk. İngiltere Londra’da pazarlama yapan şirketimiz var. Moskova’da 13 bin metrekarelik üretim yerimiz, depomuz ve dağıtım merkezimiz var. Çin’de, Hindistan’da, Pakistan’da satın alma ofislerimiz, Türkmenistan’da ve İran’da fabrikalarımız var.
400 bin metrekare perde 600 bin metrekare çarşaf
Zorlu Tekstil Grubu hangi ürünlere odaklanıyor?
- Grubumuzun dört ana iş kolu var. Biri günde 600 ton üretim yapan iplik tesisimiz. Avrupa, Ortadoğu ve Amerika’da benzeri yok, daha büyükleri Kore’de ve Tayvan’da. İkinci ana iş kolumuz perde. Günde 400 bin metrekare üretim yapıyoruz. Üçüncü iş kolumuz yatak odasıyla ilgili çarşaftan yatak örtüsüne her türlü tekstil ihtiyacı. Burada da 600 bin metrekareye yakın üretimimiz var. Perde ve çarşaf tesislerimizin Avrupa ve Ortadoğu’da benzeri yok. Çarşaf tesislerimiz dünyada üçüncü. Dördüncü iş kolumuz ise perakendecilik. 2000’den beri mağazacılık sistemine geçtik.
VEDAT AYDIN
Zorlu Holding Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın, 1951 Konya doğumlu. Robert Kolej’den sonra Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden 1973 yılında mezun oldu. Shirley Institute’de MBA yaptı. 197476 arasında Akfil Sanayi’de İnsan Kaynakları Müdürü, 1976-1990 arasında Mensucat Santral’de İç Satış Müdürü ve ardından Genel Müdür Yardımcısı olarak görev aldı. 1990-93 yılları arasında kendi kurduğu Aydın Export şirketiyle danışmanlık hizmeti verdi. 1993’de Spectrum Büro Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nü üstlendi. 1997’den bu yana Zorlu Holding’de çalışıyor.
Yazının Devamını Oku 13 Haziran 2005
<B>SON </B>dönemde özellikle gıda alanında Türkiye’ye gözlerini diken Belçikalı işadamları, Türk gıda sanayii hakkında bilgi almak için Ülker Grubu’nu seçti. 39 yıllık gıdacı Ülker Grubu İstişare Konseyi Üyesi Metin Yurdagül’ü Brüksel’e davet eden Belçikalılar, hem kendi ürettikleri gıda ürünlerini Türkiye’ye satmak, hem de Türk gıda üreticilerinin kuracağı tesislere ekipman pazarlamak istiyor.
BELÇİKALI gıda üreticileri ve gıda teknolojisi üreticileri, gözünü son yıllarda hızla büyüyen Türk gıda sanayiine dikti. Hem Türkiye’ye mal satmak hem de tesis kurmak için araştırmalar yapan Belçikalı işadamları, Türk gıda sanayii hakkında bilgi almak için de Ülker Grubu’nu seçti. Belçika Başkonsolosluğu bünyesindeki Belçika Flaman Bölgesi İhracatı Geliştirme Merkezi, Türk gıda sanayiini anlatması için 39 yıllık gıdacı Ülker Grubu İstişare Konseyi Üyesi Metin Yurdagül’ü Brüksel’e davet etti.
Geçtiğimiz hafta Brüksel’de düzenlenen özel bir toplantıda önce Türk gıda sanayii hakkında Belçikalı işadamlarını bilgilendiren Yurdagül, sonra da Ülker Grubu’nun ürünleri ve yatırımlarını aktardı. Toplantıdan sonra Metin Yurdagül, Belçikalı işadamlarının Türkiye’ye ve gıda sanayiine ilişkin sorularını yanıtladı. Toplantıdan önce Ülker’in yağ tesislerini kuran ve Belçika’nın en büyük ihracatçısı konumunda olan De Smet firması, Yurdagül’e teşekkür plaketi verdi.
