Paylaş
Kendime bakmıyordum aslında genel anlamda.
Bir kamera düşünün, dünyayı çekiyor, tanışıyor öğreniyor zoom’luyor bazı şeyleri, ama hiç o cep telefonunun yaptığı gibi kamerayı kendine çevirmemiş. Selfie çekmemiş yani.
Öyleydim ben.
Bedenimle de aklımla da ayrı bir ilişkim yoktu.
Onlar bendi zaten, ben de onlardım.
Sonra anne olunca, sanki kendimin aksini gördüm suda.
Dediğim sözler geri dönüp kulağımdan içeri girmeye başladı.
Eskiden duymazdım dediğimi, derdim sadece.
“Ben neden öyle dedim, neden bu beni duygulandırıyor, neden buna tahammülüm yok” diye ceplerimi karıştırmaya başladım...
Dur ya, şu anneye bir bakayım, biz buna bir çocuk teslim ettik gibi bir şey oldu. Bastım düğmeye ve çevirdim kamerayı.
Yüzüme baktım, saçlarıma...
Bedenime baktım, nefesime.
Yediklerime hatta kendime dediklerime bile bakar oldum.
Anne Nil, beni yolladı buraya ama burada ben onlarca Nil buldum.
Çoluk çocuk, konu komşu Nil’ler.
Bir mahalle dolusu ben. E hepsi evine davet ediyor tabii.
Ben de yabancısıyım çoğunun, hiç buralara gelmemişim.
Neyse kahveye gidiyorum.
Bazısıyla yürüyorum, bazısıyla şarkı söylüyoruz, bazısı dertli, dinliyorum.
Ben kendime baktıkça, kendime çeki düzen de vermeye başladım.
“Yok bu öyle olmaz, böyle yapalım mı?” demelerim başladı.
Sevdiğim şeylerin neler olduğunu sordum kendime.
Neye ihtiyacım olduğunu sormaya başladım.
Böyle sorularım hiç olmamıştı benim. Cevabım da yoktu öyle hemen verilecek.
Hep, “çocuklar aynadır” derlerdi, anlamazdım.
Şimdi biliyorum, o ne demek.
İnsana kendisi bile, karanlık bir odada fil.
Dokunarak, nefesini dinleyerek, kalbini dinleyerek anlıyorsun hayvanını.
Şimdi ona şefkatle yaklaşmayı öğreniyorum.
Bazen mesela, kendine kızıp ayaklarını yere vuruyor, okşuyorum saçlarımı “Her şey yolunda merak etme” diyorum.
Kahveye gittiğim evlerde, üzüldüğüm oluyor.
Eskiden köşe bucak kaçardım üzüntüden.
Şakalı ve kahkahalı biri oluşum biraz da ondan.
Şimdi oturup güzel güzel üzülmeyi de öğrendim.
Her duygu kalır sanırdım, yapışır sanırdım, kaçardım, şimdi artık biliyorum geçip gideceğini.
Uzandım kırlarıma, güzel hayvanımın kıpırtılarını hissediyorum.
Kamerayı başrol oyuncusuna, nasıl bunca yıl çevirmediğime şaşıyorum.
Başlamanın bir şeyin doğumu olduğuna inanıyorum.
Ben var oldukça devam edecek bu kazı ve tanışma.
Bu mahallenin kızıyım ben.
Bu mahallenin futbol topu ve kırılan camıyım.
Bu mahallede benim veresiye aldığım bakkal.
Bu mahallenin dedikodusuyum ben.
Kendimle buluştukça, konuştukça ve arkadaş oldukça oğlumla da buluşuyor, konuşuyor ve arkadaş oluyorum.
Bu dans böyleymiş meğer.
Bir adım kendine, üç adım yanındakine.
Paylaş