Nil Karaibrahimgil

Bugüne şükranla

31 Mayıs 2021
Bu sabah İki güçlü bacakla kalktım yatağımdan.

Kalkamaya da bilirdim.
Yulaf yedim, ballı süt
Ve taptaze şeftali.
Yiyemeye de bilirdim.
Huş ağaçlarının olduğu
Tepeye yürüdüm köpeğimle.
Yürüyemeyebilirdim.

Yazının Devamını Oku

Koltukta Glastonbury Festivali’ni izledim

24 Mayıs 2021
İngiltere’nin bol yağmurlu, çok çamurlu çayırları sonsuza uzanan Worthy çiftliğindeydi festival.

İnternetten canlı yayınla bağlandılar.

Önce Wolf Alice diye bir grup çıktı.

Kızın beyaz elbisesi, etrafındaki taşlar, sisler, sesindeki isyan ve yeni kararan gökyüzü çok güzel bir başlangıçtı.

(Beyaz bir elbiseyle rüzgarlara bağıra çağıra şarkı söylemeyi özledim.)

Oğlumla ilk defa bir festivale gitmiş gibiydik. Tek farkı, hepimiz, battaniyenin altında evimizdeki koltuğa uzanmıştık.

Sonra Michael Kiwanuka çıktı.

Onu bilmeyenler “Tatlı Küçük Yalancılar” dizisindeki ‘cold little heart’ şarkısından hatırlar belki.

Akustik gitarıyla söylediği şarkıları, sesini seviyordum ben onun.

Yazının Devamını Oku

İlk tesadüfle ilk dilek

17 Mayıs 2021
Tesadüfen, tamamen tesadüfen, çocuğu olmuşum Suavi’yle Berin’in. Doğmuşum bir sonbahar günü Ankara’da.

İsmimi Nil koymuşlar.

Tesadüfen, tamamen tesadüfen, çocuğu olmamışım Aneni ve Banga’nın.

Doğmamışım bir yaz akşamı Harare’de.

Bu yüzden ismim Shona değil.

Peki, her şey bu kadar tesadüfken, insanlığı bir yana bırakıp bu kadar kimlik bağımlısı olmamız niye?

Niye milletler, renkler, diller, dinler, cinsiyetler bizi küme küme ayırıyor?

Sen gel buraya. Sen orada kal. Hey sen oradaki, burası senin yerin.

Dışarıdan görünen ‘biz’le, içeriden gördüğümüz biz çok farklı değil miyiz, siz söyleyin.

Yazının Devamını Oku

Azalmayı öğrendik

10 Mayıs 2021
Evlerinize girin, dışarı çıkmayın, çocukları okula göndermeyin, dışarıdan gelen şeyleri dezenfekte edin, asla maskesiz ve mesafesiz başkalarıyla görüşmeyin denildiğinde, ki bu geçen yılın mart ayıydı, eve girip biz bize kapıları kilitlediğimiz an azalmayı öğrendik.

Kaç kişiysek o kadar olduk bir anda, üçse üç. Beşse beş. Bu kadar.
Dünyadan haberlerle içimiz kararıp da, her yerin kendi derdiyle kavrulduğunu gördüğümüzde biraz daha azaldık.
“O kadar da çok kişi değilmişiz” dedik.
“Bir dünya kadarmışız ve dip dibeymişiz meğer” dedik. Herkes oldu bir anda dünya. Sınırlar yok gibi oldu.
Herkes aynı dertten mustarip olunca, aile gibi olduk.
Yeni Zelanda’daki biri Hindistan’ı düşününce burnunun direği sızladı.
Eskiden çoktuk. Bir avuç oluverdik.

Yazının Devamını Oku

Bir tek annem olsun bana bir şey olmaz

3 Mayıs 2021
Annedir yüreği fazla dayanamaz

Herkes bıksa benden annem bana doymaz

Öper koklar beni büyütür kalbinde

Bir tek annem olsun bana bir şey olmaz

***

Her gün bakar bana kusurumu görmez

Günler gece olsa, o ışığı sönmez

Ellerim büyüdü avuçlarında

Bir tek annem olsun bana bir şey olmaz

Yazının Devamını Oku

Çünkü bana bir çocuk teslim edildi

19 Nisan 2021
Meraklı birisi olmama rağmen, daha önce kendime mercek tutup pek bakmamıştım.

Kendime bakmıyordum aslında genel anlamda.

Bir kamera düşünün, dünyayı çekiyor, tanışıyor öğreniyor zoom’luyor bazı şeyleri, ama hiç o cep telefonunun yaptığı gibi kamerayı kendine çevirmemiş. Selfie çekmemiş yani.

Öyleydim ben.

Bedenimle de aklımla da ayrı bir ilişkim yoktu.

Onlar bendi zaten, ben de onlardım.

Sonra anne olunca, sanki kendimin aksini gördüm suda.

Dediğim sözler geri dönüp kulağımdan içeri girmeye başladı.

Eskiden duymazdım dediğimi, derdim sadece.

Yazının Devamını Oku

Ne büyük lüksmüş

12 Nisan 2021
Annene babana kardeşine sarılıp öpmek

Kalabalık sokaklarda kendi halinde yürümek.
İçinde keşif duygusuyla seyahat etmek.
Bir restoranda arkadaşlarınla yemek yemek.
Yan yana yoga yapmak.
Bir dükkana girip çıkmak.
Arabaya doluşup bir yere gitmek.
Bir konsere gitmek.

Yazının Devamını Oku

‘Bu da geçer’in hikayesi

5 Nisan 2021
Bir zamanlar bir Derviş, uzun süre yolculuk ettikten sonra, yorgun argın bir köye varmış.

Köylülere yatacak yer ve yemekleri olup olmadığını sormuş.
Köylüler de “beyim biz fakiriz” deyip, Şakir’in çiftliğini göstermişler. Şakir bir sürü sığırları olan zengin bir adammış.
Dervişi misafir etmiş.
Derviş güzelce yemiş, içmiş, dinlenmiş.
Giderken de Şakir’e “Zenginliğinin kıymetini bil” demiş.
Şakir de, “Bu dünyada her şey geçici, hiç belli olmaz, bu da geçer” demiş.
Aradan bir zaman geçmiş ve dervişin yolu yine bu köye düşmüş.

Yazının Devamını Oku