Yurdagül, ‘Belçikalı işadamları hem kendi ürettikleri gıda ürünlerini Türkiye’ye satmak, hem de Türk gıda üreticilerinin kuracağı tesislere ekipman pazarlamak istiyor’ dedi. Gıda sanayiinde 39 yıldır aktif olarak çalışan ve Ülker’in gıda yatırımlarının önemli bölümünü hayata geçiren Metin Yurdagül ile hem Belçikalılar’ın Türkiye’ye bu ilgisini, hem de Ülker’i konuştuk.
Türk gıda sanayiini anlatmanız için neden sizi davet ettiler?
- Belçika Başkonsolosluğu’nun Belçikalı işadamlarına Türk gıda sanayinin sunumunu Ülker’den istemeleri bizim için çok önemli. Ben 39 yıldır yağ sanayiinin ve gıdanın içindeyim. Bu sektörde aralıksız çalışan ve hala çalışan tek insanım belki de. De Smet Türkiye’ye en çok ihracat yapan Belçika firması ve ihracatının büyük çoğunluğu da Ülker’e. Tam 13 yıldır Belçikalı firmanın en iyi müşterisiyiz. Bunu sektörel olarak gözönüne almış olmalılar.
Belçikalılar neden Türkiye’ye ilgi göstermeye başladı?
- Belçika Başkonsolosluğu’nun davetiyle konuşmacı olarak katıldığım toplantıdaki dinleyiciler, Belçikalı gıda üreticileri veya gıda tesisi üretecileriydi. Bunların bazıları Türkiye’de yatırım yapmak istiyor, bazıları da malını Türk gıda sanayiine satmak istiyor. Bazıları ise Türkiye’yi ürünlerini ürettireceği merkez olarak görüyor. Ürünlerinin parça parça Türkiye’de daha ucuza ürettirip, başka ülkelerde anahtar teslim fabrikaları kendi teknolojisiyle kuruyor.
Türkiye pazarına girmek isteyenlere neler önerdiniz?
- Türk gıda sanayiinin yurt dışından temin etmek zorunda olduğu bazı zorunlu ürünler var. Bunların büyük bölümünü de Almanya, İsviçre gibi değişik Avrupa ülkelerinden alıyoruz. Belçikalı işadamlarına bu ürünlerin neler olduğunu araştırıp, daha uygun koşullarla temin ederek, bu pazarları başka ülkelerin elinden alabileceklerini söyledim. Ayrıca Türkiye yeterince bilinmiyor ya da farklı biliniyor. Sadece mal satmak için değil, başka alternatifleri de düşünmelerini önerdim. Türkiye’nin coğrafi yakınlığını kullanarak, Türkiye’de üretim yapıp başka ülkelere satabilirler.
Türk gıda sanayiine yönelik en dikkat çekici soru ne oldu?
- Türkiye’de yatırım yaparken ekipmanlarda kaliteye mi ucuzluğa mı önem verdiğimizi sordular. Ben de Ülker olarak kaliteli ürün üretmek için, maliyeti ne olursa olsun kaliteli ekipmanlar aldığımızı söyledim. Ayrıca Türkiye nüfusuna, büyümesine, gıda sektöründeki potansiyeline, gıda tüketimindeki artışa ilişkin sorular da geldi. Ben de onlara Türk gıda sanayinin bugüne kadar ki gelişimini ve bundan sonraki gelişme tahminlerini artardım. Bir de Türkiye’de yeni çıkan Gıda Kanunu’nun ne kadar uygulanabilir olduğunu sordular. Yasayı çıkarmamızı takdir ettiklerini ancak uygulanabilirliği konusunda endişeleri olduğunu aktardılar.
Peki Gıda Kanunu gerçekten uygulanabiliyor mu?
- Biz Ülker olarak 92’den beri yağ sanayiine 140 milyon dolar yatırdık. Oysa hiç tesisi olmayan, kontrolsüz onlarca yağ üreticisi var. Bu da haksız rekabete neden oluyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, periyodik zamanlarda kontrol için gelir bize ve Unilever’e. Merdivenaltını denetlemezler, ama pazarın yüzde 70’ini denetliyoruz, yağ sektörü kontrol altında diye rapor vermeleri mümkün. Çünkü pazarın yüzde 70’i zaten bu iki firmadan oluşuyor.
Belçika yatırımcılarını Türkiye’ye getirmek istiyor
YAKLAŞIK 12 yıldır Türkiye’de görev yapan Belçika Flaman Bölgesi Ekonomi ve Ticaret Ateşesi Katharina Desmet, Belçikalı şirketleri yurt dışına çıkarmak istediklerini ve Türkiye’yi de bu amaçla bir üs gibi kullanmak istediklerini söyledi. Desmet, Belçika’nın Türkiye’ye 2 milyar Euro ihracat yaptığını, 1.5 milyar Euro da ithalat gerçekleştirdiğini belirterek, ‘Bu ihracatın da yüzde 75’ini bizim temsil ettiğimiz Flaman Bölgesi yapıyor’ dedi. Desmet, Türkiye’de gıda endüstrisinin ve yatırımlarını son yıllarda sürekli büyümesinin Belçikalı işadamlarının dikkatini çektiğini söyledi. Desmet, Türk gıda sanayiini Belçikalı işadamlarına anlatması için de Türkiye’nin en büyük gıda grubu olduğu için 60 şirketli, 4 milyar dolar cirolu Ülker’i seçtiklerini belirtti. Desmet, ‘Öncelikli hedefimiz Belçikalı firmaların Türkiye’de kendi ofisini kurmaları’ dedi.
Yurtdışı ciromuz 333 milyon dolar
2005 yılı nasıl geçiyor?
- 2004’ü 3.6 milyar dolar ciroyla tamamlamıştık. 2004’te dış yatırımlarımızı güçlendirdik. 2005 yılını 4 milyar dolar ciroyla kapatmayı planlıyoruz. 60 şirketli Ülker Grubu, 6 ülkede 7 ayrı üretim tesisine sahip. 21 binin üzerinde çalışanımız var. 6 ülkedeki yurt dışı ciromuz 333 milyon doları buldu. Yıllık 400 milyon dolara doğru gidiyor.
Cezayir ve Romanya’ya girdik, Mısır sırada
Yurt dışında hedeflerinize ulaşabiliyor musunuz?
- Yurtdışı yatırımları 2005 yılında da güçlendirmeye devam edeceğiz. Bisküvide Kazakistan’da yüzde 30’un üzerinde payla pazar lideriyiz. İran çok iyi bir pazarımız, Tebriz ve Tahran’da iki fabrikamız var. Özbekistan, Ukrayna, Suudi Arabistan’da fabrikamız var. Cezayir ve Romanya’da bisküvi üretimine girdik. Mısır’da da bisküvi ve çikolata üretim hazırlığındayız.
Girdiğimiz pazarı büyütüyoruz
İki yıl önce pazara sunulan Cola Turka’nın ve Ülker Golf Dondurma’nın pazarı büyüttüğünü belirten Metin Yurdagül, ‘Türkiye’de kola pazarı çok zor bir pazardı, bunu bilerek girdik. Şu anda ikinciyiz. Dondurmada da pazar payımız yüzde 25’lerde. Ülker girdiği ürün gruplarında mevcut pazardan pay almak yerine pazarı büyüten bir etki yapıyor’ diye konuştu.
2 yılda 55 takıma destek verdik
Spor aktivitelerine sponsorluklarınız sürecek mi?
- Cola Turka çıktığından beri 2 yıldır 2. ve 3. ligden 66 takımı destekledik Cola Turka olarak. Aktivite sponsorluğunda bugüne kadarki en büyük yatırımı Beşiktaş’a yaptık. Beşiktaş’a forma sponsoru olduk. Anlaşmamız uyarınca beş yılın tamamında 20 milyon dolarlık destek vermiş olacağız. Cola Turka olarak yıllık ortalama 6-7 milyon dolar aktivite sponsorluğu yapabiliriz. Ayrıca, yelkencilik, kid box, trep, ralli, kayak, tüpsüz dalışı da destekliyoruz.
Metin Yurdagül
Ülker Holding İstişare Kurulu Üyesi ve Grubun Sözcüsü Metin Yurdagül, 1938 doğumlu. İstanbul Üniversitesi Kimya Yüksek Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra çalışma hayatına 1964’te başladı. 1966’da üretim mühendisi olarak Sümerbank’a katıldı. 1967’de İzmir’de kurulu Henkel Turyağ’a geçti. 1992’ye kadar Henkel Turyağ’da sırasıyla Üretim Direktörlüğü, Mühendislik ve Bakım Direktörlüğü, Genel Müdür Yardımlığı yaptı. 1992’de Ülker Grubu’na katıldı. Besler Gıda’da Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür olarak görev yaptı. 2000 yılında Ülker Holding’in İcra Kurulu Üyesi ve Gıda Grubu Başkanlığı’nı üstlendi. Geçtiğimiz Nisan ayından bu yana da Ülker Grubu İstişare Konseyi Üyeliği’ne getirildi.
Yazının Devamını Oku 6 Haziran 2005
<B>60 </B>milyon dolara Yapı Kredi’ye bağlı Enternasyonal Turizm’den aldığı Four Seasons Hotel ve Atik Paşa Yalısı’nı 65 milyon dolar daha harcayarak hizmete açacak olan Malatyalı tekstilci Mesut Toprak, turizmde iddialı. Toprak’ın hedefi, İstanbul’a kaliteli turizm tesisleri kazandırmak. FOUR Seasons Hotel ve Atik Paşa Yalısı’nı 60 milyon dolara alarak dikkatleri üzerine çeken Malatyalı tekstilci Mesut Toprak, 33 yıl önce Sultanhamam’da kumaş ticaretiyle başladığı iş hayatında 70 milyon doları yakaladı. Yapı Kredi’ye bağlı Enternasyonal Turizm’den aldığı Four Seasons Hotel ve Atik Paşa Yalısı’na 65 milyon dolar daha harcayarak hizmete açacak olan Toprak’ın hedefi, İstanbul’a kaliteli turizm tesisleri kazandırmak.
Tay Group Şirketleri Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Toprak, lise yıllarında Sultanhamam’da ticaret yapmaya başlamış. Okul ve ticaret hayatı birlikte yürümeyince, okulu yarım bırakmış ve enerjisini işine vermiş. 18 yaşını doldurunca kendi şirketini kurmuş. 1998’e kadar gömlek, mont, pantolon, ne olursa üretmiş. Daha sonra pantolona odaklanmış ve dünya markalarına üretim yaparak bugünlere gelmiş.
Toprak, bugün 2 bin 500 çalışanı olan, 70 milyon dolar ciro ve 55 milyon dolarlık ihracat yapan 7 şirketli bir grubun başında. Şirketleri artık Levi’s, Next, Marks&Spencer, Esprit, Dockers, Timberland. Nautica, H&M, Polo Jeans, Ralph Lauren gibi dünya markaları adına tasarım ve üretim yapıyor. Mesut Toprak ile Tay Group’un doğuşunu, bundan sonraki planlarını, tekstil ve turizm sektörünü konuştuk.
Ticaret hayatınız ne zaman başladı?
- 1972’de Sultanhamam’da çalışmaya başladım. 5 yıl çeşitli firmalarda çalıştım. 1977’de, 17 yaşımda kendi şirketimi kurmak istedim. Vergi dairesine müracaat ettim, babamın kefil olmasını istediler. Babam çalışmama karşıydı. Ben de 18 yaşımı doldurunca şirketimi kurdum. 1987’ye kadar ihracatçılara ve Anadolu’daki firmalara mal sattım. 1989’a kadar sadece kumaş ticareti yaptım. 1989’da Tayteks’i kurarak, hazır giyim sektörüne girdim. Şirketlerimin kurucusu benim, ama o işi beraber götürebileceğim bir ortağım mutlaka var. Tayteks’teki ortağım Vedat Pembecioğlu, konfeksiyonda Osman Akdağ, turizmdeki ortağım da Tavit Köletavitoğlu.
Tekstilciyken neden turizme de girmek istediniz?
- Şirketlerimi belli bir yere getirdim. 2003 sonuna kadar da şirketlerin başındaydım. Sonra arayışa girdim. Kendime yeni bir iş arıyordum. İşte bu süreçte üretim kadar, organizasyon ve hizmette de güçlü olmak gerektiğini gördüm. Artık önemli olan bir değer yaratmak. Ben her zaman ‘Dirsek çürütmekten, kafa patlatma dönemine geçmemiz lazım’ derim. Turizm sektöründe de kafa patlatılması gereken çok şey olduğuna inanıyorum.
Turizm sektöründe neler yapmayı planlıyorsunuz?
- İşimiz otelcilik, işletmecilik, inşaatçılık değil. Biz çok güçlü bir organizasyon şirketi olacağız. Bir fırsatı alıp geliştirip ileride elden çıkarabiliriz. En büyük işimiz iyi yeri, iyi inşaatçıyı ve iyi işletmeciyi bulmak. Tabii iyi bir finansörle beraber bu işleri koordine etmek. Yapı Kredi Bankası iştiraklerinden Enternasyonal Turizm Yatırım’ın bünyesindeki Atik Paşa Yalısı ile Four Seasons’ı satıyordu. Vedat Aşçı ile birlikte teklif verdik. 60 milyon dolara aldık. Sonra Vedat ile yollarımız ayrıldı. Ama Astay olarak İstanbul’da yeni fırsatlar çıkarsa değerlendireceğiz. Yarım kalan yatırımları tamamlayıp turizme kazandıracağız.
Vedat Aşçı ile ortaklığınız neden sona erdi?
- Astay’da Vedat Aşçı ile sinerji oluşturmak için biraraya gelmiştik. Ama sonra o Antalya’da iş yapma, Ankara’da otel alma arzusu içine girdi. Ben ise İstanbul’a yatırım yapmak istiyorum. Aynı vizyonu paylaşmadığımızı görünce oturduk, konuştuk, yollarımızı ayırdık. Ben Four Seasons’ı ve Atik Paşa’yı, O da Esentepe’deki iş merkezi projesini aldı. Dostluğumuz sürüyor.
Atik Paşa ve Four Seasons ne zaman tamamlanacak?
- İki yıl içinde Atik Paşa’yı bitireceğiz. Sultanahmet Four Seasons’a da 65 yeni oda ilave ederek 300 odaya çıkaracağız. İkisine toplam 65 milyon dolar yatırım yapacağız. Otellerin ikisi de tarihin göbeğinde ve muhteşem yerler. İki yıl içinde bu yatırımları ayağa kaldıracağız. Belirli bir noktaya getirince de yola nasıl devam etmek gerektiğine karar vereceğiz.
Dünya devlerine pantolon üretiyor
Hangi markalara üretim yapıyorsunuz?
- Devamlı çalıştığımız markalar, Levi’s, Dockers, Next, Marks&Spencer, Timberland ve Esprit’tir. Zaman zaman GAP, Banana Republic, H&M, gibi dünya markaları için de çalışıyoruz. 1990’lı yıllarda mont, gömlek ne olursa yapıyorduk. 1998’de maliyeti çok yüksek olduğu için mont işinden çıkma ve ihtisaslaşma kararı aldık. Maliyet içinde işçilik oranı en düşük olan ürüne kaymamız lazımdı. Pantalonu tercih ettik. Fabrikalarımızı ona göre elden geçirdik. Böylece verimliliğimizi en üst noktalara çıkaran bir sisteme geçtik.
Kotaların kalkacağını 1998 yılında anladık
Tekstilde kota ve sınırlamaların kalkmasına hazır mıydınız?
- Türkiye’nin de üyesi bulunduğu Dünya Ticaret Örgütü’nün, tekstil endüstrisinde tüm kotaların ve sınırlamaların karşılıklı olarak kaldırılmasını öngören anlaşma 1995’de kabul edilmişti. 2005 yılında bu kararların uygulamaya geçirileceği belliydi. Biz Tay olarak bu duruma 1998 yılında uyandık. Yeni bir strateji geliştirmemiz ve çevre analizi yapmamız gerektiğinin farkına vardık. Müşterilerimizin stratejik ortağı olmamızın yanında, daha yaratıcı, yenilikçi ve creative olmamız gerektiğini anladık. Tabii bunları yaparken de maliyet liderliğini elde tutmak gerekiyordu.
Tekstil, beceriksizliği devlete fatura etti
Siz maliyet konusunda neler yaptınız?
- Artık fiyatı alıcı dikte ediyor, o fiyattan hem maliyetinizi karşılıyor, hem de kár edebiliyorsanız işi siz alıyorsunuz. Türk tekstil sektörü kalitesizliği, müşteriye, verimsizliği işçiye, beceriksizliği de devlete fatura ettiği bir dönem yaşadı. Ama artık kimse bu bedeli ödemek istemiyor. Biz de bu değişime ayak uydurmak için danışmanlara ve eğitime neredeyse yeni bir fabrika daha kuracak kadar para harcadık. Onların acı reçetelerini gözümüzü kırpmadan uyguladık. Esnek ve yalın bir organizasyona gittik. Sonuçta sağladığımız verimlilik bugün gemimizi yüzdüren etken oldu.
Tasarımcının hayali bir günde ürüne dönüşebilmeli
Uzakdoğu tekstilde Türkiye’nin rakibi olabilir mi?
- Bir tasarımcının hayal ettiği bir malı bir günde ürün haline dönüştürebilecek dünyada üç yer var. İtalya, İstanbul ve Hong Kong. Bunun dışında hiçbir yerde, bir günde insan hayal ettiği bir şeyi ortaya çıkartamaz. Bunu avantaj haline dönüştürebilirsek, Türkiye’nin bu bölgede rakibi yok. Çin’in bizden üstün olduğu taraflar var. Maliyette bizden daha avantajlılar, ama organizasyon çok güçlü değil, ayrıca uzak.
Tekstile teşvik vermeyin isteyen zordakileri alsın
Tekstilde yatırım teşviklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Tekstil sektöründe yeni yatırımlara asla ve asla teşvik verilmemesi gerek. Bu sektöre girmek isteyen varsa, onlar da şu anda zor durumda olan yüzlerce firmaya bakıp onlardan birini, birkaçını satın alsın.
MESUT TOPRAK
Tay Group Şirketleri Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Toprak, 1959 İstanbul doğumlu. Ailesi Malatyalı olan Toprak, 1972 yılında Tayteks’i kurdu ve kumaş ticaretine başladı. 1989’da Tayeks Dış Ticaret’i kurdu. 1995’de Çorlu’daki fabrikasını inşa etti, 2001 yılında Bolu’da kurulu Yeni Dünya Tekstil Şirketi’ni satın aldı. 2003 yılında Beylikdüzü’nde Taypa’yı üretime geçirdi. 2004 yılında Astay Gayrimenkul A.Ş.’yi kuran Toprak, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Yönetim Kurulu Üyesi.
Yazının Devamını Oku 30 Mayıs 2005
<B>ÖĞRETMEN </B>olmayı planlarken ticarete atılıp, bugün 10 binden fazla çalışan ve 100 milyon dolar cirolu Aras Holding’in patronu olan Celal Aras, ‘Kargo sektörünün büyüklüğü 4 milyar doları buluyor. Kargocu olmadan bu işi yapanlar devreden çıkınca pazar büyüklüğü 6 milyar dolara ulaşır’ dedi.
GAZİ Üniversite’nde öğretmen olmak için okurken tanıştığı ticaret hayatını her türlü krize rağmen sürdüren Celal Aras, bugün 10 binin üzerinde çalışan ve 100 milyon dolar ciroya ulaşan Aras Holding’in patronu. Celal Aras, ticaret hayatına kapıdan kapıya pazarlamacılık ve memurlara taksitli satış yaparak girmiş. Kendisi gibi öğretmen olan eşi Meral Aras’ın desteğiyle basamakları sürekli çıkmış. Bugün kargo sektörünün yaklaşık 4 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştığına işaret eden Celal Aras, aslında sektörün en az 6 milyar dolarlık bir potansiyeli olduğunu söylüyor. 1 Ağustos’ta yürürlüğe girecek yeni Taşımacılık Yasası’nın ardından otobüs firmalarının yolcu bagajı dışında yük taşıyamayacağını hatırlatan Aras, ‘Bu uygulama sektörü büyüteceği gibi, kargo ve otobüs firmaları arasında yeni işbirliklerinin doğmasına yol açacak’ diyor. Celal Aras ile hem kargo sektörünü hem de 25’inci yılını kutlayan Aras’ı konuştuk.
Otobüs firmalarının 1 Ağustos’tan itibaren yolcu eşyası dışında yük taşıyamaması sizi nasıl etkileyecek?
- Yeni Taşımacılık Yasası ile birlikte otobüs firmalarının kargo taşıması 1 Ağustos’tan itibaren sona eriyor. Bu, Türkiye’nin kanayan yarasıydı. Aşırı yükten dolayı hem enerji kaybı, hem can kaybı söz konusuydu. Uluslararası kanuna göre, otobüsler ancak yolcunun bagajını alabilir. Bunu ilgililere anlattık, uğraştık, sonunda yeni Taşımacılık Yasası’na bu konuyu da koydular. 1 Ağustos’tan itibaren otobüs firmaları kargo taşıyamayacak ama kendi kargo firmalarını kurabilecek. Çoğu bizlerle işbirliği yapmaya başladı. Kargo işini birlikte yapmayı öneriyor.
Siz nasıl yaklaşıyorsunuz bu önerilere?
- Bize gelen çalışmaları, projeleri değerlendireceğim. Birden fazla firmayla işbirliği yapabiliriz.
Kargo sektörünün büyüklüğü nedir? 1 Ağustos’ta yürürlüğe girecek yeni Taşımacılık Yasası sektörü büyütür mü?
- Sektörün şu andaki büyüklüğü 3.5-4 milyar dolar civarında. Ama kargocu olmadan bu işi yapanlar devreden çıktığında olması gereken rakam 6 milyar dolar civarında. Yani pazar yüzde 50 büyür. Otobüs firmaları dışında da insanlar gönderilerini yolluyor. Türkler, babasının ilacını da, aldığı hediyeyi de hatta sigarasını da otobüse vermeye alışmış. Bu alışkanlıklar birden bire bırakılamaz ama alışılacak. O zaman sektör kendini bulur. Zaten dünyada sektörün standart büyümesi yüzde 25-35 arasındadır.
Aras’ı nasıl kurdunuz. Neler yaşadınız?
- Gazi Üniversitesi’nde okurken, 1976-77 yıllarında siyasi olaylardan dolayı okula devamsızlığımız oluyordu. Pazarlama yapan bir firmada işe başladım. Sonra dört arkadaş ayrılıp kendi işimizi kurduk. 1979 başında ayrıldık. 1979’da küçük kardeşimi ortak ederek Ankara’da yeni iş kurdum. 10 yıl kapıdan kapıya dayanıklı tüketim malı pazarlaması yaptık. Sonra işler iyi gitmedi. Aynı araçları, aynı elemanları, aynı ofisleri nasıl nakit paralı işe çeviririz diye düşünürken bir gazete ilanına rastladım. Araçları satmak istedim, bizim kullandığımız markayı almadılar. Arabalar elimde kalınca kargo işine girdim. Zaman içinde Anadolu’ya yayıldık, emekli memur veya öğretmenleri özellikle bulduk ve onlarla çalıştık.
Aras’ın sektördeki konumu nedir?
- Şu anda 10 binin üzerinde çalışanımız var. 3 bin araçlık filomuz var, bunun bini bizim. Bunların hepsine eğitim veriyoruz. Bizim işimizde insan çok önemli. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’deki ilk 20 grup arasında yer almayı hedefliyoruz. Pazarlamayla başladığımız sektörde karoyla devam ettik. İhtiyaçlarımız doğrultusunda da ofsete, sigortacılığa, yemek işine, turizm işine girdik. Bugün Aras Cargo, Aras Kurye, Aras Cargo Worldwide Express, Aras Lojistik, Aras Air, Aras Ofset, Aras Sigorta Brokerlığı, Aras Tour, Aras Hotel, Aras Security, Aras Catering ve Fillo Ürün Odaklı Taşımacılık firmaları ile faaliyet gösteriyoruz.
2004 cironuz nasıldı?
- Geçen yılı 100 milyon dolar ciroyla kapattık. Yeni kampanyalarla sektörde daha istikrarlı fiyat için çaba gösteriyoruz.
En kaliteli adamlarımı krizde buldum
Geçmişte yaşanan krizlerde nasıl bir politika izlediniz?
- Ben kriz dönemlerinde büyümeye çalıştım. Mesela 94 krizinde en kaliteli elemanları buldum. Kriz olduğu için insanlar tasarrufa gidince ben insan çıkartmadım, insan aldım. Tabii tedbirlerimizi de aldık. Örneğin bizim için ocak-şubat ayları krizden beterdir. Günlerce dışarı çıkamazsın, işler arapsaçına döner. Biz kış aylarında bütün bunlara karşı her zaman hazırlıklıyız.
Bundan sonra ilk hedef komşularımız ve Avrupa
Avrupa’da neden kendi ofisleriniz yok?
- Bundan sonra zaten ilk hedefimiz yakın komşularımız ve Avrupa. Geçmişten beri bu vizyonla çalışıyoruz. Geçmişte kötü bir tecrübemiz oldu. 10 yıl önce Avrupa’da 8 şube açtık. Maalesef biraz erken davranmışız ki başarıya ulaşamadık o zaman. Sonra onları kapattık. Ama şimdi özellikle Almanya’dan Türkiye’ye gönderilerde büyük artış var. Almanya’nın önde gelen bir firmasıyla işbirliği yapma noktasına geldik. Rusya Federasyonu’nda bir firmayla bağlantı yapıyoruz. Şu anda dünyanın her yerine ulaşım sağlıyoruz.
Cesedi bile Adli Tıp’a kargoyla gönderdiler
Kargoyla gönderilmek istenen ilginç şeyler oluyor mu?
- Çok oluyor. Mesela biz değerli altın, para gibi şeyleri almayız. Ama geçmişte bir kadın geldi. Elindeki altınları çıkardı gözümüzün önünde paket yaptı ve kargoyla göndermek istedi. Canlı hayvan göndermek isteyen de oluyor. 15 yıl önce de Doğu Karadeniz’de bir ilimizden Adli Tıp’a gönderilmek üzere cesedi kargoya vermişlerdi.
Ortaklıklara açığız zamanı gelince olur
Sektörde ileride kendinizi nerede görmek istiyorsunuz?
- 5-10 yıl sonra mutlaka Aras Holding, kurumsallaşmayı sağlayacak bir dünya markası ile işbirliği veya ortaklık yapacaktır. Şu anda 6 firmayla işbirliği içindeyiz. Bir de büyük firmaların Türkiye’deki dağıtıcısıyız. Son 10 yılda ortaklık için gelen çok oldu. Biz bu tür tekliflere açığız, ama şu anda işimize bakıyoruz. Yeri ve zamanı geldiğinde hazırsak olur. Böyle bir planımız şu anda yok.
CELAL ARAS
Aras Holding Yönetim Kurulu Başkanı Celal Aras, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu. İş hayatına 1976’da öğrenciyken pazarlamacılık yaparak başladı. Daha sonra önce arkadaşlarıyla ortak oldu, yürümeyince 1979’da kendi şirketini kurdu ve kapıdan kapıya pazarlamacılık yaptı. 1995’de turizm işine, 2001 yılında lojistik işine, daha sonra yemek işi gibi değişik alanlara girdi. Aras Cargo, Aras Lojistik, Aras Cargo Worldwide Express ve Aras Kurye’nin bulunduğu taşımacılık grubunu, Horoz Cargo’yu satın alarak güçlendirdi. Kargo İşletmeciler Derneği Başkanı Celal Aras, aynı zamanda FB Spor Kulübü ve FB 1907 Derneği üyesi, aynı zamanda Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı İcra Kurulu Başkanı.
Yazının Devamını Oku